02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Açıklanan Kıbrıs Eylem Planı’nı, Rumlar ciddiye almadı… C S TRATEJİ Türkiye Kıbrıs’ta zorlanıyor Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası [email protected] D ışişleri Bakanı Abdullah Gül 24 Ocak 2006 tarihinde hükümetin yeni bir açılımını "Kıbrıs Eylem Planı" adı altında açıkladı. Eylem Planı özetle, Türk havaalanları ve limanlarının GKRY’ye açılmasını, Ercan Havaalanı’nın ve Gazi Mağusa, Girne, Gemi Konağı başta olmak üzere kuzeydeki bütün limanların açılmasını, Kuzey Kıbrıs’ın AB ile Gümrük Birliği’ne bağlanmasını ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın devreye girmesini düzenliyor. Böylece Ankara, bugüne dek yaptığı önerileri birbirine bağlayarak ve çerçevesini de genişleterek bir paket haline getirdi. Plan açıklanır açıklanmaz muhatabınca "içi boş" olması gerekçesiyle reddedildi. AB uğruna atılan bütün imzaların ve verilen gizli/açık sözlerin GKRY lehine doğurduğu sonuçları yeterli gören Rum Yönetimi’nin A. Gül zaten sözünü aldıkları şeyler için ödün vermeyi gereksiz bulacağı muhtemeldir ki planı hazırlayanlarca da tahmin edilmekteydi. Bu da planın gerçek adresinin ve amacının sorgulanmasını gerekli kılıyor. Temelde muhataplar AB, BM ve Kıbrıs Türk ve Türkiye kamuoyu olarak görünüyor. Planın olası amaçları da TürkiyeAB ilişkilerini geliştirmek, KKTC’ye dönük izolasyonların kaldırılmasını sağlamak ve Kıbrıs’ı BM perspektifinde tutmak olarak sunuluyor. nın olması beklenemez. Çünkü TürkiyeAB ilişkilerinin yol kat etmesi, Ek Protokol’ün –deklarasyon hariçTBMM’den geçirilmesine ve Eylem Planı’nın açıklanmasından sonra bir kez daha dile getirildiği gibi Türk askerinin Ada’dan çekilmesine bağlıdır. Eylem Planı, özünde adımların karşılıklı atılmasını talep eden ve hükümetin "almadan vermeyiz" (!) söylemini tamamlayan bir görünüme sahip. Ne var ki AB’ye karşı Kıbrıs ile ilgili bir takım yükümlülükler üstlenilmeden önce yapıldığı takdirde bir kazanım getirmesi mümkün olan planın mevcut durumda bir getirisinin olması da herhangi bir sonuç doğurması da mümkün görünmüyor. Planın atılan imzalarla zaten yükümlülük haline gelmesine izin verilmiş koşulları düzenlemiş olması karşılık bulmasını imkansızlaştırıyor. Aynı şekilde AB’nin referandum sürecinde KKTC’ye yönelik izolasyonların kaldırılmasını sağlamak ve KKTC ile doğrudan ilişkilere geçmek yönünde verdiği ancak yerine getirmediği sözler planın devam maddelerinin de işlevsizliğini sergiliyor. Aslında, KKTC limanlarının sadece dünya ticaretine açılması değil ama limanların yönetiminin KKTC elinde olması Türk diplomasisinin gerçek bir başarısı olurdu. Nitekim böylesi bir durumda limanda asılı olacak tabelanın sahibi de gümrük işlemlerinin uygulayıcısı da KKTC yönetimi olacaktır. Bu da açık bir şekilde egemen bir devlete işaret edecektir. Ne var ki, AB’nin bu konudaki yaklaşımının Yeşil Hat Tüzüğü’nde görüldüğü üzere ticaretin ve denetiminin Rum Yönetimi’nin inisiyatifine bırakılması yönünde olması bunu zorlaştırıyor. AB eşitsizliği gidermek amacıyla "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin etkin kontrol uygulayamadığı alanlar" için vaat ettiği iyileştirmelerin hiç birini yerine getirmediği gibi GKRY’nin Türkleri teslim almasını da kolaylaştırdı. GKRY’nin karar mekanizması içinde yer alması, AB müdahalelerinin Türkler aleyhine sonuç doğurmaya devam edeceğini gösteriyor. Öte yandan Türk Hükümeti’nin hazırladığı planda da zaten KKTC’den değil "Kıbrıs Türk Yönetimi"nden bahsediliyor. Yani KKTC kendisini tanıyan tek devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümetince dahi devlet olarak anılmıyor. Bu da, Eylem Planı’nın Kıbrıs Türkleri üzerindeki izolasyonu sona erdirebilecek bir girişim olamayacağının göstergesidir. liyor. Eylem Planı’nın uluslararası boyutta doğurabileceği en önemli sonuç Kıbrıs Sorunu’nun tekrar BM perspektifine çekilmesi olacaktır. Nitekim, ABD Kıbrıs Büyükelçisi Ronald Schlicher’in Annan Planı’nın masada olduğuna işaret ederek çözümün BM himayesinde gerçekleşmesi gerektiğini vurgulayan 5 Şubat tarihli beyanatı da bunu sağlayacak bir adımın atılmasına verilen önemi gösteriyor. Kaldı ki bir çözümün oluşturulmasında iplerin BM’nin elinde olması, ABD’nin de Kıbrıs üzerindeki söz hakkının devamını sağlayacaktır. EK PROTOKOLE HAZIRLIK Eylem Planı’nın bir diğer muhatabı da Kıbrıs konusuna hassasiyet gösteren iç kamuoyudur. Hükümet Eylem Planı’ndaki ciddiyetini göstermek için önce Ek Protokol’ü meclisten geçirerek kendi üzerine düşeni yerine getirmek gerektiğini düşünüp nicedir ertelemek zorunda kaldığı işi gündeme getirmek isteyebilir. Nite Jack Straw ABD’NİN TAVRI Rum Yönetimi’nin hedefi Kıbrıs’taki bölünmüşlük sorununu kendi yaklaşımı ile çözmek böylece herhangi bir ödün vermeksizin Türkleri azınlık statüsüne mahkum ederek Ada’nın tamamında yönetimi ele geçirmektir. Haksız ve usullere aykırı biçimde AB üyesi yapılan Rum Yönetimi, üyeliğin ardından söz konusu hedefini küresel/bölgesel bir gücün kanatları altında gerçekleştirme olanağına kavuştu. Rum Yönetimi bir yandan çözüm sürecinde AB’nin etkisini arttırmaya çalışırken esas ağırlığı bir çözüm planına dahi –dolayısıyla BM’ye gerek olmaksızın Türkleri teslim alabilmenin koşullarını oluşturmaya verdi. Annan’ın üstü kapalı çağrılarına rağmen Rum Yönetimi, BM nezdinde yapılacak görüşmeleri başlatacak bir girişim davetini yapmaktan kaçındı. Böylece yaklaşımlarını güvenilir bulmadığı ABD’nin BM üzerindeki etkisini ve dolayısıyla Kıbrıs konusundaki masa altı müdahalelerini etkisiz kılma hesabı yaptı. "Kıbrıs sorununda bulunacak çözümün BM çerçevesinde ve AB’nin kurulduğu temel ve ilkeler doğrultusunda olması gerektiği"ni vurgulaması da AB’nin zeminin AB perspektifine kaydırılmasına gösterdiği olumlu yaklaşımı sergi TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİ Açıklanan Eylem Planı, Ankara’nın Kıbrıs’ta çözüme odaklı politikasını sürdürdüğü mesajını taşımakla birlikte planda yer verilen Türkiye’nin liman ve havaalanlarını GKRY’ye açması zaten hükümetin AB ödeviydi. Türkiye’yi temsilen AKP Hükümeti, 1963 Ankara Antlaşması’nı GKRY’yi de kapsayacak biçimde bir ek protokolle genişletmiş ve bu protokole GKRY’yi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin meşru temsilcisi olarak tanımadığını bildiren bir deklarasyon eklemişti. AB Daimi Temsilciler Komitesi de (COREPER), 21 Eylül 2005 tarihinde Türkiye’nin "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni "müzakere süreci sırasında" tanıması gerektiğine yer veren bir karşı deklarasyon yayınlamıştı. Türk liman ve havaalanlarının Rum bandıralı uçak ve gemilere açılması koşulu hem 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesi’nde hem de Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yinelenmişti. Bu anlamda Eylem Planı’nın TürkiyeAB ilişkilerine bir katkısıMehmet Ali Talat Türkiye’nin, ek protokolü Rum Kesimi’ne uygulaması için öngörülen süre daralırken, atılan son adım karşılık bulmadı. Rum kesimi’nin mevcut konumunu koruması için bir ödün vermesi gerekmiyor. Bunun bilincinde olan Rumlar, Türkiye’nin son önerisini ciddiye almadı. kim limanların açılması için Rum Yönetimince tanınan sürenin Mart 2006 sonunda dolacak olması da bu fikri kuvvetlendiriyor. Ne var ki TBMM’nin Ek Protokol’ü onaylaması, aslında Türkiye ya da Kıbrıs Türkleri lehine hiç bir durum yaratmayacaktır. Onay, Rumların hiçbir feragatte bulunmaksızın Annan Planı’nın KKTC aleyhine olan hükümlerini yürürlüğe sokarak Kıbrıs Türklerinin zorunlu bağımlılığını sağlama planını tamamlayan son adım olacaktır. BM nezdinde sürdürülen barış görüşmelerinin ortaya çıkardığı siyasi eşitlik, bakir doğum, iki kesimlilik ve taraflardan birinin diğeri üzerinde yetki ve meşruiyet iddia edemeyeceğini öngören ilkelerin tümü ortadan kalkacaktır. Rumlar, Kıbrıs Türklerinin kaderini belirleyen tek güç haline gelecek, Türkiye de 1960 Garanti Antlaşması’ndaki yükümlülüklerini reddetmiş olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle