17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

önemli sorunu olacağı görülen Iraktaki gelişmeler üzerine şimdiden muhtemel senaryolara göre hazırlıklı olması gerekiyor. KARŞILAŞTIRMALI TARİH Peki Irak neden bu duruma düştü? 400 yıl Osmanlı egemenliğinde göreceli istikrarlı bir yaşam süren Iraklıların kaderi, petrolün bulunması, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz işgali ve sonrasındaki emperyalist politikalar ile şekillendi. Aynı yıllarda işgal altındaki Türkiye bağımsızlık savaşı verirken, Iraklılar bazı direniş örgütleri dışında işgalcilere topyekun bir karşılık veremediler. Atatürk’ün liderliğinde "Manda ve himaye kabul edilemez, milletin kaderini milletin iradesi kurtaracaktır" ilkesi ile yapılan ulusal mücadelede, 23 Nisan 1920’de, TBMM’nin kurulduğu günlerde (25 Nisan 1920) San Remo konferansında Irak İngiliz mandası altına giriyordu. Yine bizim Sakarya Meydan Savaşı verdiğimiz günlerde (23 Ağustos 1921) Irak’ta İngilizler işbirlikçi Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Emir Faysal Bin Hüseyin’i Irak krallığına getiriyordu. Biz Büyük Taarruzla işgalcileri yurdumuzdan kovup, emperyalizmi dize getirip Mudanya’da ateşkes imzalarken (11 Ekim 1922) Irak’ta İngilizlere ülkenin iç ve dış işlerine karışmada geniş yetkiler veren bir anlaşma imzalanıyordu. Yine bizim aydınlanma devrimini gerçekleştirdiğimiz ve bağımsızlığımızı pekiştirdiğimiz günlerde Irak, petrollerini emperyalistlerin eline veriyor, 30 Haziran 1930’da İngilizlerle yeni bir anlaşma yaparak İngiliz ordusuna Irak’ta istediği gibi at oynatmak olanağı sağlıyordu. Irak’ın bundan sonraki tarihi, darbeler, etnik çatışmalar, otoriter rejimler ve savaşlarla geçti ve uluslaşma süreci gerçekleşemedi. Son olarak da 1991 Körfez Savaşı’nda silahlı kuvvetleri imha edildi, ekonomisi ambargo altında ezildi ve 2003’deki savaştan sonra yukarıda çizilen acı tablo ortaya çıktı. Bu acı tablonun temelinde, Irak’ın iç dinamikleri, soğuk savaşta bölgedeki güç mücadeleleri ve petrolün paylaşımı gibi faktörler rol oynamakla birlikte, esas kırılma noktası Irak’ın yolun başlangıcında bağımsızlık mücadelesi yerine emperyalizme boyun eğmesi ve aydınlanma devrimini gerçekleştirememesidir. Bu günkü Irak’la Türkiye’nin farkı, yukarıda açıklandığı gibi, biz emperyalizm ve karanlıkla mücadele ederken, onların manda ve himayeyi kabul etmelerinden kaynaklanıyor. Bu durum yalnızca Irak’a özgü değil, Ortadoğu’daki pek çok ülke benzer kaderi paylaşıyor. Kendi ulusuna güvenmeyip, "Biz kendi kendimize adam olamayız, bizi ancak Batılılar adam edebilir" diyerek, ne pahasına olursa olsun AB’ye girmek isteyenler, Batılıların bir ülkeyi ne hale getirdiğini Irak’ta görebilirler. Bu tablodan Türkiye’nin çıkartacağı diğer önemli bir ders de, ulus bütünlüğünün bozulup, ulusun etnik ve dini temellere göre bölünerek, yönetimin de buna göre şekillendirilmesinin ülkeyi ne hale soktuğudur. Bu tabloyu görünce, Atatürk’ün niçin en zor C S TRATEJİ 23 koşullarda bile "Manda ve himaye kabul edilemez" dediğini ve ne kadar uzak görüşlü olduğunu daha iyi anlıyoruz. Atatürk’ün başlattığı bağımsızlık mücadelesi verilmese, aydınlanma devrimi yapılmasa idi, bu gün Irak’ı bölen etnik ve mezhep ayrılıkları bizde de emperyalistler tarafından kullanılabilir ve benzer gelişmeleri yaşayabilirdik. Her ne kadar Atatürk’ün ölümünden sonra ve özellikle zamanımızda, devrimler geriye götürülmeye, ülke içerden ve dışardan bölünmeye çalışılsa da, Cumhuriyet’in anti emperyalist ve laik temeli sağlamdır ve onu koruyan muhafızları henüz dimdik ayaktadır. Bu gerçekleri görmeyip, "Kemalizm gericiliktir" diyenlere duyurulur. Dipnotlar: 1 Bu yazıda Irak’a ilişkin bilgiler Irak Çalışma Grubu Raporundan alınmıştır. http://www.usip.org/isg/iraqstudygroupreport/report/1206/i ndex.html 2 Koalisyon güçleri, ISK, Peşmergeler, Bedir Tugayları, Mehdi Ordusu, Suni direnişçiler, El Kaide ve PKK. Irak’ta hedeflerinin hiçbirine ulaşamayan ABD, saldırıları seyrediyor ve kaçmanın yolunu arıyor. Rotasyona dayanan ABD askeri sistemi ve Irak’ta oluşturulan güvenlik yapısı aksaklık gösteriyor. Irak’ta bir operasyon sonrası... S T R A T E J İ K İ T A P L I Ğ I "X ülkesinde Amerikan siyasetinin ya da eylemlerinin önceden kararlaştırılmamış sonuçları, Y ülkesindeki Amerikan Elçiliğinin bombalanmasına ya da Z ülkesindeki bir Amerikan vatandaşının ölmesine yol açar. Amerika’ya bağımlı ülkelerin ihracata dayalı ekonomileri nedeniyle belli başlı sanayi kollarımızın gerilemesi, hükümetimizin demokratik yapısıyla kaçınılmaz bir şekilde çelişen militarizm ve küstah güç gösterileri ve emperyalizmimizi haklı göstermek için baş vurduğumuz yolların kültürümüz ve asli değerlerimizde yol açtığı tahribat, daha geniş anlamda bir geri tepkinin belli başlı diğer unsurlarıdır." Johnson, ABD’nin küresel yaklaşımını ise şöyle değerlendiriyor: "Sovyetlerin takip ettiğinden çok farklı olmayan bir oldayız. Sovyetler üç sebepten çökmüştü; ülke içindeki ekonomik çatışmalar, aşırı emperyal yayılma, değişimin kaçınılmazlığını gözden kaçırma. Biz Soğuk Savaş’ın her anlamda daha güçlü tarafıydık, bu yüzden benzer sebeplerin etkilerini göstermesi daha uzun zaman alacaktır. Ancak ABD’nin bütün dünyaya hakim bir imparatorluk olarak ebediyen ayakta kalacağı hiçbir şekilde söylenemez." Amerikan İmparatorluğu’nun Bedeli ve Sonuçları Yazar: Chalmers Johnson Salyangoz Yayınları, Kasım 2006, 344 sayfa. Pakistan’la birlikte destekleyen ABD, günümüzde bu ülkede aynı kökenden gelen "teröristlerle" savaşıyor. ABD politikalarının ABD için ortaya çıkardığı sonuçları irdeleyen ve önemli eleştiriler getiren "GERİ TEPKİ: Amerikan İmparatorluğu’nun Bedeli ve Sonuçları" adlı kitap, Salyangoz Yayınları’ndan geçtiğimiz ay yayımlandı. Chalmers Johnson’un eseri, kendi ülkesinde yoğun ilgi gördü. Kitap bir boyutuyla yeniden güncellenmiş durumda. Eski CIA Başkanı günümüzde ABD Savunma Bakanlığı’na getirilen Roberts Gates’in anılarına atıflar kitapta okunabilir. Geri tepkiyi, kısaca "ne ekersen onu biçersin" olarak tanımlayan yazar, "Amerikan İmparatorluğu’nun yayılmasıyla geri tepkinin arttığını" dile getiriyor. Yazar, geri tepkiyi sıradan ABD yurttaşları için ise şöyle yorumluyor: GERİ TEPKİ merika geçtiğmiz yüzyılda Latin Amerika, İran, Afganistan ve Vietnam’da mücadele etti. Bu mücadelenin ABD için olumlu ve olumsuz sonuçları oldu. Bu sonuçlar, daha yoğun olarak 11 Eylül saldırılarının ardından gündeme geldi ve halen daha tartışılıyor. ABD’de bazı aydınlar, Afganistan’da Ruslara karşı "İslamcı mücahitlerin" desteklenmesinin, 11 Eylül saldırılarına da neden olduğunu savunuyor. Bu yöndeki tartışmalar, ABD dış politikasına yönelik eleştiriler sürüp gidiyor. ABD politikalarının Amerikan devleti ve halkı için sonuçları, Bush yönetiminin güncel uygulamaları açısından da önem taşıyor. 1980’lerde Afganistan’da, mücahitleri Suudi Arabistan, A STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI STRATEJİ KİTAPLIĞI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle