Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kahvehane değİl efsane garsonlar geçİdİ Sarıgazi’de her zaman toplanılan kahvehaneye giriyoruz. Manzara şu: Reina’nın garsonu filanca, Topaz’dan bir başkası. Ötekisi Midpoint’te şef olmuş. Hepsi işlerine dağılmadan önce çaylarından birer yudum alıp dertleşiyor, tavla atıyor. Bir başka kahvehane Beyoğlu Balık Pazarı’nın hemen alt sokağında. Orada da ya mesai öncesi buluşulup kağıt oynanıyor, ya mesai sonrası yorgunluk çayı içiliyor. Son bir buluşma noktası da Nevizade’deki çay ocağı. Hasan tarafından işletiliyor. Hasan da bir süre garsonluk yapmış. Fakat neredeyse 20 yıldır çay ocağında. ‘Burada daha rahatım’ diyor. İşinden memnun olmayıp iş arayanlar mutlaka Hasan abilerine bir uğruyor. Çay ocağında yaklaşık 20 yılını geçiren Hasan Mert (ortada) genç komi adaylarının iş ararken başvurduğu isimlerden. Onun da arkasında Ümraniyeli emlakçı Hacı Salih var. Hacı Salih bekar evlerinde yaşayan Kuzörenli arkadaşlarına ‘Bu böyle olmaz’ diyor. ‘Gelin size İstanbul’un bu en ucuz toprağından bir arsa alalım. Evinizi oraya yapın. Ailenizle birlikte yaşayın.’ 70’lerin ortalarına doğru ilk arsa alınıyor. 80’lerin ortalarından itibaren ise artık gelenlerin ilk adresi bekar odaları yerine Sarıgazi evleri olmaya başlıyor. “Ben 1985’te İstanbul’da bekar odasına değil eve geldim’ diyor Aspera’nın ortaklarından Hakkı. ‘Okulu bitirdim, çıktım geldim. O zaman bugünkü gibi fındık yoktu Gölköy’de. Mecburen geliyorduk. Biraz hayvancılık, biraz tarımla geçinmek mümkün değildi.” Evet, yerleşim başlıyor ama insanın aklı almıyor, nasıl olur da Beyoğlu’da geceyarısı biten bir işte çalışanlar hayatlarını Sarıgazi’de sürdürebilir? Cevap yine aynı: Dayanışmayla. Sabahları yollara beraber dökülürlermiş. Önce Mecidiyeköy otobüsünün geçtiği anayola kadar yürünüyor, ardından Mecidiyeköy’den Taksim’e geçiliyor. “Sarıgazi yolu o kadar çamur olurdu ki, ayağımıza poşetler takardık. Sonra Mecidiyeköy’e gelince poşetleri çıkarırdık” diyor İmroz’un vazgeçilmezi Efe abi. Peki ya dönüş? O da araba sahiplerinin arabasız olanları yanına almadan dönmemesiyle çözülüyormuş. Saat 1’de çıkanlar belli. Onlar arasından arabası olanlar olmayanları hep yanına alıyormuş. Bugün hâlâ aynı sistem geçerli. Araba sahiplerinin sayısı arttıkça iş daha da kolay hale gelmiş. Yine de Beyoğlu’na tek başına gelip tek başına arabasıyla dönen yok. O arada mutlaka dolu geliyor ve dolu dönüyor. Kural bu. “İşimiz gereği evleri mecburen biraz otel gibi kullanıyoruz. Geceyarısı git yat. Sabah kalk bu tarafa gel” diyor tecrübeli garsonlardan Gürsel. Hali vakti biraz düzelince Sarıgazi’den daha yakına taşınayım diyen yok mu peki? İnanılmaz ama yok! “Eşimizin, çoluğumuzun çocuğumuzun burada güvende olduğunu biliyoruz” diyor Aydın. “Gözümüz burada arkada kalmıyor. Biz orada çalışırken ihtiyaç olsa hemen ko 70'lerde ve 80'lerin başlarında bekar odalarıyla başlayan İstanbul yolculuğu, 90'larla beraber yerini Sarıgazi'de arsalara yapılan evlere bırakıyor. şup yetişecek birilerinin olduğunu bilmek bizi rahatlatıyor. O nedenle bizim buralardan giden pek olmaz. Parayla ilişkili bir şey değil bu.” Hakkı ekliyor: “Boğaz’da yalı verseler kimse gitmez.” Konuşunca, biraz daha derine girince anlıyorsunuz, Sarıgazi’yi terk etmemek onlar için aynı zamanda Alevi kültürünü, geleneklerini korumanın da tek yolu. Hakkı büyük bir kabileye benzetiyor kendilerini. Ayrılmak dışlanmak demek. Kimsenin dışlanmaya tahammülü yok. Komilikten mekan sahipliğine Komilikle başlayan macera kimileri için mekan sahipliği ile sonlanmış. Bugün birden fazla ortakla pek çok mekanın başında Kuzörenliler var. Ortaklar birlikte yetiştikleri arkadaşları tabii ki. Birisi mutfağa bakıyor, bir diğeri personele, ötekisi alımsatıma. Mekan sahibi olamayan orta kuşak ise büyük tecrübeye sahip, Beyoğlu ve İstanbul’un en önemli mekanlarında garsonluk yapmaya devam ediyor. 30 yaşındaki Mehmet ve Serdal kendi jenerasyonlarının bu mesleğin son temsilcileri olduğunu söylüyor. Sarıgazi’de neredeyse 40 yıl öncesine uzanan garsonluk geleneği onlarla beraber son bulacakmış. Neden? “Artık insanlar çocuklarını okutuyor” diyor Mehmet. Kimse çocuğunun garsonluk yapmasını istemiyormuş. Keza işletmecilik de. “Sonuçta gecesi gündüzü olmayan bir iş yapıyoruz” diyor Hakkı. Bu son jenerasyonla birlikte Kuzörenlilerin garsonluk macerası da sona erecek gibi görünüyor. 20’li yaşlardakiler memurluk, öğretmenlik gibi ‘devlet kapısında’ işleri istiyor. Mesaisi belli olsun, kimsenin ağzının kokusu çekilmesin. Orta yaş grubunun bundan sonrası için istedikleri son da istisnasız aynı: 1015 yıl sonra köye dönmek. Zaten Kuzören’de evler hazırlanmış. Her yaz mutlaka gidiliyor. Tek hedef emekliliği köyde fındık toplayarak, yaylada piknik yaparak geçirmek. Nerede o eskİ komİler, garsonlar, müşterİler? Sohbetlerimiz sırasında en çok duyduğum cümleler: Nerede o eski komiler, garsonlar? Nerede o müşteriler? Hep komiliğin kendi zamanlarında ne kadar zor iş olduğu, şimdikilerin rahata alıştıkları anlatılıyor. ‘Tepsiyi böyle azıcık yamuk tuttun mu, garsondan masanın altından tekmeyi yerdin’ diyor Beton Ali. ‘Şimdi dört kominin yaptığı işi o zaman biz tek başımıza yapıyorduk. Masa örtülerini bile kendimiz yıkayıp ütülüyorduk.’ Garsonluğun prestiji de o zamanlar başkaymış. Beyaz gömleği çekip mahallede yürümenin havası hiçbir şeye benzemezmiş. Komilikten garsonluğa geçmenin mutluluğu paha biçilemezmiş. Farklı olan üçüncü şey ise müşterilermiş: Bir paltoyu asmaya dört komi atlarmış, müşteri dördüne de ayrı ayrı bahşiş verirmiş. 3 MAYIS 2015 21 Genç garsonlar Serdal ve Mehmet Mert ile Ali Akkök abileri gece birlikte Sarıgazi'ye dönmeye hazırlanıyor. Eray Özer Fotoğraf Yiğit Günel