03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Meclis, General Franco’nun 40 yıllık faşist rejimini resmen kınayan ‘Tarihsel Bellek’ yasasını kabul etti C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 9 KASIM 2007 CUMA İspanya faşist geçmişiyle yüzleşti Dış Haberler Servisi İspanya’da General Francisco Franco’nun 40 yıllık diktatörlük yönetimini kınayan tarihi yasa tasarısı mecliste kabul edildi. Meclis, İspanya iç savaşı kurbanlarının da tanındığı tasarıyı, muhalefetin, tasarının eski yaraları açacağı ve İspanyol toplumunu böleceği yönündeki eleştirilerine karşın onayladı. 19361939 iç savaşı ve 19391975 arası General Franco rejiminde yaşanan acıların giderilmesini amaçlayan yasa tasarısı, bir yılı aşkın bir süredir tartışılıyordu. Parlamentonun alt kanadında kabul edilen ve “Tarihsel Bellek” adıyla anılan tasarıyla Franco’nun faşist rejimi ilk kez resmen kınanıyor. Kamu binalarından, caddelerden Franco dönemine ait bütün sembollerin kaldırılmasını içeren tasarıda Franco’nun mezarının bulunduğu ve Franco rejiminin sembolü olan Valle de los Caidos anıtı önünde tüm siyasi gösterilere yasak getiriliyor. Yasa yerel yönetimlerden 19361939 iç savaşı sırasındaki toplu mezarları ortaya çıkarmak için ödenek ayırmalarını bekliyor. İdam Mangaları lar. Kafaları içi su dolu kovada olan günahsız insanların üzerinde Yunan sahil güvenlik yetkililerin oturduğunu da belirtmekte yarar var. Eğer kovalar yetersiz sayıda ise insanların kafalarına plastik poşet geçirilip, boyunlarından düğüm atılarak nefessiz kalması sağlanıyor. Evde karısına söz geçiremeyen gözü dönmüş caniler, hem kadınlara hem de erkeklere sırayla tecavüz ediyorlar. Tecavüz edilen mülteciler arasında Türklerin de bulunduğunu söylemekte yarar var. Büyük bölümü Pakistanlı olmak üzere Iraklı, Afgan, Mısır ve İranlı mültecilerin dramı bununla da bitmiyor. Yedikleri dayaklar yüzünden çoğunun kaburga, el ve ayak kemikleri kırılmış ya da çatlamış halde sonlarını bekliyorlar. Üstelik kesinlikle hastaneye götürülmedikleri gibi doktor çağrılarına yine dayakla karşılık veriliyor. Tüm bu işkencelerden sonra şişme botlara bindirilerek gerisin geriye Türk karasularına götürülüp bırakılıyorlar. Çünkü bu insanlar “pingpong topu”; madem Türkiye’den geldiler, yine oraya gönderilmeleri lazım. İçinde bulundukları şişme botun delik olduğunu bu noktada önemli vurgulamak lazım. ??? Yeni bir hayat ve yaşam umuduyla ülkelerinden kaçan günahsız insanların serüvenleri Ege veya Meriç nehrinin azgın sularında veya mayın tarlalarında noktalanıyor. Geçtiğimiz hafta AB’nin “İşkenceye Karşı Mücadele” (CPT) adlı örgütünün Yunan hükümetine teslim ettiği belgelerin hemen tamamında yukarıdaki gerçekler tek tek yer alıyor. Yine BM Yüksek Komiserliği’nin verilerine göre geçtiğimiz yıl sadece Ege’de dokuz boğulma ve on kayıp vakası görülürken, bu yılın ilk dokuz ayında 44 ölüm 54 kayıp vakası ihbarı alınmış. Bu rakamların yükselmesini istemeyen Yunan sahil güvenlik yetkililerinin uluslararası alanda tepki almamak için Ege ve Meriç’teki kayıp ve ölümlerin ne kadarını doğru olarak yansıttıkları bugün için tartışma konusu. Konu ile ilgili birkaç rakam vermemiz gerekirse, 2007 yılının ilk dokuz ayında Türkiye’den Yunanistan’a yaklaşık 18 bin göçmen gelmiş. Yıl sonuna kadar bu rakamın otuz binlere ulaşması bekleniyor. İnsan tacirlerine çocuklar için (kişi başı) 2 bin 500 Avro, büyükler için 15002 bin Avro ödenmiş. 6 metrelik (1520 kişi biniyorlar) bir sandal Dikili ve İzmir bölgesinde yaklaşık 4 bin 500 ile 6 bin Avro arasında satılıyor. Ortalıkta dönen parayı varın siz hesaplayın. Masa tenisinde raketler Türkiye ile Yunanistan’ın elinde ancak oyunun galipleri insan tacirleri. Bu insanları Ege’nin hemen her kasabasında ortalıkta serbestçe dolaşırken bulabilir, Ege’nin öte yakasına geçmek için pazarlık edebilirsiniz. [email protected] Kamuya ait yerlerden Franco dönemine ait bütün sembollerin kaldırılmasını içeren yasada, Franco’nun mezarının bulunduğu anıtın önünde siyasi gösterilere yasak getiriliyor. Diktatörlük döneminde alınan bütün kararların ve verilen cezaların gayrimeşru ilan edildiği yasa, toplu mezarlardaki iç savaş kurbanlarının kimliklerinin tespitine olanak tanıyor. İspanya Meclisi Anayasa Komisyonu’nun 2002 yılında ve Avrupa Konseyi’nin 2006 yılında kabul ettiği gibi “Franco rejimi ve döneminin kınandığı” yasada, Franco döneminde kabul edilen rejimle bağlantılı adli ve siyasi tüm kararlar ile cezalar gayri meşru ilan ediliyor. tisi’ne (PSOE), ana muhalefet muhafazakâr Halk Partisi (PP) ve Katalonya Cumhuriyetçi Solu (ERC) dışında kalan tüm siyasi partiler destek verdi. PP, yasanın “kapanan bazı yaraları yeniden açacağı” gerekçesiyle, ERC ise “Franco rejiminin daha fazla cezalandırılması gerektiğine inandığından” karşı oy kullandı. İç savaş kurbanlarının kimliklerinin saptanmasına yönelik çalışmalar yürüten bir dernekten yapılan açıklamada ise, yasanın “bir son değil, bir başlangıç” olduğu vurgulandı. MUHALEFETİN İTİRAZLARI Tasarının yasalaşması için meclisin üst kanadı Senato’dan da geçmesi gerekiyor. Ancak, bu formalite olarak kabul ediliyor. Mecliste yapılan oylamada yasayı hazırlayan iktidardaki Sosyalist İşçi Par TAZMİNAT TALEBİ HAKKI PSOE’ye göre yasa “halen açık olan yaraların kapatılmasına, iç savaş ve diktatörlüğün sonucu olarak acı çekenlere biraz olsun yardım etmeye” yarayacak. Büyükbabası Franco’ya bağlı güçler tarafından öldürülen Sosyalist İspanya Başbakanı Jose Luiz Rodriguez Zapatero bu tasarıyı, iktidarının önceliklerinden biri olarak ilan etmişti. Yasa tasarısı, savaşın ve rejimin bütün kurbanları için sembolik de olsa birtakım haklar getiriyor. Yasa, iç savaş ve Franco dönemlerinde demokrasiyi savunmak uğruna öldürülen herkese tazminat isteme hakkı sağlarken, Katolik din adamları dahil dini inançları, ideolojileri veya siyasi görüşlerinden dolayı şiddete ve tacize uğrayanların yasal haklarının genişletilmesini de içeriyor. Yasanın en çok tartışılan maddesinde, iç savaş ve diktatörlük dönemlerinde sürgüne gönderilerek İspanyol vatandaşlığını kaybedenlerin birinci nesilden akrabalarına yeniden vatandaşlık elde etme hakkı veriliyor. Bu maddeden özellikle Güney Amerika ülkelerinde yaşayan, sayıları milyonları bulan insanların yararlanması bekleniyor. kırmızı hat önledi Murat İLEM ATİNA Ege üzerinde uçarken arıza yapan Türk uçağının, iki ülke arasında bulunan acil telefon hattının devreye girmesi ile dönebildiği ortaya çıktı. Yunan basınında yer alan habere göre 16 Ekim günü Türk Hava Kuvvetleri’ne ait üç F16 uçağı rutin eğitim uçuşları çerçevesinde Ege üzerine çıktı. Uluslararası hava sahasında uçan Türk uçaklarını engellemek isteyen Yunan Hava Kuvvetleri’ne ait uçaklar Türk uçakları ile it dalaşına girdiler.Meis Adası yakınlarında Yunan uçakları tarafından taciz edilen Türk uçaklarından birinin motoru arıza yaptı. Pilotun “acil durum” çağrısı üzerine Yunan uçakları uzak uçuşa geçerken, iki ülke arasındaki kırmızı hat çalıştırıldı. Eşkişehir ile Yunanistan’ın hava üslerinden Larissa arasında bulu Ege’de faciayı F16 uçağı, EskişehirLarissa arasındaki kırmızı hattın devreye girmesiyle, düşmeden geri dönebildi. nan direkt hattı kullanan askeri yetkililer, uçağın güvenli olarak geri döndürülmesi konusunda anlaşmaya vardılar. Yunanistan hava sahasını arızalı Türk uçağına açtı. Kısıtlı manevra imkânları ile dönüş yoluna geçen Türk F Yunan uçakları Türk F16’larını taciz etti Motoru arızalanan Türk 16 uçağına hemTürk uçakları hem de Yunan savaş uçakları eşlik ettiler. Yunanistan’a ait Karphatos ve Aagathonisi adaları üzerinden geçirilen Türk uçağı güvenli olarak Türk hava sahasına girdi ve en yakın alana indirildi. Elefteros Tüpos gazetesi aynı gün 18 Türk uçağının 13 kez Yunan hava sahasını ihlal ettiklerini ileri sürerek tüm Türk uçaklarının püskürtüldüğünü iddia etti.Yunanistan fiili egemenlik hakkı yaratmak amacıyla Ege’ye çıkan tüm Türk savaş uçaklarından uçuş planı istiyor. Başta Türkiye ve ABD olmak üzere hiçbir ülke Yunanistan’ın bu istemini kabul etmiyor. Berşeba’yı 90 yıl sonra yine aldılar! Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetindeki Berşeba kentinde 90 yıl önce yapılan savaşta yer alan Avustralyalıların aileleri anma etkinliği düzenledi. Bugünkü İsrail sınırları içindeki kent, 1. Dünya Savaşı devam ederken, 31 Ekim 1917 günü İngiltere, Avustralya ve Yeni Zelanda askerleri tarafından işgal edilmişti. Berşeba’daki anma etkinliğinde, at sırtındaki Avustralyalılar, kentin süvariler tarafından ele geçirilişinin temsilini gerçekleştirdi. (Fotoğraflar: AFP / AP) Yunanistan’ı sevindiren adım Elçin POYRAZLAR WASHINGTON ABD bugüne kadar taraf olmayı reddettiği Birleşmiş Milletler (BM) Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni onaylama yolunda ilk adımı attı. ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nde yapılan oturumda Deniz Hukuku Sözleşmesi 4’e karşı 17 oyla kabul edildi. Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin ABD tarafından kabul edilmesi, Yunanistan’ın Ege Denizi karasularına yönelik taleplerini yeniden gündeme getirme tehlikesi taşıyor. Bu belgeye dayanarak Ege’deki karasularını 12 mile çıkarmayı hedefleyen Yunanistan, 25 yıldır Ege sorununda “tarafsız” kalan ABD’nin sözleşmeyi onaylamasının ardından bu tutumunu değiştirmek durumunda kalacağı görüşünde.ABD’nin sözleşmeye katılımının Türkiye için herhangi bir bağlayıcılığı bulunmadığını ifade eden uzmanlar bu gelişmenin Ege sorununa yönelik tartışmalarda yalnızca psikolojik etkisi olacağını öne sürdüler. ABD Başkanı George Bush, Kuzey Kutbu’nda Rusya ile yaşanan gerginliğin ardından Senato’ya söz konusu sözleşmeyi onaylama çağrısında bulunmuştu. Komite Başkanı Demokrat Partili Senatör Joseph Biden’ın gündeme getirdiği sözleşmenin Senato Genel Kurulu’nda iki hafta içinde oylanması bekleniyor. Biden oturumda ABD’nin bu sözleşme ile askeri, ekonomik ve çevre konularındaki çıkarlarını gözeteceğini söyledi. Petrol, doğalgaz ve maden rezervleri bulunduğuna inanılan Kuzey Kutbu’ndaki dev arazi üzerinde Rusya’nın yanı sıra ABD, Kanada ve Danimarka hak iddia ediyor. 1982’de hazırlanan ve 155 ülkenin imzaladığı BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne Türkiye, Suriye, İran, Libya, Venezüella, Ekvador, Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Çad taraf değil. ANLAŞMAZLİK Yunanistan, sözleşmeye dayanarak ulusal karasuları sınırını daha önce Türkiye ile karşılıklılık esasına göre belirlenen 6 milden 12 mile genişlet ürkiye ile Yunanistan arasında diplomatik alanda oynanan oyunlara son yıllarda bir yenisi daha eklendi: “Masa tenisi diplomasisi.” Oyun ilginç mi ilginç! Aslında oyunun yaratıcısı olan Yunan sahil güvenlik kuvvetleri komutanlığının, bu icadı kendi başına yaptığı kesinlikle söylenemez. Hükümet yetkililerinden “okey” almadan böyle çirkin ve insanlık dışı bir oyun icat edemezler. Ege Denizi ve Meriç nehrinin Türkiye ile sınır oluşturduğu bölgede oynanan oyunun çok fazla kuralı yok. Hatta Yunanlı sahil güvenlikçilere göre çok da basit. Masa tenisinde top olarak zavallı mülteciler kabul edilmiş. Dünyanın neresinden gelirlerse gelsinler öyle bir darbe alıyorlar ki, “pingpong” topu gibi hemen karşıya, yani geldikleri yer olduğu ileri sürülen Türkiye’ye gönderilmek isteniyorlar. Nasıl geldikleri, hangi yol üzerinden geldikleri hiç önemli değil. Önemli olan geriye, yani Türkiye’ye gönderilmeleri. Yunanlı yetkililerin mültecileri Türkiye’ye göndermek için inanılmaz yöntemler uyguladıkları geçtiğimiz hafta bir kez daha kanıtlandı. BM yetkililerine göre Yunanistan’da mültecilere karşı insanlık dışı uygulamaların merkezinde Midilli adası bulunuyor. Zaten bu adanın sahil güvenlik komutanı da yaptığı açıklamalar ile gerçeklere ışık tuttu. Olayların uluslararası alana taşınıp, basına yansımasından sonra Yunanlı yetkili “Ben Avrupa’nın bir Müslüman işgali ile karşı karşıya kaldığını görüyorum. Bu insanlar mülteci falan değil savaşçıdır (!) onun için bu insanlarla savaşılması (!) gerekir” açıklamasını yaptı. Cenevre’deki BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile Almanya merkezli insan hakları kuruluşları, Yunan sahil güvenlik yetkililerinin mültecilere karşı yaptıkları insanlık dışı uygulamaları rapor haline getirip Karamanlis hükümetine verdiler. Söz konusu kuruluşlara göre mültecilerin toplanma merkezleri Meriç nehri ile Ege’deki bazı adalarda oluşturulmuş. Midilli, Sakız, Patmos ve Kalimnos işkence (toplanma) merkezlerinin oluşturulduğu adalardan bazıları. Yunanlı yetkililer bu merkezlerde özel “infaz timleri” bile kurmuş. Kayıt altına alınan ifadelere göre bu merkezlerde insanlar önce gözleri bağlanıp bir duvarın önüne diziliyorlar. Ardından sayı sayılıp (mültecilerin anlaması için İngilizce sayılıyor) ateş açılıyor. Bu ateşi açan kişiler, yani “idam mangaları”, sahil güvenlik yetkililerinden oluşuyor. Yüzlerce mermi ya duvarda dizili insanların hemen yanlarında patlıyor ya da gökyüzünde gecenin karanlığını yırtıyor. Sahte infazla yetinmeyen gözü dönmüş caniler, korkudan bayılmayanların kafalarını bu defa içi su dolu kovalara sokuyorlar. Kahkahalar arasında “Kim daha çok nefessiz kalacak?” yarışması yapılıyor. Mermilerin şerrinden korkup bayılmayanlar bu defa nefessizlikten bayılıyor T EGE’DEKİ me hakkına sahip olduğunu ve bu hakkı zamanı geldiğinde kullanacağını savunuyor. Türkiye ise sözleşme hükmünün 12 mil genişliği bir “üst sınır” olarak kabul ettiğine ve karasuları belirleme hakkının uluslararası niteliğine dikkat çekiyor. Uluslararası Adalet Divanı’nın konunun uluslararası hukuku ilgilendireceği yönünde Türkiye’nin tutumunu destekleyen kararı bulunuyor. Türkiye, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma kararını casus belli (savaş nedeni) olarak görüyor. PAKİSTAN Müşerref olağanüstü hal ilan etti İSLAMABAD / LONDRA (AA) Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref, ülkesinin tehlikeli bir yerde olduğunu ve aşırı dincilerin hükümetin yetkisini tehdit ettiğini bildirdi. Müşerref, olağanüstü hal ve anayasayı askıya alma kararından sonra devlet televizyonundan yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, militan eylemlerin başkent İslamabad’a bile sıçradığını belirterek “Radikal dinciler hükümetin iradesini kendi ellerine alıyor ve daha kötüsü ılımlılara kendi eskimiş fikirlerini kabul ettirmeye çalışıyor” dedi. Müşerref, ocak ayında yapılması planlanan ve sivil yönetime giden yolu açması beklenen parlamento seçimlerinden sonra demokrasinin yeniden kurulacağına inandığını da ifade etti. Müşerref, olağanüstü hali, demokrasiye geçişi tamamlamak için ilan ettiğini ve uluslararası toplumdan bu konuda anlayış beklediğini bildirdi. Pervez Müşerref, olağanüstü hal çerçevesinde basınyayın organlarına bazı kısıtlamalar getirdi. Resmi gazeteye göre, Haber Merkezi Kamuoyunda 2001 yılındaki Beyaz Enerji Operasyonu’nda düğmeye basan askeri yetkili olarak tanınan emekli Jandarma Kurmay Kıdemli Albay Aziz Ergen, gazetemiz muhabiri Aykut Küçükkaya’nın kaleme aldığı “Rüşvetin Deşifresi” adlı kitapta 2000 yılında iptal edilen Akkuyu nükleer santral ihalesiyle ilgili önemli açıklamalar yaptı. Yolsuzlukları ortaya çıkaran emekli albaylarla yapılan röportajlara yer verilen kitapta, Akkuyu nükleer santral ihalesiyle ilgili önemli bir diyalog yer alıyor. TBMM’de nükleer santral kurulması için gerekli yasa çalışmalarının hız kazandığı bir dönemde Ergen’in açıklamaları dikkat çekiyor. Küçükkaya’nın kitabında yer verdiği söz konusu bölüm kısaca şöyle: “Savcılık bilgisi dahilinde İçişleri Bakanlığı kanalıyla Dışişleri Bakanlığı’na Nükleer ‘Rüşvetin Deşifresi’ bir yazı yazıldı. Şalk ve Ergen ‘o ülkenin’ yetkililerinden görüşme için randevuyu almıştı… Ancak o görüşme hiç yapılamadı!.. Gizli bir el alınan randevuyu iptal etmiş; Ergen ve Şalk’ın yurtdışındaki önemli bilgi ve belgelere ulaşmasını engellemişti… Aradan tam 6 yıl geçti… Emekli Albay Aziz Ergen’e telefonla ulaşıyorum… Ve soruyorum: ‘Rüşvetin belgeleri hangi ülkedeydi?’ Albay Ergen’in verdiği yanıtla irkiliyorum: ‘Aykut Bey, o ülkeyi bilmek sizi riske sokar…’ Ergen, 6 yıl önce görüşmelerine müsaade edilmediği için yurtdışındaki delillere ulaşamamıştı… 6 yıl sonra bana şunları söylüyordu: ‘Yine de yazın, gündeme getirin. O ülkeye bu kez başka birileri de gitmeyi denesin!’...” Operasyon başladıktan yaklaşık 4 ay sonra görevden el çektirilen Ergen, o tarihte AKP hükümetinin iş başında olmadığını, bu dosyanın yeniden açılabileceğini sözlerine ekledi. Kitapta Ergen’le ve emekli Albay Erdal Sarızeybek’le yapılan röportajlar yer alıyor. Beyaz Enerji İddianamesi’nde ayrıntılı olarak irdelenmeyen, ancak “incelenecek dosyalardan biri” olarak nitelendirilen Akku yu nükleer santral ihalesi ile ilgili rüşvet trafiğinde, 2001’de operasyon kapsamında tutuklanan TEAŞ Genel Müdürü Muzaffer Selvi’nin ifadesi, iddianamenin 50. sayfasına şöyle yansımıştı: “Nükleer enerji santral ihalesi yapımı gündeme geldiğinde Kanada firmasının 50 milyon dolar rüşvet dağıttığı ortada söylendi... Enerji Bakanı Ersümer’in nükleer santralın yapım işinin Kanada konsorsiyumuna verilmesi yönünde bir baskısı oldu... ” Akkuyu nükleer santral ihalesi 1996 yılında açıldı. İhaleye katılan konsorsiyumlara 12 Aralık 1996’da şartname sunuldu. 15 Ekim 1997’de firmalar önerilerini sundular. İhale 6 kez ertelendi, ardından da 2000 yılında iptal edildi. İhaleye katılan üç konsorsiyum arasında yer alan ülkeler şöyleydi: “ABD, Kanada, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya, Güney Kore…” Devlet Başkanı Pervez Müşerref. olağanüstü hal gereğince Mürerref’i, hükümeti veya silahlı kuvvetleri küçük düşüren hiçbir yayına izin verilmeyecek. Öte yandan Pakistan’ın eski başbakanı ve muhalefetteki Pakistan Halk Partisi’nin lideri Benazir Butto, Dubai’den Pakistan’a geldikten sonra Sky News kanalına telefonla yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Pervez Müşerref’in anayasayı askıya alma kararını değiştirmek için diğer siyasi liderlerle bir strateji belirlemek üzere görüşeceğini söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle