02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 C BM 61. Genel Kurul Başkanı Haya Raşid El Halife, küreselleşmenin kalkınmakta olan ülkelerin toplumlarının geliştirilmesi için büyük fırsatlar sunduğunu, ancak çelişkinin de açık olduğunu belirterek gelir dağılımındaki çarpıklığa dikkat çekti. En az gelişmiş ülkelerin küreselleşmeden en az yararlanan ülkeler haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 13 TEMMUZ 2007 CUMA Aybar’a Saygı Aybar’ı anınca onun yanında ya da karşısında saf tutmuş olanların bugünkü halleri gelir benim aklıma. O “güler yüzlü sosyalizm” dediğinde onun yanında yer alır gibi yapan kimileri, bu sözü “sırıtarak sosyalizmden tüymenin” kaçırılmaz fırsatı olarak gördüler. Onlar şimdi, zaman zaman sosyalist kılığında karşımıza çıkan liberallerdir. O Leninizmle polemiğe girdiğinde soldan çakan kimileri ise şimdi AKP’yi “referans” gösteriyorlar. ??? Onlar artık tartışmayı bir başka düzeye taşımış, çerçevenin dışına çıkmış durumdadırlar. Ama tartışma sürüyor. Bu türden tartışmanın yorulmazlarından biri de Haluk Yurtsever’dir Yurtsever’in “Özgürlük ve Örgütlülük” (Yordam Kitap) çalışmasını okurken yine Aybar’ı hatırladım. Aybar döneminin en önemli tartışma konularından birisi altyapıüstyapı karşılıklı ilişkisi, etkileşimiydi. Tartışma TİP’in kavgalı son kongrelerinden birinde İdris Küçükömer’in de katkısıyla yoğunlaşmıştı. Çok verimli olabilecek bu düşünsel çaba orada kaldı, geliştirilemedi. O yıllarda şöyle bir duyup sonra unuttuğumuz, fizikte devrim yaratan görüşler, tezler geliştiren, sonra Nazi “Fırtına Birlikleri”ne katılarak Alman işçilerine saldıran tuhaf fizikçi Werner Heisenberg’i, quantum fiziğini öğrenmeye, benzer bir bakış açısını sosyal alana taşımaya çalışırken, kaldığımız noktadan devam ediyor gibiyiz. Nesne aygıt ilişkisi, gözlemin gözleyeni, onun da gözleneni, olgunun aklı, aklın olguyu etkilemesi konusundaki akıl yürütmeler tartışmayı derinleştirmiyor mu? Haluk’un dediği gibi “Determinist nedensellikten” “olasılıkçı nedenselliğe” giden yolda bilinemezciliğin çukuruna düşmezsek, “Beynelmilel”i yeniden yazmanın, söylemenin onurunu paylaşanlar arasına gireceğiz. Hiç kimseyi unutmadan, hakkını yemeden. Aybar dahil. Safları terk edip gülerek kaçanlar hariç. [email protected] “Küreselleşmenin En Az Gelişmiş Ülkeler Yararına İşletilmesi’’ konulu BM En Az Gelişmiş Ülkeler Dışişleri Bakanları Konferansı 27 ülkenin katılımıyla yapılıyor. (AA) BM En Az Gelişmiş Ülkeler Dışişleri Bakanları Konferansı’nda zengin ülkeler eleştirildi Küreselleşmeye çare arayışı Harriet Schmidt, küreselleşmenin gücü önümüzdeki 30 yılda da sürerse, en az gelişmiş ülkeleri tamamen silip atacağını belirtti. Schmidt, “Refah içindekiler duvarın arkasındakileri unuttu” dedi. Ekonomi Servisi “Küreselleşmenin En Az Gelişmiş Ülkeler Yararına İşletilmesi’’ konulu BM En Az Gelişmiş Ülkeler Dışişleri Bakanları Konferansı, ülkelerin üst düzey yetkilileri ile Birleşmiş Milletler (BM) yöneticilerinin küreselleşme ve zengin ülkelere eleştirilerine sahne oldu. Küreselleşmenin gelişmiş ülkelerin lehinde biçimlendiği vurgulanan konferansta; uluslararası politikalarda az gelişmiş ülkelerin etkin olmasının yolları tartışıldı. İstanbul’da Conrad Otel’de düzenlenen BM En Az Gelişmiş Ülkeler Dışişleri Bakanları Konferansı’nda BM En Az Gelişmiş Ülkeler, Gelişmekte Olan Küçük Ada Ülkeleri ve Denize Çıkışı Olmayan Ülkeler Yüksek Temsilcisi Harriet Schmidt, “Küreselleşme son 30 yılda ticareti geliştirirken, ekonomik çıktıları artırırken ve küresel anlamda eşsiz bir zenginlik oluştururken, en az gelişmiş ülkeler küreselleşmenin faydalarından yararlanamadılar’’ dedi. Schmidt, toplam nüfusun yüzde 12’sini oluşturan bu ülkelerin, doğrudan yabancı yatırımın yüzde 2’sinden az bir kısmını aldığını kaydetti. Schmidt en az gelişmiş ülkelerde yaşayan 800 milyon insanın küreselleşmeden hiçbir yarar sağlamadığını söyledi. En az gelişmiş ülkeler 1950 yılında küresel ihracatın yüzde 3’ünü oluştururken, bu oranın günümüzde binde 7’ye kadar düştüğüne vurgu yapan Schmidt, şu uyarıyı yaptı:“Son 30 yılda Afrika ülkelerindeki yoksulluk iki kat arttı. En az gelişmiş ülkelerin kalkınması için yapılan uluslararası görüşmeler hiçbir işe yaramadı. Önümüzdeki 30 yıl da böyle devam ederse, yoksul ülkeler yok olma sürecine girecek. Bu nedenle uluslararası topluluğun en az gelişmiş ülkelerin sadece daha entegre bir dünya ekonomisinin yarattığı fırsatlardan yararlanmasını değil, doğayı şekillendirmede de daha hak sahibi bir rol oynamalarını sağlama konusunda ahlaki ve siyasi zorunluluğu var.’’ “Refah içinde yaşayanlar, duvarların dışındaki insanları unutuyor” diyen Schmidt, dünya nüfusunun yüzde 12’sini oluşturan en az gelişmiş ülkelerin, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ancak yüzde 2’sini çekebildiğine dikkat çekti. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül de en az gelişmiş 50 ülkede yaşayan 600 milyondan fazla insanın yaşam koşullarının iyileştirilmesinin, bu amaçla oluşturulacak etkili politikalara bağlı olduğunu kaydetti. ‘Yoksul ülkeleri vuruyor’ olmasına rağmen, olumsuz etkilerini en fazla hisseden ülkeler olduğuna dikkati çeken Halife, birtakım ilerlemelere rağmen, en az gelişmiş ülkelerde yaşayan yoksul insanların sayısının 2000 yılında 334 milyon iken 2010 yılında neredeyse 500 milyona çıkmasının beklendiğini dile getirdi. Halife, tehdidin bugün artık yoksulluk, açlık, hastalık, küresel ısınma, çevrenin bozulması, çölleşme ve kuraklık olarak değiştiğini kaydetti. ‘Borç kalkındırmaz, kurutur’ UNDP Başkanı Kemal Derviş, “en az gelişmiş ülkeler uluslararası kuruluşlarda ağırlıklarını koymadıklarında, seslerini duyuramadıklarında ve aralarında birlik olamadıklarında reformların birçoğunun gerçekleşemeyeceğini’’ vurgulayarak “Bol bol konuşma olur, ama eylem eksik kalır’’ dedi. Derviş, G8 ve benzeri zirvelerde verilen sözlere karşın, yardımların 2005, 2006’da azaldığını, bu yıl da düşmesinin beklendiğini anlatan Derviş, “Borcun yerine yeni kaynaklar verilmezse borç yardımı uzun vadede mevcut kaynakları azaltır, artırmaz, yatırım için artış olmaz, azalır’’ diyerek ticari sistemin de kalkınmayı teşvik edici rolü bulunduğunu, sadece pazarlara giriş değil, rekabet imkânı da sunarak kalkınmayı teşvik ettiğini kaydetti. Derviş, CNN Türk’te katıldığı programda ise Türkiye’nin orta gelirli bir ülke konumuna geldiğini ileri sürdü. Derviş, yabancı sermaye konusunda bazı sektörlerde dikkatli olmak gerektiğini belirterek “Mesela tüm bankaların yabancılar tarafından satın alınmasını doğru bulmuyorum’’ dedi. yıllar gençliğimizin damarlarımızda deli gibi aktığı yıllardı. Bizim kuşağın ilk kurbanı Vedat Demircioğlu’dur. Türkiye İşçi Partisi ve Fikir Kulüpleri Federasyonu üyesiydi. 1968’in temmuzunda Teknik Üniversite yurdunda dövülüp pencereden atılarak öldürüldü. Demircioğlu için sembolik bir cenaze töreni düzenledik. Babıâli’ye, Vilayet’e doğru yürüdük. Polis önümüze çıkınca caddede yere oturduk. Sonra hepimizi alıp götürdüler. Vedat için 28 Temmuz’da TİP İstanbul il binasında yapılan toplantıya Genel Başkan Mehmet Ali Aybar geldi. Gözlerine yansıyan acı, dik duruşuyla birleşti. Konuştu: “Ben burada yaşlı bir sosyalist olarak körpecik bir evladımın, çiçeği burnunda bir sosyalistin ölümü üzerinde konuşmanın derin hüznünü de ayrıca taşıyorum. Onun hatırasına bağlılık, onun yarıda bıraktığı kutsal ödeve devamla olur. Sabırlı ve temkinli, kışkırtmalara kapılmadan aziz halkımızı uyandırıp örgütlenmeye devam edeceğiz. Milli Mücadele halkla, örgütlü halk kitleleriyle yapılır. Biz halkımızı uyandırmaya, örgütlenmeye hız verdiğimiz ölçüde kaybettiğimiz Vedat’ın hatırasına layık olmuş olacağız. Küçük, uyanık ve aydınlık bir azınlık; bir maya gibi büyük halk kitlelerini uyandıracaktır, bilinçlendirecektir; halkı örgütleyecektir. Ve Milli Mücadele büyük kitlelerin ağırlığı ile kazanılacaktır. Sosyalizm, büyük emekçi kitlelerin bilinçli hareketleriyle kurulacaktır. İşte Vedat bu yolun yolcusuydu. Hatırası önünde tekrar derin saygı, sonsuz sevgi ile eğilirim.” Sonra sustu. Aybar’ı yıllar sonra Ankara’da, Meşrutiyet’le Selanik Cadde’sinin kesiştiği köşede gördüm. 80 öncesiydi. Dimdik yürüyordu. Onu 10 Temmuz 1995’te yitirdik. ??? Aybar söz konusu olunca eski sosyalistlerin duyguları düşünceleri birbirine karışır. Anılar, kavgalar, zafer günleri, yenilgiler birbirine girer. Aybar Türkiye sol hareketine düzeyli ve derin tartışmayı getirmiş aydın siyasetçidir. Söylediklerini beğenin beğenmeyin, benimseyin ya da karşı çıkın, kabul etmeniz gereken onun Marksizm içinde, Marksizmi geliştirme çabasında bir düşünür olduğudur. O ‘Yardımlar istismar aracı’ Eski Tanzanya Devlet Başkanı Benjamin Mukappa konuşmasında IMF politikalarına atıfta bulunarak Çin, Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerin kendi ulusal kalkınma reçetelerini yarattıkları için başarılı olduklarını ifade edtti. Mukappa, “Bu ülkeler, kendileri için dışarıdan bir çözümü kabul etmediler. Çünkü bir giysi her bedene uymaz” diye konuştu. En az gelişmiş ülkelere yapılacak yardım ve yatırımların artırılması konusunda görüş birliğine varılan konferansta konuşan “Küreselleşme süreci Kuzey ülkelerinin kararları ile şekilleniyor. Onlar da öncelikle kendi şirketlerinin çıkarlarını düşünüyor” dedi. En az gelişmiş ülkelerin küresel ticarette marjinal bir oyuncu, bir seyirci olduğunu ifade eden Mukappa, yoksul ülkelerin ayakta kalmak için yüksek oranlarda borçlandığını anımsattı. Bu borçlanmanın sürdürülemez olduğunun altını çizen Mukappa, gelişmiş ülkeler tarafından yapılan bazı yardımların en az gelişmiş ülkeleri sürekli istismar etmek üzere bir göz boyama aracı olarak kullanıldığını savundu. Mukappa, “Adil bir küreselleşme için borçlar ve yardım konusundaki uygulamalar yeniden düzenlenmeli” dedi. ‘Türkiye AB’yi üzdü’ ANTALYA (Cumhuriyet) NATO Askeri Komite Başkanı Orgeneral Ray Henault, “NATO terorizmin her türlü şeklini kınıyor. Türkiye, NATO ülkesi olarak terorizmle mücadeleye etkin şekilde katılmaktadır. Elbette ki Türkiye, sınırları içindeki değişik terörist faaliyetleri ile mücadele etmekte zorluklarla karşılaşmaktadır” dedi. Avrupa Birliği Askeri Komite Başkanı Orgeneral Henri Bentegeat, Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamındaki tugayını çekmesinden büyük üzüntü duyduklarını söyledi. Antalya’nın Belek beldesinde başlayan İpek Yolu2007 General/Amiral Semineri çerçevesinde AB Askeri Komite Başkanı Orgeneral Bentegeat ve NATO Askeri Komite Başkanı Ray Henault ortak basın toplantısı düzenledi.Basın toplantısına, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt da katıldı. Orgeneral Bentegeat, “AB’nin buraya davet edilmiş olması size belki garip gelecektir, ama AB, NATO ve çok önemli aktörlerden Türkiye’nin stratejik açıdan aynı sahnede olması son derece önemli” dedi. Türkiye’nin, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde AB’ye verdiği askeri desteği geri çekmesiyle ilgili olarak Orgeneral Bentegeat, “Türkiye’nin askerlerini bizim teşkilatımızdan çekmesi nedeniyle son derece üzüntülüyüm, ama halen Türkiye, AB operasyonlarına faal olarak katılmaktadır. Bunlar askeri ve sivil operasyonlardır ve bizim için son derece önemlidir” yanıtını verdi. Bentegeat, “Siyasi zorluklar ne olursa olsun Türkiye, Avrupa silahlı güçleri açısından son derece önemlidir. AB operasyonları için son derece önemlidir” dedi.Türkiye geçen ay Kıbrıs Rum Kesimi’nin vetosunun ardından tugay için taahhüt ettiği askerlerini geri çekmişti. Orgeneral Ray Henault da NATO’nun teröre karşı kapsamlı bir yaklaşım benimsediğini vurgulayarak “Afganistan örneğinde olduğu gibi problemin tek çözümü NATO değildir. Askeri ve askeri olmayan sivil operasyonların bir arada olması son derece önemlidir. Optimal çözüm için bu gereklidir” dedi. Henault, operasyonların daha çok Akdeniz Bölgesi’nde yoğunlaştığını, Karadeniz’de şimdilik benzer operasyon gerçekleştirme planları olmadığını ifade etti. Henault, “Türkiye terör konusunda uluslararası destek alamamaktan şikâyetçi. NATO ve Avrupa Birliği PKK’yi ne derece tehlike olarak görmektedir” sorusu üzerine, ad vermeden Büyükanıt’a yanıt verdi. Henault, “NATO, terorizmin her türlü şeklini kınıyor. Türkiye, NATO üyesi olarak terorizmle mücadeleye etkin şekilde katılmaktadır. Elbette ki Türkiye, sınırları içindeki değişik terör faaliyetleriyle mücadele etmekte zorluklarla karşılaşmaktadır. NATO da terorizme karşı mücadelesini sürdürecektir. Beşinci maddeye göre öngörülen operasyonlar da buna dahildir” dedi. Meşru müdafaa hakkını da içeren 5. madde, bir ülkeye yapılan dış kaynaklı teröre tüm NATO ülkelerince yanıt verilmesini öngörüyor. azının başlığı eski deyişle “malumu ilam” yani bilineni yineleme gibi oldu. Bu kez saygısızlık, 22 Temmuz’da yapılacak genel milletvekili seçimi için yargıya hem içeriden hem de dışarıdan yöneltilenleri vurgulamayı amaçlıyor. Anımsanacağı gibi anayasada “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır” kuralı yer alıyor. Bu kural kapsamında oluşturulmuş bir Yüksek Seçim Kurulu var. Yedi asil ve dört yedek üyeden oluşuyor. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi de Danıştay genel kuralları tarafından seçiliyor. Yani hepsi de yargıç. İl seçim kurulları ise il merkezinde görevli en kıdemli yargıcın başkanlığında, Merkez İlçe Seçim Kurulu başkanından sonra gelen en kıdemli iki yargıç üyeden oluşuyor. Yine anayasaya göre, sözde kalmış olsa da yargımız bağımsız. Ama Türkiye’yi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde (AKPM) temsil eden milletvekillerinin de katkısıyla Türkiye’ye bir gözlemci heyeti gelecek. Ayrıntıları, sevgili meslektaşım Hikmet Bila’nın “Geniş Açı” köşesinde yer Y GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Yargıya Saygısızlık... ??? Öne alınmış seçim (iktidar daha önce seçimin süresinde yapılacağına ilişkin babalanması yüzünden bir türlü erken seçim diyemiyor) nedeniyle Yüksek Seçim Kurulu, kendisine tanınmış olan yetkiyi kullanarak özel bir takvim belirledi. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Yasa’nın kimi maddelerinde belirlenmiş süreleri zorunlu olarak kısalttı. Seçimlerle ilgili propaganda ve yasaklar konusundaki sürecin de 12 Temmuz Perşembe günü başlamasını kararlaştırdı. Ancak yasaklara ilişkin değişmeyen kurallar ve süreler var. Siyasal partiler yönünden en fazla delinen yasak olarak da başta “parti bayrağı, afiş ve propaganda flamaları ile ilan almış olması nedeniyle yinelemekten kaçınıyorum. Ama bu yazının yazıldığı saate kadar, bir Allah’ın kulu yetkiliden herhangi bir tepki sözcüğü okuyamadım. İktidar partisi belki de yargıya vurulan bu yeni darbeden mutlu olmuştur. Peki, ya muhalefet? Onların yetkililerinden de tık yok. Yüksek Hâkimler ve Savcılar Kurulu ile onun başkanı olan bağımsız Adalet Bakanı ne düşünüyor? Bilemiyoruz. İktidarın, Avrupa’dan yönelen her eleştiriye ve baskıya ses çıkarmaması artık olağan sayılıyor. Kendisi bu tür dayatmaları göğüsleyebileceğini sanıyorsa da aldanıyor. Ancak bir başka erke, yargı erkine yönelik bu hakarete ve saygısızlığa, en azından erkler ayrılığı kuralı gereğince karşı çıkması gerekmez mi? asılması, yapıştırılması ve teşhirin” yasağı geliyor. Yasaya göre, partilerin genel merkezleri ile il, ilçe ve belde teşkilatlarının bulunduğu binaların çevresinde yasak yok. Bunların dışındaki yerlerin ise ilçe seçim kurulları tarafından belirlenmesi ve siyasal partilerle bağımsızların da başvurusu sonrasında ad çekimi ile sıralanması gerekiyor. Yasa böyle diyor ama, başta aldığı seçim ödeneğini harcayacak yer aradığı sanılan iktidar partisi ile öteki partiler, yolları, meydanları, özel ve resmi ilan billbordlarını yerden göğe kadar kapatmış durumdalar. Başka yasalara göre ayrıca yasak olmasına karşın Yedikule’deki kulelerden birkaçında AKP il başkanlığının enliboylu flamaları uçuşuyor. Bunları yine yargı yönetim ve denetimindeki ilçe seçim kurulları kaldırmak ve masraflarını da koyanlardan tahsil etmek zorunda. Ne çare ki ödenekleri yok. Hem dışarıdan hem içeriden yargıya yönelik saldırıları ve hakaretleri, Türkiye’yi yönetmeye niyetlenen siyasetçilerimiz tezgâhlıyor. Yazık, hem de çok yazık! oerinc?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle