02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kurulup korundukları Vatikan... için" onlardan söz etmenin ancak "kendini beğenmişlerin ve korkusuz insanların işi" olduğunu söyler. Ayrıca, ona göre, yazgıya ve beceriye (erdeme) dayalı hükümdarlıklar değillerdir çünkü dinin çok eskiye dayanan kurumlarınca desteklenmişlerdir. Machiavelli’nin sözünü ettiği bu kurumlar, kanımca, piskoposların başını çektikleri kentlerin yerel yönetimlerde oluşturdukları ve ülkenin her yerine yayılmış olan tarikatlara dayalı sağlam altyapılarıdır. Öylesi bir toplumsal ve siyasal bağlamda, bir başka deyişle, İtalya’nın parçalanmışlığı içinde iktidar boşluğu içinde kendisine yer bulan Kilise ya da öteki adıyla Vatikan özellikle iki papanın VI. Alessandro ve oğlu Cesare Borgia, ardından II. Giulio zamanında yayılmacı siyasaları uğruna dünyevi ihtiraslarını doyurmak adına yaptıkları savaşlarla nerdeyse İtalya’nın üçte birine sahip olmuşlardır. Bu aşamada LaikKilise çatışması daha derin ve üst düzeyde kendini belli etmeye başlar. Çünkü Kilise’nin karşısında laik (sivil) çok güçlü devletler oluşmuştur. Venedikliler, Floransa, Milano, Napoli Krallığı gibi. Komün uygarlığın Humanizma’nın doğmasındaki katkısı göz ardı edilemez. Doğal olarak Machiavelli’nin. Şimdi Machiavelli’nin bu devletlere söyleyecekleri var: Laik devletlere söyleyeceği, ülkenin bağımsızlığını sağlayamamış olmalarından ötürü yakınma ve kınamadır. Ama Kilise’ye söylediği çok daha ağırdır: ‘Elini çek dünya işlerinden’. Sözünü ettiğimiz bu iki papa Machiavelli’nin zamandaşı sayılırlar. Machiavelli laik ekin, anlayış ve vicdan özgürlüğü adına başkaldıran bir yazarıdır. Gene Kilise ve laiklik karşı karşıyadır. Giordano Bruno’yu Kilise yaktı. Galileo Galilei kendini yadsımaya zorlandı. Avrupa karşıdevrim yaşadı, ardından Restorasyon’u. Ve Fransız Devrimi son noktayı koydu. Kimi ünlü tarihçilerimiz, ülkemizde 22 Temmuz seçimlerinin bir "kırılma noktası" olmadığı savından kalkarak Fransız Devrimi’yle bile kırılma noktası yaşanmadığını görmezden geliyorsa da Fransız Devrimi, Aydınlanma eyleminin ilk ayağıdır çünkü Humanizma gibi Kilise’ye karşı laik ve sivil bir devrimin adıdır. İnsanlık tarihi inişliçıkışlıdır. Ortaçağ, ardından Humanizma, ardından Karşıdevrim, Fransız Devrimi, ardından Restorasyon ve sonra Olguculuk… Ve erklerin ayrımının söz konusu olmadığı Osmanlı’da laikliğin gölgesinden bile söz edilemez; fermanında şeriatsız bir yönetimin olamayacağının altını çizen Tanzimat döneminin de laik olamayacağı açıktır. Ardından Türkiye’de 1923 Devrimi. Laiklik adına verilmiş en büyük savaşım. C S TRATEJİ 15 siyasal ihtiraslarına, para gücüne, yayılmacı siyasalarına ve ruhban hükümdarlıklarına. Tarikatlarla altyapıyı hazırlamış görünüyorlar. Üstyapı kurumlarını ele geçirmeye çalışıyorlar. Yüksek yargı organlarını, üniversiteleri, sivil toplum örgütlerini, sendikaları v.d. ve doğal olarak populist yaklaşımlarla ve sadaka desteklerle halkı. İtalya’da üniversite ayakta. Ne ki, resmi ağızlar, Papa üniversiteye alınmadı diye ondan özür dilemekteler. Papa’nın yaklaşımının İranlı Prof. Hadavi’den pek farkı yoktur. "Kadının kullanılmaması gerekir. Batı toplumlarının kadını kullandığı kanısını taşıyorum" diyor. Batı toplumlarında kadını kullanan, onları manastırlara tıkan ve kiliselerin karanlık navallerinde yalnızlıklarına terk eden Kilise’dir. Yoksa bilim kadını, iş kadını ve birçok meslek sahibi olarak yetişmelerini sağlayan laik kafalı ve laik bilinç taşıyan insanları değildir. Prof. Cini kasım ayında rektör Guarini’ye yazdığı bir mektupta Papa’nın Üniversiteye ziyaretinin üniversitenin geleneksel özerkliğini delmek anlamına geleceğini yazmıştı. Ayrıca bir bildiri yayımlayan 61 öğretim üyesi Papa Ratzinger’in 15 Mayıs 1990’da Padova’da yaptığı bir konuşmada Galileo ile ilgili sözlerinde gerçeği çarpıttığını ve Papa’nın "Galileo’ya yapılan yargılamanın yerinde ve gerekli olduğu" sözleri ve bu sözlerin "aklın ve bilimin izini süren bilim adamları olarak kendilerini aşağıladığını" söylemişlerdir. Marmara Üniversitesi Senatosu’nun türbana karşı yayımladığı bildiride de özde aynı anlam vardır: "Hiçbir ülke kendi kuruluş felsefesi ile çelişen kuşaklar yetiştiremez". İki bildirinin de çıkış noktası laikliktir ve bilime saygıdır. Machiavelli gene Hükümdar’ da cumhuriyeti, monarşiden şöyle ayırmıştır: Cumhuriyet: devletuygarlık; Monarşi: devletgüç. Monarşide devlet güce dayanırken, cumhuriyette devlet uygarlığa yaslanmak zorundadır. Uygar olmayan toplumların hiçbiri, yönetimlerinin adı ne olursa olsun, cumhuriyetçi sayılmazlar. Uygarlığın temel ölçütleri de önce laiklik, sonra da demokrasidir. Gene Machiavelli’ye göre monarşilerin dayandığı güç ya askerdir ya da halktır. Sivil monarşiler öyle ya da böyle aldıkları desteğe karşın yıkılıp gitmişlerdir zaman içinde. Bir tek ruhban hükümdarlıkları ayakta kalmıştır. Yoksa küreselleşen dünyamızda adı ne olursa olsun, orada, burada; yakınımızda, uzağımızda yıkılmamak için ruhban hükümdarlıkları mı oluşuyor durmadan, ne dersiniz? Batı’da kilise, tarih boyunca laikliği boğmak için uğraştı. Bu çabaları günümüze kadar ulaşmış durumda. İtalya’da iktidar hesapları içinde dahi bulunuyor. Türkiye’deki girişimler her boyutuyla İtalya’dakilerle benzerlik taşıyor. Dünden bugüne laik bir İslam ülkesi. Avrupa’da yüzyıllar süren laiklik savaşımına karşın bir gecenin içinde bir kalem darbesiyle getirilen ve yaşama geçirilen dünyanın en ilerici laiklik anlayışı. 1980’lere dek süren ama 1950’lerden başlayan bir karşıdevrim hareketiyle sarsılmaya çalışılan ve bugünlerde doruğa çıkan bir intikam hırsıyla kıyısından köşesinden hırpalanmak istenen bir laiklik anlayışıdır bizimki. VATİKAN’IN HEDEFİ Humanizma’nın, Rönesans’ın beşiği İtalya’da insanlar kimin yanında. Kilise’nin mi yoksa Roma La Sapienza Üniversitesi’nin mi? Prof. Marcello Cini’nin mi yoksa Alman Papa XVI. Benediktus’un mu? Kilise’nin tarih boyu laik anlayışı boğmak, soluğunu kesmek çabaları her zaman İtalya’nın başlıca sorunudur. Bir başka deyişle, Vatikan, İtalya’nın "başının belası"dır, kimilerine göre. Son günlerdeki yaşananlar bunun somut kanıtıdır. İtalya’da iktidarları deviren, istediğini iktidar yapan Vatikan bu kez üniversiteye girip konuşma yapamadı diye gene iktidarı devirmiştir. Bana göre İtalya’da Kilise’yi frenleyen İtalyan Komünist Partisi’ydi, yüzde otuz üçlere varan oy gücüyle. Aldı başını gidiyor mu şimdi Kilise? Bu küreselleşen dünyada kapitalist dizge koltuk değneğini yanından ayırmadıkça Kilise daha şımaracaktır ama karşısında laikliği deldirtmeyecek üniversiteleri ve yargı organlarını bulacaktır, Türkiye’de olduğu gibi. Türban konusu özgürlük simgesi olamaz. Olsa olsa irticanın, gericiliğin, ruhbanlığın simgesi olur. Türkiye’de ruhban sınıfına özenenler var; papaların
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle