23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖRÜŞ Turizm Uzmanı Yusuf Hacısüleyman 28 yhacisuleyman@yahoo.com ANTARTİKA ON SEKİZ DELİK VE AĞAÇ Nedense golf sporu ülkemizde talihsiz bir başlangıç yaparak “ağaç katliamı“ adıyla gündeme geldi. Bugün kime golften bahsetmeye kalksanız, birdenbire çevre düşmanı gözüyle görülebilirsiniz, yani ağaçların kesilmesini savunan, çevreye duyarsız bir insan olup çıkıverirsiniz. Oysaki bu sporun yapılabilmesi için ağaçlık bir alana gereksinim yoktur. Örneğin bu spor dalı ile ilgili en önemli turnuvalardan biri sayılan ‘British Open’ın yapıldığı İngiltere’nin belki de daha çok futbol takımıyla tanınmış olmakla birlikte Liverpool kentindeki golf sahasında neredeyse bir tek ağaç yoktur diyecek kadar abartabiliriz, veya abartmadan, elimizle sayabilecek kadar az ağaç vardır da diyebiliriz. Bu turnuvayı yaklaşık 50 bin biletli seyirci izliyor, o hafta içinde otellerde, restoranlarda yer bulmak olası değil. Dükkanlar, mağazalar, tüm esnaf güzel iş yapıyor, kentin ekonomisi hayat buluyor. Peki bizde neden ağaç kesilerek golf sahası yapılıyor o zaman? Söz konusu olan Belek veya yakında gündeme gelecek olan Antalya Manavgat Sorgun Ormanı‘nı tertemiz bir park, içinde güvenli şekilde gezilebilecek, çocukların oynayabilecekleri, bizlerin nefes alabileceği, sabah ve akşam yürüyüşü yapabileceği hale mi getirilmişti bunca yıldır? Hayır, hatta Belek Ormanı için her yaz, hop oturup hop kalkıyordu insanlar. Her yangın çıkışında, bir gün hepimiz yanıp kül olacağız diye. Belek Ormanı bakımsızlıktan çürümekteydi, ama doğal olarak bu ormanın içinde bir gün dahi dolaşmamış insanlar haklı olarak bir “katliam”dan söz edebiliyorlar. Bazen kendi kendime de sormuyor değilim niçin çevre örgütleri ormanların bakımsızlıktan çürümekte olduğu zaman ses çıkarmazlar, ilgili bakanlıkları harekete geçirmezler? Yapılan yanlışlar var elbette, hem de daha devleti yönetenlerin zihniyetinde başlıyor bunlar; işletemiyorsan sat, düzene sokamıyorsan iptal et, kendin yapamıyorsan başkasına havale et, ver kurtul zihniyetinden başka bir şey değildir bu. Belek Ormanı‘nı kurtarmak için tüm alanı golf sahası yapmak gerekmezdi. Bir kısmı ıslah edilip, 60 bin turistin ve 10 bin yerel halkın yararlanabileceği tertemiz parklar haline getirilebilirdi örneğin. Ağaç katliamı ile neredeyse eş anlamlı olarak anılıyor, aslında ağaca gereksinim duymadığı halde. Oysa golfçu para bırakan, her şey dahil sistemiyle kalan turistin dışında bir profil çizen, sahadaki her günkü oyunu için ayrıca 6070 euro ödeyen bir müşteridir. Diğer ülkelerin neden bu kadar golf sahası yaptıkları ortada. Fransa’da 550, İspanya’da 300, Thailand’ta 105, Birleşik Krallık’ta 7 bin 500 ve Amerika’da 16 bin. Türkiye’de ise 15 adet golf sahası var. Geçen yazımızda sormuştuk hatırlarsınız, neden bir golf sahasında 18 delik var da, 10 değil, 20 değil, veya bir düzine değil diye? Biliyorum sizleri çok uğraştırdım. Bakın 18 delikle oynanmasının gerekçesini bu oyunun atası İskoçlar nasıl açıklamışlar. 1858 yılında St.Andrews Golf Kulübü genel kurulunda neden 18 delik olsun toplantısında yaşlıca bir üye der ki, İskoçların milli içkisi “Scotch” viskisinden her bir delikte bir tek atarsan 18. delikte şişe biter, oyun da biter… yerde bir diğeri ile örtüştüğünden, hiçbir ülke bir diğerinin toprak iddiasını kabul etmiyor. Coğrafi yakınlıkları nedeniyle Arjantin, Şili, Avustralya ve Yeni Zelanda, politik sebeplerle de İngiltere, Norveç ve Fransa ilk toprak isteklerini belirliyorlar. Anlaşmazlık devam ederken, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya da, halen talepleri olmamasına karşın, bu haklarını saklı tuttuklarını açıklıyorlar. Nihayet, tüm bu anlaşmazlıklara son vermek amacı ile, Özellikle Başkan Eisenhower’ın da katkıları ile, Antartic Treaty Ssytem (ATS) adı altında 1 Aralık 1959’da imzaya açılan Antartika Anlaşması, 23 Haziran 1961’de yürürlüğe giriyor. Anlaşma, 60 derece güney paralelinden güney kutbuna kadar olan bölgeyi korumayı amaçlıyor. Sonrasındaki ek protokoller ile, Antartika daha da korunur hale geliyor. İmza koyan 12 ülke olan Arjantin, Avustralya, Belçika, Şili, Fransa, Japonya, Yeni Zelanda, İngiltere, Norveç, Güney Afrika, Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin o yıllarda kıtada ellinin üzerinde araştırma istasyonu bulunuyor. Anlaşmaya kısaca göz atmak gerekirse en önemli maddenin, daha önce öne sürülen hiçbir toprak isteğini tanımaması, yenisini de kabul etmemesi olduğu görülüyor. Ayrıca, bölgenin sadece barışçıl araştırmalara ev sahipliği yapması, askeri amaçlar için kullanılmaması ve her türlü bilimsel çalışma ve işbirliğinin özgürce gerçekleştirilmesi garanti altına alınıyor. Ülkeler, sembolik bile olsa ileride daha büyük bir hak iddia edebilmek için üslerini açmaya başlıyorlar. Günümüzde, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Belarus, Belçika, Brezilya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Çin, Ekvador, Finlandiya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İspanya, İsveç, İtalya, Japonya, Norveç, Pakistan, Peru, Polonya, Romanya, Rusya, Şili, Ukrayna, Uruguay ve Yeni Zelanda olmak üzere, 31 ülkenin istasyonu Antartika’da hizmet veriyor. Günümüzde, 46 ülke, ATS’ye imza koymuş durumda. Her nasılsa Türkiye de 1996 yılında bu anlaşmaya zorla girmiş. Ama en büyük eksiğimiz “hiçbir hak iddia etmiyor olmamız”. Gerçi, sıra Antartika’ya gelene kadar o kadar tren kaçırmışız ki… Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku’na (UNCLOS) Andorra, Ekvator, Eritre, San Marino, Timor, Vatikan gibi ülkelerle birlikte imza koymamış ender 17 ülke arasındayız. Bu arada Kyoto mu dediniz? Geçelim. Yüzyıllar sonra eğer yaşam alıştığımız biçimde devam ederse, ay, gezegenler ve diğer galaksilerin paylaşımında da nal toplayacağız herhalde. ozge@ersu.net
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle