01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 Pek çok mizah ustasını yitirdiğimiz temmuz, bu yıl ‘muhalif’ mizahın egemen medyadan yitip gitme ayı oldu! Mizahın temmuz hüznü Cihan DEMİRCİ Temmuz ayı mizahçılar için hüzünlü bir aydır. Her ne kadar 5 10 Temmuz’larda Nasreddin Hoca Akşehir’de anılsa da; 6 Temmuz 1995’te Aziz Nesin yitip gitmiştir, 7 Temmuz 1993 Rıfat Ilgaz’ın aramızdan ayrılış günüdür. Daha yakın zamanlara gelelim. 22 Temmuz 2004 Necati Abacı’nın, 26 Temmuz 2004 ise büyük usta Oğuz Aral’ın ayrılık günleridir. 2007’nin Temmuz’una gelince, biz karikatürcüler bu kez daha başka türlü acılar yaşayarak girdik bu aya. Önce Posta gazetesinin tek çizeri olan Erdal Alay istifa ettirilip işten çıkarıldı, hemen ardından Radikal gazetesinin tek muhalif sesi Emre Ulaş arkadaşımızın işine son verildi. KTİDAR YANLISI’ ÇİZERLER İSTENİYOR Rezil mi rezil günlerden geçiyoruz. Medyada muhalif sesler bir bir yok ediliyor. Doğan medya topluluğunda kala kala acaba kaç karikatürcü kaldı dersiniz?.. Özellikle muhalif mizahın, yani mizahın gerçek sesi artık kısılmıyor, toptan kesiliyor. Belli ki medyamız artık “Salih Memecan” örneğinde olduğu gibi “iktidar yanlısı” çizerler istiyor. İktidarı övüp muhalefeti eleştirecek, güçlüden yana olacaksınız ki işinizden atılmayın, hatta büyü C kültür 13 TEMMUZ 2007 CUMA LONDRA’DAN MUSTAFA K. ERDEMOL Süleymaniye’de Olanı Merak Ediyorsanız... olan. Hayatımda beni en çok kızdıran (hatta üzen) biridir Faruk Ağabey. Ama Türk basınında, artık ölmekte olduğunu kabul ettiğimiz “dış muhabirlik”i hem de başarıyla yaşatan biri olarak hayranlığımızı hak ediyor. Bir gün mutlaka, Çakal Carlos’un, yıllar sonra yakalanmasının ardından, yaşadığı Sudan’da izlerini bulup, bu ünlü “siyasal” figürün yaşamına ait ayrıntılara nasıl ulaştığının öyküsü yazılmalıdır, diye düşünürüm. Faruk Ağabey’in hastalık derecesindeki inatçılığından çok çekenlerden biriyim. Ama Zabcı’nın bu inadının bizim meslekte ne anlama geldiğini de bilenlerdenim. Bir gazetecinin tanık olması hiç de kolay olmayan birçok olayı yaşamasına rağmen, tek bir televizyon programında görülmemek, gazetelere söyleşi vermemek gibi “inatçı” bir tutumu vardır Faruk Ağabey’in. Popüler olanla ilgilenmeyen, herkesin gözünün önünde yapılan bir mesleğin erbabı olduğu halde, her nasılsa saklanmayı beceren “garip” bir gazetecidir benim gözümde. Nasıl saklanabildiğine hâlâ akıl sır erdiremem. “Umarım bu meslekte ölürüm” diyecek kadar mesleğime düşkün biriyim ben. Çok deneyimli insanlarla çalışmak gibi şanslarım da oldu çoğu zaman. O nedenle lütfen şu gözlemime inanın: Zabcı gibi gıdası haber olan bir başka birine rastlamadım daha önce. Bu gıdayı, nasıl oldu hayret ama, dolaylı da olsa kitaplaştırmış bulunuyor. Michael Todd’un, okuduğunuzda göreceksiniz, insanı ürperten Kuzey Irak macerasının yazılmasında Faruk Zabcı’nın katkısı inkar edilemez. Biraz önce sözünü ettiğim ısrarını, “üç buçuk yıl Todd ile Süleymaniye baskınının perde arkasını araştırdık” cümlesiyle açıklıyor. Kitabı bence kaçırmayın. İlginç ayrıntıları, hem de ABD’li askerlerin hışmına uğramış bir İngiliz’in gözünden okuyun. Faruk Ağabey’i övüyor olmak benim için pek kolay değil. Ama işi gücü habercilik olan Zabcı’ya kayıtsız kalmak da kolay değil. Amerikalı askerlerin densizliğinin ortaya çıkarılmasına katkıda bulunan bir gazeteci olmak Türkiye’de pek muteber karşılanmıyor ne yazık ki. Zabcı, Türkiye’deki Amerikan muhiplerini kızdırdığı için de gözümde değerli adamdır. Sağ ol, Faruk Ağabey! [email protected] ‘İ Temmuz ayında yitirdiğimiz mizah ustalarımız; 1 Rıfat Ilgaz, 2 Necati Abacı, 3 Aziz Nesin, 4 Oğuz Aral. dükçe büyüyün, bir bakmışsınız karınız ya da en yakın akrabanız AKP’den milletvekili bile olmuş. Tabii bir de Amerika’da yaşamak, ABD borazancısı olmak gerekiyor. Ara sıra ABD’den buraya gelip ahkam keseceksiniz, sonra da çizdiklerinizle ‘Sizinkiler’ filan diyerek zavallı çocukları kandıracaksınız. Günün hem egemen, hem de TMSF ellerine düşmüş medyasında karikatürcüden de iktidar olması isteniyor. Güce tapmayana hayat hakkı yok artık! Oysa karikatürcüden iktidar olmaz demekten dilimizde tüy bitti. Bu kez de gelin tersten söyleyelim şunu: İktidar olan karikatürcü olamaz. UHALİF MİZAH’A SAHİP ÇIKMAK Günün medyasında istenen budur. İşte bu yüzden 2007’nin Temmuz’u biz karikatürcüler, mizahçılar için daha da hüzünlü bir hal aldı. Birbirimizden kopuk kopuk yaşayıp günü kurtarma derdi taşıdığımız sürece bu yok ediliş sürecek. Zaman, medyada gerçek karikatür ve gerçek mizah tamamen yok edilmeden “muhalif mizah”a sahip çıkmanın, ses vermenin, birleşip tek yürek olmanın zamanıdır. Yoksa yakında mizah ve karikatür Cumhuriyet gazetesinin dışında tamamen “tarih” olacak, “Damdaki Mizahçı” zamanında demişti demeyin!. ‘M Bu yıl 61’incisi düzenlenen festival, Jean Genet’nin ‘Paravanlar’ oyunuyla başladı Sanat dünyası Avignon’da Uğur HÜKÜM PARİS Gösteri ve sahne sanatlarının yıllık en önemli buluşması, dünya tiyatrosunun 3 haftalığına başkenti Avignon’un 61. festivali 6 Temmuz Cuma akşam üzeri Fransız rejisör Frédéric Fisbach’ın sahneye koyduğu Jean Genet’nin (1910 – 1986) “Paravanlar” (1961) adlı piyesiyle başladı. 27 Temmuz’da sona erecek festivalin resmi programı, “In” bölümünde özgün okumalar dahil, üçte ikisi ilk kez sahnelenecek 44 yaratı etrafında 250 gösteri içeriyor. 28 Temmuz’da tamamlanacak festivalin aykırı çocuğu, paralel gayri resmi programı “Off” çerçevesinde ise 17 ülkeden 756 topluluk yaklaşık yarım milyon olması beklenen tiyatrosevere 866 gösteri sunacak. Geçen yıl 136 bin biletli giriş kaydeden resmi program ise şimdilik 104 bin bilet kesmiş durumda. LAMAN PLASTİK SANATÇISI JAN FABRE 2004 yılında bu eşsiz buluşmaya taze kan getirmek amacıyla Avignon Festivali’nin resmi yönetimini ortaklaşa devralan iki genç eşmüdür Hortense Archambault ve Vincent Baudriller aynı tarihte ilginç bir uygulama başlatmışlardı. Her sene festival programının “Artiste Associé/Ortak Sanatçı” eşliğinde hazırlanması ilkesi ilk yılın konuğu, tiyatro dünyasının ‘İsyankâr’ çehresi, antikonformist Alman rejisör, Berliner Schaubühne’nin yöneticisi Thomas Ostermeier’in (1968) katılımı ciddi bir ilgi ve merakla kabul edilmişti. Ancak daha sonraki yıllarda seçilenler ve hazırladıkları programlar kıran kırana nitelenebilecek bir polemik ortamı doğurmuştu. 2005’in ortak artistik yöneticisi ‘Provokatör’ namıyla maruf, çok biçimli/yönlü Belçikalı Flaman plastik sanatçısı Jan Fabre (1958) ve 2006’nın konuğu, esas itibarıyla bir koreograf ve dans sanatçısı, MacarYugoslav kökenli Fransız Josef Nadj’ın (1957) tercihleri festival sakinleri ve sanat eleştirmenlerinin çoğunluğunda soğuk duş etkisi yaratmıştı. “Festivalin varoluş nedeni olan tiyatrodan uzaklaştığı”, eleştirileri çok geniş çevrelerde yankılanmış ve destek bulmuştu. Ancak tüm eleştirilere, gösteriler sırasında yaşanan sert protestolara rağmen festivale olan ilgi düşmemişti. Anlaşılan belli bir ‘kırmızı çizgi’yi pek zorlamak istemeyen festival yönetimi bu kez, ‘Fiil’ veya sözün ağırlıklı olduğu daha bir klasik tiyatro şemasına dönüş yaptı. Hatta kimilerine göre şimdiden fazla klasik nitelenen, 1966 doğumlu Frédéric Fisbach farklı kültür ve sahne geleneklerine çok açık, ayrıca sahnelemelerinde seyircisiyle bütünleşmeyi hedef edinmiş son yılların en başarılı tiean Genet’nin “Paravanlar” (yanda) ve Valere Novarina’nın “L’Acte Inconnu/Tanınmayan Eylem” (üstte) festivalde sahnelenecek oyunlardan. J F yatro sanatçılarından. 2007 Avignon Festivali’nin açış oyunu “Paravanlar”ı Japon kuklaları eşliğinde sahneleyen tiyatro adamı, Japon oyuncularla da 3 oyun yönetiyor. 20022006 arasında Vitry StüdyoTiyatrosu’nu müdürlüğünü yapan Fisbach, bu tarihten beri Paris Belediyesi’nin, kapılarını 2008’de açacak yeni yaratı merkezi “104”ün de ortak sorumluluğunu üstlenmiş. Sanatçı festivalde Jean Genet’nin oyununun yanı sıra bu yıl doğumunun 100. yılı kutlanan ünlü şair Réné Char’ın “Feuillets d’Hypnos/İpnoz Sayfaları”’nı sahneye koyarak yer alıyor. Seyirci, teknisyen dahil tüm ‘kamu’yu katarak düzenlenen ‘interaktif gösteriler’in dışında, Fisbach izleyicisini eserleri birlikte yaratacakları, yeniden yorumlayabilecekleri “Kahvaltı” veya “Sohbet Toplantıları”’na da davet ediyor. Sanatçının çalışmaları çevresinde sergi ve okuma olmak üzere 3 haftaya yayılmış 4 ayrı faaliyet daha mevcut. Fisbach festivalin açılışını tarihinde görülmemiş bir tavırla ‘Papalar Sarayı Şeref Avlusu’nun dışında oynatırken bu prestijli mekânda 2007 randevusunun ilk oyununu sergilemek onuru 7 Temmuz Cumartesi gecesi, çiçeği burnunda yeni Kültür Bakanı Christine Albanel’in de önünde, İsviçre doğumlu Valere Novarina’nın (1947) “L’Acte Inconnu/Tanınmayan Eylem” başlıklı piyesine kısmet oldu. 61. buluşmanın yenilikleri arasında Fisbach’ın parmağı olan Afrika tiyatrosunu da görüyoruz. Sessiz kıtanın tiyatro topluluk ve sanatçıları bu defa “In” program içerisinde 4 oyun ve 2 okuma seansıyla ağırlıklı biçimde varlıklarını duyuruyorlar. Bu senenin bir başka ilginç olayı, tam 60 yıl önce Avignon efsanesinin başladığı 1947 yılında festivalin kurucusu Jean Vilar’ın (19121971) sahneye koyduğu 3 piyeste rol alan, ünlü Fransız aktris Jeanne Moreau’nun (1928), bir başka tanınmış aktör Sami Frey (1937) ile Heiner Müller’in (19291995) “Quartett” adlı oyunu okuması. aruk’un destekleyici sözleri ve sokak gösterimin iyileştirici etkisiyle güçlenmiştim...Faruk’la yakınlaşmaya devam ediyordum, çok sık görüşüyor ve birbirimize eposta gönderiyorduk”. Bu cümlelerde sözü edilen Faruk, Faruk Zabcı’dan başkası değil. Yurtdışında çalışan gazetecilerin en başarılılarından biri olduğu inkar edilemez olan Faruk Ağabey, birkaç yıl önce Kuzey Irak’ta, Süleymaniye’de, ABD askerleri tarafından Türk askerlerinin kafasına geçirilen çuval olayıyla ilgili gelişmelerin peşine düşen belki de tek gazeteciydi. Yukarıdaki cümleler de, “Çuval” skandalı sırasında, “yanlışlıkla” bulunduğu bölgede Türk sanılarak, tam üç hafta boyunca ABD’liler tarafından gözaltına alınan İngiliz vatandaşı Michael Todd’a ait. Todd, çuval olayını, olay sonrasının gelişmelerini, bir hayli trajik ifadelerle “Çuval” adlı kitabında anlatıyor. Yaklaşık üç hafta sürmüş bir eziyet dönemidir anlatılan. Faruk Ağabey, sağ olsun, büyük bir incelik göstererek, önce İngilizce yazılan, sonra Türkçeye çevrilen kitabı, henüz Türkiye’de piyasaya verilmeden bana da gönderdi. Kitapta yazılanları elbette kendi açımdan değerlendirip, kimi sonuçlara ulaştım. Ama o sonuçları yazmak değil niyetim. ??? Birkaç günden beri, Türkiye’de tanıtımı yapılan kitapla ilgili olarak, “Türk ordusunu küçük düşürdüğü” iddiasıyla neredeyse bir kampanya açılmış durumda. Oysa kitapta, Türkiye’de ABD’yi ısrarla “müttefik” görenleri şaşırtan, Amerikalı askerlerin son derece aşağılayıcı şımarıklıkları anlatılmakta. Başına çuval geçirilen Türk askerlerinin ABD’lilere neden karşılık vermedikleri türünden tartışmalar, işin içine “ulusal onur” kavramı da sokularak yapılmıştı. Bu tartışmalardan, Türk ordusunun küçük düşürüldüğü sonucunu çıkaranlar da var tabii. Önemli olan olayın tüm ayrıntılarıyla, tarafsız bir gözle anlatılması, tarihe doğru olarak aktarılmasıdır. Kitapta bunun yapıldığını görmek zor değil. Benim açımdan önemli olan Faruk Zabcı’nın kitaba yaptığı katkıdır. Hiçbir mesleki kıskançlığa kapılmadan söylüyorum, (bu tür hastalıklı tutumlarım yoktur, kıskanmam, sadece imrenirim) Zabcı’nın, tüm ömrünü verdiği mesleğindeki ısrarcılığıdır takdire layık “F Bir kavram karmaşası ların Göçü” (Migration der Formen) kuramının duyumsandığını belirtmek gerekir. Öncelikle artık yaşamayan saKASSEL 1955’ten beri beş yılda natçıların çalışmaları, 15., 16. yüzyıla bir Kuzey Almanya’nın Kassel kentinait minyatürler, halılar, isimsiz sanatde düzenlenen Documenta sergileriçıların resimleri başta olmak üzere danin uluslararası çağdaş sanatın yorumha önce sergilenmeyen birçok kültürel lanmasında önemli bir konumu var. Bu obje bu Documenta’da güncel sanatçıyılki Documenta12’nin yapımcılığını ların işleriyle yan yana getirilerek “farkRoger Buergel ve eşi Ruth Noack üstlı bir yorumun” kapıları aralanmaya lendi. BuergelNoack çifti, 16 Haziçalışılıyor. Documenran’da izleyicilere ta12, izleyicileri garip sundukları “garip” bir zaman yolculuğuna sergiyle farklı bir “yoçıkarıyor. Charlotte rumlama modeli” gePosenenske, John liştirmekle kalmayıp McCracken, Poul GerDocumenta sergilerines, Kerry James nin artık güncel sanaMarshall, Juan Daviltın yeni açılımlarını la, Martha Rosler, Lili gündeme taşımaktan Dujourie, Lee Lozano, çok, “sergileme biMira Schrendel, Tanaçimlerini”, “sergi yaka Atsuko başta olmak pımcısının” konuüzere birçoğu artık yamunu vurguladığını şamayan sanatçıların gündeme getirdiler. işleri bıktırıcı tekrarUnutmamak gerekir Kassel’deki ‘Documenta’ larla gündeme getiriliki Documenta artık sergisine katılan sanatçılardan yor. 19. yüzyıl başında ömrünü tamamla Ines Joujak’ın bir yapıtı. Afganistan’da kadınmış, musalla taşında ların dokuduğu peçebir o yana bir bu yana dönen bir sergileri John McCracken’in kiç boyutuna dir. Yeni bir yüzyılın eşiğinde olduğuulaşmış motifleriyle bir araya getirmekmuz bu dönemde, sadece Documenten çekinmeyen sergi yapımcıları, özelta’nın değil, bütün bienallerin, gövde likle sanat yapıtlarının sergilenmesi kogösterisi nitelikli etkinliklerin “gereknusunda epey düşünce üretmişler. Bu li” sanatsal tartışmaları açamadıkları“tasarım tutkusunun” etkileri serginin nı kavramak için özellikle sanattan antümünde duyumsanıyor. 1955 yılında lamak gerekmiyor. kullanılan sergi duvarlarının yeniden Tipik bir Alman taşra kenti olan yorumlanması, renkli duvarlar, okunKassel’de altı ayrı yerde sergilenen yüzması kolay olmayan bir el yazısıyla biden fazla sanatçının yapıtları arasında çimlendirilmiş levhalar bu tutkunun kavramsal bir bağ kurmak hemen heürünü. men olanaksız. Sergide, en çok BuerSergi 23 Eylül’e dek izlenebilir. gel’in bir yazısında kullandığı “FormNecmi SÖNMEZ lideri Sayın Zeki Sezer’le parti başkanı seçildiği günlerde, demek ki birkaç yıl önce, “Cumhuriyet”i ziyareti sırasında tanışmıştık. O görüşmeden bende kalan izlenim, son derece kibar bir insan olduğu, fakat bizde alışıldığı anlamda bir siyasal parti başkanının özelliklerine pek de sahip olmadığıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse o günlerde hemen herkes gibi ben de Sayın Sezer’in bilek hakkıyla olmaktan çok Ecevitler’e yakınlığıyla parti başkanlığına getirildiğini düşünenlerdendim. Fakat çok geçmeden bu düşüncelerin önyargı olduğu görüldü ve geçen süre içinde yine sanırım birçok kişi gibi benim de bu konudaki görüşüm değişti. Zeki Sezer, Demokratik Sol Parti başkanlığına giderek daha çok yakıştığı gibi, bu önemli partimize daha demokrat, daha açık bir kimlik de kazandırmaya başladı. Son süreçlerde de Sayın Baykal’la birlikte mimarı oldukları CHPDSP yakınlaşmasındaki içten çabaları ve özverisiyle, soldaki seçmenin gönlünü kazandığı kadar, genel olarak siyasal yaşamımızda da özgün ve saygın bir konuma yerleşti. Perşembe akşamı yazar ve sanatçılara verdiği akşam yemeğinde kendisini daha yakından tanıma fırsatım oldu. Bu yazıda, bu samimi, resmiyetten uzak DSP CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Zeki Sezer’le Bir Görüşmeden Satır Başları tinin sonsuzca yok olmasını dileyelim… AKM’yle ilgili ilk büyük protesto toplantımızda “AKM değil, AKP yıkılacak” demiştik… Bu dileğimizin gerçekleşmesi yolunda dileyelim ki 22 Temmuz sonrasında daha ileri bir aşamaya ulaşılabilsin… ??? Görüşmemizin sonraki bölümlerinde, kültür bakanlığının kültürturizm bakanlığına dönüştürülmesiyle kültürün paraya kurban edilmiş olduğunu söyleyen Sezer’e, bu bakanlıkların yeniden ayrılmasına ilişkin düşüncesini sorduğumda aldığım olumlu yanıtın burada altını çizmek isterim. Sayın Zeki Sezer sanatkültür konularında belli ki donanımlı bir siyasetçi. Önümüzdeki dönemde (parlamento içinde bakan olarak ya da parlamento dışında etkin siyasetçi kimliğiyle) bu alandaki olumlu girişimlerin altında imzasının olacağına, (AKM’nin yıkılması gibi) olumsuz girişim görüşmemizden izlenimlerimi satırbaşlarıyla özetlemek istiyorum. ??? Katılımcıları selamladığı kısa ve yine resmiyetten uzak açış konuşmasında Sayın Zeki Sezer, meydanlardaki siyaset konuşmalarının merkezine “mazot”un gelip oturduğunu, buna karşılık sanattan ve kültürden söz edilmediğini vurgulayarak siyasetteki kirlenmenin belki de sanattan ve edebiyattan bu kopuşun bir sonucu olduğunu dile getirdi… Değindiği ikinci konu, AKP’nin AKM’yi yıkma girişimiydi. Kendisine bu konuda herhangi bir soru gelmeden AKM sorunundan söz edişi bence önemliydi. Önümüzdeki seçimlerin sonucunda Kültür Bakanlığı’na bir sosyal demokratdemokratik solcunun gelmesini ve AKP’nin AKM konusundaki uğursuz niye leri engellemek yolunda da etkinlik göstereceğine inanıyorum… ??? Yazın ve sanat dünyasından değerli bir topluluğun bir araya geldiği bu buluşmamızda, Balaban, Refik Erduran, Doğan Hızlan, Metin Celal gibi yazar ve sanatçı dostlarla bir ara aynı masada birlikte olduğumuz DSP Genel Başkanı’yla siyaset de konuştuk kuşkusuz… Fakat görüşmemizin eksenini sanat ve kültür oluştuduğu için bu yazıda bu konunun ayrıntılarına girmeye gerek görmüyorum. Burada sadece, Sayın Sezer’in solda birlik konusundaki samimiyetini ve bu alanda daha ileri ve yapıcı buluşmalara istekli ve hazır olduğunu bir kez daha gördüğümüzü belirtmek isterim. Sosyal demokratdemokratik sol sentezinin yakın bir gelecekte bu alanda daha da önemli ve kalıcı açılımlara ve gelişmelere temel oluşturabileceğini düşünüyorum… Sanatın ve kültürün giderek değersizleştirildiği toplumumuzda Sayın Zeki Sezer önümüzdeki dönemlerde öyle sanıyorum ki bu alana ilişkin sorunlarımızın çözümünde yazarların, sanatçıların, kültür insanlarının sıklıkla başvuracağı ve destek bulacağı önemli bir adres olacak… ataolb?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle