17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Almanya, bütçe açığı için kaynak arıyor… C S TRATEJİ Merkel, içerde bunalıyor Cemile Akça ATAÇ TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası [email protected] lmanya Başbakanı Angela Merkel, dış politikada ses getiren etkin görünümüne rağmen içeride bunalıyor. Bütçe açığı 2005 yılında da GSYİH’nın yüzde 3’ünden fazla çıktığı ve böylece Avro bölgesine dâhil olmanın kurallarını belirleyen İstikrar ve Büyüme Paktı’nı üst üste dört yıl ihlâl etmiş olduğu için Almanya, Avrupa Komisyonu’nun Ekonomi ve Mali İşler Komiseri Joaquin Almunia’nın gündemindeki önemli dosyalardan birini oluşturuyor. Bütçe açığını 2006 yılında da olması gereken seviyeye indiremeyecekleri ve üst üste beşinci defa kural ihlâli yapacakları için Komisyon tarafından verilen 3 milyar Avro’luk cezaya konu olacaklarını hesaba katan o dönemki Ekonomi Bakanı Hans Eichel, geçtiğimiz Mart ayında Fransa’nın da desteğini alarak Pakt’ın kurallarını biraz gevşetmeyi başarmıştı. Buna göre Almanya, bütçe açığını yüzde 3’ün altına indirmek için 2007 yılına kadar izin almış oldu. AB’nin en geniş ekonomisi olması ve geçtiğimiz Aralık’ta AB’nin 2007–2013 bütçesi ile ilgili yaşanan krizin çözülmesi adına bütçeye fazladan 10,4 milyar Avro katkıda bulunmayı kabul etmesi hatırına AB yetkilileri, Almanya’ya böyle bir ayrıcalığın tanınabileceği konusunda hemfikir. Ancak Almanya’nın, Komisyon’a verdiği sözü tutmasını sağlayacak kaynağı nereden ve nasıl bulacağına dair ciddi soru işaretleri mevcut. Nitekim geçtiğimiz hafta, bir araya gelen üye ülkelerin ekonomi bakanları, Komisyon’un Almanya’yı kaynak sorunu ile ilgili uyarması gerektiği yönünde görüş bildirdiler. Şimdi Merkel, Ekonomi Bakanı Peer Steinbrück aracılığı ile Almanya’nın ekonomik güvenilirliğini sarsmayacak bir çıkar yol arıyor. Bu esnada da, Alman kamuoyunda konu ile ilgili renkli tartışmalar yaşanıyor. A Bütçe açığı konusunda AB ölçütlerini yerine getiremeyen Almanya, kaynak arayışına yöneldi. Çözüm yolu olarak özelleştirme, vergilerin yükseltilmesi veya Merkez Bankası’nın altınlarının satışı gündeme geliyor. Merkel, Temmuz ayına kadar çözüm bulmak zorunda. çıkarmaların da etkisiyle Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en yüksek işsizlik seviyesini (5 milyon kişi) 2005 yılı itibariyle görmüş oldu. DeutscheWelle’nin deyimiyle "yangından mal kaçırır gibi" uygulanan özelleştirme politikaları, kısa vadede kaynak yaratsa da uzun vadede ekonomiye ağır bir yük getirdi. Giderek artan emeklilik ödemelerinin altında ezilen ve kamu harcamalarını kısmanın bir yolunu arayan hükümet, işsizlik sigortası ödemelerindeki artışa da engel olamadı. Bütçe açığını azaltmak için gerekli kaynak mutlaka daha fazla özelleştirme yolu ile sağlanacaksa, Alman kamuoyunun bir kısmı özelleştirmenin, Fransız Başbakanı Dominique de Villepin’in uyguladığı "ekonomik vatanseverlik" benzeri bir politika dâhilinde gerçekleştirilmesini istiyor. Böyle bir politikanın AB yasalarına aykırı olduğunu savunan tasarruf yaparak geçirmeyi planlıyorlar. Bu olduğu takdirde hem hedeflenen vergi gelirine ulaşılamayacak hem de ekonomide durgunluk baş gösterecek. Bu durumda vergi artışı da Almanya’nın, AB Komisyonu’na 2007 yılı için verdiği kaynak bulma sözünü yerine getirmesinde yeterli olmayacak gibi gözüküyor. BUNDESBANK’IN ALTINLARI İşte bu noktada, hükümet yetkilileri gözlerini başka bir seçeneğe çevirdiler. Alman Merkez Bankası Bundesbank’ın altın rezervlerinin satılmasının Almanya’yı içinde bulunduğu çıkmazdan kurtaracağını düşünen Merkel’in büyük koalisyonunun bakanları, Bundesbank’ın başkanı Axel Weber’i "ülkenin içinde bulunduğu durumu gözönünde bulundurarak altınların satılması konusunda sağduyulu davranmaya" çağırdılar. Almanya, Bundesbank’ın rezervlerinde bulunan 50 milyar Avro değerindeki 3400 ton altınla ABD’den sonra altın rezervleri bakımından dünyanın en zengin ikinci ülkesi durumunda. Hükümetin görüşü, Alman ulusal para birimi Mark’ın kullanımda olduğu dönemde elde altın rezervi tutmanın anlaşılır olduğu ama Avro’nun kullanıldığı günümüzde Almanya’nın altınlarının atıl bir kaynaktan başka bir şey olmadığı yönünde. Bunların satılmasından elde edilecek gelir ise bütçe açığını kapatacak nitelikte. Ancak, Bundesbank hükümetlerin müdahele edemediği bir kurum ve Başkan Weber, "bir ülkenin ulusal servetini satarak bütçe açığı kapatmaması gerektiğini, bunun o ülkenin itibarını zedeleyeceğini" savunuyor. Bu konuda Weber’e diğer bankaların yöneticilerinden büyük destek geldi. Deka Bank Başekonomisti Ulrich Kater "Ulusal serveti satmak politikacılara has yanlış bir yaklaşımdır" diyerek "rezervlerin satılmasının Alman ekonomisine olan güveni sarsacağını" ve ayrıca "sorunu çözmek yerine gizleyeceğini" belirtti. Ne özelleştirme ne de vergi artışının beklediği geliri getireceğini düşünen hükümet, Bundesbank’ın altınlarından kolay vazgeçecek gibi gözükmüyor. Nitekim Merkez Bankası Yasası’nı değiştirerek bankayı iktidar tarafından müdahale edilebilir kılmanın yollarını aramaya başladı. Alman kamuoyunda büyük yankı bulan bu girişim, AB Komisyonu’nundan ceza almanın mı, ulusal servet olan altın rezervlerinin satılmasının mı daha çok itibar kaybettireceği tartışmasını başlattı. Bütçe açığının kendisinin değil "Berlin’in hatası" olduğunun altını çizen Weber ise, Bundesbank’ın "politik dinamiklerden bağımsız kalacağını ve altınlarını satmayacağını" vurgulamaya devam ediyor. AB çevrelerince yakından izlenen bu tartışmalar, Almanya’nın hem istikrar unsuru olabilecek hem de istikrarı bozabilecek bir üye ülke olarak değerlendirilmesine neden oldu. Merkel hükümeti, 2007 bütçesini söz verdiği gibi Temmuz ayında açıklayacak. Almanya o zamana kadar, kendisine büyük utanç getirecek bir para cezası ödemesine neden olabilecek bu kaynak sorununu mutlaka çözmenin yollarını arayacak. ÖZELLEŞTİRME Almanya’nın 38,3 milyar Avro olan bütçe açığını söz verdiği gibi 2007 yılında 22 milyar Avro’ya düşürebilmesi için kısa süre içerisinde "kemer sıkma" politikalarını uygulamaya sokması ve hatırı sayılır miktarda ulusal kaynak yaratması gerekiyor. Böyle bir durumda ilk akla gelen seçeneklerden biri ise özelleştirme oluyor. Ne var ki Almanya bugün, 1995’ten beri hem yerel hem federal seviyede gerçekleştirdiği ve 60 milyar Avro’yu bulan özelleştirme uygulamalarının faturasını ödemekte. Bilineceği üzere, hiçbir özelleştirme bedelsiz olmamakta ve bu bedel toplum tarafından genellikle, kamu işletmelerini satın alan özel sermayenin satışla gerçekleşen nakdi kaybını kısa sürede telafi etme amacını gütmesi nedeniyle, kitlesel işten çıkarma şeklinde ödeniyor. Örneğin, sadece Deutsche Telecom ve Deutsche Post’un özelleştirmesi ile 50 binden fazla Alman işsiz kaldı. Diğer özelleştirmelerdeki işten Komisyon’un Sanayi Komiseri Günther Verheugen’in görüşlerine pek de itibar etmeyen vatandaşları, Merkel hükümetinin özelleştirme uygulamalarında ve şirket satışlarında ulusal çıkarların ön planda tutulduğu ve işten çıkarmaları asgari seviyede tutacak Alman sermayesine öncelik verildiği bir politika gütmesini giderek daha fazla istiyorlar. KATMA DEĞER VERGİSİ Hükümetin kaynak arayışlarında üzerinde en çok durulan seçeneklerden bir tanesi de vergi artırımı. Schröder hükümeti geçen sene, toplanan verginin kamu harcamalarını karşılama oranı ile ilgili önemli bir açık verdi ve etkin olmayan vergi politikaları bütçe açığının 3 milyar Avro daha artmasına neden oldu. Bunun üzerine yeni hükümet, bir taraftan başta sübvansiyonlar olmak üzere kamu harcamalarını kesmenin yollarını ararken diğer taraftan da katma değer vergisini yüzde 16’dan yüzde 19’a çıkarmayı kararlaştırdı. 2007 yılının Ocak ayında yürürlüğe girecek bu artırım sonucunda toplam vergi gelirinde 20 milyar Avro’luk bir artış bekleniyor. Ne var ki, bu yöntem Alman ekonomisinde başka sorunlara yol açacak gibi gözüküyor. Almanlar, vergi artışından önce 2006 yılını alışveriş, 2007 yılı ve sonrasını ise
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle