23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 LİZBON LİZBON 17 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr FİLİPİNLER’İN BİSİKLET TAKSİLERİ Hem iki yakalı ve hem yedi tepeli Nilgün Kanıbir ilattan önce 1200’lerde RomalıM lar tarafından kurulan, İstanbul gibi yedi tepe üzerine oturan, Tejo nehrinin iki yakasına yayılan, geçmişte 450 yıl da Arap egemenliğinde kalan, yaklaşık 2 milyon civarında bir nüfusa sahip; İber yarımadasının ucuna sıkışmış, geçmişi deniz keşifleri ile dolu bir ülkenin Portekiz’in başkenti, Lizbon’dayız. Otelimiz ‘‘Residencial Florescente’’ oldukça merkezi, ünlü ‘‘Rossio Meydanı’’na çok yakın, restoran cenneti olarak bilinen Portas de S. Antoa üzerinde. Odaları şık dekore edilmiş ve de temiz. Biraz dinlendikten sonra, Rossio Meydanı’na bitişik, bir diğer meydan olan Figueria’dan geçip, trafiğe kapalı, şık alışveriş dükkanlarının bulunduğu Rua Augusta’ya ulaşıyoruz. Hemen sağ tarafında ise, Santa Justa Caddesi. Sonuna doğru ise, şehirdeki dört asansörden biri olan, Santa Justa Asansörü yer almakta. Yukarıya çıkıp, seyir terasından, birer kahve eşliğinde, Lizbon’u kuşbakışı seyre dalıyoruz. Hemen önümüzde Rossio Meydanı, biraz geride ise Sao Jorge Kalesi görülmekte. Aşağıya inip üzerinde saat de olan kemerli bir yapıdan geçtiğimizde; 1755 depremi ile tümüyle yok olan, sonradan, aslına uygun olarak tekrar inşa edilen bir başka ünlü meydana, ‘‘Comercio’’ya varıyoruz. Artık, Tejo nehri ile yüz yüzeyiz. Buradan, Sao Jorge Kalesi yönünde, o dar sokaklardan geçiyoruz. Yukarı, Alfama’ya doğru tırmanırken, sanki Tünel’den Galata Kulesi’ne çıkıyoruz. Karşımıza ilk çıkan, 12. yüzyıldan kalma, Arap istilası döneminde cami olarak kullanılan ‘‘Se Katedrali’’; sonra da, biraz daha eski Sao Jorge Kalesi. Bir an, Rumelihisarı’ndan Boğaziçi’ne ünlü denizcinin mezarı da mevcut. Hemen yanında ise, Arkeoloji ve Denizcilik Müzeleri yer almakta. Neredeyse, tüm dünyayı denizden keşfeden bir ulusun, dünden bugüne olan tarih yolculuğu sergilenmekte ve Pazar günü, tüm müzeler ücretsiz. Müze ziyaretlerinden sonra, tam karşıya, sahil tarafına geçiyoruz. Karşımızda, 1960 yılında yapılan, 50 metre yüksekliğinde, tüm heybeti ile Kaşifler Anıtı. Burası, aynı zamanda, Vasco de Gama’nın uzun deniz yolculuğuna başladığı nokta. Biraz ileride ise, Tejo nehrinin hemen hemen okyanusla buluştuğu bir noktada, 16.yüzyılda yaptırılan Belem Kulesi. Sırada, ağızda eriyen ve formülü bir ‘‘ticari sır’’ olarak saklanan, ‘‘pasteis de nata’’ yani kremalı tartoletleri ile ünlü, Rua de Belem üzerindeki ‘‘Antiga Confeitaria de Belem’’ ziyareti var. Yan yana birkaç dükkandan oluşan pastane, günün her saati tıklım tıklım dolu. Buraya kadar gelmişken, ‘‘ginja’’ adlı vişne liköründen de almadan gelmeyin diyorum. Dünyayı dolaşırken kendimce oluşturduğum ilkelerden biri şudur: Gittiğim ülkeyi, o ülkenin insanlarının kullandığı ulaşım araçlarıyla dolaşmak! Mısır’da Nil Irmağı’nın kıyısında 30 kişilik vagonda 50 kişiyle yolculuk etmek... Nikaragua’da 1950 model otobüslerin tahta sıralarında zıplaya zıplaya kent değiştirmek... Japonya’da hızlı trenin camlarından çevrenin fotoğrafını çekmekte zorlanmak... Ne güzeldir... Filipinler’in başkenti Manila’da da şehir içi ulaşım için bulunan yöntemler çok çekmişti beni. Kamyonetlerin arkasına sıralar yerleştirip 2025 kişinin yolculuk ettiği toplu taşım aracına çevirmek fena fikir değil... Peki bisikletten taksiye ne demeli! Kişi başına düşen gelirin bin doların altında olduğu Filipinler’de, özellikle çocukluktan delikanlılığa yürüyenler bisikletlerini, sokak aralarında oynamak için kullanmak yerine para kazanmak için ulaşım aracına dönüştürmüşler. Bisikletin hemen yanına bir kişinin güçlükle başını so Meraklısına notlar bakıyormuş gibi geliyor insana. Taa uzaklarda, sol tarafımızda ‘‘Vasco de Gama’’; sağ tarafımızda ise; önceleri, ülkeyi 40 yıl diktatörlükle idare eden Salazar’ın adını taşıyan, 1975’te demokrasinin gelmesi ile adı değiştirilen, ‘‘25 Nisan’’ köprüleri. Hemen önümüzde, bir iç deniz gibi akıp giden ise, Tejo nehri. Tekrar, Figueria Meydanı’nda; köşe başını kaplayan, 175 yıllık ‘‘Confeitaria Nacional’’deyiz. Portekiz usulü birer ‘‘galao’’ ya ni ince, uzun, cam bardakta sütlü kahveleri 1.10 euroya içiyor ve vanilya dondurmalı krepi 2 euroya tadıyoruz. Mola sonrası; denizcileri sefere uğurlarken, geride kalanların hüzünlü, buğulu bir sesle söyledikleri, Portekizce ‘‘kader’’ anlamına gelen, ünlü ‘‘fado’’ müziğinin doğduğu Bairro Alto’ya doğru yürümeye başlıyoruz. Sanki, birinden diğerine elinizi uzatsanız ulaşabileceğiniz çamaşır dolu balkonlar; sardunya ve begonvil kokularının etrafa yayıldığı evler arasında; kırmızıya çalar parke taş döşeli, kıvrım kıvrım sokaklarda ‘‘Travessa da Queimada Sokağı’’ndayız. Karşımıza, ünlü fado mekanı ‘‘Caf? Luso’’ çıkıyor. Canlı fado müziği eşliğinde, bir akşam geçirmenin maliyeti, 20 eurodan başlıyor. Biraz ileride ise, Portekiz’e özgü yemekleri zevkle ve ucuza yiyebileceğiniz restoran ‘‘Primavera’’ var. Aşağıya, Chiado’ya, Rua Garret’e doğru yöneliyoruz. Meydanda, genç yaşta ölen, ünlü Portekizli şair Pessoa’nın sık sık gittiği ve önünde bronz heykelinin bulunduğu kafeterya, ‘‘A Brasileira’’ konuklarını bekliyor. Portekiz ile ilgili genel bilgiler için şu linklere bakılabilir: www.portugalinfo.net , www.portugal.org. Müzelerle ilgili bilgiler için, www.ƒ ipmuseus.pt, Cafe Luso www.cafeluso.pt, Parreirinha de Alfama; Clube do Fado; Lizbon’da ulaşım son derece rahat. Çok şık tasarlanmış edilmiş, her biri farklı simge ile ifade edilen dört hattan oluşan bir metro ağı www.metrolisboa.pt var: Metro dışında, ‘‘electricos’’ denilen tramvaylarla www.ƒ carris.pt, özellikle, 40 dakika kadar süren ve şehrin belli başlı tüm turistik noktalarından geçen, 28 numaralı tramvayı kullanarak şehrin o büyülü, mistik atmosferini solumak mümkün. Belem pastası Rossio Meydanı’ndan, Tejo nehrine paralel olarak, Belem yönüne giden ‘‘tram’’deyiz. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk sonrası, ilk durak Jeronimos Manastırı. Kral I. Manuel tarafından, 1500’lü yıllarda, Portekizli denizci Vasco de Gama’nın başarılı Hint seferi anısına yaptırıldığı söylenen manastırda, kup içine girebileceği bir bölme yaptırmışlar. İçeri girip çöküyorsunuz, gideceğiniz yönü söyleyip seyre dalıyorsunuz. Eğlenceli bir yolculuk ama, pedala basan çocuğun yorgunluğunu görünce sanki onun tepesine binmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi... Aslında çocuklar da uyanık, uzun mesafelere yolcu almıyorlar. Örneğin, havaalanının iç hatlarıyla dış hatları arasında... Ya da sahilde gezinti için yolcu kabul ediyorlar. Manila’da beni en çok doğanın zenginliği, insanlarınsa fakirliği etkilemişti. Hatta, yırtık fanilayla dolaşan bir kadının fotoğrafını çekip; oğlum Balbay, bir yırtık fanila, işte sana Manila demiştim... Bisikletten taksinin içinde fotoğraf çektirdikten sonra da mırıldanmadan edemedim: Filipinler’de gerçeğin aksi Bisikletten taksi! Gezekalın...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle