02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 Aybike KOCA TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası [email protected] Hükümet yabancı ‘yatırımcıları’ rahatlattı… C S TRATEJİ bir bir ulusal olmaktan çıkar. IMF programlarının ardından yabancılara gösterilen ayrıcalıklar öyle bir hal aldı ki, daha düne kadar yabancıların aldıkları firmaları bırakın yazlık evleri bile vergi yönünden denetlenmiyordu. A bdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilememesinin ardından alınan erken seçim kararından bu yana politik anlamda huzur bir türlü sağlanamadı. Hal böyle olunca da son günlerde bütün hamleler seçimlere kilitlendi. Ancak partiler arası işbirliği/birleşme haberleri AKP’yi de rahatsız etmiş olacak ki, artık ekonomi haberlerinin bile gündem oluşturması bekleniyor. AKP beş yıla yakın süren iktidarı sürecinde en çok ekonomi konusundaki başarıları (!) ile övünse de sadece burjuvaziyi zengin ettiğini ve dar gelirli vatandaşın satın alma gücünde hiçbir artış olmadığını gayet iyi biliyor. Hal böyle olunca her ne kadar ekonomi haberlerini birinci sayfada göremesek de aslında bir anlamda gizli gündem yaşanıyor bu konuda. Çünkü aslında hala her şey ekonomiye göre şekilleniyor. Her zaman olduğu gibi yabancı sermaye yine ekonomik gidişata göre hareket ediyor, spekülatör için seçim ortamı bulunmaz bir nimet ve halk yine cebindeki paraya göre karar veriyor. Hükümet ise gerekli olan ancak ileride tehlike yaratmasından korkmadığı seçim harcamalarına yöneldi bile. Temmuz ayının 22’si gelmeden özellikle memurların cebinin doldurulması tabii ki seçim öncesinde büyük önem arz ediyor. Bu gizli gündeme karşın ekonomi haberlerindeki kıpırdanma asıl olarak 18 Mayıs’taki IMF ziyareti ile başladı. IMF İcra Direktörleri Kurulu, Türkiye’ye gelerek 6. gözden geçirmenin sona erdiğini ve 1,135 milyar dolarlık kredi diliminin kullanılabileceğini duyurdu. Tabi biz de borç alabildiğimiz için yeterince mutlu olduk! Ardından yapılan Türkiye değerlendirmesi beklenildiği üzere, "Türkiye, başarılı bir makro ekonomik performans gösteriyor, buna karşın cari açık ve enflasyon yüksek seyrediyor, dikkat edilmeli, seçim sürecinde de reformlardan vazgeçilmemeli" gibi açıklamalardan ibaretti. Bu açıklamalara bakmaktan asıl önemli kısım gözden kaçtı. O da Hazine Müsteşarlığı tarafından açıklanan niyet mektubundaki aciz ifadelerdi: Sosyal Güvenlik Reformu’nun Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle uygulanamaz hale geldiği, Halk Bankası özelleştirmesine ilişkin sözün yerine getirildiği ifade edilen mektupta Gelir Vergisi reformunda gecikme ve çapraz kontrole ilişkin düzenlemenin daha sonra yapılacağına dair söz verildi. Cari açığın yüksek olduğu ve özel sektördeki birleşmeler ile satın alma faaliyetlerinin etkisiyle devam eden yüksek düzeydeki doğrudan yabancı yatırımların, cari işlemler açığının yarısını finanse etmesinin beklendiğinin belirtildiği mektupta IMF’nin hassasiyetle (!) yaklaştığı konu da böylece dikkate alınmış oldu. Ancak yine de heyet, cari açık sorununu dile getirmeyi tercih etti ve yabancı yatırımcıyı uyardı. Mektupta, enerji zamlarının yapılacağına ve sağlık sektöründe daha fazla kısıntıya gidileceğine, Ziraat Bankası hakkında Halk Bankası ışığında bir karara varılacağına dair de sözler verildi. Kısacası niyet mektubunda yer alan raporlar ve vaatler IMF heyetini memnun etmiş olacak ki, heyet de olumlu Türkiye değerlendirmesini yaptı. Ancak işin ilginç yanı 2000 yılı Kasım ayındaki kriz patlak vermeden 15 gün önce dönemin IMF Başkanı Fischer’in "Türk hükümetinin programı iyi gidiyor, çok önemli sonuçlar sağlandı" açıklamalarının ne derece ciddi olduğu konusunda yaşanan sorunsalın unutulmuş olması… Beklenilen ancak pek çok çevre tarafından nedense bir "oh" çektiren bu açıklamaların ardından piyasadaki endişeli kıpırdanma azaldı. Artan döviz satışları bir süreliğine de olsa durdu. Kısacası tüm ‘Aynı tas aynı IMF’ olumsuzluklarına rağmen IMF bir kez daha yabancıların cirit attığı piyasalara iyi geldi. NEREDEN NEREYE?.. Türkiye ile IMF arasındaki ilişki ‘izleme’, ‘gözden geçirme’ler üzerine, eskisinden bir farkı olmadan yürüyor. Hükümeti seçim öncesinde üzmeyen IMF’ye verilen niyet mektubu acizliği anlatan ifadelerle dolu. BEKLENEN AÇIKLAMALAR IMF İcra Direktörleri Kurulu’ndan yapılan açıklamalar aslında IMF Başkanı Rodrigo de Rato’nun Nisan ayında hem hükümeti hem halkı programların başarısı konusunda kutlamasından belliydi. Başkan de Rato ve Birinci Başkan Yardımcısı John Lipsky, Türk hükümetinin seçim döneminde de uygun ekonomik politikalara bağlılık ilkesini sürdüreceği konusunda çok iyimser olduklarını söylemiş, hükümeti programdan sapmamak konusunda uyarmıştı. Buna karşın övgüler hükümetin bile beklemediği ölçüde gelmiş olacak ki ekonomi konusunda başarılı bir performans sergilediğini düşünen hükümet bu ziyaretten memnun göründü. IMF’den samimiyet beklemek ne kadar yersiz ise IMF’nin ticari bir kurum olduğunu unutmak da o kadar anlamsızdır. IMF’nin kredi politikası "şartlılık" ilkesine dayanır ve kredi kullanan üyeler bazı politikaları uygulamak zorundadırlar. Aynı AB’ye üyelikte olduğu gibi. Dolayısıyla bu durumda tutup IMF’yi eleştirmek yerine dönüp kendimize bakmamız gerekir. Bugün politik ilişkilerin büyük önem kazandığı günümüzde ABD merkezli politikalarıyla tanınmaktan rahatsız olmayan IMF, bugün de, seçim öncesi süreci kullanarak ülkeyi yine politik oyunların içerisine çekmeyi başarmış görünüyor. Aksi takdirde hangi ülke aldığı borcu büyük bir başarı olarak addedip göğsünü kabartarak "ekonomik performansımız iyi" diyebilir ki… Uygulanan programların bir kısmı Türkiye için olmazsa olmaz. Ancak yabancı yatırımcıların (ki bunlara sadece sermayedar demek yeterli olacaktır, bugüne kadar yatırım yaptıkları pek görülmemiştir) ülkeye girişindeki sınırlamaların kaldırılması ile kamu harcamalarının (ki bunlar içinde yatırımlar da var) kısılması beraber uygulandığı takdirde özelleştirme sadece yabancılar tarafından teşvik edilmiş olur. Böyle bir durum yabancı tekellerin iştahını kabartır ve kar getirecek kuruluşlar Rato IMF ile yürütülen ve artık teamül haline gelmiş politikalar bir yana, ekonomi konusunda AKP’nin performansına bakıldığında durum pek de farklı görünmüyor. 2002 yılı Kasım ayında iktidara gelmelerinden bu yana ekonomik başarıları ile özellikle de faiz dışı fazla (FDF) ile övünüyor AKP. Ancak geldikleri günlerde aldıkları miras sayesinde FDF elde ettiklerini, bunun kendilerinden önceki koalisyondan kaldığını unutuyor. Üstelik bu hedefle, kamu hizmet alanının ticarileşmek suretiyle piyasaya açılmasına sebep olmasına göz yumuluyor. Ancak buna şaşırmamak gerekir. Lakin her standby anlaşması ile gerek ekonomik gerek sosyal yönden neoliberal sistemin oyuncağı olmaya alışmışa benziyoruz. Uygulanan IMF programları çerçevesinde sadece 2003’ten bu yana faiz ödemeleri ile iç ve dış borç stoku artış göstermiştir. Aynı dönemde TL cinsinden dış borç stokundaki azalmaya aldanmamak gerekir. Lakin bu düşüş büyük ölçüde düşük kurdan kaynaklanmıştır. Vergilerdeki adaletsizlik hiçbir dönemde önemsenmemiş, yüzde 70 olan dolaylı vergi ağırlığına karşın yüzde 10 seviyesinde kalan kurumlar vergisi ile çark döndürülmeye çalışılmıştır. Tabi bu süreçte memurun, işçinin gözünün yaşına bakılmadan alınan vergiler, kurumlar söz konusu olduğunda indirime hatta affa uğramıştır. Tozpembe gösterilen tablolar sonucu pek çok kurum vergi indirimi/affı ve teşvikinden faydalanmıştır. Bu adaletsizliği giderme konusunda her hangi bir girişimde bulunmayan üstüne bir de "vergi, istihdam gibi konuları seçim sonrasına erteledik" açıklamaları yapan hükümet ise her şeye rağmen IMF’nin huzurlu nefesiyle seçime ilerlemektedir, hem de yasal olmamasına karşın resmi açılışlar dahi yaparak. Eee ne de olsa pek çokları Türkiye’yi hala muz cumhuriyeti sanıyor. Halk hak ettikleri cezayı vermediği takdirde de öyle olmaya devam edecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle