07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HAFTA C Aslı SARGIN Redaksiyon/Redaktion: Starkenburg Str. 5, 64546 MörfeldenWalldorf. email:[email protected] Tel: 0610598174446 İmtiyaz Sahibi/Inhaber: İlhan Selçuk (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.’yi temsilen, Cumhuriyet Vakfı adına) Genel Yayın Yönetmeni/ Chefredakteur: İbrahim Yıldız Yazı İşleri Müdürü/ Redaktionsleiter: Osman Çutsay Editör/ Redakteur: Gonca Kanber Yayın Koordinatörü/ Koordinator: Hayri Arslan Reklam/Anzeigen: Ömer Aktaş Yayın Kurulu/Redaktionsbeirat: İlhan Selçuk (Başkan/ Vorsitzender), Prof. Dr. Emre Kongar (Berater), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara Baskı/Druck: Hürriyet A.Ş Zweigniederlassung Deutschland, An der Brücke 2022 D64546 MörfeldenWalldorf. Dağıtım/ Vertrieb: ASV Vertriebs GmbH (Der Verlag übernimmt keine Haftung für den Inhalt der erscheinenden Anzeigen) Kızılderililerin yayla turizmi ew York, Chicago arasında iki kez hız aşımından toplam 300 dolar ceza dışında Chicago’da arabamızın oyununa gelerek pek de kısa sayılmayacak bir zorunlu moladan sonra Pasifik’e doğru yola çıktık. Wisconsin’da karla kaplı evlerin ve bahçelerin içinden sincaplar bize merhaba diyor. Biz yola devam etmek istesek de, arabamız bu kez soğuğa dayanamadı. Tam önünde durduğumuz evden güler yüzüyle yanımıza gelen Mr. Dawson Amerikalılardan pek de beklenmeyecek bir yardım severlikle imdadımıza koşuyor. Arızanın giderilmesi biraz zaman alacağından bizi evine kahve içmeye davet ediyor. Buranın yerlisi olan Mr. Dawson’ın söylediğine göre, Wisconsin adını bir Kızılderili sözcüğü olan “ouisconsin” almış. Chippewa dilinde “yeşillikli alan” anlamına geliyormuş. Bu eyalette yaz ayları yeşil alanlara çadırlar kurulurmuş. Dışarıda yaşanan soğuktan ve etrafı kaplayan karlardan anlattıklarını gözümüzde canlandırmakta zorlanıyoruz. Bize albümünden bir fotoğraf çıkarıp, hediye ediyor. Fotoğrafa baktığımızda aklımıza ülkemizdeki yaylalar geliyor, ama N onlarınki Kızılderili çadırı. Mr. Dawson’a birkaç saat misafir olduktan sonra maceramıza devam edip, nerede ise yolu yarıladığımızdan o gece Kalahari Resort Otel’de konaklıyoruz. Burası dışardan kendini hiç belli etmeyen gizli bir eğlence merkezi. Dışarıda termometreler sıfırın altında 15 dereceyi gösterirken biz kendimizi su parkının sularında buluyoruz. İçinde metrelerce uzunlukta su kaydırakları, tüm oteli dışarıdan çevreleyip tekrar içeriye bağlanan su kanalları, o suların ortasına kurulmuş voleybol sahası ve daha birçok etkinlik bulunmakta. Ertesi gün tekrar kazaklarımızı ve montlarımızı giyinip, dondurucu yollardaki maceramıza devam ediyoruz. Yaklaşık 7–8 saat sonra vardığımız güney Dakota da bizi George Washington’un, Thomas Jefferson’ın, Abraham Lincoln’ın ve Theodore Roosevelt’in dağ üzerine yapılmış devasa büstleri karşılıyor. Burası Rushmore Dağı. Yapımına 1920’le rin sonlarına doğru başlanan bu yapı için 1 milyon doların üzerinde para harcanmış ve yaklaşık 800 bin ton kaya dinamitle patlatılmış. Rushmore’dan 5 kilometre uzaklıkta bulunan Keystone’da ise yollardaki yüzlerce motosiklet yaz mevsimiyle birlikte hayat bulmayı bekliyor. Zira hepsi sıra sıra dizilip kaderlerine terk edilmiş durumda. Buraya çok yakın olan Indiana’nın ünlü motor yarışları ile bilindiğini hatırlıyoruz. Bu yarışların en önemlisi her yıl düzenlenen ve iki hafta süren “Indy 500” yarışı. Dakota’dan Amerikanın en büyük kayak merkezlerinin de bulun duğu Wyoming’e geçiyoruz. Burası kışın kayak yapmak için tercih edilecek ve sizi bu kadar yol kat edip, geldiğinize pişman bırakmayacak özelliklere sahip bir tatil merkezi. Wyoming’e gelip “Buffalo” yemeden olmaz. Bu zencefil tozu, şeker, soya sosu, su ve tershire dedikleri özel bir sos ile hazırlanan bir et yemeği. Tadı gerçekten denemeye değer. Dünyanın büyük bir bölümünü kaplayan bu ülkede Wyoming’e de veda ederken, uğradığımız benzincinin marketini işleten yaşlı adamın anlattığına göre ülkenin tahıl ambarıymış. Missisipi Nehri de taşımacılıkta can damarıymış. Ve Minesota’daki dev bir alana kurulmuş olan “Amerika Alışveriş Merkezine” uğrarsak sınırlarımızı zorlayabilirmişiz. Unutulmaz anlar geçirdiğimiz onca günün sonunda nihayet Seattle’a ulaşıyoruz. New York’un tam aksine sessiz sedasız bir şe hir. Kış mevsimi oluşu, bu dinginliği daha çok arttırsa da iki ayrı okyanusun kıyılarındaki bu iki şehir birbirinin gerçektende tam tersi. Burası Washington eyaletine bağlı. Amerika’da bulunan 50 eyaletin içinde sadece bu eyalet bir devlet başkan olan George Washington’un ismini almış. Ve biz bu yaklaşık 6 milyon nüfuslu eyaletin en önemli şehirlerinden son durağımız olan Seattle’ı gezmeye başlıyoruz. Şehirde barajdan dökülen suları şelale sanabilirsiniz ama yine de yanında bulunan ahşap restoranda bu eşsiz manzaraya karşı yemek yemek keyifli olacaktır. Amerika ile Kanada sınırı olan bu kıyı ve endüstri şehri Seattle’da gemi ile tura çıkmak, çocuk müzesi, uçak müzesi ve polis müzesi gibi değişik müzeleri gezmek, Seattle akvaryumuna gidip yunusları yakından görmek olmazsa olmazlardan. Hayaller ülkesi Amerika’yı görmek sanıldığının aksine çok para harcamayı gerektirmiyor. Önemli olan bolca zamanınızın olması ve sahip olduğunuz bu zamanı iyi değerlendirebilmeniz. Yoksa bu 9 bin 363 kilometrelik kıta ülkesinde zamanınızın büyük bir bölümünü boşa harcayabilirsiniz. Seattle Frankfurt İstanbul aktarmalı uçak yolculuğumuz için havaalanında beklerken ne denli zor olsa da bir insanın hayatında yaşaması gereken keyifli bir macera olduğunu düşünüyoruz. Dünyanın gözü Vakıflı’da Tansel ÖZBEY atay, Samandağ’dan iki saate bir kalkan otobüs, Şükrü Kanatlı’dan ayrıldıktan sonra yokuş yukarı yol alır. Köyün girişindeki “Vakıflı’ya hoş geldiniz” tabelası daha sizi karşılamadan, birden Musa Dağ’ın hiçbir mevsim eksik olmayan rüzgarı yüzünüzü yalar geçer. Vakıflı köyünde, hemen hemen her ailenin ev yapımı rakıları vardır. Rakı yapımı tüm yörede çok eski bir gelenek. Köye ilk kez, Aralık ayında geldim. Portakal toplama vaktiydi. Her ailenin bahçe işlerinde, Hıdırbey veya Yoğunoluk köylerindeki Türk ailelerden sürekli işçileri var. Bahçe işlerinin en yoğun günlerinde bile bahçede çalışan bir Vakıflı köyü kadını görmek zordur. İşbölümü gereği onlar da çalışanlara yemek hazırlarlar. Sofra düzenleri de yemeklerinin lezzeti kadar övgüye değer. Yemekten sonra erkekler ve işçiler bahçelere dönerken kadınlar en eski günlerden süregeldiği gibi ellerinde küçücük bir çanta yakın bir komşuda bir araya gelip iğne oyası yaparlar. “Vakıflı Pansiyonu” dedikleri, köyün konuk evinin yapımında kadınların iğne oyasından elde ettikleri gelirin de payı olmuş. Köylünün ve kaymakamlığın el birliği ile yenilediği bu eski taş evin açılışını, 2005 yılı baharında, Hatay merkezli “Medeniyetler Buluşması” etkinliğinin bir parçası olarak, üç dinin lideri: Ermeni Patriği, Yahudi Hahambaşı ve Diyanet İşleri Başkanı birlikte yapmışlar. Samandağ ilk etapta belediyeden hizmet alamamış bir gecekondu mahalle H si görünümündeyse de Akdeniz’in doğu sınırını oluşturan ve en uzun sahiline sahip bu bölgenin her karışında tarih boyu medeniyetlerin izleri sürülmekte. Kaymaklığa bağlı köyler ve belediyeye bağlı ilçe arasındaki farkı belirtmek gerekir. Şehirleşme açısından ilçe ne kadar çarpıksa köyler o kadar övgüye değer güzel. Vakıflı ve Fidanlı köyleri ise İsviçre Alplerindeki köylere parmak ısırttıracak kadar temiz ve düzenli. Ama farklı kültürlerin harmanlanıp yoğrulduğu bu toprakların insanlarının arasındayken Samandağ’ın çarpık yollarında tökezlemek ne mümkün. Türk ve Arap asıllı Alevi ve Sünni Müslümanlar, Arap Ortodoks ve Ermeni Ortodoks Hıristiyanlar; her biri kendi özüne sadık ve aynı zamanda komşusunun farklılığında zenginleşmiş olarak aynı masayı özgün lezzetlerle donatıp aynı ezgileri üç dilde birden söylüyorlar. Bugün Vakıflı olarak bilinen arazi, II. Mahmut döneminden önce Yoğunoluk köyünün bir çiftliği olarak işlenirken, II. Mahmut toprakların ondalığını bir Hıristiyan Arap’a vakfetmiş. Vakıflı adı da oradan kalmış. 1. Dünya Savaşı’nda, iyice tükenen Osmanlı Devleti’nin tehcir kararı buraya da ulaşınca, o dönemde Musa Dağı Ermenileri olarak bilinen yedi köy halkı hep birlikte köylerini boşaltıp Musa Dağı’na çıkarak direnişte bulunmuşlar. Musa Dağı’ndaki 40 günlük direnişten sonra Fransız gemileri ile Suriye ve Lübnan’a giden Musa Dağı Ermenileri, Fransız himayesindeki 20 yıllık dönemde köylerine geri dönmüşler. 1939’da Hatay’ın Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasıyla Vakıflı köyü dışındaki diğer altı köy, arazilerini devlete satarak tekrar zamanın Fransız sömürgesi Suriye’ye göç etmişler. Sirop Kuş, “Biz Atatürk Türkiye’sine güvendik burada kaldık. Sonra gidenlerden de geri dönenler oldu ama çoğu gitmişti. Şimdi farkına vardık ki, biz sadece Türkiye’de değil, Ermenistan hariç dünyada, kendi muhtarlığı ve kooperatifi olan tek Ermeni köyüymüşüz.” Tarihi ve etnik özelliğinin yanı sıra Vakıflı, organik tarıma geçen ilk köyümüz olmuş. Köylünün kurduğu kooperatif; “İhracatı Teşvik Ödülleri”yle “İhracatının Yıldızları”nı belirleyen kurul tarafından 2004’te “Özel Ödül”e layık görülmüş. Tema Vakfı’nın dikkatini çekmiş ve korunmaya alınacak köyler arasına girmiş. Vakıflı’nın çiçek ve yumurta bayramlarında, komşu yerleşim Zeytuniye’deki Arap Ortodokslar da aynı bayramları bir hafta arayla kutlamaktalar. Barış ve komşuluğun kardeşlikten öte bir köy Vakıflı. ilan renkli
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle