18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DARFUR SORUNU Jintao ve Mübarek Forum’a hitap ederken... C S TRATEJİ 11 ziyaret etti, burada Putin’e sıcak mesajlar verdi; hatta Putin’den görevi bırakmamasını, dünyanın ve bölgenin kendisine ihtiyacı olduğunu, dolaysıyla göreve devam etmesini istedi. Mübarek, ABD’nin giderek Ortadoğu’da kan kaybettiğini ve son bir hamleyle bölgedeki dinamikleriyle oynayarak dengeyi bozmaya çalışacağına inanıyor. ABD, Ortadoğu’dan çekilirken buradaki dengeyi de bozarak, yerini alacak güç veya güçler için bir kaos ortamı bırakmak istiyor. ABD Dışişleri Bakanının da yeni bir Ortadoğu’dan bahsetmesi ülkesinde sert bir muhalefete sahip olan Mübarek’in soluğu Rusya ve Çin’de almasına neden oldu. Rusya, kendi iç politikasıyla uğraşırken Çin, elini çabuk tutarak Kuzey Afrika’dan başlayarak Hürmüz Boğazına kadar olan bir bölgede çemberi kapatacaktır. 1315 Kasım 2005 tarihlerinde Çin Devlet Başkanı Hu Jintao’nun İspanya’yı ziyaret etmesi, Kral Juan Carlos ve Başbakan Zapatero ile yaptığı görüşmelerden sonra Çin ve İspanya’nın stratejik ortaklık kurduklarını ilan etmesi Çin’in aslında yeni açılımının ilk sinyallerini vermekteydi. Bu ziyaret esnasında Çin, İspanya ile 16 anlaşma imzalamıştı. Böylece, İspanya’yı da bu işbirliği sürecine dahil etmişti. Hemen ardından İtalya’nın yeni başbakanı Romano Prodi, Akdeniz’de yaşanan yeni sürece katılma için 18 Eylül’de Pekin’e altı gün süren resmi bir ziyaret gerçekleştirmişti. Bu ziyaretin de temel gündem maddesi Çin’in Akdeniz politikasıydı. Bu bağlamda, İtalya, Çin’le kapsamlı bir stratejik işbirliği süreci başlatmak istediğini açıkladı. Bu arada, ÇinAfrika zirvesi sırasında Akdeniz havzasının önemli bir aktör olan Türkiye de farklı bir çıkış yaparak tam da Çin’deki zirve düzenlenirken, İstanbul’da Afrika Dini liderler zirvesini topladı. Türkiye’nin D8 ile başlayan Şanghay İşbirliği Örgütü’ne karşı atağının yeni bir yansıması olan Afrika dini liderler zirvesi daha farklı bir açılım ile Çin’i dengelemese de yavaşlatacağa benziyor. Avrasya İslam Şurası toplantılarıyla zaten Avrasya coğrafyasında Türkiye, Çin’in yakın dostları İran ve Suudi Arabistan’a "dinsel alanda" hareketlerini sınırlamıştı. Çin’in İslam dünyasıyla her alanda işbirliği yapmak için çok fazla gayret sarf ettiği biliniyor. Özellikle 11 Eylül’den sonra ortaya çıkan İslamBatı ayrılığına Çin, fazla yaklaşmayarak, bu krizden kendisine pay çıkarmak istiyor. Hiçbir ortamda Çinli yetkililerin İslam’a yönelik herhangi bir eleştiride bulunmaması, hem iç dinamiklerine yönelik hem de İslam dünyasında ABD’nin kaybettiği itibarı kendisinin almak istemesinden kaynaklanıyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında da Çin, Arap BirliğiÇin zirvesini düzenleyerek, yeni politikalarının işaretini vermekteydi. Sudan’ın Darfur bölgesinde 2003 yılında yönetime başkaldıran Afrikalı gerillalarla hükümet yanlısı Arap Cancavit milisleri arasında yaşanan savaş yüzünden 300 bin kişi öldü. 2 Milyon’dan fazla kişi evsiz kaldı. ABD Kongresi ve insan hakları örgütleri Darfur’da yaşananları soykırım olarak nitelese de BM bölgede savaş suçlarının işlendiğini; ama soykırım yapılmadığını vurguluyor. Uluslararası kamuoyu, Çin’in Afrika’ya yardım elini uzatması açısından olumlu değerlendirilirken, politik açıdan bir takım kuşkulara neden olmaktaydı. Darfur’da yaşanan soykırım nedeniyle başta ABD ve İngiltere, BM Güvenlik Konseyi’nin Darfur’a askeri müdahalede bulunma kararı vermesi ve barış gücünün gitmesini istiyor. Fakat veto gücüne sahip olan Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde Sudan hükümetine karşı alınacak önlemlere karşı çıkıyor. Sudan Devlet Başkanı Ömer Hasan Beşir’in, Çin Devlet başkanıyla yaptığı görüşmede temel gündem maddeleri arasında Darfur sorunu da bulunmaktaydı. Beşir, Darfur konusunda Çin’in sonuna kadar kendilerini desteklediklerini belirtti. Beşir, ülkesinin BM Barış gücünün Sudan’a gelmesine izin vermesi halinde tıpkı Irak’ın düştüğü duruma düşeceğinin altını çizdi. Çin de Darfur konusunda kendisine yöneltilen eleştirileri reddetti. Bütün bu tartışmalar yaşanırken Sudan Devlet Başkanı, Pekin’de Sudan Büyükelçilik binasını törenle açtı. Yeni binanın en büyük özelliği Afrika ülkelerine ait en büyük elçilik binası olmasıydı. Çin’in Sudan’a destek vermesinin arkasında yatan en önemli etken sahip olduğu petrol rezervleridir. Çin, 1994’ten beri dışarıdan aldığı petrolün kontrolünü bir şekilde kendi elleri arasına almak istiyor. Bu nedenle, Sudan ve ona bağlı olarak Darfur sorununu Çin, enerji güvenliği açısından ele alıyor. Çin, sadece, Sudan’a verdiği destek nedeniyle değil Zimbabwe’ye verdiği askeri, ekonomik ve politik destekten dolayı da eleştiriliyor. ABD ve AB, Zimbabwe liderini dünyanın en tehlikeli diktatörleri arasında sayıyor. Dünyanın en önde gelen petrol satıcılarından ve dünyanın en yoksul ülkelerinden birisi olan Nijerya’nın da geçtiğimiz yıl, bütün petrol arama, çıkarma ve işletme haklarını Çin’e devrettiği unutulmamalı. Fransa, İspanya ve İtalya ile ilişkilerinde atağa geçen Çin, Ortadoğu’ya açılan kapı olan Akdeniz’de etkin olmak istiyor. Türkiye, Avrasya ve Akdeniz’de Çin ile karşı karşıya gelmiş durumda. bölgesinde hâkim olmak gerekiyor. Bu nedenle ABD donanmasının 6. filosu 18 gemi ve 6357 askerle bu bölgede konuşlandırılmış durumda. Çin, ütopik de olsa kendisi açısından Akdeniz’i bir "Çin gölü" yapmak istiyor. Çin ekonomisinde yavaş yavaş bir yavaşlama başlaması ve Çin’in yeni pazarlara yönelmek için Afrika’yı sıçrama tahtası seçmesi bu stratejinin parçasıdır. Rusya’nın geçtiğimiz Haziran ayında Suriye ile ortak deniz üssü kuracakları ve buraya Karadeniz filosunu getireceği iddiaları Çin’in ÇinAfrika zirvesine ayrı bir önem vermesine neden oldu. Çin, Doğu Akdeniz’de şu aşamada bir deniz üssü alabilecek kapasiteye henüz sahip değil; ancak Kuzey Afrika’da böyle bir olanağa sahip olabilir. Bölgenin bir zaman etkin üyesi ve bugün de sözü geçen Fransa ile de Çin geçtiğimiz günlerde yeni bir süreç başlattı. Fransa’nın Avrasya coğrafyasına girmesi için verilen desteğin karşılığında Kuzey Afrika’da yeni Çin etki sahası oluşturulmasına da Fransa sessiz kalacaktır. Öteden beri, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin önemli bir ayağını oluşturan Kuzey Afrika’da ve diğer kesimlerinde Çin’in giderek yerleşmesi ABD’nin pek fazla hoşuna gitmiyordu. Fakat ABD’nin bu bölgede doğrudan girişimde bulunması da şimdilik pek olası gözükmüyor. ABD’nin Afrika devletleriyle pek sıcak ilişkileri bulunmuyor. 1998’de, El Kaide’nin ilk saldırısı Kenya ve Tanzanya’daki Amerikan elçiliklerine olmuş, toplam 258 kişi ölmüştü. Bu nedenle, ABD de bir takım stratejileri uygulamaya koymuştu. Öncelikle, Lockerbee olayında Batıyla uzlaşarak, yeni bir dönem başlatan Libya lideri Kaddafi, bölgede ABD’nin en sadık müttefiki oldu. Afrika Birliği’nde oldukça ağırlığı bulunan Kaddafi’nin bu ağırlığından ABD faydalanmak istiyor. Pekin’de yapılan zirveye de Kaddafi’nin gitmediği göz önüne alınırsa, ABD’nin politikası şimdilik başarıya ulaşmış durumda. Kaddafi, "Afrika Afrikalılarındır, dolaysıyla Afrika kendi kaderlerini kendi halkıyla belirlemelidir" görüşünü savunuyor. Yani dış güçlerin bölgeye müdahalesini istemiyor. ABD’nin diğer bir politikası ise, Hindistan’ın bölgeye ekonomik olarak girerek Çin’i dengelemesidir. Her ne kadar Kaddafi gitmese de ABD’nin Ortadoğu’daki sadık müttefiki Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek zirvede yerini aldı. Gelmekte olan yeni dönemi sezen Hüsnü Mübarek önce Moskova’yı ÇİN’İN AKDENİZ STRATEJİSİ ÇinAfrika zirvesinin özü aslında Çin’in Kuzey Afrika ve Akdeniz bölgesinde oynamak istediği roldür. Hu Jintao’nun Çin Devlet Başkanı seçilmesiyle bölgesel bir güç olmaktan çıkarak küresel bir pozisyon yakalayan Çin, dünya haritasında kendi etki sahalarını birer birer belirliyor. Bu bağlamda, Akdeniz havzası Çin için ayrı bir öneme sahip. Bu nedenledir ki AB’nin de Akdeniz diyalogu adı altında bir açılım politikası izlemeye çalışması tesadüf değil. Avrasya coğrafyasında etkin olmak isteniyorsa ilk etapta Akdeniz Havzası ve Ortadoğu SİNSİ EMPERYALİST Batı dünyası, Çin’in Afrika ülkelerine yardım etme kararını memnuniyetle karşıladı; ama şüpheleri de gidermedi. Çoğunlukta olmasa da Batı’da bir takım muhalif görüşler de ortaya çıktı. Çin’in Afrika politikalarına karşı çıkanların en büyük iddiası Çin’in Afrika açılımının aslında sinsi bir yayılmacılık politikasından ibaret olmasıydı. Kısaca, Batılılara göre, Çin, yeni sömürgecilik politikasını başlatarak, yoksul Afrika’ya gözünü dikti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle