17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 şansızlıklarından bir tanesi, bu desteğin Blair’in politik itibarının dibe vurduğu günlere denk gelmiş olması. Başbakanlığı "saftan daha saf" olacağı sözüyle devralan Blair, geçtiğimiz hafta Downing Sokak 10 Numara’da yer alan başbakanlık konutunda iki saat boyunca Scotland Yard tarafından sorgulanan ilk başbakan olarak İngiliz tarihine geçti. Şahit olarak sorgulanmış olsa da, meselenin "İşçi Partisi’nde sadece başbakan ve birkaç danışmanın bildiği bir fona yapılan bağış karşılığı asalet unvanı dağıtma" gibi bayağı bir konu olması, durumu Blair adına oldukça zorlaştırıyor. Yine, İngiltere’nin en büyük savunma şirketi BAE’nin anlaşmalarını Suudi Arabistan yetkililerine rüşvet vermek suretiyle bağladığı yönündeki iddiaları araştıran Ağır Dolandırıcılık Masası’nın soruşturmayı hükümetin talimatı ile durdurması, Başbakan’ın güvenilirliğini daha da zedeledi. Zaten uzun süredir Irak politikaları yüzünden muhalefetin yaptığı eleştiriler altında bunalan Blair’in, bir de bütün bunların üzerine ülke çapında 2500 postanenin kapatılması kararını imzalaması İngiltere’de çok büyük gürültü kopardı. Aslında Blair gibi kirlenmiş bir isim olan Silvio Berlusconi’nin başbakanlıktan ayrılırken Türkiye’ye verdiği desteği Blair Önümüzdeki dönemde Kıbrıs Rumları, Hollanda, Avusturya ve Fransa’nın Türkiye karşıtı tutumlarında bir değişiklik beklenmiyor. Artık bıkkınlık noktasına getirilen ‘Türkiye konusu’, AB gündeminin de alt sıralarına itilmesine neden oluyor. Romano Prodi’ye emanet etmiş olması ve Prodi’nin de, AB’nin verdiği sözleri yerine getirmesi gerektiğine olan bağlılığı nedeniyle, son Konsey toplantısında bu emanete sahip çıkması, İngiltere’de de aynı durumun yaşanabileceğini gösteriyor. Blair’den sonra başbakan, ister İşçi Partisi’nden Gordon Brown ister Muhafazakâr Parti’den David Cameron olsun, İngiltere Türkiye’ye AB yolunda verdiği desteği bir devlet politikası olarak sürdürecektir. Ancak işin düşündürücü yanı, İngiltere’nin bu desteğinin İngiliz basını tarafından bir "ılımlı İslam devletine" verilen destek olarak yansıtılması. Blair’in Türkiye ziyareti de bu bağlamda, "ılımlı İslam devletlerinin Ortadoğu’da demokrasi ve barış adına daha aktif rol üstlenmeleri" girişiminin ilk durağı olarak algılandı. Nitekim Blair, Ankara’dan sonra Kahire’ye uçtu. C S TRATEJİ ulaşmak ile ilgili artık neredeyse hiçbir baskı bulunmayan Rumlar, Türkiye kendilerinin uluslararası örgütlere üye olmasını engellediği sürece yeni başlıkların açılmasını engelleyeceklerini söylüyorlar. Cumhurbaşkanlığı için stratejisini açıklayan Nicolas Sarkozy’nin Türkiye’nin tam üyeliğini engellemek için önümüzdeki günlerde daha fazla mesai harcayacağı anlaşılıyor. Kendi kamuoyuna "Türkiye’nin üyelik sürecinin yavaşlaması gerekiyordu ve yavaşladı" diyen Avusturya Dışişleri Bakanı Ursula Plassnik ise son durumdan oldukça memnun olduğunu ve işlerin bu şekilde devam etmesini istediğini gizlemiyor. Bu aşamada müzakerelerin geleceği, önce Kıbrıs sorunu sonra AB içindeki Türkiye karşıtı grubun planladığı etkinlikler ve en son olarak da Türkiye’nin teknik ilerleme kaydedebilme iradesi ve kapasitesi tarafından belirlenecek. Ancak artık Konsey toplantılarında, anayasa, kurumsal reform, enerji, göç politikası ve Ortadoğu gibi konuları daha ayrıntılı bir biçimde konuşmak isteyen AB, Türkiye’yi müzakereler konusunda çok da fazla sıkıştırmayacak. Kendi meselelerine yoğunlaşmışken arada Türkiye’ye "Kıbrıs’ı çöz gel; istersen 2007 istersen 2008, olmadı 2009’da gel" diyecek. Plasnik Anayasası’nı yeniden canlandırmaktan geçtiğini açıkça ifade etmiş oldu. Finlandiya’nın dönem başkanlığı süresince ikili görüşmeler yoluyla yürüttüğü Anayasa ile ilgili çabaların sonuçsuz kalmasının ardından, Zirve’de konunun yeniden tartışmaya açılması yapılacak reformların neler olacağı ve hangi yolla gerçekleştirileceği üzerinde uzlaşıya varmanın zorluğunu ortaya koydu. Ancak, üye devletler arasındaki görüş ayrılıkları, zirveden "somut bir çerçeve" çıkmasını yine engelledi. 1 Ocak 2007’de Dönem Başkanlığı’nı devralacak Almanya’nın hedefleri arasında Anayasa, birinci sırada yer alıyor. Almanya Şansölyesi Angela Merkel, altı aylık sürede bir yol haritası çizmeyi hedefliyor. Ayrıca, AB’yi kuran Roma Anlaşmaları’nın 50. yılının kutlanacak olması nedeniyle federal bir birlik olma idealini gerçekleştirecek Anayasa’nın önümüzdeki yıl canlandırılması oldukça önemli. 2009’a kadar Anayasa krizini aşmayı hedefleyen birliğin, belirtilen süre içinde sorunu aşması pek mümkün görünmüyor. Zira AB’nin kurucularından Fransa’nın ve başından bu yana federal bir yapıya karşı olan İngiltere’nin anayasa karşıtlığı herkesçe biliniyor. Anayasa metninin yeniden görüşülmesi yerine üye devletler arasında imzalanacak "mini bir anlaşma" teklif eden Fransa İçişleri Bakanı ve Halk Hareketi Birliği Partisi’nin (UMP) Cumhurbaşkanı adayı Nicolas Sarkozy’nin, Cumhurbaşkanı olması halinde, anayasa ile getirilecek değişiklikler konusunda daha sert bir politika izlemesi bekleniyor. MÜZAKERELERİN GELECEĞİ 8 başlığın açılmayacak olması, bundan sonra geriye kalan 26 başlığın sorunsuz ilerleyeceği anlamına gelmiyor. Her şeyden önce gereken teknik ilerlemenin kaydedilmesi için gereksinim duyulacak toplumsal ve politik irade son derece zayıf. Belki Girişim ve Sanayi Politikası ile ilgili olan başlık açılır ümidiyle AB’ye karşı sessizliğini koruyan hükümet, Ocak 2007 itibariyle yaklaşan seçimlere odaklanacak ve seçim kampanyasını büyük olasılıkla "AB’ye karşı sert çıkışlar" üzerine inşa edecek. Dönem başkanı olması nedeniyle Almanya’nın aralarından eksilecek olmasına rağmen Avusturya, GKRY, Fransa, Hollanda ve Yunanistan, Türkiye’nin karşısındaki en güçlü direniş grubu olmaya devam edecek. Üzerlerinde Kıbrıs konusunda çözüme Melek KIRMACI TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası [email protected] AB liderler zirvesinin yansımaları… A B Komisyonu’nun Türkiye ile müzakereleri kısmi olarak askıya alma kararının, Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nde kesinleşmesi, Komisyon ve birçok üye devletin arzuladığı gibi devlet ve hükümet başkanlarını bir araya getiren AB Liderler Zirvesi’nin bir "Türkiye Zirvesi" olmasını engelledi. Böylelikle Kıbrıs sorunu ve Türkiye kulislerde konuşulan konular olmaktan öteye geçmedi. Olağan olarak birliğin genel politikasını çizmesi hedeflenen Liderler Zirvesi’nin, 16–17 Aralık 2004 tarihinde olduğu gibi hatırlanacağı üzere Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi konusunda yaşanan tartışmalar nedeni ile saatler durdurulmuştu Türkiye odaklı tartışmalara hapsolmuş bir toplantıya dönüşmesi, birlik için yaşamsal öneme sahip diğer sorunlara eğilememe anlamına geliyor. Yaşamsal öneme sahip konuların başında ise anayasa, genişleme, göç ve uluslararası güçlü bir aktör olabilmek geliyor. Genişleme frenleniyor AB üyesi ülke liderlerinin katıldığı zirvede birliğe üyeliğin daha da zorlaştırılması, önceliğin anayasaya verilmesi kararlaştırıldı. Önceden alınan önlemler sayesinde Türkiye’nin birlik gündemindeki yeri alt sıralara düşürüldü. AB Liderler Zirvesi’nin siyasi gündeminin yüksek sıralarına yerleşti. 5 Aralık’ta AB Anayasası’nı onaylayarak birlik içerisinde anayasa’ya "evet" diyen 18. ülke olan Finlandiya’nın Başbakanı Matti Vanhanen, "anlaşmalarda reforma gidilmesi gerektiğini" ve "üye devletlerin anayasa metninin tamamını çöpe atamayacaklarını" söylerken, kurumsal yapıda gerçekleştirilecek reformların bir şekilde AB ANAYASA TARTIŞMALARI "Sıcak patates" olarak nitelendirilen zorlu konuların başında anayasal anlaşma geliyor. AB Anayasası’nın Hollanda ve Fransa’daki referandumlarda reddedilmesinden yaklaşık on sekiz ay sonra anayasa,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle