01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Avantür filmlerin yönetmeni Birsen Kaya 1970’li yıllarda, daha çok erkeklerin izlediği avantür filmler çekti, Vur Kır Geç, Bitirim Kemal, Killing Ölüm Saçıyor... Yeşilçam’ın ilk hamam sahnesi çeken yönetmeni oydu. Erkek oyunculara nasıl dövüşeceklerini de o gösteriyordu. Sonra sinemaya küstü, ama aklında hâlâ aşkla karışık avantür film çekmek var... Şükran YÜCEL ur Kır Geç, Bitirim Kemal, Killing Ölüm Saçıyor, Kanunsuz Yaşayanlar, Kirli Eller, Sana Allah Acısın, İntikam Derler Adıma, Kanlı Kader, Hedefte Beş Adam, Dadaş Rıfat... Birsen Kaya’nın 1970’li yıllarda yönettiği filmlerden bazılarının adları... Kaya daha çok erkeklerin izlediği vurdulu kırdılı avantür filmlerin yönetmeniydi. Yönettiği filmlerin senaryolarını da kendisi yazıyordu. Tam anlamıyla bir sinema emekçisiydi, bir set işçisi gibi her işi yapıyor, kamerayı, aküyü taşıyor, filminin montajına, dublajına kadar her şeyiyle ilgileniyordu. 200’e yakın filmde de reji asistanlığı yapmıştı, ama şimdi ne bir emekli aylığı var, ne de bir sosyal güvencesi. Sinemaya ve Yeşilçam’a bir dönem küsmüş de olsa, kimseden bir şey beklemediğini söylüyor. O beklemiyor, ama sanatçısına sahip çıkması gereken birileri daha da iyisi kurumlar olması gerekmez mi? Birsen Kaya kırgınlığına rağmen sinemayı çok özlüyor. Sağlığı el verirse yine senaryo yazıp kameranın arkasına geçmeyi hayal ediyor. Sinemaya nasıl başladınız? 64 senesinde Artist mecmuasına muhabir olarak başladım. Bugünkü deyişle paparazziydim. Röportajlar yapıyordum oyuncularla. Agah Özgüç ve Ülkü Erakalın’la aynı kadrodaydık. Bir sene sonra Artist mecmuası Artist Film’i kurdu. Bir müsabaka yaptı, Filiz Akın, Cüneyt Arkın seçildi. Halit Refiğ, Gurbet Kuşları’nı çekiyordu Artist Film için. Ben de sürekli setteydim. Çetin İnanç da 1. asistandı. Ben sürekli Çetin’e “Bana öğretsene” diyordum. İlgim Halit Bey’in dikkatini çekmiş, beni çağırdı, “Sen çok ilgilisin, hadi Çetin’e asistanlık yap”, dedi. Öyle başladım. Birçok filmde asistanlık yaptım. C röportaj DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 13 TEMMUZ 2007 CUMA Yazar Hayatları İş Bankası Yayınları) okurken içine düştüğüm yaşam bolluğunun coşkusuyla yazıyorum bunları. 19691996 yılları arasında yazarın tuttuğu günlükler var bu kitaplarda. Ama yayımlanması için tutulmuş günlükler değil bunlar. Kendine özgü bir dille, açıklamalar içine girme gereği duyulmadan, “kendi kendine” tutulmuş notlar. Dolayısıyla içinde bir “edebiyat yapma” uğraşı yok. Yazarın kişisel “hatıra defteri”. Böyle olması bu günlüklere yukarıda değindiğim nedenlerle özel bir önem yüklüyor. Çünkü bir yazarın yirmi sekiz yılına öyle kıyısından köşesinden değil, tam ortasından tanıklık sağlıyor. Elbet tanık olduğumuz yalnız bir yazarın hayatı değil, yazarla birlikte bütün bir ülke, dünya, insanlar, edebiyat... Böyle olunca okura da ödevler düşüyor elbet. Bu çok zengin “notlar”ın okurlarca da tamamlanması, boşluklarının doldurulması gerekiyor. Milano Mucizesi mi dedi, bu önemli filmi bugüne dek görmediyseniz, hayatınızda bir eksiklik olduğunu da duyacaksınız. Damla Damla Günler, yalnızca bir yazarın günlük notları değil. Orada yaratıcı bir yazarın bin bir tür ilgiyle dolu yaşamının türlü dallarını görmek, onunla daldan dala, kentlerden kentlere, insanlardan insanlara, kitaplardan kitaplara, filmlerden oyunlara, müzelerden lokantalara, cenazelerden ödül toplantılarına dolaşmak da mümkün. Baş döndürücü bir hayat akıyor sayfaların içinden. Öğretici, eğitici, kışkırtıcı ama hepsinden öte bir “yazar hayatı”nın ne olduğunu yeniden yeniden düşündüren, sorgulatan bir kitap. Bu nedenle en çok “yazar olma”nın nasıl bir şey olduğunu merak edenlerin okuması gereken bir kitap. Böylelikle gerçek bir yaratıcı yazarla öyle olmayanlar arasındaki ayrımların da kolaylıkla görülebileceğini sanırım. V dövüşmeyi ben öğrettim. Aşk sahnelerinde de öyle... Direktifleri hep ben verirdim. Mesela “Şeftalisi Ala Benziyor” (1975) diye bir film çektim. Türk Sineması’nda ilk seks filmi de bana ait, filme seksi koyan ilk benim. Hamam sahnesini ilk çeken benim. Filmde diyelim, bir sokak kadınıyla jönün sevişme sahnesi var, ben onu realist olarak çekiyordum. “Reel olacak, hakiki olacak” diyordum, ama hiç porno film çekmedim. Sinemadan ayrıldıktan sonra neler yaptınız? Yeşilçam bitmişti, ne yapacağımı düşünüyordum ki, şimdiki eşimle tanıştım. Piyanistti. İlk eşimden çocuğum da küçüktü. Evlenmeyi tercih ettim. Düzgün, düzenli bir hayatım olsun istedim. Eşimle Adana’ya geldim. Hâlâ da Adana’da yaşıyoruz. Eşim İsmail Zorel bana her konuda destek oluyor. Daha sonra sinema çevrelerinden sizi hiç arayan soran oldu mu? Hayır, onlar beni unuttu, ben onları unuttum. En çok da hastalığım sırasında kimse aramadığı için kırgınım. Yeşilçam’a küstüm. Ta ki azarlığın belirgin bir okulu olmayışı, bu mesleğe ilgi duyan genç kuşaklar için hep bilinmez bir dünyayla karşı karşıya olmanın tedirginliğini doğurur. Yazarlık okuyarak öğrenilen bir uğraştır gibi çok genel bir saptamanın ötesinde pek de yol açıcı bir şey önerilemez böylelerine. Okuyacaksınız ama ne? Şair olmak isteyen elbette kendinden önce yazılmış şiirleri okuyacak, romancı olmak isteyen romanları. Sonrası? Sonrasında eleştiri kitaplarının önemi belirir. Diyelim çağdaş Türk şiiri. Nerede başlamış, nasıl gelişmiş, hangi şairler ve akımlar bu şiiri nerelere taşımışlar? Eleştiri olmadan edebiyatı farklı yanlarıyla kavrayabilmek neredeyse olanaksızdır. Sonra? Sonra o yaratı ürünlerinin ortaya çıktığı öznel koşullar öne çıkar. Edebiyatın o hayranlık duyduğumuz ürünlerini nasıl bir kişilik, nasıl bir iç ve dış dünya ortaya çıkarmıştır? Bunu bilmek de yapıta ulaşmanın önemli bir yanıdır. Burada yazarlar üstüne yazılmış yaşamöyküsü kitapları öne çıkar. Edebiyatımızın bu alanda çok yoksul olduğunu hemen söyleyebiliriz. Nice tanınan sevilen yazarlarımız için kapsamlı birer yaşamöyküsü kitabı yoktur. Tek tük anı kitaplarıyla günceler, bu boşluğu bir ölçüde doldurabilen çok değerli ürünleridir bu alanın. Sözgelimi Melih Cevdet Anday’ın Akan Zaman Duran Zaman’ını okumak şairin hem kendi yaşamından hem de o dönemin öteki şair ve yazarları üstüne hazine değerinde bilgiler sunar. Bir edebiyat ürününü anlayabilmek, onu okumak yanında, onun çevresinde, yazarın, dönemin koşullarını, özelliklerini de tanıyabilmekle olanaklıdır. ??? Adalet Ağaoğlu’nun yeni yayımlanan Damla Damla Günler’ini (Türkiye Y [email protected] Fotoğraf: Uğur Demir yapıyorduk. Avantür filmleri yönetirken kadın olduğunuz için güç durumda kaldığınız oluyor muydu? Olmuyordu. Herkes birbirine yardımcı oluyordu. Ama komik bir anımı anlatayım. Kemerburgaz’da çalışıyoruz. O zaman orası köy. Silahlar patlayacak. Oğlum, sıksana diyorum. “Silah ateş almıyor” diyor. Getir bakayım o silahı bana dedim. O sırada ben korkuyla havaya sıçradım, çünkü ayağımın üstünden bir tarla faresi geçiyordu. Ben elimde silah, tarla faresinden korkuyorum. Millet gülmekten yerlere yattı. Dünyanın harikası LİZBON (AA) Dünyanın yeni 7 harikası, Portekiz’in başkenti Lizbon’daki Benfica Stadı’nda yapılan törenle ilan edildi. Ürdün’deki “Petra Antik Kenti”, “Çin Seddi”, Brezilya’daki “Kurtarıcı İsa Heykeli”, Peru’daki “Machu Picchu Antik Kenti”, Meksika’daki “Chichen Itza Piramidi”, İtalya’nın Roma kentindeki “Kolezyum” ve Hindistan’daki “Taç Mahal” anıt mezarı olarak bildirilen dünyanın 7 harikasının açıklandığı törene ABD’li sinema sanatçısı Hillary Swank, Hintli sinema sanatçısı Bipasha, Basu ve İngiliz sinema sanatçısı Ben Kingsley katılırMachu Picchu Antik Kenti 7 İLK SEKS FİLMİ BANA AİT... Yönetmenliğe nasıl başladınız? Bir filmde Nazmi Özer’e Cem Özer’in amcası asistanlık yapıyordum. Nazmi Bey beni çok beğeniyor, birtakım sahneleri bana çektiriyordu. Bu filmden sonra Şafak Film’den teklif geldi. Kahramanlar Köyü diye bir film vardı. Onda da asistanlık yapınca, rejisörlük teklif ettiler. 1966’da rejisörlüğe başladım, 35 film yönettim. Bunlar ne tür filmlerdi? Avantür. Aşk filmim de var, iki üç tane, ama çoğu macera filmi. Yapımcılık da yaptınız, değil mi? Oğlumun adını koyduğum Ufuk Film’i kurdum. İki film yaptım. O sırada Yeşilçam bitiyordu, yürütemedim. Daha çok Şafak Film’le, Osmanlı Film’le çalıştım. En çok kimlerle çalışmayı sevdiniz? Hepsiyle sevdim. Çok güzel bir beraberlik, anlaşma, saygı, hürmet vardı. Herkes yapacağı işi bilirdi. Kolektif çalışılırdı. Teknik bu kadar ileri değildi. İlkel biçimde çalışırdık. Rejisör asistanı olarak çalıştığım Natuk Baytan’dan, Vedat Türkali’den çok şey öğrendim. Avantür filmleri de Mehmet Aslan’dan öğrendim. Beni o yetiştirdi, diyebilirim. Rejisör olarak kadın olduğunuz için bir sorun yaşadınız mı? Hayır, hiçbir sorun yaşamadım. Aktörlere ben dövüş öğretirdim. “Kadın başınla bana nasıl dövüş öğretirsin?” demedi hiçbiri. Mesela Engin Çağlar’la dört filmde çalıştım. Ona şöyle yumruk atacaksın, böyle dövüşeceksin diye AŞKLA KARIŞIK BİR AVANTÜR Yönetmenliğe başladığınızda çok gençmişsiniz. Kadınların daha çok oyunculuk yaptığı bir zamanda yönetmenlik yapmışsınız. Oyunculuğu hiç düşünmediniz mi? Siz benim eski resimlerimi görseniz, ne işin var kamera arkasında dersiniz. Turgut Özatay bana, “Gel gel,” dedi, “Ne işin var senin orada, geçsene kamera önüne”. “Yok ağabey, ben işçiyim” dedim. Hiçbir zaman da düşünmedim, 35 film rejisörlük yaptım, bir karesinde bile gözükmedim. Bir tek asistanlığımda, bir sahnede iki kişinin yürümesi gerekiyordu, O da arkadan çekilecek. Türker İnanoğlu, bana “Sen yürü”, dedi. “Yürüyemem, dedim.” Bir bağırdı, korkumdan yürüdüm. Başka yok. Yönetmenliğinizde en çok hangi oyuncularla çalışmayı seviyordunuz? Hülya Darcan’la çok rahat çalışıyordum. Bir Tugay Toksöz vardı... Tanju Gürsu, Tamer Yiğit, Yusuf Sezgin, Süleyman Turan, Engin Çağlar... Hepsiyle güzel anılarımız var. O zaman saygı vardı, sevgi vardı. Herkes işini çok ciddi yapardı. Ben zaten işim bitince evime giderdim. Gece hayatım yoktu. Ailemin yanında oturuyordum. Küçük bir oğlum vardı. Onu büyütmeye çalışıyordum. Şimdi imkânınız olsa tekrar film çekseniz, ne yaparsınız? Gene avantür yaparım. Aşkla karışık bir avantür. Kafamda bir konu var, senaryosunu yazmak istiyorum. ken ünlü ABD’li şarkıcı Jennifer Lopez ve ünlü opera sanatçısı Jose Carreras, seslendirdikleri parçalarla törene renk kattılar. Dünyanın 7 harikası, başkanlığını İsviçreli Bernard Weber’in yaptığı merkezi İsviçre’de bulunan New7Wonders Vakfı tarafından, 100 milyondan fazla kişinin internetten veya cep telefonu mesajlarıyla 6 yıl içinde www.new7wonders.com internet sitesine verdikleri oylarla belirlendi. Weber, oylama sonucu elde ettikleri gelirin yüzde 50’sinin tüm dünyadaki eserlerin restorasyonu amacıyla harcanacağını belirtti. Çin Seddi Kolezyum Renklendirme: Eylem Zor Taç Mahal Uçan Süpürge beni arayıp bulana kadar. Ruken Öztürk Adana’da beni buldu, evime geldi. Benimle ilgili unutulan bilgileri tazeledi, kitabına koydu. (Sinemanın Dişil Yüzü: Türkiye’de Kadın Yönetmenler; Om Yayınevi) Ruken beni yaşama döndürdü. Yaşattıysa beni, Uçan Süpürge’nin ilgisi, sevgisi yaşattı. Bu hastalık bende unutkanlık yaptı. Şimdi tedavi oluyorum. Kanseri yendim, inşallah bunu da yeneceğim. En çok hangi filmlerinizi beğeniyorsunuz? Kanlı Kader’le çok gurur duyuyorum. Namus Belası diye bir film vardı, onda oğlumu da oynatmıştım, 5 yaşındaydı. Hedefte Beş Adam’da, İzzet Günay’la çalışmıştım. Bunları hâlâ çok beğeniyorum. Yönettiğim 35 filmin senaryosunu da ben yazdım. Bu gerçekten ilginç. Kadınlar daha çok duygusal filmlere ilgi duyar diye bilinir. Oysa siz avantür hikâyeler yazmışsınız. O zaman avantür filmler çok geçerliydi. Piyasanın getirdiği talepten dolayı avantür yazıyordum. İçinde aşk da oluyordu, kavga da. Şarkısı oluyordu, komedisi oluyordu. Mesela benim asistan olduğum bir avantürde Ali Poyrazoğlu oynamıştı. Komedinin kralını Kurtarıcı İsa Heykeli Petra Antik Kenti Chichen Itza Piramidi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle