17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S H. Miray VURMAY TUSAM Ortadoğu Araştırmaları Masası [email protected] TRATEJİ 19 Toplumsal çelişkilerini aşamayan coğrafya… Hedefin ortasındaki Ortadoğu B ugün Ortadoğu olarak adlandırılan bölge, tarihin başlangıcından beri dünya tarihinin akışını yönlendiren coğrafyalardan biri olmuştur. Ancak ne var ki, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar yani Ortadoğu halkı yüzyıllardan beri bırakın tarihin kaderini, kendi kaderlerini bile tayin edemiyor. Sömürgeciliğin keşfinden bu yana hedef tahtasının tam ortasında bulunan Ortadoğu, en basit ve genel ifade ile sahip olduğu ekonomik ve kutsal değerler nedeni ile hem bölgesel hem de küresel egemenlik stratejilerinin merkezinde yer alıyor. Sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış olan bu topraklarda gerçek anlamda bir "medeniyet"ten söz etmek ise neredeyse olanaksız. Ortadoğu’da kendisine atfedilen paha biçilmez değerlerin aksine insan yaşamının pahası yok denecek az. İnsanlığın doğduğu topraklar olarak kabul edilen geniş anlamda Doğu, özel anlamda ise Ortadoğu, günbegün insanlığın yok oluşuna mekan oluyor. Büyük güçlerin çıkarlarının kesiştiği Ortadoğu’da söz konusu çıkarlar uğruna yangın yerine dönen topraklarda yaşayan insanlar ise yok sayılıyor. Var olsalar bile "çimenler" misali yok ediliyorlar. Yani, filler tepişirken olan her zaman ezilen çimenlere oluyor tıpkı bugün Ortadoğu’da olduğu gibi. K BATI HAYRANLIĞI Son olarak, karikatür krizinde görüldüğü üzere Batı ırk ayrımı yapmadan, mezhepsel farklılıklar gözetmeden ötekisi Doğu’ya ya da daha özel olarak İslam’a karşı bütünleşebiliyor. Ancak öteki, yani Doğu, ne geçmişte ne de şimdi "bütün" olmayı asla başaramadı. Kolektif bir Batı var ancak tek bir Doğu’dan bahsetmek oldukça zor. Örneğin ne yekpare bir Arap Dünyası’ndan söz edilebilir, ne de İslam Dünyası’ndan. Çünkü Doğu’yu, Ortadoğu’yu, Müslümanları ya da Arapları tek bir çatı altında birleştirebilecek kolektif ve rasyonel bir irade yok. Ancak, lafa bakıldığında Ortadoğu’da bir sürü peynir gemisi var. Ne var ki, peynir gemileri laf ile yürümüyor. Bunun en açık örneği Ortadoğu’da tırmanan ya da tırmandığı iddia edilen Amerikan/Batı karşıtlığı. Söz konusu söylem de aslına bakılırsa büyük bir peynir gemisi. Ortadoğu’da her ne kadar antiamerikanizm fırtınası esiyorsa da bastırılan bir Batı hayranlığı gözlerden kaçmıyor. Ortadoğu’da kurtuluşu Batı’da arayan, yüzünü tamamen Batı’ya dönmüş hiç de azımsanmayacak bir kesim var. Söz konusu Batı hayranlığını dışarıdan bakarak anlamak biraz zor ancak araziye inildiğinde halkta özelikle de genç kesimde ve akademisyenlerin birçoğunda bu gizli hayranlığın aslında hiç de gizli olmadığı ortaya çıkıyor. Suriye ve Lübnan’da manda döneminden kalma bir Fransız hayranlığı kendisini hemen gösteriyor. Her iki ülkede de Fransızca bilmemeyi "cahillik" olarak kabul edenler çoğunlukta. Söz konusu durum, Ürdün’de Amerikan ve İngiliz; Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinde ise Amerikan hayranlığı olarak karşımıza çıkıyor. Tarihin akışını etkileyen coğrafya olan Ortadoğu, bu etkiyi kendi geleceğini ortaya koyarken gösteremiyor. Bu anlamda ZİHNİYET DEVRİMİ Batı’nın Doğu üzerindeki etki ve yetkilerinin ele bölge halklarının sorunu küre alındığı, daha doğrusu sert bir şekilde eleştirildiği Oryantalizm adlı kitabın yazarı Edward Said’in sel ya da bölgesel dengeler eserlerine ve özellikle de AlAhram Weekly", ve "The Guardian" gazetelerinde bazında değil, toplumsal çık "Independent" yayımlanan makalelerinin bütününe bakıldığında, Arap dünyası özelinde Doğu’yu "kaderini mazların köklerinde aranmalı. Said’in kabullenmek", "baş kaldırmamak"ve "pasif kalmak" ile üzerinde beyhude kalıyor. Bu bağlamda, Ortadoğu’nun içinde bulunduğu durumu "dış mihraklar" tezi ile açıklamak kolaya kaçmaktan başka bir anlama gelmiyor. Duruma bu denli sığ bir çerçeveden bakmak araştırmacıyı eksik/yanlış değerlendirmelerden ibaret, klişe sonuçlara götürüyor. Aynı yanlışa düşmemek için olay ve olgulara yansıdıkları aynadan değil de biraz da aynanın ardından bakmak gerekiyor. Her şeyden önce ortaya konulması gereken ilk şey toplumsal yapı. Hemen ardında da toplumsal yapının şekillendirdiği (en azından teorik olarak öyle olması gerekiyor) siyasal suçladığı görülüyor. Said’in özeleştiri niteliğindeki söylemleri aslına bakılırsa gerçeklerden çok da uzak değil. Ortadoğu halkı her şeye "Allah’tandır" diyerek boyun eğmeyi tercih ediyor. Bu topraklarda "susmak" bir erdem bir meziyet olarak algılanıyor ancak her şeye "sükut eyleyip ikrar etmek" meziyet değil tam tersine eziyettir. Kendi kaderini tayin edebilmek için her şeyden önce inisiyatifi ele almak gerekir. Bunun içinse var olanı sorgusuzca kabullenmek yerine var olanı hatta olmayanı bile sorgulamak gerekir. Bunun için de ne rejim değişiklikleri ne de siyasal devrimlere ihtiyaç vardır. Gerekli olan tek şey bilinçsel bir değişim, dönüşüm ve mutlak bir zihinsel devrim. yapı. Ve tabii ki, bu iki temel yapı taşından etkilenen ve aynı oranda söz konusu yapıları etkileyen ekonomi. Ortadoğu’yu kaosa sürükleyen temel toplumsal faktörleri yani fay kırıklarını ele alırken ilkin sosyolojik bir analiz yapmak gerekiyor. Bunun için de ilk önce yapının nelerden ve nasıl oluştuğunu ortaya koymak son derece önemli. Ortadoğu’nun sosyolojik AOSUN YAPI TAŞLARI analizinde ilk göze çarpan şey hem toplumsal hem de siyasal sistemin "farklılıklar" üzerine kurulu olması. Doğu’yu ve daha özele inersek Ortadoğu’yu Yani ırk, din ve mezhep ayrımlarının toplumsal anlayabilmek için Ortadoğu’yu kaosa sürükleyen sınıfların ve birçok siyasal mekanizmanın oluşumunda nedenleri ortaya koymak ve üzerinde gerçekten başat unsur olması. Düzenin farklılıklar üzerine düşünmek gerekiyor. Başka bir ifade ile sorunu kurulması ise kaçınılmaz olarak toplumsal çözebilmek için önce soru(n)un ne olduğunu bilmek bütünleşmeyi ve bir adım sonrasında da uluslaşmayı gerekiyor. Ortadoğu’da soru(n)ların ne olduğu tam engelliyor. Bu durumda ulusdevlet anlayışından ve olarak bilinmediğinden, bilinse bile basite doğal olarak üniter bir yapıdan söz etmek de haliyle indirgendiğinden çözümün ana yollarına ulaşılamıyor. imkansız oluyor. Kaldı ki, Ortadoğu ülkelerinin, Tali yollardaki beyhude çözüm arayışları ise adı hepsinin değilse bile önemli bir kısmının devlet geleneğinden yoksun olduğu “Küçük Ortadoğu” olarak düşünüldüğünde resmin tamamını bilinen Lübnan’da görmek daha kolay hale geliyor. bir eylem... Üstüne üstlük söz konusu ülkelerin hemen hepsinin yakın geçmişte bir ya da birkaç askeri darbe geçirdiği ve bu darbeler ile birlikte iktidara gelen diktatörlerin uzun yıllar halkı demir yumrukları ile yönettiği dikkate alınırsa aynanın ardındakileri gör(ebil)mek daha kolay hale geliyor. Ortadoğu’da siyasal ve toplumsal alandaki bir diğer belirleyici unsur da dinin devlet/sistem ve dolayısıyla halk üzerindeki aşırı nüfuzu. Dinin ya da baskın mezhebin siyasetin, hukukun ve toplumun her tabakasındaki etkisi halk üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Uzun yıllar boyunca diktatörlerin kılıçları altında ezilen halk, bunun üzerine dinin de baskı unsuru haline getirilmesi eklenince nefes alamaz hale getiriliyor. İçeride yaşanan bütün bu olay ve olgulara bir de ‘süper’ güçlerin kendileri üzerinden yürüttüğü çıkar çatışmaları eklenince Ortadoğu coğrafyasında yaşayan insanların hayatları nefes alıp vermekten ileriye gidemiyor. Özellikle emirliklerdeki ekonomik kalkınmaya bağlı olarak meydana gelen değişim Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki her bir emirliği yaşam tarzından mimari yapıya, eğitim sistemine kadar küçük birer Amerika haline getirmiş. Ortadoğu’nun sonu gelmeyen çelişkilerinden biri de işte bu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle