02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü, bu tesislerden 5 tanesinin, 19861988 dönemi özelleştirme öncesi ve 19901992 dönemi özelleştirme sonrası durumları ele alındığında, bunların özelleştirme sonrası devlet elinde olduğundan daha iyi bir performans yaratamadıkları açıkça görülüyor. Söz konusu şirketlerin özelleştirme sonrası istihdam oranlarında yüzde 30, üretimlerinde yüzde 5,5 ve ortalama satış karlılığında yüzde 92 azalış görülüyor. Yani özel sektör her zaman devletten daha iyi işletmecidir tezi de bu örnekle bir anlamda çürütülmüş durumda. C S TRATEJİ Özelleştirmeyi protesto gösterilerinden... 23 iktidar, bütçe açığını kapatmada, Türk parasının yapay bir şekilde değerini korumada bir araç olarak ele aldığı, kullandığı özelleştirme gelirlerine bel bağlamıştır. Son üç yılda, tamamlanmış bir tane bile büyük yatırım ve istihdam alanı yoktur. Devlet eliyle, gösteriş amacıyla yaptırılan duble yollar dökülmekte, merasimle sefere konan hızlı trenler raydan çıkıp vatandaşlarımızın canına mal olmaktadır. Kısacası devlet işletmeciliği, amaçlı bir şekilde daha kötü düzeye getirilmiş, bütçe açığını ve dış borç faizlerini karşılamak için yapılan özelleştirmeler fiyaskoyla sonuçlanmış, halkın malı, mülkü satılarak, lüks özel uçak alımları ve dış gezilerle çarçur edilme noktasına getirilmiştir. Büyük ülkeler, aklı başında yönetimler her ne pahasına olursa olsun özelleştirme yapmamalı, hele stratejik önemi olan kuruluşları asla satmamalıdırlar. Devletin iğneden ipliğe her şeyi üretmesi mantığı Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bir mecburiyet idiyse de bu yaklaşımın bugün gerçekçi olmadığı doğrudur. Ancak özelleştirilmenin bir mantığı ve insafının da olması gerektiği ve keyfilikle bağdaşamayacağı da gözler önündedir. Bu mantığın gereği olarak da devlet eliyle, çiftçinin, tüketicinin, sözün özü halkın yararına olacak şekilde, partizan ve oportünist yaklaşımların çok dışında, dürüst ve vatansever yöneticilerle çağdaş devlet işletmeciliğine belli alanlarda tekrar dönmekte gerek ve önem vardır. Tükenen hayvancılığımız, beli bükülen çiftçimiz ve tüketicimiz ancak böyle nefes alır, yaşam alanı bulur. VERGİ KAYIPLARI Özelleştirmeyle, ekonominin istihdam kaybı, vatandaşın daha pahalı mal alması, milli kuruluşların ve milli pazarın yabancıların eline geçmesi, üreticinin malının ucuza alınması gibi konuların yanı sıra devletin özelleştirilen kuruluşlardan, özelleştirme öncesi ve sonrası elde ettiği verginin de incelenmesi; meseleye bir de bu açıdan bakılması önemlidir. Çünkü 1999 yılında kârı 70 trilyon olan ve devlete 41 trilyon vergi ödeyen Petrol Ofisi, özelleştirme sonrası devlete 32,5 trilyon vergi verdi. Kaldı ki 2000 yılında 1 milyar 260 milyon dolara satılan Petrol Ofisi’nin bugün yeniden kurulmasının maliyetinin 8 milyar ve borsa değerinin de 4,5 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bütün bu örneklere daha birçok ek yapılır ve yapılacak her ek kafamızda soru işaretleri yaratacak özelliktedir. Çünkü "Babalar gibi satarım" mantığı ile çoğu zaman, Tüpraş ve Galataport örneklerinde olduğu üzere aceleye getirilerek kapalı kapılar ardında satılmak istenen milli tesislerin çoğu, özellikle Türk Telekom, Eti Holding ve bağlı kuruluşları ve Deniz Nakliyat gibi kuruluşlar son derece stratejik kuruluşlardır. Söz konusu tüm kurum ve kuruluşları Türk milleti gözünün nuru, elinin emeğiyle ile yıllar boyu çalışarak yaratmıştır. Ancak ve maalesef büyük iddialarla ve meclis çoğunluğuyla işbaşına gelen S T R A T E J İ Yazar: Barış Adıbelli IQ Kültür Sanat Yayıncılık 2006, 400 sayfa K İ T A P L I Ğ I platformlarda Kıbrıs meselesi ile kıyaslanan Tayvan Sorunu’nu ele alması bu bağlamda Türkiye için ayrıca önem taşıyor. Konunun ele alınışı, kapsamı ve bilimsel formasyonu bakımında oldukça iyi bir çalışma olan "Çin Dış Politikası’nda Tayvan Sorunu", konunun ağırlığına karşın yazarın kullandığı akıcı üslup nedeni ile kolay okunur olması açısından da okurun ilgisini çekmekte hiç zorlanmayacak bir eser. Kitabın birinci bölümünde, tarihsel perspektifte her yönü ile Tayvan’ı mercek altına alan yazar, bu bölümde Çin ve Tayvan arasındaki sorunun tarihsel ve sosyolojik temellerini de ortaya koymuş. Kitabın diğer bölümleri ise İkinci Dünya Savaşı, Soğuk Savaş ve Soğuk Savaş Sonrası olarak üç bölüme ayrılarak, sorunun bu üç önemli tarihsel kavşaktan sonra nasıl şekillendiği ve değiştiği anlatılmış. Yazar, sorunun bugün geldiği noktayı ve soruna ilişkin öngörülerini kaleme aldığı sonuç ve değerlendirme bölümünün hemen ardından yine okur tarafından ilgiyle karşılanacak olan konuya ilişkin resmi belgelerin metinlerini vermiş. Uluslararası ilişkiler öğrencileri başta olmak üzere Çin ve Asya Pasifik bölgesine ilgi duyan tüm okurların zevkle okuyacağı, bilimsel bilgiyi, akademik yorumu duru bir Türkçeyle alabileceği, son derece iyi hazırlanmış bu kitabı okumakta geç kalmayın… Çin dış politikasında Tayvan Sorunu İbrahim Özgür BEKTAŞ üreselleşmenin "nimet"lerinden görece en fazla yarar sağlayan ülkelerin başında gelen Çin, ekonomi başta olmak üzere hemen hemen her alanda sürekli bir büyüme eğilimi içerisinde. Soğuk Savaş sonrasında "zafer"ini ilan edip tek kutuplu dünyanın "müjde"sini veren, hatta kimi zaman "dünyanın efendisi benim" diyen ABD, dünyayı bu kadar sahiplenmişken birden bire yalnız olmadığının farkına vardı. Gün geçtikçe artan "Çin tehlikesi"ni fark ettiğinde ise iş işten geçmişti… Bugün gelinen noktada ise Çin, "uyanan dev" tanımlamasının hakkını veren, tartışmasız giderek büyüyen bir ülke. Korkutucu boyutlardaki nüfusu, ucuz iş gücü, artan ticaret hacmi, gelişen sanayi ve buna bağlantılı olarak artan enerji açığı ile dünya gündemini henüz belirleyen değil belki ama doğrudan etkileyen aktörlerden biri olan Çin, her geçen gün bir yenisini eklediği sorunlarıyla da dünyanın gündemini meşgul ediyor. Özellikle Çin’in dış politikada yaşadığı sorunlar, sadece sorunun taraflarını değil ABD başta olmak üzere Rusya, AB ve bölgesel dengeler bağlamında Asya Pasifik bölgesindeki tüm ülkeleri ya K kından ilgilendiriyor ve aynı oranda da etkiliyor. Türkiye’de ise Çin denilince son dönemde akıllara 1 YTL ’lik ucuz ve kalitesiz Çin malları furyası ve Çin mallarının Türkiye ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri geliyor. Uluslararası ilişkilerde Çin’in giderek artan ağırlığı ise sözü edilen ekonomik gündemin gölgesinde kalıyor. Halbu ki Çin artık küresel sistemin ara elemanlarından değil bizzat sistemin belirleyicilerinden biri haline geldi. Ve Türkiye, dünyanın öbür ucundaki bu ülkeyi ya ekonomik verilerle karzarar bilançolarından gözlüyor ya da egzotik Uzakdoğu belgesellerinden izlemekle yetiniyor. Akademik olarak maalesef halen son derece bakir bir çalışma alanı olan Çin, özellikle uluslararası ilişkiler perspektifinden dikkatle incelenmesi ve titizlikle takip edilmesi gereken bir alan olarak deyim yerindeyse akademik ilgi bekliyor. Türkiye’de bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki "Çin" araştırmacılarından biri olan akademisyen Barış Adıbelli’nin, "Çin Dış Politikasında Tayvan Sorunu" adlı yapıtı, Türkçe kaynak olarak, Çin’i bilimsel anlamda ele alan ilk eserlerin başında geliyor. Cumhuriyet Strateji ekinde yazdığı "Çin" yazılarından tanıdığımız Barış Adıbelli’nin Çin’in en önemli dış politika sorunlarından biri olan ve çeşitli STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle