02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

daha geri alamayacağımız kesindir. 3 Türkiye’nin "bazı" limanlarının da Kıbrıs Rum bandıralı gemilere açılması isteniyor. Böylesi bir talepte gerçek hedef; sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti"nin tanınması ve KKTC ve Kıbrıs Türk halkının devre dışı bırakılarak her tür konuda sadece Türkiye’nin muhatap alınmasıdır. Bir yandan Kıbrıs Türkleri üzerindeki ambargolar kaldırılmadan limanlarını açmayacağını belirten AKP hükümetinin geçtiğimiz aylarda Karadeniz bölgesinde bir limanı açma önerisinde bulunduğu ve ayrıca 20 Temmuz törenleri döneminde KKTC Trabzon Konsolosluğu açılacağı "müjdesini" de sus payı olarak Kıbrıslı Türklere verdiği iddialar arasında... Görüldüğü gibi planda Erdoğan Ercan Havaalanı, şu anda kullanılmayan ve BM kontrolündeki Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nın uçuşlara açılması söz konusu değil. Peki, bu talepler kapsamlı bir çözümün mü yoksa parça parça bir çözümün mü ürünüdür? Rum kesiminin 1 Mayıs 2004’te uluslararası hukuka aykırı olarak AB’ye tam üye yapılması ve bugün Türkiye’nin üyeliği konusunda söz hakkı sahibi olması Kıbrıs’ta BM çerçevesinde adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözüme ulaşılmasını zora sokmaktadır. AB yaptığı bu hatayı düzeltmek yerine Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi Rum isteklerine boyun eğmeye zorluyor. Kapsamlı çözüm, parça parça çözüme doğru sürükleniyor. AB’ye giriş sürecinde ve Kasım 2007 seçimlerinde yara almak Gül istemeyen AKP, bir taraftan izolasyonlar kalkmadan parça parça çözüme hayır derken diğer taraftan aynı konularda adres olarak Kıbrıs Türklerini gösterip; parça parça çözüme sürüklemeye çalışıyor. Seçimlere bir yıldan az bir süre kalması AKP hükümeti yetkilileri ve KKTC yetkililerinin çelişkili davranış sergilemelerine neden oluyor. Son olarak gündeme getirilen Fin Planı, ABD’nin bölgesel hedefleriyle de uyumlu… Namık Tan "önemli olan adadaki tarafların uzlaşması" dedikten sonra "Kıbrıs Türkiye’nin AB sürecini zehirlememeli" şeklinde sözlerini sürdürdü. Bu açıklama Türkiye’nin 2007’deki Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinde AKP’nin puan kaybetmemesi için topun KKTC yetkililerine atıldığını gösteriyor. ? KKTC Dışişleri Bakanı Turgay Avcı 16 Ekim 2006 tarihli açıklamasında "Finlandiya’nın sözlü önerileri bütünlüklü çözümden uzak" diyordu. 26 Ekim tarihli açıklaması ise "reddedici olmayacağız" şeklindeydi. Aradaki on günlük dönemde Ankara’ya giderek Gül’le görüşen Avcı’nın bu, öncekine karşıt açıklaması; bütünlüklü çözüm talebinden vazgeçildiği izlenimini veriyor. ? KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talât’ın ilk açıklaması bugüne kadar yaptığı en ilginç açıklamaydı. Talât "Türkiye’nin AB mezesi olmayız" diyordu. Bu açıklama sonrası Brüksel’e gitti ve dönüşünde yine kesin ve sert ifadesi vardı. 13 Ekim 2006 tarihli gazetelerde manşete alınan açıklamasında Talât "Limanlarımızı ne BM’ye ne de AB’ye devretmeyiz" şeklinde tepkisini tekrar dile getiriyor ve ekliyordu "izolasyonların kaldırılması için Rum’a bir şey vermek gerekmez. Adres burası, Kıbrıs Türk halkıyla ilgili Talat kararı verecek olan Kıbrıslı Türk yetkililerdir" diyorBabacan du. ? KKTC Cumhurbaşkanı Talât, Annan’a gönderdiği mektupta ise "Papadopulos, çözüm parametrelerini ozmosis yoluyla değiştirmeyi amaçlıyor" uyarısında bulunurken, 24 Ekim 2006’da Karpaz bölgesine yaptığı ziyarette halka "Türkiye’nin önünü kesecek hatalar yapmayacağız" güvencesini vermekteydi. ? KKTC Başbakanı Soyer ise bugüne kadar Papadopulos’un uzlaşmazlığından, kapsamlı bir çözümün gerekliliğinden bahsederken 27 Ekim 2006 tarihli gazetelerde yer alan açıklamalarında "Fin önerilerine Ercan Havaalanı’nın direkt uçuşlara açılması ve sportif izolasyonların kaldırılmasının da eklenmesiyle bu önerilerin kabul edilebileceğini" söylemişti. Bu çelişkili açıklamalar kafalarda fazlasıyla soru işaretleri oluşmasına neden oldu. C S TRATEJİ 17 OLASILIKLAR VE SONUÇ KKTC Başbakanı Soyer 5 Ekim 2006’da CTPDP koalisyon hükümetinin bozulması gerektiğini şöyle açıklıyordu: "DP hükümet politikalarına ters açıklamalar yapıyordu. Özgür Parti ile kurulan koalisyon, Annan planına dayalı, 24 Nisan referandumunun temel alındığı ve Talât’ın Papadopulos ile imzaladığı ilke anlaşmaları çerçevesinde çözüm üretme mantığına dayalı olarak kurulmuştur." Oysa Soyer koalisyonun bozulma gerekçesini daha önce; DP lideri Serdar Denktaş’ın kayınpederi Salih Boyacı’ya bağlamış, hatta hapiste olması gereken Boyacı’nın nerede olduğunu dahi bilmediğini açıklamıştı. Başbakanın bu ifadesi KKTC iç ve dış siyasetinin ne kadar emin ellerde olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu. AB’nin bugüne kadar verdiği sözleri yerine getirmeyip ısrarla GKRY’nin isteklerine boyun eğmesine ve AB tarafından aldatıldığını defalarca ifade etmesine rağmen AKP Hükümeti’nin KKTC’de bir gecede koalisyon hükümeti kurulmasına önayak olması ve 2007 Soyer seçimlerinde zarar görmemek için topu KKTC hükümetine yönlendirmesi güvensizliği daha da artırıyor. Bugün AB kapısında bekleyen Türkiye’ye "tren kazası" şantajıyla başlatılan propaganda Türkiye limanlarının Rum gemilerine açılmasından şimdi Gazimağusa Limanı’nın AB veya BM yoluyla Rum’a geri verilmesine ve Maraş’ın Rum’a teslimine kadar genişletilmiş durumdadır. Son olarak dörtlü yerine üçlü konferans teklifiyle Kıbrıs Türkleri tamamen devre dışı bırakılmıştır. ABD’nin devreye girmesiyle eklenen Maraş’ın yüzde 20’sinin ya da "iki yıl" için devri ifadesi AKP’ye seçim sürecinde sorun çıkmaması için esneklik yaratmıştır. ABD’nin bu bağlamda KKTC’nin Gemikonağı bölgesinde CMC atıklarıyla sorunlu alanda liman çalışması yapması gözden kaçırılmamalıdır. Fin önerilerinin kabulüyle Rum yönetiminin Kuzey’de egemenlik hakkı kullanma formülünün devreye konulması, Maraş’ın kapsamlı çözüm harici devredilmesi ve ABD’nin önerileri ile KKTC’deki çalışmaları ileriye dönük çok büyük tehlikeleri Kıbrıs Türkleri için bugünden ortaya koymaktadır. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in "Kıbrıs konusundaki tavizkar tutumun devam etmesi halinde, ya Kıbrıs’ın ya da AKP hükümetinin gideceğini" söylemesi, hatalı politikaları ve politikacıları gözler önüne seriyor. Fakat tedbir alınmaz, strateji yoksunluğuyla bu dava yürütülürse Türkiye en önemli kırmızı çizgisini silecek, Kıbrıs Türkleri yeniden azınlık durumuna düşecektir. Bu soruna müdahil olan her bir ülkenin emeli, beklentisi ve önerileri iyi okunmalıdır. Okunmazsa çözüm değil çözülme çok yakın olacaktır. ÇELİŞKİLİ AÇIKLAMALAR ? Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 16 Ekim 2006 tarihli demecinde AB’nin Kıbrıslı Türklere verdiği sözleri yerine getirmesini istediklerini belirttikten sonra "Kıbrıslı Türklerin evet demeyecekleri bir şeye biz de evet demeyiz" demişti. ? Gül, 17 Ekim 2006’da ise TBMM’de milletvekillerine; Lüksemburg’ta AB Troika’sı ile yaptığı görüşmeyle ilgili bilgi verirken "Kıbrıslı Türkleri azınlık durumuna düşürecek hiçbir planı kabul etmeyiz" demişti. Yani bu önerilerin ya da bu öneriler üzerinde kurulu bir planın kabulünün Kıbrıs Türklerini azınlık durumuna düşüreceğini onaylamış oluyordu. ? Fakat aynı tarihlerde Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan "yıl sonuna dek kısmi veya geçici çözüm bulunması" ihtimalinden bahsederek "her türlü alternatifi görüşmeye hazır olduklarını" vurguluyordu. Böylece "kapsamlı çözüm" dışında bir çözüm şeklinin kabul edilebileceği ilk kez bir Türk yetkilisi tarafından dillendiriliyordu. ? Öte yandan TC Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle