Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
okratik, oligarşik, totaliter, monarşik rejimlerle yönetilsin her devlet içinde mutlaka karşıt siyasi görüşler ve bu görüşlerin rejimin niteliğine göre açık ya da örtülü bir mücadele platformu bulunur. Devletlerin, rejimleri her ne olursa olsun iç siyasal yaşamlarında şiddete başvurulmaması ya da başvurulan şiddetin, toplumun kabul ettiği ya da kabule hazır olduğu sınırların dışına taşırılmaması, yönetimlerin temel kuralı olmak durumundadır. 1PKK’nın günümüzde dağ kadrosunu oluşturan ve sayıları 5000 olarak varsayılan militanların; eğitim, lojistik, barınma, sağlık ve benzeri giderleri için gereksindiği yıllık gider 200 milyon dolar civarındadır. (EÇ) Haksızlığa uğradığını düşünen bir kesim ki bu genelde etnik temelde ortaya çıkar mücadelesini siyasi anlamda ve yasal sınırlar içinde yürütürken, aynı görüşleri paylaşan radikal bir grubun şiddete başvurması ile ortaya çıkan kaotik ortam, genellikle karşılıklı şiddet etkileşimini tetikleyen ve terörizmi tırmandıran bir dönemece sürüklenir. Haksızlığa uğradığını düşünen ve bu haksızlığı şiddete başvurmadan gideremeyeceğini düşünen gruplarla, yönetimlerin ‘law and order’ adına ama daha çok sistemin çökmemesi ve egemenliklerini sürekli kılabilmek için giriştikleri karşı şiddet eylemlerine, uluslararası hukuk nasıl bakmakta ve nasıl yaklaşmaktadır. Mücadelenin hukuki altyapısı rneğin yakın geçmişte Suriye’de Hafız Esad’ın, egemenliğinin sarsılmaması uğruna Hama’da 20.000 kişinin ölümü ile sonuçlanan isyanı bastırması, Irak’ta Saddam’ın, rejim muhaliflerini ezmesi, Kürt ayrılıkçı hareketlere Halepçe’de kimyasal silah kullanarak karşılık vermesi, Miloşeviç’in Kosova ve Bosna’da Sırp egemenliğini pekiştirme uğruna giriştiği etnik temizlik hareketleri aslında Suriye, Irak ve Yugoslavya’nın iç hukukunu ilgilendirmesi gereken olay ve uygulamalar olmak gerekirken, uluslararası hukuk bu gibi konulara nasıl bakmakta ve yaklaşmaktadır ? Bu uygulamalar, ‘devlet destekli terörizmin’ dışında yeni bir kavramı gündeme getirmekte ve devletlerin kendi vatandaşlarına uyguladığı ‘devlet terörizmi’gibi yeni bir tanıma eşlik etmektedir. Günümüz dünyasında, egemen bir devlet; mutlak egemenlik anlayışının arkasına saklanarak ya da bu kavramı öne çıkararak kendi vatandaşlarına karşı terör uygulama özgürlüğüne sahip midir? Egemenlik hakkının kullanılışı; insan hak ve özgürlükleri gibi evrensel nitelikli değerlerin önüne çıkabilir; İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Soykırım Sözleşmesi, İnsan Hakları Sözleşmesi gibi yönlendirici ve yaptırım içeren uluslararası nitelikli sözleşmelerin yok sayılması sonucuna eşlik edebilir mi? Bütün bu sözleşmeler ve küresel anlamda kabul gören ortak anlayışa karşın özellikle Latin Amerika, Orta As C S irleşmiş Milletler yaklaşık 10 yıldır terörün her türlüsünü insanlık suçu olarak görüyor. Buna karşın bir devletin terör örgütü olarak gördüğü grup kendini bağımsızlık ve özgürlük savaşçısı olarak ilan edebiliyor. Terörist grubu topraklarında bulunduran ülkenin ise uluslararası hukuk bakımından komşu ülkeye yönelik terörü durdurmaya çalışması gerekiyor. TRATEJİ 7 B İsrail askerleri Filistinde (31 Ağustos). Terör algılanmasğında ister ırkdin ister devlet kaynaklı olsun çifte standartlar, çıkar amaçlı desteklemeler uluslararası hukukun işletilmesinde engel oluşturuyor. Ö ya, Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde görülen insan hak ve özgürlüklerine aykırı yaygın uygulamalar, sonuçta yeni bir evrensel disiplini gündeme getirmiş ve insan haklarına yönelik uygulamalar devletlerin iç uygulamaları yerine uluslararası yetki içinde değerlendirilen bir düzleme oturmuştur. Birleşmiş Milletler, özellikle son 13 yıldır terörizmin her türünü, ‘insan hakları ihlali’ temelinde değerlendirdiği için, terörizmle birlikte anılan ve yaşanılan kavram kargaşasının temel nedenlerinden birisini oluşturan ‘ulusal kurtuluş hareketleri’ ile ‘self determinasyon hakkı ve güç kullanımına’ ilişkin kısa bir irdeleme yapmak, karşımızdaki olgunun tanım ve algılanması açısından yararlı görülmektedir. Çünkü, bir tarafın terörist olarak nitelediği ancak karşı taraf ya da tarafların özgürlük veya kurtuluş savaşçısı olarak adlandırarak açık/ƒ örtülü destek verdikleri olaylarda ‘haklılık kavramı’ uluslararası yerleşik kurallar ve hukuk açısından nasıl değerlendirilecek, bu konudaki yaygın kavram kargaşası hangi temel ve düzlemde ele alınacaktır? Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sertaç Başeren bu sorunun yanıtını şöyle vermektedir; ‘ Yaşayan uluslararası hukukun bir hak olarak kabul ettiği ken di geleceğini belirleme hakkı ile ilgili pek çok problemden belki de en önemlisi, bu hakkın kullanılabilmesi için kuvvete de başvurulup vurulamayacağıdır. Ulusal kurtuluş savaşında taraflara hukuken savaş malzemesi ve personel desteği sağlaması imkanı ve uyuşmazlığa savaş kuralları uygulanması olasılığı, ulusal kurtuluş hareketlerinin silahlı güç kullanma yetkisinin bulunmasına bağlı olmasına rağmen bu konuda devletler ve teorisyenler arasında bir fikir birliği yoktur. İnsani hukuk kurallarının uygulanması da bu The Independent 25 Ağustos temel soruna bağlı olmasına karşılık, silahlı çatışmada temel insan haklarına saygı, uyuşmazlığa taraf olanların davalarının meşruluğuna bağlı olmadığından ve mevcut savaşçıların hukuki statüsüne zarar vermeyeceğinden ayrı olarak da ele alınabilecektir. Bu da ulusal kurtuluş savaşlarının uluslararası ya da uluslararası olmayan silahlı çatışma olduğunun belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. BM anlaşması genel olarak uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını yasaklamaktadır. Eğer geleneksel uluslararası hukukta kurtuluş savaşları iç savaş olarak ele alınırsa, kurtuluş hareketleri tarafından kuvvete başvurulması yasaklanmış olmayacak fakat uyuşmazlık, kurtuluş hareketi için ortaya çıkan zararlı sonuçlarıyla kurulu hükümetin iç sorunu olarak kalacaktır. Bu meselenin çözümünü bir kaç noktada aramak gerekecektir. BM tarafından self determinasyon ve dekolonizasyona verilen büyük önem nedeniyle, ulusal kurtuluş savaşları bugün sadece ve sıkı sıkıya kolonici ve sömürge arasındaki ilişkilere bağlı bir mesele olmaktan çıkmıştır. Bir yazara göre, bütün devletler en azından self determinasyon hak ?