06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 MAYIS 2007 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR AKP döneminde suç oranı üçe katlandı. Son 5 yılda hırsızlık ilk sırada C Meydanlar ve Partiler: Siyasette Normalleşme mi? nan politikalar karşı tepkileri doğurdukça ve zaman içinde yasaklar hafifledikçe solda ve sağda siyasal partiler açısından 12 Eylül modelini aşan değişiklikler gündeme geldi. 12 Eylül’ün kurdurduğu ve desteklediği partiler güçlerini yitirmeye, parti bağlamında solda ve sağda yeni örgütlenmeler ortaya çıkmaya başladı. ??? 12 Eylül dönemi yasaklarının gevşemeye başlamasıyla solda ve sağda oluşan örgütlenmeler, her iki kampta da bir bölünmüşlüğü, bir dağınıklığı sergiliyordu. Sağda yolsuzluk ve yağmacılık, solda ise hizipçilik ve dar kadroculuk egemen olmuştu. Geniş halk kitleleri hâlâ siyasetten uzak duruyordu. Özellikle de gençler ve kadınlar artık tümüyle siyaset dışı kalmışlardı. ??? İşte AKP iktidarı bu ortam içinde gelişti ve iktidara geldi: Sol bastırılmıştı. Sağ antikomünistdinciküreselleşmeci çizgide yeniden örgütlenmişti. Orta sağ yolsuzluk ve yağmacılıkla çöktü. Orta sol hizipçilik ve dar kadroculukla tıkandı. Dinci politikacılar “söylem” değiştirdi; antikomünistdinciküreselleşmeci çizgideki “dincilik” yerine “küreselleşmeciliği” ön plana çıkardı. (Saadet Partisi ile AKP’nin farkı...) ??? İktidar döneminde, AKP’nin esasta değişmediği, sadece “söylem” değiştirdiği, “dinciliğinin” artık tüm seçmenlerin yaşam biçimlerini tehdit eder bir düzeye eriştiği fark edildi. AKP’nin dinci dayatmaları , geniş kitleleri 12 Eylül’den beri ilk kez meydanlara döktü. Orta sağ ve orta soldaki partiler düzeyinde, yeniden birleşme, bütünleşme eğilimleri ve eylemleri ortaya çıktı. Meydanlar ile siyasal partiler, aynı dalga boyunu yakalamış, Türkiye’de siyaset normalleşme yoluna girmiş görünüyor. ??? Dilerim siyasal liderler seçmeni düş kırıklığına uğratmaz. 5 Can güvenliğimiz yok ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin iktidarda olduğu 20022006 döneminde suç sayısı 2.7 kat arttı. Türkiye’de 2002 yılında toplam 295 bin 828 suç işlenirken bu sayı 2006’da 785 bin 510’a çıktı. Son 5 yılda en çok hırsızlık, yankesicilik, kapkaççılık, darp, yaralama ve mala zarar verme suçları işlendi. Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, “Türkiye asayiş bakımından en kötü dönemini yaşıyor. Can ve mal güvenliğimiz kalmadı” dedi. ATO, 20022006 döneminde işlenen suçların bilançosunu çıkardı. ATO’nun Emniyet Genel Müdürlüğü rakamlarından yararlanarak hazırladığı “Suç Terörünün Bilançosu” raporuna göre, son 5 yılda en çok işlenen 10 suç arasında ilk sırayı “evden hırsızlık” aldı. 2002 başından 2006 sonuna kadar 229 bin 649 eve hırsız girdi. Bu rakam 5 yılda ‘Eşkıya şimdi kentte kol geziyor’ ATO Başkanı Aygün, “Türkiye asayiş bakımından en kötü dönemini yaşıyor. Can ve mal güvenliğimiz kalmadı. Gündüz gözüne evlerimiz, işyerlerimiz, arabalarımız soyuluyor. Eşkıya eskiden dağda gezerdi, şimdi şehirlerde kol geziyor” dedi. Aygün, Ankara’da esnafın can güvenliğinin kalmadığını belirterek şunları söyledi: “Defalarca polise başvuran bir site esnafı hırsızlarla baş edemeyince kendi başının çaresine bakmış. Aralarında para toplayıp çeteye veriyorlar. Çete de siteyi ‘Burası bizim mıntıkamız’ diyerek diğer hırsızlardan koruyor.” ÖFKE PATLAMASI on 5 yıllık verilerin S esas alındığı rapor, Türkiye’de “öfke patlaması” yüzde 227.2 arttı. İlk 10 içinde yer alan diğer suçlar ise sırasıyla darp, işyerinden hırsızlık, otodan hırsızlık, yaralama, diğer hırsızlıklar, oto hırsızlığı, yankesicilik ve kapkaççılık, ruhsatsız silah taşımak ve meskun mahalde havaya ateş da yaşandığını gösterdi. 2002 yılına kıyasla patlama yapan suçlar yüzde 718.5 ile “mala zarar vermek”, yüzde 660.2 ile “hakaret ve sövme”, yüzde 592.3 ile “tehdit” oldu. 2002’de 4 bin 675 mala zarar verme suçu işlenirken 2006’da bu rakam 38 bin 267’ye çıktı. 2002’de 1514 hakaret ve sövme suçu işlenirken 2006’da polise yansıyan vaka açmak oldu. sayısı 11 bin 509 oldu. Son yıllarda neredeyse meslek haline 2002’de 4 bin 57 olan tehdit gelen “yankesicilik ve kapkaççılık” suçu da geçen yıl 28 bin 107 bin 668 vaka ile en çok işlenen 88’i buldu. Polise hakaret, sekizinci suç oldu. 2006 yılında bu mukavemet ve darp suçu da son beş yılda suç rakamı 2002 yılına göre yüzde yüzde 114 arttı. 215.7 oranında arttı. Mersin Limanı için alıcıya yaptırım getirmek yerine çok sayıda haklar tanındığı ortaya çıktı. Eylül askeri darbesi Türkiye’de siyaseti altüst etmişti. Örneğin solu ve sol benzeri ya da sola yakın olan her türlü demokratlığı bütünüyle bastırmış ve bu tür birikimleri adeta toplumun belleğinden kazımak için her türlü önlemi almıştı. Tabii kapatılan CHP’nin gücünden ve CHP yanlılarının tepkilerinden de korkulduğundan, sosyal demokrasi kavramı ve sosyal demokratlar tam bir baskı altına alınmıştı. “Sosyal demokrat olmak komünist olmaktan daha kötüdür” gibi saçma sapan bir deyiş, resmi makamlar tarafından yaygın bir slogan haline getirilmişti. ??? Artık siyaset, tehlikeli bir uğraş, siyasal düşünce üretmek ise “ideolojik tehdit” nitelemesiyle daha da tehlikeli bir etkinlik olarak görülüyordu. Sadece 12 Eylül yöneticilerinin izin verdiği düşünceler ve bu yöneticilerin desteklediği politikacılar toplumu yönlendiriyordu. Erdal İnönü gibi demokratlığı her özelliğinin önünde gelen bir düşünce ve bilim insanı bile, darbecilerin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından seçimlerde veto edilerek, siyasetten yasaklanmıştı. ABD ve MGK tarafından desteklenen Turgut Özal bir siyasal yıldız haline getirilmiş ve toplumu 12 Eylül’ün antikomünistdinciküreselleşmeci ideolojisine göre “dönüştürme” görevi ona verilmişti. Onun etkisi dışında kalan sağ seçmenler bir emekli generale, sol seçmenlerse darbecilerin Başbakanlık Müsteşarlığı’nı yapan bir bürokrata emanet edilmişti. ??? Üniversiteler, önce demokrat ve bilim üreten, bilime öncelik veren öğretim üyelerinden temizlenmiş ve sonra da dincimukaddesatçı yöneticilere ihale edilmişti. Medya, Özal’ın eliyle yeni antikomünistdinciküreselleşmeci ideolojiye göre yeniden biçimlendiriliyordu. ??? Böyle bir ortam içinde, uygula 12 Malatya’da düzenlenen yürüyüşe binlerce yurttaş Türk bayraklarıyla katıldı. (Fotoğraf: AA) ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org KKTC’ye Mersin ambargosu Murat KIŞLALI ANKARA Mersin Limanı İmtiyaz Sözleşmesi’ne konan bir maddeyle, limanı devralan alıcıya “faaliyetini 30 güne kadar durdurma yetkisi” verildi. Böylece ihracatını Mersin üzerinden yapan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) dış dünyayla ticareti 30 güne kadar bloke edilebilecek. TCDD Mersin Limanı’nın İşletme Hakkı’nın Devrine İlişkin İmtiyaz Sözleşmesi, kamu hizmeti şartlarını yerine getirmediğinde alıcıya uygulanacak yaptırımları ve kamunun tek taraflı fesih hakkını içermesi gerekirken tam tersine alıcıya fazladan haklar tanıdı. Mersin Limanı ile ilgili imtiyaz sözleşmesinin bazı sakıncalı noktaları şöyle: İmtiyaz Sözleşmesi’nin 9.10 maddesi, alıcı firmaya, denetime 60 güne kadar izin vermeme hakkı tanıyor. Sözleşmenin 9.14 maddesi alıcıya 30 güne kadar liman faaliyetini tamamen veya büyük ölçüde durdurma yetkisi tanıyor. KKTC uluslararası ambargo altında olduğu için KKTC mahreçli yükler Türkiye’nin Mersin Limanı üzerinden ihraç ediliyor. Bu madde, alıcıya Türkiye’nin KKTC ile ilişkilerini 30 güne kadar bloke etme yetkisi veriyor. Sözleşmenin 9.14 maddesiyle limanda alıcıya 1 yıla kadar hizmet standartlarına uymayan seviyede hizmet sunulması olanağı veriliyor. Sözleşmenin 9.15 maddesiyle 6 aya kadar ayrımcılık yapma, belirli şirketlerin yararına, diğerlerinin zararına çalışma hakkı tanınıyor. Alıcının 6 aya kadar yaptığı ayrımcılıklar yaptırım ve fesihe neden olmayacak. Aynı şekilde sözleşmenin 9.15 maddesiyle limanın fiilen 90 güne kadar bir gruba tahsis edilmesine olanak verilecek. Tüm yurtta Atatürk yürüyüşleri yapıldı Yurt Haberleri Servisi 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları çerçevesinde, yurdun çeşitli yerlerinde düzenlenen “Atatürk’ü Anma Halk Yürüyüşü’’ne bütün kentlerde binlerce kişi katıldı. Diyarbakır’daki yürüyüş, İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün organizasyonuyla Diyarbakır Valiliği önünde başladı. Bir dakikalık saygı duruşu ve okunan İstiklal Marşı’nın ardından kortej oluşturan topluluk, ellerinde Türk bayrakları ile Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerini taşıdı. Çok sayıda gencin de katıldığı yürüyüş olaysız son buldu. Malatya, Kayseri, Hakkâri, Van, Siirt, Hatay ve Mersin’de de yurttaşlar Atatürk posterleri ve Türk bayraklarıyla yürüdüler. Tüm illerde yoğun katılımla ve coşkuyla yapılan etkinliklerde marşlar söylendi, halaylar çekildi. Çocuklar parti programlarında ‘es geçiliyor’ Figen ATALAY Türkiye’nin 27 milyonluk çocuk nüfusu, pek çok ülkenin nüfusundan kat kat fazla. Buna karşın çocuk, ne haklarıyla ne de varlığıyla birey olarak kabul ediliyor. Genel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde siyasi partilerin programlarında da çocuğa yer verilmiyor. Bu kapsamda Gündem: Çocuk! Çocuk Haklarını Tanıtma, Yaygınlaştırma, Uygulama ve Uygulamaları İzleme Derneği’nce “Genel seçimler öncesi siyasi parti programlarında çocuğun yeri” başlıklı bir araştırma yapıldı. Araştırmadan çıkan genel tespitler şöyle sıralanıyor: Bazı siyasi partiler, parti programlarında bir kez bile çocuktan söz etmiyor, pek çoğunda 1 kez sadece eğitim alanında ve genel geçer ifadelerle söz ediliyor. Yani 27 milyon çocuk “es geçiliyor”. ÜKÜMET VE PARTİ PROGRAMLARI Tayyip Erdoğan tarafından 18 Mart 2003’te TBMM’ye sunulan ve yaklaşık 9 bin kelimeden oluşan hükümet programında “çocuk” sadece 2 kez konu ediliyor. Bunun yanında “muhafazakârlık” kelimesi 15 kez, “istikrar” 13 kez, “ekonomi” 86 kez, “borç” 8 kez, “ABD” 8 kez, “AB” 7 kez, “özelleştirme” 5 kez yer alıyor. AKP’nin seçim öncesi seçmenlere ilan edilen ve 17 bin kelimeden oluşan seçim beyannamesinde çocuk kelimesi 8 kez kullanılıyor. Ancak çocuk haklarından ya da çocuğa yaklaşım ile ilgili bir ilkesel yaklaşımdan da söz edilmiyor. Programda iki yerde sokakta çalışan ya da yaşayan çocuklara “sokak çocuğu” etiketi yapıştırılarak ayrımcılık yapıldığı belirlenmiş. CHP: Yaklaşık 30 bin kelimelik parti programında çocuktan 40 yerde söz ediliyor. Ancak kullanımların çoğu genel geçer ifadeler olarak göze çarpıyor. ANAVATAN: Yaklaşık 4 bin kelimelik parti programında çocuk kelimesi 1 kez ve sadece eğitim başlığında geçiyor... SHP: 5 bin kelimelik parti programında çocuk kelimesi 2 kez geçiyor. DYP: DYP’nin 2001’de ilan ettiği II. Demokrasi Programı’nda çocuktan hiç bahis yok. MHP: Yaklaşık 14 bin kelimelik parti programında çocuk 13 kez konu edilmiş. Programın çocuğa bakışı irdelendiğinde ise; “milli motiflerle zenginleştirilmiş çocuk kitapları, çizgi filmler” ve benzeri “terbiye edici” eserlerin geliştirilmesinden, “topluma zarar vermeyecek hal ve hareketleri” öğreten bir eğitimden söz edildiği görülüyor. ÖDP: 11 bin kelimelik parti programında çocuktan 20 kez söz ediliyor. Diğer partilerden farklı olarak “çocuk haklarıyla çocuktur” başlığı altında, çocuğa bakış ve çocuk hakları alanında yapılacaklar sıralanmış. GENÇ PARTİ: “Manifesto” adını verdiği bildirgesinde, çocuğa 1 kez ve eğitim başlığı altında yer vermiş. DSP: Yaklaşık 30 bin kelimeden oluşan seçim bildirgesinde, çocuk kelimesi 35 kez kullanılmış. Ancak çocuk konusunda temellendirilmiş bir yaklaşım yok. umhurbaşkanı seçimi oylamaları ve öne alınan seçim tartışmalarının kuru gürültüsü arasında internete sansür yasası, Türk Hukuku’nun bir parçası olduruluverdi. Giderayak bu sansürcü yaklaşım yetmezmiş gibi nükleer santralların önünü açan tasarı da yasalaştırıldı. Türkiye’nin kendi alanlarında en çok tartışılır durumdaki konularına oy çoğunluğu kullanılarak getirildiği sanılan çözümler, yeni baş ağrıları olarak gündeme giriverdi. ??? İnternet sansürünü öngören tasarılar 17 Şubat 2007 günü bu köşede “Sansür Kapıyı Çalarken” başlıklı yazıyla irdelenmişti. Adalet Komisyonu’na indirilen iki tasarıdan Ulaştırma Bakanlığı’nın hazırladığı taslaktaki görüşler ağır bastığı için yasalaştırılanı da o oldu. Peki ne değişti dersiniz.. söylenebilecek tek şey “Ad değişikliği yapılmış oluşudur” denebilir. “Bilişim Güvenliği Başkanlığı” adı “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” yapılmıştır. Ama yetkileri azaltılmadığı gibi arttırılmıştır. Anayasada, konuyla ilgili iki C CUMA YAZILARI ORHAN BURSALI Yeni Baş Ağrılarımız... savcıları” olarak belirlenmiştir. Böylece yürütmenin müdahalesinin önü kesilmiştir. Ancak, kabul edilen 5651 Sayılı Yasa, devreye, bir sansür kurulu olarak çalışması öngörülen Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nı sokmuş, bir yandan başkanlığın kendi yetkilerini kullanmasını, öte yandan da yargıçlara ya da Cumhuriyet savcılarına talimat niteliğinde bildirimlerde bulunmasını olanaklı kılmıştır. Yargıçların kararlarını, başkanlığa göndermesi zorunluluğu da “yargı bağımsızlığı” tartışmasına yeni bir boyut kazandırmıştır. ??? Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, görevini “tarafsız” tanımıyla getirilen yeni bakana bırakmadan nükleer santralların kurulmasının ve işletilmesinin önünü açan yasayı, bütün itirazlara karşın çıkarma madde yer almaktadır. İnternet gazeteciliği yönünden bakarsanız, “Basın Hürriyet” başlıklı 28’inci maddeyi; haberleşme yönünden bakarsanız, “Haberleşme Hürriyeti” başlıklı 22’nci maddeyi görürsünüz. 28’inci madde “Basın hürdür, sansür edilemez” diye başlar. 22’nci maddenin ilk fıkrası da şu kuralı öngörür: “Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.” Her iki maddede anayasada öngörülen kimi durumlarda yayını engelleyebilecek tek yetkinin, kararı verecek olan yargıca tanındığı açıkça yer alır. Geçikmesinde sakınca bulunan durumlarda da “kanunla yetkili kılınan mercinin” uygulama yapabileceği belirtilmektedir. Bu yetkili merci, daha önce çıkarılan yasalarda “Cumhuriyet yı başardı. Oysa yıllardır taslak ve tasarı olarak bekletilen yasa, başta da belirtildiği gibi en çok tartışılan ve halkı en çok tedirgin eden bir girişim olarak değerlendirilmişti. Nükleer enerji konusundaki uzmanlar, doğal olarak santralların kurulması görüşünü savunuyorlardı. Sağlık, çevre ve insan yaşamıyla ilgili öteki uzmanlar ise endişelerini dile getirerek karşı çıkıyorlardı. Başka konularda olduğu gibi nükleer enerji konusunda da oydaşma sağlanmadan ve dayatma ile oldubitti yöntemiyle sonuca ulaşıldı. Nükleer santral kuranlara devletin 15 yıl enerji alım güvencesi de yasada yer aldı. Oysa benzer bir yöntem doğalgaz santralları için de uygulanmış ve devletin katrilyonları havaya savrulmuştu. Şimdi gözler yeniden Çankaya’ya çevrilmiş durumda. ??? Laik Cumhuriyetten, Atatürk devrim ve ilkelerinden yana olanlar bir kez daha güçlerini ortaya koyacaklar. H obursali?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle