Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr 10 KÜLTÜR BULGAR KİLİSESİ Haliç’teki Bulgar Kilisesi’nin gerçek adı Sveti Stefan’dır. Özgün, farklı bir kimlik sergiler. Yıllardan beri çıt kırıldım yapısıyla kar, yağmur, sıcak demeden direnip durmuştur bu kilise. Oysa, öylesine ivedi bir bakıma gereksinimi vardır ki; yıllardır çürümüş, pas tutmuş, tavanındaki deliklerden içine yağmur sularının aktığı bir ibadethaneye dönüşmüştür. Başka benzeri yoktur diyoruz, çürümüşlüğünden söz ediyoruz. Çünkü, tamamı ile çelik ve kalın saç demirden prefabrike bir sistemle yapılmıştır. Geçen yüzyılın sonlarında, İstanbul’da yaşayan Bulgar cemaatinin bireyleri, padişahtan izin alıp bir ibadethane yaptırmaya karar verirler. Önce küçük ahşap bir kiliseyle geçiştirirler işi, ancak yetersiz kaldığından daha büyük bir kilisenin inşasını kararlaştırırlar. Ünlü mimar Hovsep Aznavur Efendi’nin kapısını çalarlar. Son Mısır Hıdiv ailesinin de mimarlığını yapmış olan Aznavur Efendi müthiş bir adamdır. Yaşamı boyunca durmadan çalışmış, birbirinden güzel eserler bırakmıştır. Balat’la Fener arasında, Haliç kıyısında yapılacak kilisenin zaman içinde denize kayıp batmaması için, taş yerine daha hafif bir malzeme düşünülmüş, bunun için de mimar, çelik iskelet üzerine monte edilebilecek kalın saç ve döküm levhalardan oluşan bir kilisenin yapılmasını önermiştir. 1892 yılında, alışa gelmişin dışında böylesine değişik bir yapının malzemelerini üretebilecek bir firma için uluslararası bir ya Arkeoloji Müzeleri’nin ikinci adımı Yrd. Doç. Şengül Aydıngün Fotoğraflar: Haldun Aydıngün eçen hafta tanıtmaya başG ladığımız İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde, müze uzmanı olarak görev yaptığım dönemde, müzenin kapılarının açıldığı ilk anda orada bulunmak en hoşlandığım anlardandı. Kapı açıldığında müzenin kendine has hafif nemli ve eski eser kokulu esintisinin yüzünüze vurmasını hissetmek, kanımca herkese nasip olmayacak bir keyiftir. Henüz ziyaretçinin alınmadığı ilk saatlerde tüm müze gezilir ve kontrol edilir. O arada yalnızca kendi ayak seslerinizi duyarsınız. Müzenin Klasik bölümünün girişinde dev bir Tanrı Beş heykeli sizi karşılar. Buradan sol yöne giderseniz, geçen hafta değindiğimiz Osman Hamdi Bey’in Sidon (Sayda)’dan getirdiği o muhteşem lahitlere ulaşırsınız. Lahitler ve içinden çıkanların sergilendiği salonlarda gezerken kral Tabnit’in camekan içinde sergilenen çıplak bedeni hep hüzünlendirirdi beni. Düşünse rışma açılmış, bu yarışmayı da Avusturya’nın ünlü firmalarından Wagner şirketi kazanmıştır. Kilisenin tüm parçaları Viyana’da üretilir, ardından 1896 yılında gemiye yüklenerek İstanbul’a taşınır. Tüm parçaların monte edilip yerlerine yerleştirilmeleri bir buçuk yıldan fazla bir zaman alır. Sonunda, 1898’de görkemli bir törenle kilise açılır. Eklektik, göz alıcı konumuyla İstanbul’un ilginç yapıları arasında yerini almış, tam karşısında yükselen ve Metoh adı verilen papaz eviyle birlikte bu kentte yaşayan Hıristiyan Bulgar cemaati bireylerinin düğün, vaftiz, cenaze törenlerini gerçekleştirdikleri, ibadetlerini yaptıkları ulusal kimlik niteliği taşıyan bir kilise olmuştur. Sveti Stefan Kilisesi, Kudüs’te Museviler tarafından taşlanarak öldürülmüş, Hıristiyanlığın ilk şehit azizi olarak kabul edilen Aziz Stefan adına yapılmış bir kilisedir. Dışı gibi, içi de kötü durumda olan kilisenin ikonaları arasında; önünde ışık saçan mumların eksik olmadığı bir Aziz Stefan ikonası yer almaktadır. nize ebedi istirahatkah olarak kendinize bir yer seçiyorsunuz ve huzur içinde sonsuza kadar orada uyuyacağınızı sanırken, yüz yıllar sonra arkeolog denilen bir grup insan sizi buluyor ve yeniden halka mal ediyor. Hem de ne mal etme hiçbir gizliniz saklınız kalmıyor. Salondaki en görkemli eser kuşkusuz İskender lahdi. Geçenlerde orijinal renkleri ile hazırlanan bir kopyasının da Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından müzeye armağan edildiği lahdin değeri, üzerindeki yüksek kabartmalardan gelir. Kabartmalar, bir heykel kadar üç boyutlu işlenmiştir. Milattan önce 4. yüzyılda Makedonya Kralı Büyük İskender için yapılmış olacağı iddia edilen bu lahdin, uzun yanlarından birinde İskender’in Perslerle yaptığı savaş anlatılmış. Salonun en seçkin lahitleri arasında altta kentaurların savaşı ile üstte alınlık içinde sirenlerin betimlendiği Xantos’tan getirilen bir Likya tipi lahittir. Bir sonraki salon modern Türk müzeciliğinin kurucusu Osman Hamdi Bey’i yakından tanımak için hazırlanmıştır. Müzenin giriş kapısının sağ