18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

çıkmam" demektedir. Hizbullah ise, İsrail Güney Lübnan’dan tamamen çekilmedikçe ateşkesi kabul etmeyeceğini açıklamıştır. Bu durumda bölgede yapılabilecek bir BDH ile ilgili pek çok belirsizlikler mevcuttur: 1. Barış gücünün niteliği ne olacak? Bu güç barışa zorlama gücü mü yoksa barışı koruma gücü mü olacak? (Ya da önce zorlama sonra koruma mı?) Barışa zorlama ise, sadece Hizbullahı mı barışa zorlayacak? O takdirde rıza ve tarafsızlık ilkeleri göz ardı edilmiş olacağından harekatın başarılı olması nasıl sağlanacak? 2. Birliğin görevi (Mandate) ne olacak? a. İsrail’in oluşturacağı ara bölgeyi kontrol etmek, b. Ara bölgeyi bizzat oluşturmak / genişletmek, c. Hizbullah’ı silahsızlandırmak, d. Kalıcı ateşkes koşullarını oluşturmak, e. Ülkeye dışarıdan (Suriye’den) silah getirilmesine engel olmak, f. Lübnan ordusunu tüm ülkeyi kontrol altına alabilecek şekilde güçlendirmek (teçhizat, teşkilat, eğitim, doktrin, liderlik bakımından). 3. Birlik kimlerden oluşacak? ABD asker göndermeyeceğini peşinen açıkladı. Bu kararda Hizbullah’ın 1983 yılında Beyrut’taki Amerikan Deniz Piyadelerinin karargahına yaptığı saldırıda 241 ABD askerinin öldürülmesinin etkili olduğu anlaşılıyor. Dünyanın en büyük silahlı gücüne sahip olan ABD’nin asker göndermekten çekindiği riskli bir göreve hangi ülke sırf İsrail’in güvenliğini sağlamak için askerlerini ölüme gönderebilir? Lübnan – İsrail sınırında 1978’den beri görev yapmakta olan barış gücü birliğine (UNIFIL) İsrail’in harekatın ilk günlerinde yaptığı ve dört BM askerinin öldürüldüğü olayın ülkeler üzerinde caydırıcı etkisi de dikkate alınmalıdır. Tarafsızlık ilkesi gereği birlik dünyanın çeşitli bölgelerinden ülke askerleri ile oluşturulmalıdır. 4. Kuvvet yapısı nasıl olacak? Barışa zorlama harekatı icra edilecek ise, birliğin Hizbullah’ı etkisiz hale getirebilecek derecede ağır silahlarla donatılması gerekecektir. Barışı koruma harekatı yapılsa bile bunun Somali’de olduğu gibi barışa zorlama harekatına dönme riski göz önüne alınarak birlik ona göre teçhiz edilmelidir. 5. Komuta kimde olacak? Harekatı BM kendisi mi yönetecek? Yoksa bir ülkeye veya uluslar arası kuruluşa mı devredecek? NATO’da ABD’nin ağırlığı dikkate alındığında bu örgütün tarafsız bir güç oluşturamayacağı bellidir. AB’nin ise böyle riskli bir göreve asker gönderme iradesi ve kuvveti yoktur. 6. Barış gücü bölgede ne kadar süre kalacak? Kıbrıs’taki Barış Gücünün 1964’de altı aylığına geldiği ve bu güne kadar görev süresinin her altı ayda bir uzatıldığı hatırlanırsa, 1948’den beri devam eden Arap – İsrail çatışmasının bir devamı niteliğindeki bu savaşın ne zaman kalıcı bir çözüme ulaşacağı, dolayısıyla barış gücünün bölgede ne kadar kalacağı kestirilemez. Hizbullah’ı yaratan koşullar ortadan kaldırılmadan, 4,5 milyon Filistinli mültecinin sorunu çözülmeden Hizbullah’ın silahsızlandırılması, bir anlam ifade etmeyecek, yeni Hizbullahlar çıkacaktır. 7. Çıkış stratejisi ne olacak? Hangi koşullar sağlanınca birliğin görevine son verilecek? ABD’nin C S TRATEJİ İsrail bombardımanında çok sayıda Lübnanlı evsiz kaldı. 7 TSK’nin bu güne kadar icra ettiği BDH’larındaki profesyonel başarıları bunda önemli bir etken olmakla birlikte, ABD’nin asıl amacı Türkiye’yi bu çatışmaya bulaştırmak, BOP’un hayata geçirilmesinde Soros’un en önemli ihraç malımız(!) olarak tanımladığı askerimizi kullanmaktır. Askeri gücün kullanılmasında göz önüne alınması gereken faktörlerden en önemlisi, "Bu gücü kullanmakla elde edeceğim fayda, alacağım risklere ve vereceğim zayiata değer mi?" sorusunun cevabıdır. Türkiye’nin böyle bir barış gücüne katılmakla sağlamayı düşündüğü en önemli fayda, "teröre karşı savaşta" ABD’nin ve İsrail’in yanında yer almak olacaktır. Hükümete göre böyle bir hareket Türkiye’nin saygınlığını ve bölgedeki rolünü güçlendirecektir. Oysa Hizbullah ve Hamas’ın terörist olduğunu söyleyen ABD ve İsrail’dir. Bu örgütlerin işgale karşı direnen "kurtuluş savaşçıları" olduğuna inanan pek çok kimse vardır. Bu örgütlerin durumu PKK ile karşılaştırılmamalıdır. Türkiye, Amerikalı albayın yazdığı "kanlı sınırlar" makalesinde bahsettiği gibi işgalci bir ülke değildir. Terörün uluslar arası bir tanımı yapılmamışken, Hizbullah ve Hamas’la savaş "terörle uluslar arası mücadele" kapsamında değerlendirilemez. Bu örgütler, ABD ve İsrail’in yaptıklarına tepki olarak ve bu ülkelere karşı kurulmuşlardır ve (dini oryantasyonları bir tarafa), antiemperyalist mücadele vermektedirler. Oysa PKK ve Kürt bağımsızlık hareketi emperyalizmin kendi oyunudur. Ayrıca ülkemizi doğrudan tehdit eden ve ABD’nin işgali altındaki Kuzey Irak’tan kaynaklanan ciddi bir tehdit dururken ve ABD oradaki Kürtlerle işbirliğini bozmamak için meşru savunma hakkımızı kullanmamızı engellerken, bizim ABD’nin dahi katılmak istemediği bir harekata sırf ABD / İsrail çıkarlarını korumak için katılmamız düşünülemez. PKK sorunu dururken Türkiye’nin Lübnan’a asker göndermeyeceğini bilen ABD’nin, son savaş çıktıktan sonra, sözde de olsa PKK’ya karşı tedbir alır gibi yapması, bu ülkenin PKK’yı bize karşı bir koz olarak kullandığını göstermektedir. Türkiye, barışı koruma gücü dahi olsa, böyle bir güçte yer alırsa, bölgede ABD’nin maşası rolünü üstlenmiş olacak; ABD 1 Mart’ta başaramadığı, yeni Ortadoğu’nun kendisine göre şekillendirilmesinde Türkiye’yi kullanmak amacını gerçekleştirecektir. Her askeri harekatın belli bir zayiat riski bulunmaktadır. Kaldı ki bu harekat yukarıda açıklanan nedenlerle pek çok belirsizlik ve risklerle doludur. Türk askerinin kanı Ortadoğu da ABD çıkarlarını korumak için feda edilemez. Türkiye’nin böle bir harekata katkısı insani yardımla sınırlı kalmalıdır. BM gücünün görevleri arasında, İsrail’in oluşturacağı ara bölgeyi kontrol etmek ve bu bölgeyi genişletmek, Hizbullah’ı silahsızlandırmak, kalıcı ateşkes koşullarını oluşturmak, ülkeye dışarıdan silah getirilmesine engel olmak, Lübnan ordusunu tüm ülkeyi kontrol altına alabilecek şekilde güçlendirmek konuları yer alacak. Irak ordusunu güçlendirmekteki başarısızlığı dikkate alınırsa Lübnan ordusunu Hizbullah’ı kontrol altına alacak kadar güçlendirilmesi ne kadar gerçekçi? 8. Görev bölgesi neresi olacak? Birlik sadece Güney Lübnan’da mı görev yapacak? Beka Vadisi dahil ülkenin diğer bölgelerine de gidecek mi? 9. Birliğin çapı ne kadar olacak? Yukarıdaki soruların cevaplarına bağlı olarak barış gücünün 20000 – 30000 arasında bir kuvvet olacağı tahmin edilmektedir. Bu, halen devam etmekte olan tüm BDH’larına katılan birliklerin 1/3 ü demektir. 10. Rıza ilkesi Lübnan tarafında kime uygulanacak? Lübnan Hükümetinin rızasının alınması yeterli mi? Hizbullah’ın rızası olmadan Lübnan Hükümeti rıza gösterir mi? Bu Lübnan’da yeni bir iç savaşı başlatır mı? "Terörist örgüt" olarak tanımlanan Hizbullah’ın rızası nasıl alınacak? Barış gücü birlikleri ve komutanlığı Hizbullah’ı nasıl muhatap alacaklar? 11. Bölgede 1978’den beri görev yapmakta olan UNIFIL ’in görevi sona erecek mi yoksa yeni birlik UNIFIL güçlendirilerek mi oluşturulacak? 12. Harekatın finansmanı nasıl sağlanacak? BM’in BDH’larını mali yönden desteklemekte çektiği sıkıntılar göz önüne alındığında, böyle büyük çaplı ve uzun süreli harekatın mali desteğinin başlangıçta düşünülmesi gerekmektedir. TÜRKİYE’NİN DURUMU Böylesine karmaşık, belirsizliklerle dolu ve o derecede riskli olan bir harekata Türkiye’nin katılması iyice düşünülmesi gereken bir konudur. Başbakan’ın TBMM’nin kararını gerektiren bu konuda "asker verebiliriz" açıklaması erken ve yersiz bir açıklama olmuştur. ABD, İsrail ve Lübnan, kurulacak barış gücünde Türk askerini görmek istemektedirler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle