Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Köşe yazmaya karşı Gazetecilik, daha doğrusu muhabirlik dışında bir yol haritası yok. Köşe yazısından hoşlanmıyor. Köşe yazarı olmak istemiyor. Kendisini ahkam kesen birisi olarak görmek taraftarı değil. “Köşe bile verseler ben yine haber formatında yazarım” diyor. Bir de kitap yazsın, yeter. Bir tek yabancı dilinin haber yazacak, yabancı gazeteleri ayrıntısıyla takip edebilecek kadar iyi olmamasından dertli. Yoksa yurt dışında da haber takip etmek istiyor. Radikal’in bağlı olduğu Doğan Grubu’nda mutlu. Transfer teklifleri almış ama şimdilik bir yere gitmeye niyeti yok. Edebiyat öğretmeni Selma Hanım’ın kitap önerileri sayesinde solla, solculukla tanıştığı, merak ettiği fakat kendisine tam olarak solcu demekten çekindiği dönemde milliyetçi hareketten tam anlamıyla kopamıyor. Türkeş’in cenazesinin ardından Rize’ye dönünce artık ülkücülüğe bir son vermesi gerektiğine karar getiriyor. O dönem arkadaşlarıyla arası açılsa, şehirde bir miktar yalnız kalsa da akabinde kırgınlıklar yeniden geride kalıyor. Bugün Rize’ye gittiğinde çocukluk arkadaşlarıyla hâlâ görüşüyor. Kimi hâlâ MHP’li, kimisi AKP’li olmuş olsa da. 15 yaşında itibaren radyoda edebiyat programı da yapıyor, yerel kanallardaki tartışma programlarında siyasi tartışmalara da katılıyor. Yani son yıllarda kendisini sıkça görmeye alışık olduğumuz ekranlara yabancı değil aslında. Selçuk’ta başladığı gazetecilik eğitimine yatay geçişle Marmara Üniversitesi’nde devam ediyor. Marmara’da okurken çalışmaya başlıyor. 2001 yılında üniversitede ders veren eski Radikal yazıişleri müdürü Erdal Güven aracılığıyla gazeteye iş görüşmesine geliyor. Ekonomik kriz nedeniyle işe alınmayınca Kuyumcular Odası’nın Goldnews isimli dergisinde çalışmaya başlıyor. Orada fotoğraf makinesi alacak kadar para biriktirince işten ayrılıyor. Ayrılırken amacı Cumhuriyet gazetesinde başlamak. Fakat bir şekilde o da olmayınca bu kez Tahtakale’de Eminönü Gazetesi’nde iş buluyor. Bir süre de orada çalıştıktan sonra 2002 yılının mayıs ayında Radikal’de stajyerlik dönemine geliyor sıra. DOSYALARDA GÖRDÜĞÜM BAZI ŞEYLER ÖYLE FANTASTİK Kİ Radikal’de o dönemde muhabir kadrosu epey zengin olduğundan başlarda çok habere gönderilmiyor. Bu bir avantaj aslında. O esnada hazır boştayken kendi haberlerini yapma fırsatını yakalıyor. Fırsatı iyi değerlendiriyor İsmail. Daha stajyerken bir haberi manşet oluyor. Sonra hormonlu gıdalarla ilgili bir başkası daha... “Şimdi günde üç haber giriyorum, kimsenin ruhu duymuyor. O zamanlar gazeteye haftada iki haber soksan ses getiriyordu. Ayrıca haberlere daha ayrıntılı hazırlanabiliyorduk” diyor. Haberleri sunarken, eksiklerini dinler ve giderirken stajyer muamelesine hiç tahammül edemiyormuş. “Tamam, sizler benden daha çok biliyorsunuz, kabul. Ama ben de bazı şeyler biliyorum. Hiçbir şey bilmiyormuşum muamelesi nedir yani?” Stajyer muhabirlik yıllar içerisinde yerini tecrübeli muhabirliğe bırakıyor. Yüzlerce haberin, onlarca manşetin altına imzasını atıyor ve 2010 yılına gelindiğinde ilk kitabını yazmaya karar veriyor. Kitabın hikayesine geleceğiz fakat ilk kitabı yazmaya giden yol aslında Ergenekon davasına ilişkin görüşlerinin değişmeye başladığı döneme denk geliyor. Kendisinin “Taraf gazetesi yazarları başta olmak üzere bir grup ideolojik elit nedeniyle hepimiz ulusalcı gibi gösterildik” diye tanımladığı bu yola, ilk kitabının da konusu olan İlhan Cihaner davasını araştırarak giriyor. Cihaner davasını araştırırken kafasındaki Ergenekon davası ile gerçekte olup biten arasında bir ilişki olmadığına karar veriyor. “Cemaat’i bu kadar net bir şekilde ilk kez orada gördüm” diyor. Postmodern Cihad’ı yazarken hapse girme korkusunu yaşıyor. İlhan Cihaner gibi onun da bilgisayarına Amerika’dan giriliyor, Facebook şifreleri kırılmaya çalışılıyor. Postmodern Cihad’dan bir yıl sonra Hanefi Yoldaş! Gizli Örgüt Nasıl Çökertilir kitabı geliyor. Hanefi Avcı ve Devrimci Karargah davalarından sonra Cemaat’le bağlantılı kamu görevlilerinin kurduğu bir örgütün varlığına dair hiçbir şüphesi kalmıyor. Cihaner davası ile birlikte bir dosya okuma canavarına dönüşüyor. Önceden de okuyormuş ama küçük dava dosyalarını. Cihaner davasından sonra 10 klasör, 20 klasör demeden dosyaların arasına dalıyor. “Dosyalardaki bazı şeyler o kadar fantastik ki hiç sıkılmıyor insan” diyor. Tuhaf gizli tanık ifadeleri, saçma ve zaman zaman komik hatalar... Roman okur gibi okuyor. Bir kitabı yazmayı kafasına koyduktan sonra önce STK belgeleri, dava dosyası, meclis raporu vs... ne bulursa okuyor ve not alıyor. Sonra yazmaya oturuyor. Kitaplarını ortalama üç ayda yazıyor. Bu süre içerisinde sosyal hayatına veda ediyor. Kırk yılda bir dışarıya çıkıyor. Onun dışında Saymaz'ın bir kitabı yazması üç ay sürüyor. Tabii ön çalışma bittikten sonra. Üç ay eve kapanıyor, sosyal hayatını sıfırlıyor ve kitabını yazıyor. Neden mi? Çünkü ona göre bunların bir şekilde yazılması, arşivlerdeki yerini alması lazım. Üç tane yazdı, bir bedelli etmedi Yedi kitabı var. Sırasıyla: Postmodern Cihad, Hanefi Yoldaş!, Oğlumu Öldürdünüz, Sıfır Tolerans, Nefret ve Sözde Terörist. Sekizinci kitabı Ali İsmail, Emri Kim Verdi? raflardaki yerini yeni aldı. Sonuncusu hariç, yedi kitabı toplamda 20 bin civarında sattı. Kitap yazmaya başlamasının amacı para kazanmak değil. Son iki kitabına kadar doğru dürüst bir para kazanmışlığı yok. Dört, beş ve altıncı kitabından elde ettiği gelirleri 15 bin TL’lik bedelli askerlik ücretini karşılamasına bile yetmemiş. Cemaati devletin kamu görevlileri içerisinde bir örgüt olarak ilk kez bu kadar net biçimde görmesi İlhan Cihaner davası dosyasını okurken olmuş. Cihaner'le ilgili kitabını yazarken bilgisayarına Amerika'dan girilmiş. Savcının ölümünden kötü etkilendik Berkin Elvan dosyasına bakan savcının öldürülmesi muhabirleri kötü etkilemiş. “Eskiden kamu görevini eksik, hatalı yapan kişiyi açık açık deşifre ederdik. Şimdi tereddütle yaklaşıyoruz. O kişinin adına çekiniyoruz” diyor. Bu tür kişileri yargıya teslim etmenin, muhabirlerin işini eksiksiz yapabilmesi açısından da önemli olduğunu söylüyor. 3 MAYIS 2015 evde, notları toparlayıp yazmakla ilgileniyor. Dosyalardaki hataları çözmek, oradan hareketle bir yapıyı ortaya çıkarmak ona bulmaca çözmek gibi geliyor. İlk üç kitabında tutuklanma korkusu yaşıyor. Fakat oturup düşünüyor ve bu riske rağmen yazmaya karar veriyor. “Çünkü yazmadan durursam rahatsız oluyorum” diye açıklıyor bu kararını. Kitap yazmak ve uzun yıllar muhabirlik yapmak siyasi tercihleri ile gazetecilik mesleği arasında var olan bulanıklığı ortadan kaldırmış. O artık gazetecilik kimliğinin her şekilde daha ağır bastığını söylüyor. Yeni çıkan Ali İsmail, Emri Kim Verdi?’den sonra biraz ara verecek. Altı yılda sekizinci kitabını çıkardı ve şimdi beş ay kadar dinlenecek. Bir sonrakinin konusu belli. “Şimdi otursam iki ayda yazarım aslında ama biraz beklemek lazım.” Yılda bir kitap temposunda devam etmeyi planlıyor. “Hatta o bile çok da...” 11