26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 C S TRATEJİ Süreç, bıkkınlık ve umursamazlık TürkiyeAB ilişkileri Dr. C. Akça ATAÇ TUSAM Avrupa Araştırmaları Masası [email protected] A BTürkiye ilişkilerinde, nice sözde yazdan sonra "memnuniyetsizliğimizin kışı" başlıyor. Yayımlanma tarihinden günlerce önce büyük bölümü basına sızdırılan İlerleme Raporu’nun son hali –beklenen krizin henüz gelmediğini müjdelemesine (!) rağmenkatılım müzakerelerinin geleceği açısından pek ümit vaat etmiyor. Bilim ve Araştırma ile Eğitim’in dışındaki başlıkları ilgilendiren değerlendirmeler, "kısıtlı ilerleme sağlanmış" veya "hiç ilerleme kaydedilmemiş" ifadeleri ile sonlanıyor. Siyasi kriterler bölümüne baktığımızda ise azınlık hakları, dini özgürlükler, sivilasker ilişkisi ve 301. madde ile ilgili eleştirel yorumlar ön plana çıkıyor. Müzakerelerin geleceği ise 1415 Aralık’ta yapılacak AB Konseyi toplantısına kadar Kıbrıs konusunda bir ilerleme kaydedilmesi koşuluna dayandırılıyor. Ancak geçtiğimiz aylar içerisinde, gerek AB kurumlarından gerekse bireysel olarak üye ülkelerden o kadar çok ses çıktı, tehdit ve aşağılama kapsamına giren o kadar çok uyarı yapıldı ki Türk halkının AB algısı artık büyük ölçüde uyuştu. Bu hissizlik dönemine denk gelen İlerleme Raporu’nun, BBC’nin deyimiyle, "iğneleri" de çok fazla can acıtmadı. AB’nin kendi elleriyle yarattığı ve hükümetin ilişkileri yürütürken yaşadığı acemilik ve gelgitlerin desteklediği bu kaçınılmaz duyarsızlıkta, raporun altını çizdiği nesnel değerlendirmeler de gölgelendi. Sendikal haklarda iyileştirilmeye gidilmesi, kadınların toplam işgücü içindeki payının artırılması, AB ortalamasının ancak yüzde 25’i olan kişi başına düşen gelirin artırılması veya KDV sahteciliği ile mücadele edilmesi gereği, AB yetkilileri ve kurumlarından Türkiye’ye yönelen eleştiri, tehdit ve aşağılamaların oluşturduğu uyuşukluk tepkisizliğe neden oluyor. Avusturya benzeri ülkelerde desteklenen Türk karşıtlığı, AB tarafından anlaşılma ve AB’yi anlama çabalarını ortadan kaldırmak üzere… Türkiye’deki Romanların (çingene) ülke içindeki serbest dolaşımında yasal kısıtlamalar olduğu gibi haksız iddialar ile aynı raporda yer alınca hiç bir şekilde işitilmedi. AB cephesinden yükselen seslerin yarattığı kakafoni, Türk kamuoyunda AB konularında benzeri daha önce görülmemiş bir kayıtsızlık yarattı. Kıbrıs konusunda bir taviz verilmediği veya tam tersi olarak, Türk tarafına haklarını iade edecek olumlu bir adım atılmadığı sürece de bu kayıtsızlık devam edecek gibi gözüküyor. Türkiye’nin katılım sürecine, daha önceki aday ülkelerden farklı olarak, bir de "Türkleri terbiye etme" girişimlerini ekleyen ve bunu siyasi nezaket kılıfına sokma gereği bile duymayan AB, Türkiye ile iletişim kurma kapasitesini kendisi dinamitledi. Aynı şekilde, Fransa, Hollanda ve Avusturya gibi bazı üye ülkeler, kendi kamuoylarında Türkiye ile ilgili varolan korkuları, önyargıları ve yanlış anlamaları bilinçli olarak beslediler ve böylece Türkiye, iletişim kurularak anlaşılacak bir muatap yerine her yönü ile yargılanacak bir yabancı olarak görülmeye başlandı. Anlaşılma olasılığının neredeyse sıfıra indiği bu ortam karşısında da Türk kamuoyu, sadece AB yolunda anlaşılma değil anlama çabalarından da vazgeçme aşamasına geldi. Bu nedenle, zaten fiilen tıkanmış bir süreç olan katılım müzakerelerinde, "kriz" olasılığı artık kimseyi çok fazla korkutmuyor. 8 Kasım öğleden sonra itibarıyla dünya durmuyor; Türkiye’de hayat devam ediyor... KOMİSYON’DAN YENİ GİRİŞİMLER Bütün bu gelişmeler ışığında, belki de sevinilecek tek nokta, AB Komisyonu’nun bu kayıtsızlık, iletişimsizlik, önyargı, vazgeçme ve neredeyse çatışma ortamını doğru okuyarak harekete geçmesi oldu. İlerleme Raporu ile birlikte yayımladığı Genişleme Strateji Belgesi’nde Komisyon, Türkiye’nin dâhil olduğu AB’nin 6. genişleme sürecinin yönetilmesinde daha önce karşılaşılmayan sorunsalların varlığına işaret ediyor. Her şeyden önce AB kamuoyunda, genişleme ile ilgili konularda "iletişim ve algılama" bozukluğu yaşandığını ima ederken, bu durumu düzeltmenin üye ülkelerin sorumluluğu olduğunu vurguluyor. Ancak bilindiği üzere, bu iletişim ve algılama bozukluğunu yaratan çoğu zaman, bizzat üye ülkelerin kendisi... Bunu yaparken de özellikle, "hazmetme" veya ince ayar yapılmış haliyle "özümseme" kapasitesi kavramından faydalanıyorlar. Bu kavramın henüz resmi ve bağlayıcı bir tanımı olmaması da Türkiye’yi iç politika malzemesi yapmak isteyenlerin işini kolaylaştırıyor. İşte bu noktada Komisyon, Strateji Belgesi’nde "hazmetme kapasitesi" yerine "bütünleşme kapasitesi" terimini getirirken amaç dışı kullanımını engellemek için içeriğini de tanımladı. Babacan, Rehn’le birlikte...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle