11 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 T C S ürkiye, ek protokolle tezlerinden vazgeçti... maktan dolayı "derin üzüntü" duysa da eline yeni kozlar geçmiş olmasından dolayı yeni fırsatlar yakalamış olacaktır. Esasen protokolün imzalanmış olması zaten Rum Yönetimi için yeterli düzeyde tatmin sağlamakta, Kıbrıs’ın tamamını temsil etme siyasetine hukuki ve siyasi güç katmakta yani Kıbrıs’taki davasını pekiştirmektedir. Bugüne kadarki hiçbir genişlemede şart görülmeyen ek protokolün bugün neden ön koşul haline geldiğinin cevabı da burada yatmakta. Rum Yönetimi Lideri Tasos Papadopulos’un Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleşen barış görüşmelerini 24 Nisan’daki referandumdan beri neden sallantıda bıraktığı da anlaşılmaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin önündeki son engel de kalkıyor k protokolün altında sadece Türkiye’nin imzası değil tüm Kıbrıs’ı temsilen "Kıbrıs Cumhuriyeti" adına Papadopulos’un da imzası bulunuyor. Rum Yönetimi’nin AB üyeliği için imzaladığı katılım belgesinde sadece "Kıbrıs" dendiği, "Kıbrıs Cumhuriyeti" ifadesinden çekinildiği düşünülürse protokoldeki "Kıbrıs Cumhuriyeti" ifadesi altındaki Türkiye’nin imzası, sahte devletin Rumların üzerine tapulatılmasını Türkiye adına da meşrulaştıracaktır. Bu anlamda, Türkiye’nin bugüne kadarki yaklaşımının haklılığını oluşturan tezden Türkiye kendi rızasıyla vazgeçmiş olacaktır. Türkiye’nin tezi, Rum Yönetimi’nin kullandığı "Kıbrıs Cumhuriyeti" adının 19591960 antlaşmalarına göre kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti olmadığı yönündedir. Buna göre Kıbrıs Türklerinin de içinde bulunduğu, bu TRATEJİ Kıbrıs Rumlara teslim Gözde KILIÇ YAŞIN TUSAM Balkan Araştırmaları Masası [email protected] ürkiye, 1996’dan beri kendisini AB ülkelerine bağlayan Gümrük Birliği’ni, Mayıs 2004’te AB’ye katılan Kıbrıs ve diğer dokuz ülkeye genişleten protokolü imzaladı. Protokol, Türkiye AB ilişkilerinin temelini oluşturan 1963 Ankara Anlaşması’nı güncelleştirerek, yeni AB üyesi ülkelere de uygulanmasını sağlama amacını gütmektedir. Nasıl ki, bugüne dek Gümrük Birliği kuralları dışına çıkmak söz konusu dahi olmamışsa, protokolün onaylanmasından sonra da altına imza atılan ifadelerin ihlali mümkün olmayacaktır. Bu anlamda tamamıyla geri dönülmez bir yolun başlangıcı olmasa da onay aşamasından sonraki geri dönme arzusunun çok daha ciddi sorunlara ve tamiri imkansız yoksunluklara yol açacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Türkiye’nin bu belgeye eklediği, protokolü imzalamanın Rum Yönetimi’ni ''Kıbrıs Cumhuriyeti'' sıfatıyla ve bütün adayı temsil eder biçimde tanımak anlamına gelmediğini bildiren deklarasyonun anlamı, hukuki geçerliliği de ayrı bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Türkiye, güçlü bir siyasi irade göstererek Rum Yönetimi’ni tanımadığını uzun yıllarca ifade etmeyi sürdürebilecekse de onaylanması halinde protokolün yükümlülüklerinden kaçınması kesinlikle mümkün olmayacaktır. Bu anlamda kimi çevrelerce iddia edildiği gibi Türkiye'nin liman ve havaalanlarını Rum gemi ve uçaklarına kullandırmaması söz konusu dahi olmayacaktır (Ankara Antlaşması M. 9). Nitekim Rum Yönetimi’ni ''Kıbrıs Cumhuriyeti'' sıfatıyla Ankara Anlaşması’na taraf yapan protokolün hukuki geçerliliği Ankara Anlaşması’ndan farklı olmayacaktır. Bu anlamda, tanımamanın gereklerini yerine getirmeye çalışırken Türkiye, sürekli olarak protokol hükümlerini ihlal etmiş olacaktır. İhlal ise AB Komisyonu’nun uyarılarına, baskılarına ve nihayetinde AB Adalet Divanı’na taşınacak tazminat davalarına yol açacaktır (Ankara Antlaşması M. 25). O halde, Rum Yönetimi’ni "Kıbrıs Cumhuriyeti" sıfatıyla ve bütün adayı temsil eder biçimde tanımamak herhangi bir anlam ifade etmemektedir. Tanımanın tüm şartları gerçekleştirildikten sonra "tanımama" yönündeki ifadelerin bir anlamı olmayacaktır. Rum Yönetimi de tanınma nkara, Gümrük Birliği Ek Protokolü’nü imzalamaA sının ardından bir deklarasyon yayımlasa da antlaşmanın getirdiği yükümlülükleri yerine getirmek zorunda kalacak. Ek Protokolü’n 9. maddesine göre Türkiye hava ve deniz limanlarını Rum Yönetimi’ne açmaması durumunda sözleşmeyi ihlal etmiş sayılacak. Her ihlalde AB Adalet Divanı’na şikayet edilecek Türkiye’nin büyük tazminatlar ödemek zorunda da kalabileceği dile getiriliyor. nedenle Kıbrıs Türklerini de temsil eden 1960 Antlaşmalarına göre kurulmuş olan devlet, 1963 yılında Rumlar tarafından silah zoruyla yıkılmıştır. Bundan sonraki süreçte ise Rumlar, Kıbrıslı Türklere 11 yıl boyunca etnik temizlik ve terör uygulamıştır. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 1963’te kendisinin ortadan kaldırdığı "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni devlet adı olarak kullanması ve dünya devletlerinin de "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak Rum yönetimini tanıması yoluyla oluşturulan haksızlığa Türkiye, bir imza ile onay vermiş olmaktadır. Üstelik artık kendisinden başka itiraz edebilecek kimse ya da devlet kalmamışken. Böylece Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler nezdinde yapılacak görüşmelerle çözümlenmesinden kaçınan Rum yönetimi, sorunu oy ve veto hakkına sahip olduğu AB içine sürüklemede ciddi başarı sağlamış olacaktır. Öte yandan AB de kendi sistemine aykırı bir biçimde üyelik başvurusunu kabul ettiği Kıbrıs Rum Yönetimi’nin AB üyeliğini, itiraz hakkı bulunan tek engelin attığı bir imza ile meşrulaştırmış olmaktadır. Üstelik AB, BM gözetiminde yürütülen barış görüşmelerinin sonucunu dikkate almaksızın, yani önerilen plana Rum yönetiminden yükselen "hayır"a rağmen Kıbrıs Rum Yönetimi’nin katılımını garanti etmekle yaptığı büyük hatayı böylece gidermiş olacaktır. Gerçekten de Kıbrıs Rum Yönetimi’nin üzeri bulutlu üyeliği, Türkiye’nin onu kabul etmesiyle sorunsuz hale gelecektir. Protokolün imzalanmasına yüklenen anlam ve önemin nedeni de böylesi önemli bir prosedürü tamamlamaya duyulan "vicdani" ihtiyaçtır. KKTC, garantörü eliyle yok edilir er anlamda Rum Yönetimi’nin tanınması sonucunu doğuracak olan protokolün daha vahim yönü protokole eklenen deklarasyona rağmen Türkiye ile KKTC arasındaki ticari ilişkilerin sona erecek olmasıdır. Protokol ile Kıbrıs Rumları, adanın tamamı ile yapılan dış ticarette belge almaya ve vermeye yetkili tek hükümet olarak tanınmaktadır. Nitekim protokole göre, Kıbrıs adasının tamamı üzerinde yapılacak ticarette geçerli olacak menşe şahadetnameleriyle ilgili yegane otorite Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatıyla Rum kesimi olacak ve bütün gümrük düzenlemeleri de Rum tarafının kontrolünde bulunacaktır. Bu da KKTC’nin Türkiye ile olan ticaretini dahi Rum Yönetimi üzerinden yapması zorunluluğunu getirmektedir. TürkiyeKKTC arasındaki serbest ticaret, protokol uyarınca yasa dışı hale geldiğinden bunun sürdürülmesi AB Adalet Divanı’nda görülecek bir dizi davayı beraberinde getirecektir. Öte yandan 23 Ağustos 2004 tarihinde yürürlüğe giren Yeşil Hat Tüzüğü deneyimi de Rum Yönetimi’nin menşe şahadetnamesi vermede yaşattığı zorlukları ortaya koymaktadır. Kabul edilemez birçok maddesi bulunan Annan Planı’nın masum kaldığı an da Türkiye’nin protokolü onayladığı an olacaktır. Rumlar, hiçbir feragatte bulunmadan Annan Planı’nın KKTC aleyhine olan hükümlerini yürürlüğe sokmuş ve Kıbrıs Türklerinin zorunlu ve çaresiz bağımlılığını sağ T E H AB Türkiye’ye görüşme tarihi verirken ek protokole imza atılmasını yeterli saymıştı. Resmi karara göre dönüş olanaksız görülse de AB üyesi ülkeler AB organlarında Türkiye deklarasyonuna karşı deklarasyondan başlayarak sözlerinden çark etmenin yollarını arıyorlar. ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle