Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 ANTALYA Yazı ve fotoğraflar: Nur Sağlamer ikya antik yöresi, AkdeL niz’e uzanan Beydağlarının her kıvrımında, her doruğunda, dere yataklarında bir kenti, bir efsaneyi, kültür ve sanat hazinesini barındırır. Kemer’i, Çamyuva’yı, Tekirova’yı geride bırakıp Antalya’ya 90 kilometre uzaklıktaki Kumluca’ya doğru devam ederken mevsim de baharsa kekik ve portakal çiçeğinin kokusu yarenlik eder size. Türkiye’nin örtü altı sebze üretiminin merkezine geldiğinizi domatesli kavşak size anlatır. Domatesli kavşaktan sonra sola saparak “Mavikent” ya da “Gagai” tabelasını takip ederseniz bir efsanenin göbeğine doğru ilerlemiş olursunuz. Efsane’ye göre; Rodos’tan yola çıkan ve yeni bir Likya’nın mavi köyü GAGAİ yurt arayan bir grup insan, ters akıntıları ve dalgalarıyla meşhur Gelidonya Burnu’ndan geçerken fırtınaya yakalanırlar. Rüzgar ve fırtına onları bugünkü Mavikent açıklarına savurur. Göçmenler sevinç içinde “toprak, toprak” anlamına gelen, “ga, ga” diye bağırırlar. Karaya ayak bastıkları bu yere de “Gagai” adını verirler. Bugün Mavikent olarak bilinen bu bölgenin sahili bir doğa harikasıdır. Koyları, kumsalı, denizi ile “cennet bu işte” dedirtir insana. Antik kalıntıların çok fazla yağmalanmış olması nedeniyle Gagai’den az eser kalsa da, görülmeğe değer yine de. Bu bölge insanının en sevdiği yemeklerin başında “kölle” gelir. Kölle; bildiğimiz aşurenin tuzlusu. Üzerine bol limon sıkıp ve pul biberi de dökünce tadına doyum olmuyor. Bir de bu yöreye has parmak kalınlığında, uzun patlıcandan yapılan patlıcan civeleme bol festikan (fesleğene buralarda festikan denir) ile tam bir yaz yemeğidir. Yanında cacık iyi gider. Mavikent kasabasının yaşlıları denizden konu açıldığında “nerde o eski balıklar” diye söze başlıyor. Ancak yine de balığı bol denebilecek durumda. Özellikle ağustos, eylül aylarında sırti (sürtme) ile tutulan palamudun, ramburkanın tadına doyulmaz. Yemli olta ile mercan, barbun, tekir, hannos, izmarit ve ıskaroz tutarken oltanıza takılan balon balığı size sürpriz yapabilir. Elbette kayalık bölgelerde bolca bulunan “grida”nın hatırı sayılır ve en lezzetli Akdeniz balığı olduğunu da söylemezsek çok ayıp ederiz. Mavikent sadece Gagai’den ibaret değil. Melanippe, bu gün korsan koyu olarak anılan antik kenti dolaşırken eskilerden kalan mızraklara rastlamanız olasılık dahilindedir. Korsan Koyu doğal bir akvaryum. Sakinlik arayanlardansanız hafta sonu gitmemenizi öneri