02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 Dr. David L. Wiltse Hacettepe Üniveritesi aşkan Bush, 7 Kasım 2006 dönem ortası seçimlerindeki yenilgisinin hemen ardından, kendisini daha önce hiç görmediğimiz bir vaziyette acil bir basın toplantısı düzenledi. Burada anlık da olsa bir dürüstlük ve alçakgönüllülük vardı. Nitekim Başkan Bush’un politikalarındaki hataları kabul edip uzlaşmacı bir ton takınması oldukça nadir görülen bir şeydi. Kendisinin de belirttiği gibi, sandıktan yenilgiyle çıkınca hükümeti tarafından verilmiş bazı önemli kararları yeniden gözden geçirmek durumunda kalmıştı. Bu durum, 2004 seçimlerinde kendisine sorulduğunda iktidarı sırasında hatalı karar verdiğini düşündüğü tek bir politika bile hatırlamadığını söyleyen bir Başkandan çok farklıydı. Kazanılması olanaksız savaş, Demokratlara seçim kazandırdı... C S TRATEJİ Bilemedikleri, Meclis Sözcüsü olması beklenen Nancy Pelosi’nin –Demokrat Parti California temsilcisi ne kadar bir çoğunlukla kontrolü ele geçireceğiydi. Senato’da da kontrolü ele geçirmek, Demokratlar için adeta tahmin etmedikleri bir ikramiye, Cumhuriyetçiler içinse yaralarına serpilen tuzbiber oldu. Senato’nun ve seçimlerin organizasyonu Demokratlar için zafer şansını azaltıyordu. Düzenli olarak seçim tahminleri yayımlayan Amerikan Siyasetbilimciler Derneği (APSA), Demokratların kazanma şansının yüzde 510 civarında olduğunu açıklamıştı. Ancak bu tahminler yaz ortasında yapıldığından, kısa vadedeki bazı politik faktörleri göz önüne alamamış ve Cumhuriyetçilerin kaybedebileceklerine fazla ihtimal vermemişti. Konunun uzmanları çeşitli nedenlerden dolayı Cumhuriyetçilerin az farkla da olsa Senato’yu kazanacağını öngörmüşlerdi. Öncelikle, Senato seçimlerinde sadece 33 veya 34 koltuk için seçime gidildiğinden (toplam koltuk sayısı=100), ciddi bir partizan el değiştirme oldukça nadir görülür. İkinci olarak, mevcut seçim bölgelerinden sadece 15 tanesinde Cumhuriyetçiler koltuklarını korumaya çalışıyordu, bu da rekabeti sınırlamaktaydı. Son olarak, ABD siyasetinde daha önceden seçilmiş adayların yeniden seçilme oranlarındaki yükseklik göz önüne alındığında, Demokratların girdikleri her seçim bölgesini kazanmaları gerekmekteydi, nitekim onlar da tam olarak bunu yaptılar. B Seçmenden Bush’a Irak mesajı ABD’deki ara seçimlerde Cumhuriyetçilerin yenilgilerinin birinci nedeni Irak savaşı... Sandık başı anketlerinden de bu anlaşılıyor. Demokratların Irak’ta çözüm önerisi bulunmamasına karşın, yalnızca durum tespiti yapmaları yeterli oldu. halkının Irak konusunda herhangi bir ilerleme olmaması nedeniyle yaşadığı hayal kırıklığı, Bush’un problemlerini daha da arttırdı. TARİHSEL GELENEK Seçim sonuçları Amerikan siyasetini yakından izleyenler için fazla sürpriz olmadı. Tarihsel olarak Başkanın partisi dönem ortası seçimlerinde hemen hiçbir zaman iyi bir performans gösteremez. İktidara gelmesinin ardından Başkanların popülerlik oranları düşüşe geçer, ta ki bir sonraki seçim kampanyalarında yeniden hareketlenene kadar. Bu süreç içerisindeki siyasi aksaklıklar ve skandallar da kamuoyu araştırmalarına Başkanın partisinin oy kaybı olarak yansır. Son 100 yılda sadece üç kez Başkanın partisi dönem ortası seçimlerinde oylarını arttırabildi: 1934’te Franklin Roosevelt liderliğinde ülke büyük bir siyasi dönüşüme girdiğinde; 1998’de Bill Clinton Monika skandalı sırasında inanılmaz bir popülerlik kazandığında ve son olarak 2002’de George Bush terörle mücadelede Demokratların basiretsizliği nedeniyle başkan olmalarına rağmen partilerinin ara seçim oylarını arttırabilmişlerdir. Bu tarihsel eğilimlere bakıldığında 2002’deki seçimleri kaybetmeleri Demokratlar için öylesine bir hezimet olmuştur ki, 1992’de Clinton’un seçim kampanyasını başarıyla yöneten James Carville CNN’e çıktığında utancından yüzünü saklamak için kafasına çöp tenekesi geçirmiştir! 2006 seçimlerinde de Cumhuriyetçiler tıpkı 2002’de olduğu gibi Bush sayesinde seçimleri kazanabileceklerini ümit ettiler ancak malesef bu sefer olmadı. Bu seçimlerde Cumhuriyetçiler tam anlamıyla mükemmel bir fırtına ile karşı karşıya kaldılar. Fırtına ilk olarak yaklaşık bir yıl önce Katrina Meksika Körfezi kıyılarını yıkıp geçtiğinde ve hükümetin ulusal bir facia karşısındaki beceriksizliğini gözler önüne serdiğinde patlak vermişti. 11 Eylül saldırıları coğrafi olarak sınırlı bir bölgeyi etkisi altına almıştı. Katrina’nın yarattığı büyük yıkım, haklı olarak insanları hükümetin geniş çaplı bir terörist saldırı karşısında alacağı önlemleri sorgular hale getirdi. Başkan Bush’un politikalarını onaylayanların oranları hızla düşüşe geçti. Amerikan Oy kullanan Amerikalılar... SKANDALLAR... Washington’daki siyaset cephesinde ise Kongre’deki Cumhuriyetçiler başka problemler yaratarak bu fırtınayı beslediler. Bir taraftan aşırı yavaş işledikleri için ‘hiçbir iş yapmayan Kongre’ namına sahip olurken, öte yandan periyodik skandallarla haber bültenlerini meşgul ettiler. Yasama kurumunun üst düzey iki Cumhuriyetçi üyesi oy satın alma suçundan hüküm giyerken, ünlü lobici –ve şu anda suçlu bulunup hapsi boylamış Jack Abramoff ’un bir düzine Cumhuriyetçi yasa yapıcı ile ilişkisi ortaya çıktı. Artı olarak seçimlerden iki hafta önce ortalık Temsilciler Meclisi’nin Cumhuriyetçi üyesi Mark Foley’in karıştığı seks skandalı ile çalkalandı. Anlaşılan o ki Mark Foley yıllar boyunca Meclis’te staj yapan genç oğlanlarla ilişkide bulunmuş ve bu durum bazı parti liderlerinin bilgisi dahilinde devam etmiş. Sonuç olarak, kamuoyu yoklamalarında Kongre’yi tasvip edenlerin oranı tarihin hemen hemen en düşük oranlarını buldu. Bu verilere dayanarak siyaset bilimciler de seçimler öncesinde Cumhuriyetçilerin, Temsilciler Meclisi’ni kaybedecekleri konusunda hemfikirdiler. ZOR GEÇECEK İKİ YIL Demokratlar Ocak ayında Kongre’nin her iki kamarasının da kontrolünü ele geçirmeye hazırlar ve böylelikle pek çok alanda siyaset değişikliği beklentisinde olan Amerikan halkının yükünü sırtlayacaklar. Bu beklentiler çözümlenmesi oldukça güç olan sorunları içermekte. Yasama ve yürütme güçlerini tamamen ayıran Amerikan sisteminde hükümet etmek, bu kuvvetler aynı partinin kontrolünde olduğunda bile etkin olamayabiliyor. ABD’de parti disiplini zayıf olduğundan, Kongre’nin her iki kamarasında da çoğunluğa sahip olmak, iktidar partisi için yasama kurumunda istediğini yapabileceği anlamına gelmiyor. Bunu Demokratların kontrol ettiği Kongre tarafından yasama önerileri defalarca reddedilen Demokrat Başkanlar Carter ve Clinton’a sorabilirsiniz. Başkan Bush bile fikirlerinin bir kısmını Cumhuriyetçilerin kontrol ettiği Kongre’den geçirmede zorlandı. Buna ek olarak, Senato’daki tartışmaları sonlandırmak için gereken 60 oy kuralı, uygulamada bir yasayı geçirmek için de en az 60 oyu gerekli kılarak partileri uzlaşmaya zorluyor.(1) Başkan bir partiden, Kongre de diğer partiden
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle