02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Yrd. Doç. Dr. Deniz TANSİ PKK ile mücadele yerine Hizbullah ile mücadele C S TRATEJİ açısından küreselleştirilen ‘terörle mücadele’ kavramını adeta İslam’la mücadele biçiminde yorumlamaya gayret etmektedir. Söz konusu çaba, İsrail’in işaret ettiği unsurlarla sadece kendi adına değil, tüm ‘uygar dünya’ adına savaştığı izlenimini vermeye yöneliktir. Böylece uluslararası kamuoyundan ‘terörle mücadele’ başlığında sağlanacak manevi destek, devletlerin somut para ve askeri desteğiyle taçlandırılacaktır. İsrail, kendi çizdiği sınırlarla Filistin toplumunu yüksek duvarlarla tecrit altına alırken, Lübnan’da ‘mavi hat’ olarak adlandırılan sınırı da, uluslararası gücün desteğiyle kendisi açısından ‘güvenli’ hale dönüştürecektir. Böylece ‘mavi hat’a bekçilik edenler, Hizbullah dahil pek çok militan akımla mücadele edecek, Hizbullah’ın, söz konusu güçte yer alanların kendi ülkelerinde gerçekleştireceği asimetrik saldırılarla, ‘İslam’a karşı’ adındaki çatışmalar, daha da küreselleştirilecektir. Burada kuşkusuz bu gelişmelerden en çok etkilenecek ülkelerin başında (eğer uluslararası güçte yer alırsa), Türkiye gelmektedir. ünlük basında, ‘mavi sınır’ olarak Türkçe’ye çevrilen ‘mavi hat’, İsrail’in 19822000 yılları arasında Lübnan’daki fiili işgali sona erdirdiği çekilme hattını gösteren haritayı ifade etmektedir. ‘Mavi hat’, İsrailLübnan arasındaki resmi sınırın yakın alanını işaret etmektedir. Kastedilen hat, Litani nehrinin güneyinden, İsrail sınırına kadar süren, bu çerçevede nehrin güzergahı doğrultusunda İsrail tarafından, kuzeybatıya doğru ivme kazandırılması istenen bir bölgedir. Söz konusu hat, işgal sonrası bir uluslararası hukuk düzenlemesini göstermekte, var olan verili durumun altını çizmektedir. 2000 yılındaki çekilmenin ardından, 12 Temmuz 200614 Ağustos 2006 arasındaki bir aylık zaman diliminde İsrail, Lübnan’daki Hizbullah örgütünün İsrail askerlerini kaçırdığı bahanesiyle, ülkeye tahrip edici hava, kara ve deniz saldırıları gerçekleştirmiş, Lübnan’ın altyapısı felce uğrarken, çoğu sivil bini aşkın insan hayatını kaybetmiş, gelinen noktada, uluslararası açıdan tartışmalı bir ateşkes dönemi başlamıştır. 14 Ağustos 2006 saat 08:00’da yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararı, ateşkesi başlatmıştır. Ancak, ateşkesin ardından, İsrail parlamentosu Knesset’te ana muhalefet Likud’un lideri Netenyahu’nun yaptığı yorum, belki de pek çok bilinçaltı tahminin de dışavurumu olmuştur. “Bu savaşın mutlaka, ikinci bir raundu olacaktır.” İkinci raund, aslında savaşın bitmediğini, kısa bir ara verildiğini göstermektedir. Uluslararası kamuoyunun baskısı yanında, İsrail ilk kez bir ayı aşkın bir operasyondan sonra, kendi açısından sonuca varamamıştır. Ortadoğu’da, yenilen ancak İsrail’e kafa tutan liderler, bölgenin mistik özellikleri de hesaba katılırsa yarı tanrılaştırılmaktadırlar. Mısır’ın efsanevi lideri Nasır, İsrail’e karşı, pek çok savaşı kaybetmesine karşın ilahlaştırılmıştır. İkinci Körfez Savaşı’na kadar, Irak’ın eski lideri Saddam, benzer bir konuma sahip olmuştur. Hizbullah lideri Nasrallah ta, İslam coğrafyasındaki halklar arasında böyle bir konuma şimdiden gelmiştir. Bütün bu gelişmelere karşın, İsrail’in bu savaştan kısa vadede çok memnun olmasa da, orta ve uzun vadedeki hesapları açısından karlı çıkmadığını söylemek, yanlış bir tesbit olur. Öncelikle İsrail’in konumunu, değişen Yeni Ortadoğu zemininde ele almamız gerekmektedir. G Mavi Hat’ın bekçiliği PKK terörü Türkiye’nin iç bütünlüğüne yönelik kan akıtırken, Türkiye’nin İsrailLübnan arasındaki Mavi Hat’a, İsrail’in güvenliğini sağlamak üzere asker göndermesi, en kibar deyimiyle “abesle iştigal” olarak değerlendiriliyor. Filistin topraklarından ‘tek taraflı çekilme’ planıyla, saf Yahudi bir İsrail’in kurgulanmasını kolaylaştıracak bir süreci hesaplamıştır. 2006 Ocak ayında Filistin seçimlerini Hamas’ın kazanması, Mart 2006 seçimlerinden sonra Olmert’in başbakanlığındaki Kadima öncülüğündeki yeni koalisyonun işini kolaylaştırmış, İsrailFilistin sınırı, İsrail tarafından tek taraflı çizilmeye başlanmıştır. Hamas’ın ılımlı kanadı hükümeti kurduktan sonra, İsrail’i tanımama dahil, pek çok katı tutumu el altından sorgulamaya başlarken, Suriye’de yaşayan Meşal’in liderliğindeki Hamas’ın askeri kanadı, bu egzersizleri, İsrail’i savaşın içine çekerek engellemiştir. Almog’un makale başlığına dikkat edilecek olursa, İsrail, bölge itibarıyla çatıştığı tüm unsurları, İslami (köktendincilik kavramını da kullanmadan) bir çerçevede genelleştirmekte, Gül, Lübnan ziyaretinde 11 Eylül 2001 İsrail’in bombaladığı sonrası ABD yerleri de gezmişti. TÜRKİYE İSRAİL’İN GÜVENLİĞİNİ İÇSELLEŞTİRECEK Mİ? Türkiye’nin kurulduğu 1948’den itibaren İsrail’le ilişkileri, özellikle Soğuk Savaş döneminde ABD müttefikliği açısından, ortak bir çerçevede devam etmiştir. Ancak bölgede İsrail’in Araplar’la yaptığı sayısız savaşlar yüzünden, üstü örtülü geliştirilen ilişkiler, 1990’ların ortasından itibaren, Filistinlilerle de eş zamanlı bir düzeyde daha da önemli noktalara gelmiş, 1996 ve 1997’de yapılan ekonomik ve askeri anlaşmalarla üst düzeye çıkartılmıştır. Bunlara İSRAİL GÜVENLİĞİNİ KÜRESELLEŞTİRİYOR Hayfa Üniversitesi’nden Prof.Dr.Oz Almog, 31/07/2006 tarihli Yedioth Ahronoth gazetesinde yayınlanan “İslam Dünyaya Karşı” başlıklı makalesinde, İsrail toplumunun, Lübnan’daki gelişmeler de dahil olmak üzere Ortadoğu’ya bakış açısını yansıtıyor. İsrail’in devlet ve toplum bazında içselleştirdiği temel korku ‘yok olmak’ üzerine kurulu. Bir yandan içselleştirilmiş söz konusu korku İsrail’in iç ve dış politikasında zaman zaman bilinçli olarak kullanılırken, yok olmama refleksi, orantısız ve ölçüsüz bir saldırganlıkla da ortaya konulabilmektedir. Ağustos 2005’te, Kadima’nın Şaron tarafından kurulduğu günlerden itibaren, İsrail
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle