03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 KASIM 2007 CUMA ekonomi PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM Kendi başkanı bile Uluslararası Para Fonu’nu istemiyor ‘En iyisi IMF’siz dünya’ IMF Başkanı Dominique StraussKahn, “IMF’ye ihtiyacın bulunmayacağı bir dünya”nın daha iyi olacağını söyledi. StraussKahn, bir mali krizin ne zaman geleceğini kimsenin bilemeyeceğini de belirterek “Kriz geliyorum diye telefon etmez” dedi. WASHINGTON (ANKA) Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique StraussKahn, en iyi dünyanın “IMF’ye ihtiyacın bulunmadığı bir dünya” olacağını söyledi. Krizlerin “geliyorum” diye telefon etmeyeceğini belirten StraussKahn, “Belki de dünya, genel olarak fonun bu ‘küresel kamu malı’nı yani mali istikrarı temin etmesine gereksinim duyuyor. Başarırsak krizi olmayan bir dünya ortaya çıkar” dedi. Fransa’nın eski Maliye Bakanı olan StraussKahn, Washington’da yaptığı açıklamada, “Bir yıl, iki yıl, üç yıl içinde neler olabileceğini kim bilebilir. Bildiğimiz gibi bir mali kriz, özellikle de döviz krizi telefon mesajıyla ‘Altı ay içinde krize giriyoruz’ diyerek gelmez. Yani kimse ne olacağını bilmiyor” dedi. IMF Başkanı, “IMF reformlarında önceliği nereye veriyorsunuz” sorusuna, “Kotaların yükselen piyasalar lehine yeniden düzenlenmesi sadece simgesel bir bakış açısı değil gerçek bir sorun. Söz hakkının, temsil hakkının artırılması kota sorununun da ötesinde. Yoksul ülkelerin kotalarını 0.20.3 artırmak, zengin ülkelerin kotalarını 0.10.2 azaltmak dünyayı değiştirmez” diye konuştu. Drount’ta Saat 12.55 C 9 ‘İngilizler 150 bin konut alacak’ İngiliz denizaşırı gayrimenkul şirketi OPP Pazarlama Müdürü Dacre’ye göre İngilizler, 10 yıl içinde Türkiye’den 150 bin gayrimenkul satın alacak. ANTALYA (AA) Türkiye’de temsilcilik açan İngiliz denizaşırı gayrimenkul şirketi Overseas Property Professional (OPP) Pazarlama Müdürü Stuart Dacre, 10 yıl içinde Türkiye’den 150 bin gayrimenkulün İngilizlere satılacağının tahmin edildiğini söyledi. Dacre, “Eylül 2007’den itibaren Türkiye’de satın alınacak konutlar da artık İngiliz finans kurumları tarafından peşinatsız olarak kredilendirilmeye başlandı’’ diye konuştu. Antalya’daki gayrimenkul şirketi Model Invest bünyesindeki temsilciliğin açılışında konuşan Dacre, “İngilizler, dünyada en fazla denizaşırı gayrimenkul edinen milletlerin başında geliyor. Clerical Medical Insurance adlı sigorta şirketinin yaptırdığı araştırmaya göre, ankete katılanların yüzde 49’u ‘Gerekli koşullar gelişirse Akdeniz Avrupası’nda yaşamak isterim’ diye görüş belirtmiş’’ dedi. Dacre, İngilizlerin 2015 yılının en geç haziran ayında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyesi olacağına inandıklarını ve yatırımlarını bu yönde planladıklarını belirterek İngiliz ve İrlandalıların, Türkiye’de başta Bodrum ve beldeleri olmak üzere Çalış Plajı (Fethiye), Çeşme, Çiftlik (Marmaris), Dalaman, Dalyan, Didim, Fethiye (Deliktas), Göcek, Hisarönü, Kalkan, Kaş, Kemer, Kuşadası ve Marmaris’te gayrimenkul arayışı içinde olduklarını söyledi. Stuard Dacre, İngilizlerin Türkiye’yi Ortadoğu’da değil, İspanya, İtalya ve Yunanistan kuşağında gördüklerini de vurguladı. Yusuf BAŞTUĞ Ceyhan’a enerji ihtisas bölgesi kuruluyor ADANA BakuTiflisCeyhan Petrol Boru Hattı’nın (BTC) açılmasının ardından “Türkiye’nin enerji üssü” olacağı yolundaki görüşleri doğrular çalışmaların yapıldığı Ceyhan’da bir de “Enerji İhtisas Endüstri Bölgesi” kuruluyor. Bakanlar Kurulu kararıyla, Azeri ve Hazar Denizi petrollerini dünyaya pazarlayan Ceyhan’a kurulacak bölgenin Yumurtalık Serbest Bölgesi’nin genişleme sahasında 13 milyon 471 bin 964 metrekarelik alanı kapladığı, başta petrol, petrokimya, enerji santralları olmak üzere enerjiyle ilgili yatırım projelerinin yaşama geçirileceği belirtiliyor. Bu karar, bölge iş dünyasında da olumlu karşılandı. İş dünyası, yatırımların hızlanacağını belirtirken enerji bölgesinin altyapı yatırımlarının bir an önce tamamlanması gerektiğine dikkat çekti. Ceyhan Ticaret Odası Başkanı Ali Duru, Hazine’ye ait olan arazinin enerji yatırımları için belirlenen en uygun yerlerden biri olduğuna işaret etti. Bölgenin yönetimini yasa gereği üstlenecek olan Adana Sanayi Odası Başkanı Ümit Özgümüş, yatırımların Çukurova ve Türkiye ekonomisine büyük katkı sağlayacağını vurguladı. Doğu Akdeniz Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu Başkanı Süleyman Onatça da “Enerji bölgesinin gerçekten doğrudan yatırım yapacak ve istihdam yaratacak firmalara açılması gerekir” dedi. ‘Zamlar enflasyonu yükseltecek’ ylül sonu itibarıyla ihracat yüzde 24.1 arttı. İthalattaki artış ise yüzde 18.6. 9 aylık dış ticaret açığındaki artış ise 2006’ya göre yüzde 10.4. İhracattaki bu artış bizi bir süre idare eder. Ne de olsa ithalattaki artışın yüzde 73.4’ü ara malından kaynaklanmakta. Hatta, imalat sektörü ihracatındaki yüzde 94’lük artışın bunun göstergesi olduğunu söylemek bile mümkün. Gelin görün ki, ihracatı artıran sadece imalat sektörü değil. Zeytinyağı, fındık gibi Türkiye’nin dünya pazarında ön sıralarda gittiği yüksek katma değerli ürünleri de ihracatın şövalyeleri.Örneğin, 20062007’de zeytinyağı rekoltesi 165 bin ton civarında. Toplam arzın 60 bin tonu iç piyasada tüketilirken 40 bin tonu ihraç edilmiş. Kuraklığa ve de “yok” yılı olmasına rağmen bu yıl hasat hiç de kötü değil. Balıkesir’den Muğla’ya kadar konuştuğum Egeli zeytin üreticilerinin hepsi aynı görüşte!.. Ne var ki, zeytinyağı ihracatçıları, zeytincilerle pek hemfikir değil. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 21.9.2007 tarih ve 10199 sayıyla Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’ne gönderdiği yazıya bakılırsa; “Kuraklık ve yok yılı olması nedeniyle zeytinyağı rekoltesinin 6070 bin ton arasında olacağı, bu çerçevede ihraç pazarlarımızın varlığını devam ettirebilmesi için Ege Zeytin Zeytinyağı İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu’nca Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında zeytinyağı ithalatına izin verilmesi” talep edilmekte!.. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçılar Bir ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ekim ayı fiyat gelişmeleri raporunu açıklayan Merkez Bankası, kamu kaynaklı fiyat ayarlamalarının enflasyonun kısa vadeli olarak yükselmesine neden olacağının tahmin edildiğini belirtti. Raporda, dayanıklı tüketim malları ve hizmet fiyatlarındaki gelişmelerin, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerinin sürdüğüne işaret ettiği belirtildi. Merkez Bankası ayrıca, işlenmiş gıda fiyatlarındaki yüksek artışa rağmen çekirdek enflasyon göstergelerindeki gerilemenin devam ettiğine dikkat çekti. Öte yandan, enflasyonu artıracağı saptaması yapılan kamu zamlarına bir yenisi daha eklendi. Otogaza 15 kuruşluk ÖTV zammı geldi. ÖTV’deki artış sonrasında otogazın litre fiyatı 15 YKr. arttı. 2 kg’lik piknik tüpün fiyatı 50 YKr, 12 kg’lik ev tipi tüpün fiyatı da 3.5 YTL yükseldi. 3 Kasım’dan geçerli yeni ayarlamayla Ankara ve İzmir’de otogazın litre fiyatı 1.53 YTL’den 1.68 YTL’ye, İstanbul Anadolu Yakası’nda 1.52 YTL’ den 1.67 YTL’ye, Avrupa Yakası’nda da 1.53 YTL’den 1.68 YTL’ye çıktı. Belirlenen tavan fiyatlar, serbesti ve rekabet nedeniyle otogaz ve LPG dağıtım firmaları bazında farklılık gösteriyor. E GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ liği’nin (EZZİB) 20072008 için yaptığı rekolte tahminine göre: Tabloya göre: Türkiye’nin zeytinyağı arzı 20072008’de geçen yıldan devredilecek 65 bin ton civarında zeytinyağı stokuyla birlikte 135 bin tonun üzerinde. Her ne kadar EZZİB “Türkiye’de zeytinyağı İspanya’dan yüzde 10, Suriye’den yüzde 20 daha pahalı” olduğu için ithalat talebinde bulunduğunu ileri sürse de… Bu basit hesap bile EZZİB’nin zeytinyağı ithal talebini ve talebin ardındaki dayanakları anlatmaya yeterli değil. Gelin görün ki EZZİB yöneticileriyle cumartesi günü Aydın’daki hasat şenliğinde konuştuğumda Birlik üyeleri arasında fikir birliği olmadığını dile getirdiler. Dahilde İşleme Rejimi kapsamında, yani ithal edilenin işlendikten sonra ihraç edilmesi kaydıyla ithalatın Türkiye zeytinyağcılığına zarar getirmeyeceği görüşündeler.Yine de birkaç önemli noktanın altını çizmekte yarar var: • Hangi üründe olursa olsun rekolteyle ilgili öngörüler artık göz kararıyla değil, ölçülebilir verilerden hareket edilerek yapılmakta; • Sadece tek ya da birkaç kuruluş, oda Zeytinyağında Birileri Nedense İthalat İstiyor! ve birliğin öngörüleri rekolte öngörüsünde bulunmak için yeterli olmamakta; • Dolayısıyla pazarı kaybetmemek için ithalat serbestisi isterken hangi verilerden hareket edildiğini ve varsayımları da ortaya koymak gerekmekte! Yoksa… Dış piyasanın tedarikçisi olmak da var! Malum, uluslararası piyasada rekabetin yolu zeytinyağında katma değeri yükselten çalışmalara kaynak ayırmaktan geçmekte. Katma değeri artıracak yolların başında da: 1. Markalı ihracat yapanları desteklemek. 2. Coğrafi işaret tescilini yaygınlaştırmak. 3. Üretim maliyeti ile dünya fiyatlarını karşılaştırarak aradaki fark kadar üreticiyi desteklemek. Yani, destekleme primlerini artırmak var.Örnekse çok uzakta değil. Ayvalık Ticaret Odası, TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği, Gemlik Ticaret Borsası’nın çalışmalarına bakmak yeterli. Ayvalık Ticaret Odası’nın, Ayvalık ve çevresi zeytinyağına, ayrı özellikte olduğunu belirlemek için aldığı coğrafi işaret, hem yağ kalitesinin artmasını hem de üreticinin kimlik kazanmasını sağladı. Tabii ki daha kolay yollar da var: 1. Kaynak ayırmak yerine maliyet artışı bahanesiyle ülke içinde üretmektense ithalata geçmek! 2. Yabancı zeytinyağı firmalarıyla ortaklıklara giderek doğrudan ortağın ülkesinden ithalat yapmak! 3. Gasparini gibi, dünyada önde gelen tedarikçi firmaların tedarikçisi olmak! Sonuncusu, bugünlerde en moda olanı! Belleğim beni yanıltmıyorsa 20052006, 20062007 dönemleri içinde EZZİB “zeytin ithalatının serbest bırakılması” gündemiyle toplantılar düzenlemişti. Bir kısım zeytin tacirinin isteğiyle düzenlenen o toplantılara rağmen TARİŞ ve diğerlerinin tepkileri üzerine ithalat talebi reddedilmişti. Zeytin ve zeytinyağında uluslararası rekabet, odalar kadar hükümetin önceliklerine de bağlı. Yani, AKP hükümetinin önceliği, firmaların kâr marjını kolay yoldan artırmak mı olacak? Yoksa, tüm dünyada stratejik mal özelliğindeki zeytin ve zeytinyağından yana mı olacak? Yapısal reform adı altında tarıma doğrudan gelir desteği vererek üretici yerine toprak sahibini destekleyen anlayışın zeytinyağında da geçerlilik kazandığına bakılırsa önceliğin ibresi şimdiden belli.Daha mı açık söyleyeyim... Ege zeytinliklerinin baraj inşaatlarına açılmasını görmezden gelen… Altın madencileri zeytinlikleri satın alıp sökerken bir kahve tabağı kadar alan için konuşmaya değmez diyen zihniyet, yarın zeytinyağı ithalatına izin verirse hiç şaşırmayalım. [email protected] www.turkelminibas.net azı anlar vardır, bir yanda kimilerine göre çok alışılagelmiş, yavana yakın, sıradan, oysa öte yanda o aynı anlar ötekilere olağanüstü dakikalar tattırıp, yaşamlar değiştir(t)ebilir. Paris’in ünlü lokantalarından Drouant her yıl kasım ayı başında, genellikle de ilk pazartesi günü saat 12.55’te başlayıp 13.00’te sona eren 5 dakikalık ilginç bir seremoniye sahne olur. Bu anda Fransız dili ve edebiyatının en saygın kurumlarından Goncourt Akademisi ülkenin en prestijli edebiyat ödülüne o yıl layık görülen eser ve yazarını açıklar. İşte geçtiğimiz 5 Kasım pazartesi günü lokantanın holünde toplanan meraklı kalabalık saatler 12.57’e gösterdiği anda 2007’nin romanı ve talihli yazarının adını öğreniyorlardı: “Alabama Song” ve Gilles Leroy. Geçen yıl aynı anlarda bu ödülü kazanan Fransızca yazan eski gazeteci genç Amerikalı edip Jonathan Littell’in “Les Bienveillantes” adlı 900 sayfayı aşkın ilk romanı, henüz cep kitabı olarak yayınlanmamış olmamasına rağmen bugüne kadar 780 bin adet satmıştı... ??? Aslen Alsaslı ve akıllı bir girişimci olan Charles Drouant, 1880 yılında Opera yakınlarında bir “BarTabac” açar. Semt, kentin o devirde hızla gelişen gelecek vaat eden yörelerinden biridir. Louvre Sarayı ve Kraliyet Palası’nın (Palais Royal) önünden Opera binasına uzanan, geniş ve gösterişli Opera Caddesi’nde yürüyüp, Opera Meydanı’na gelmeden yaklaşık 100 metre önce, sağdaki üçüncü sokağa, küçücük, iyimser ihtimalle 200 metrelik Gaillon Sokağı’na sapıp sonuna kadar ilerlediğinizde Gaillon Meydanı’na varırsınız. Meydanın sokakla kesiştiği köşede, “Place Gailllon” (Gaillon Meydanı) 1820 numaralı adreste, ilk bakışta pek de gösterişli olmayan, ancak kapısından camlarına belli bir “klas”ın dışa yansıdığı CaféRestaurant Drouant’ı görürsünüz. İşletmeye günümüzdeki konumunu sağlayan Charles Drouant, 19’uncu yüzyıl sonunun yükselen ticari hizmet girişimi içki içilip, kolay yemeklerin yenebildiği ve tütün ürünlerinin satıldığı “BarTabac” formülüne bir yenilik katar. Brötanya sahillerinde kabuklu deniz ürünleri üreten kardeşiyle anlaşıp başta istiridye olmak üzere her hafta taze deniz ürünleri ve balık getirtir. İleri görüşlü Charles, dört oğlundan Jean’ı Almanya, Amerika ve İngiltere’nin en tanınmış restoranlarını inceletmek üzere oralara yollar. Lokanta kısa sürede aralarında babaoğul Daudet’ler, Monet, Pisarro, Renoir, Rodin gibi devrin en büyük entelektüel isimlerinin olduğu kişiliklerin uğrak noktası haline gelir. İşte bu aydın, sanatçı ve sanatçıların hamisi kişilerden Goncourt kardeşlerin varisleri Akademi’lerinin 31 Ekim 1914’te düzenlenen 72’nci oturumunu CaféRestaurant Drouant’da yapar. O gün bu gündür Goncourt Akademisi çeşitli törensel ve töresel faaliyetlerini bu lokantada gerçekleştirir. ??? 1870’te dünyaya çok erken veda eden Jules (18301870) ve ondan 26 yıl sonra vefat eden ağabeyi Edmond de Goncourt (18221896) yalnızca son derece değerli sanat hamileri ve yazarsanatçı asilzadeler değildi. Goncourt kardeşler gericilik ve tutuculukla suçladıkları Fransız Akademisi’ne alternatif arayan “ilerici” bir dünya görüşüne de sahiptiler. Bu son derece konformist ve gelenekselci yapıya Balzac, Baudelaire, Flaubert, Maupassant, Zola gibi bugün evrensel değerleri çok daha iyi kavranmış edebiyat devlerini bünyesine almadığı için adeta düşmandılar. Dolayısıyla biraz istihza, biraz özlemle karışık bir tavırla, “18’inci yüzyıl edebiyat salonları” veya “19’uncu yüzyıl yazar yemekleri” benzeri alternatif bir Akademi fikrinin hayata geçmesine ön ayak oldular. Edmond de Goncourt ölümünden 48 saat sonra açıklanan vasiyetinde, müteveffa kardeşinin de dileği doğrultusunda, tüm mirasını emanet ettiği dostları, ünlü yazar Alphonse Daudet ve yine natüralist yazar Léon Hennique’i yalnızca edebiyatı destekleyecek bir vakıf kurmakla görevlendiriyordu. İşte bu mirasla oluşturulan Goncourt Akademisi, Goncourt ailesinin diğer fertlerinin şiddetli muhalefeti nedeniyle biraz geci B kerek 1 Mart 1900’da kurulabiliyor. 1903’ten başlayarak bugüne kadar süren bir gelenekle de her yıl, yalnızca edebi değeri göz önüne alınan bir eser ve yazarı ödüllendiriliyor. Yılın kitabına başından beri olduğu gibi bugün de sembolik bir yekun, 10 Avro’yu ödül olarak veren Akademi jürisi 10 kişiden oluşuyor. Hepsi yazar olması gereken jüri üyeleri “koltuk”larına hayat boyu seçiliyorlar. Bu olağanüstü prestijli makamda tek kuruş maaş almayan üyeler, ortaklarından birini yitirdikleri zaman yeni alınacak üyeyi oybirliğiyle belirliyorlar. Oymalı isimleri oturdukları koltuklara ve yemek yedikleri sofra takımına işlenen üyelerin tek doğal avantajı, Goncourt kardeşlerin varislerinin Drouant lokantasıyla ebediyen yaptıkları bir anlaşmaya göre ayda bir toplanarak edebiyat sohbetleri etrafında 0,15 Avro (15 santim yaklaşık 1 frank) karşılığında deniz ürünleri ağırlıklı enfes bir öğün yemek yemek. İşte her yıl Kasım başında lokantanın birinci katındaki restoran kısmındaki oval salonda 10 kişilik yuvarlak masada toplanan jüri üyeleri aperatiflerini içip, havyardan oluşan “giriş”lerini yedikten sonra Başkan veya Genel Sekreterleri’ne o yılki kararlarını açıklama görevini verirler. Saat tam 12.55’te zemin kata inen Goncourt Akademisi sözcüsü lokantanın holünde heyecanla bekleyen gazeteci ve davetlilere beklenen haberi verir. Hiçbir yazarın iki defa kazanmaya hakkı olmayan bu 10 Avroluk ödül, 1914’te savaş nedeniyle verilememişti. 1956 yılında ödülü kazanan Romain Gary, 1975 yılında Emile Ajar takma ismiyle bir kez daha kazanmış ancak ödülü almamıştı. ??? Başkanlığını jürinin üç kadın üyesinden Edmonde CharlesRoux’nun üstlendiği (diğerleri Françoise Chandernagor ve François MalletJoris) kurumun Genel Sekreteri Didier Decoin (diğer üyeler Bernard Pivot, Daniel Boulanger, François Nourissier, Jorge Semprun, Michel Tournier, Robert Sabatier) pazartesi günü 12.57’de bu yılın roman ve ismini açıklarken, jürinin ciddi bir tercih zorluğu çektiğini, son tura, yani 14’üncü tura kadar son 5 adaydan hiç birinin yeterli oy alamadığını da ekliyordu. Son romanı çok iyi eleştiriler alan başarılı favori genç romancı Olivier Adam 2 oyda kalırken, Clara DupontMonod, Michele Lesbre ve Philippe Claudel birer oy alabilmiş. İlk aday listeleri açıklandığında kendisine pek şans tanınmayan 1958 doğumlu Gilles Leroy ise bu çok özel yarışın talihli kişiliği olarak edebiyat tarihine “Goncourt ödüllü” yazar şeklinde geçecek. Paris’in yakın banliyölerinden Bagneux’de doğan Leroy 1977’de Modern Edebiyat Yüksek Lisansı’na hak kazandıktan sonra bir süre edebiyat öğretmenliği yapıyor. Epeyce yolculuğun yanı sıra Amerikan ve Japon edebiyatı üzerine çalışıyor. 15 kitabından kendine Goncourt kazandıran 12’nci romanı “Alabama Song” 20’nci yüzyıl Amerikan Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden F. Scott Fitzgerald’ın eşi Zelda SayreFitzgerald’in gerçek hayat hikayesinden hareketle yazılmış bir roman. Karar açıklandığı anda orada bulunmayan, kazandığını sonradan öğrenen ve sevinç gözyaşlarıyla karşılayan yazar “Böyle bir başarıya hiç ihtimal vermiyordum. Haberi veren kişinin sözüm ona rakibim Clara DupontMonod olması sevincime başka bir boyut kattı. Bu devirde halen böyle meslektaşlarımın olabilmesi umut verici... Kitabımı olağanüstü bir kişiliğe ve yaratıcılığa sahip, kocasının gölgesinde ezilmiş çağından ileri, modern bir kadının portesini hatırlatmak amacıyla yazdım. Dilerim ki bundan sonra özellikle kendi ülkesinde bu insan ve eseriyle daha fazla ilgilenen olur” biçiminde konuşuyordu. Amerika ve dünya Zelda’nın hikayesiyle “Alabama Şarkısı”dan sonra daha yakından ilgilenir mi bilemeyiz, ancak günümüzde Goncourt kazanmak demek en azından ortalama 300 bin adet satmak demek. Gönül diler ki 20’nci yüzyılın başındaki Goncourt ruhu sürsün, ticari kaygılardan uzak bir edebiyat anlayışı tüm dünyada egemen olsun... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle