19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İstanbul'da Turbo imzalı bir grafiti Tahran’dan New York’a, Paris’ten İstanbul’a artık tüm sokaklar birer sergi salonu gibi. 100 yıl önce Meksika’da başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan bir fenomene dönüşen sokak sanatı, önümüzdeki yüzyılın da alametifarikası olacak. GRAFİTİ PARİS’TE DOĞDU TÜM DÜNYAYA YAYILDI 1960’larda grafiti kelimesi Fransa’da da kulaktan kulağa yayılmaya başlıyor. 1966’da Ernest PignonErnest, Hiroşima’ya atom bombası atıldıktan hemen sonra, nükleer silahların konuşlanacağı Albion bölgesinde bir sokağa yanmış bir insanın gölgesini çiziyor. 70’lere, tam da graffitinin patladığı yere geldiğimizde ise New York’tayız. Metrolarda, sokaklarda cümleler ve takma isimlerle imzalar sıralanıyor. Taki 183, Tracy 168… Yeni bir estetik ve şöhret türü tanımlanmaya başlıyor. 10 yıl içinde hiphop’un da ortaya çıkmasıyla sokak sanatı gelişmeye ve giderek sanatsal bir dil kazanmaya başlıyor. Ne müzik, ne resim, ne moda, ne dans bu laf dinlemeyen, genç ve tutkulu çocukların, zincirinden boşanmış gibi gelen etkisinden kurtulamıyor. Bazıları 20 yaşında bile değilken galerilerin ilgisini çekiyor: Rammellzee, Blade, Seen, Comet, Futura 2000… Jean Michelle Basquiat, Keith Haring, Madonna onlarla çalışmaya başlıyor. İsimleri, rengârenk çizgileri bütün şehri, metroları kaplıyor. Sanatın kalbi Paris’te grafitiye karşı bir direnç de yok değil. Ancak bu direnç, hareketin yurtdışına ve müzelere kaymasını engellemiyor. Böylelikle Avrupa oyuna girmiş oluyor. Hollanda, Londra, Paris, New York’ta punk’çı gruplar, sprey boyaları ve stensil kalıplarıyla geziyor. Asya ve Latin Amerika ile kapışmaya burada da hazırlar. Aynı dönemde Sao Paulo’da ‘pixaçao’ doğuyor, sokak sanatında mucizeler yaratıyor. Bollywood’da zaten kaligrafiye aşina toplumun çocukları duvarlara çizimler yapıyor. Sanat tarihi bir daha çıkmayacak bir mürekkeple boyanmaya başlıyor. SÜSLEMEK VE SORGULAMAK İSTEYEN SANATIN DOĞUŞU Stak ve Honet’nin logotype’ları, André’nin Shadokları, Zevs’in bulut 3 MAYIS 2015 Bize her yer açık hava müzesi Banksy'nin Gazze'de yaptığı işlerden bir tanesi (üstte) Cleon Peterson'ın Şikago'da yer alan bir murali. Dünyanın neresine giderseniz gidin, müzelerin yanında sokakları da karşılıyor sizi. Duvarlar, bir şehri anlamanın en kolay yolu. Üzerleri boyanmış mı boyanmamış mı? Ne yazıyor sahi orada? Sanat kendi başına politik, sokakta olunca bir adım daha ileri gidiyor. Fransız BeauxArts Dergisi bu ay kapak konusunu sokak sanatına ayırmış. 100 yıl önce başlayan tarihiyle sokak sanatının yürüdüğü duvarlar, kentlerin ve sanatçıların geçmiş ve tarihine de el sallıyor. Sokak sanatının kökenine daldığımızda, kendimizi Meksika’da buluyoruz. 1920’ler. Devrimden hemen sonra. José Clemente Orozco, David Alfaro Siquerios ve Diego Rivera, ülkelerinin tarihini herkesin ulaşabileceği şekilde ilk resmedenler. Aynı dönem Sovyet propagandası da duvarlarda yapılıyor. Duvarları boyamak en başından beri bir politik iddiayla, bir fikrin aktarılmasıyla ve isyanla ilintili. 1940’larda Los Angeles’ın Latin Amerikalıların yaşadığı mahallelerde, siyah renkli isimler görülmeye başlıyor duvarlarda. Stilleri Meksikalı, söylemleri politik. Los Angeles’ta denizcileri ve Meksikalıları karşı karşıya getiren olaylara karşı cevap veriyorlar. Invader'ın mozaikleri, duvarlardan da öte, uzaya çıkan ilk sokak sanatı. Derleyen: Sinem Dönmez 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle