01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S k Protokol’ün imzalanmaE sıyla birlikte ortaya çıkan durumda Türkiye, en önemli konuyu oluşturan ve adada iki ayrı devlet kurulmasını öngören, 1963 antlaşmasını da yok saymış olacak. Bunun yanı sıra ada ile ekonomik ve diplomatik ilişkilerini Rum yönetimi üzerinden yürütmek zorunda kalacak. lamış olacaktır. Rumlar, protokolün onaylanması ile birlikte artık Kıbrıs Türklerinin kaderinin tek belirleyicisi haline gelecektir. Bu anlamda, BM nezdinde sürdürülen barış görüşmelerinin ortaya çıkardığı siyasi eşitlik, bakir doğum, iki kesimlilik ve taraflardan birinin diğeri üzerinde yetki veya meşruiyet iddia edemeyeceği gibi ilkeler ortadan kalkacaktır. Türkiye’nin 1960 Garanti Antlaşması’ndaki yükümlülüklerini reddetmesi, bir devletin tarihinde yapabileceği en büyük hata olacaktır. Başarılı bir diplomasi sürdürülebilir ürkiye, zaten şaibeli olan AB üyeliğinin tehlikeye gireceği tehdidiyle Kıbrıs konusunda geri adım atmaya zorlandığı bu noktada belki de beklendiği gibi hareket ederek üyelikten geri adım atmalıdır. Türkiye’nin AB’nin vazgeçilmezliği şeklindeki yaklaşımını yumuşatarak resmi ağızlardan diğer alternatifleri dile getirmesinin ve ardından da AB içinde Türkiye’nin üyeliği için mücadele verecek bazı ülkelerin adımlarını beklemesinin zamanı gelmiştir. Türkiye’ye uyguladıkları baskıyla üyelikten kendiliğinden vazgeçmesini sağlamaya çalışan çevreleri ikna etmeye çalışacak başkaları nasılsa AB içerisinde olacaktır. Dönem diplomasi dönemi. Şüphesiz ki 1995 sonrasında şekillendirdiği sorunlarını AB yoluyla çözme politikası nedeniyle Yunanistan dahi bu cephede yer alacaktır. Müzakerelerin kesilmesinin Yunanistan ve Kıbrıs’ın dış politika arzularına ters olduğunu ifade eden açıklamalar, resmi ağızlardan Yunanistan’da zaten yapılmaktadır1. Fransa’dan aldığı açık destekle "veto" tehdidini Türkiye’nin önüne sürmeyi planlayan Rum Yönetimi de TürkiyeAB ilişkileri olmaksızın herhangi bir şey elde etmesinin imkansız olduğunu, çıkarlarının Türkiye’nin AB bağlantısında yattığını er geç anlayacaktır. Türkiye’nin geri çekilmesi, Avrupa halkları arasında ortaya çıktığı söylenen ancak siyasiler ve basın yoluyla pompalanmış bir yaklaşım olduğunu söylemenin daha doğru olacağı "Türkiye endişesinin" yatışması için de yeterli bir süre olacaktır. Ek protokolün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmeksizin sonuç doğurmayacağını bilen AB, TBMM’deki oylamaya kadar konuyu gündemde tutacaktır. TBMM’nin saygın üyeleri de belki Osmanlı’nın çöküşünü geciktiren faktörün, Osmanlı topraklarını paylaşmaya hazırlananların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar olduğunu hatırlayacaklardır. TRATEJİ 21 D ünya medyasında Türkiye... bir alternatif olabileceğini belirtti. Ama Washington, söz konusu seçeneği Irak hükümetine bıraktı. Bu durum ise, Ankara’yı rahatlatmadı. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage’ın Ankara ziyareti (AmerikanTürk ittifakının geleceğinin görüşülmesi ile Washington ve Ankara arasındaki güven bunalımının onarılmasını amaçlıyordu) sonrasında hızlı gelişmeler oldu. Bu gelişmeler, ABD’nin yeni tutumunu ortaya çıkardı. ABD, özellikle Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İsrail ziyareti sonrasında Türkiye’yi yanına çekmek istiyordu. İsrail de, Erdoğan’ın İsrail’i devlet terörü uygulamakla suçlaması nedeniyle Türkİsrail ilişkilerinde yaşanan gerilimin ardından Türk sahasına daha güçlü bir şekilde geri dönebilmek için bütün imkanlarını seferber etti. Bazıları Türkiye ve diğer ortak Arap meseleleri konularında ortak bir Arap tutumunun yokluğunda, ABD ve İsrail’in, Türkiye yönündeki hareketlenmelerine güvenmektedir. Görünen o ki bu, yeni Türk dış politikasının genel çerçevesini belirleyecektir (Washington, Türk politikasının Amerikan politikasıyla uyum içinde olmasını istemektedir). Ancak AK Parti kurmayları, bölgede barış ve istikrarın sağlanması konusunda Washington ve Tel Aviv’in samimi olmadıklarını görmekte ve politikalarından kuşku duymaktadır. Erdoğan, Türkiye’nin hakları gözönünde bulundurulmadan atılacak herhangi bir adımın bölgeyi ateşleyeceği uyarısında bulunarak, Türkiye’nin bu bölgenin uzun yıllar sürecek bir kaosa sürüklenmesine müsaade etmeyeceğini herkesin idrak etmesi gerektiğini söyledi. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da, Türkiye’yi rahatlatarak Washington’un Irak’ın bütünlüğünden yana olduğunu vurguladı. Armitage, Feith, Rice ve diğer ABD’li yetkililerin Ankara’ya art arda yaptıkları ziyaretlerde, özellikle Felluce olayları sonrası tırmanan gerginliği gidermekte başarılı olamadıkları görüldü. ABD ile ihtilaf, Türkiye’nin bazı konularda zarar görmesine neden olur. Ancak Türkiye de ABD’yi, Afganistan, BOP ve Orta Doğu barış süreci konularında desteklemekte, hatta İncirlik üssü aracılığıyla ABD’nin Irak’taki varlığına en büyük lojistik desteği vermeyi sürdürmektedir. Dolayısıyla ABD de, Türkiye ile olan ihtilafından zarar görecektir. Irak’ın işgali, Türkiye’nin ABArapİslam dünyasıyla yakınlaşması ve dünyada ABD karşıtlığının yükselmesi sonrasında Ankara, artık Washington’un politikalarına tamamıyla bağlı değil ve çok boyutlu dış politikalar üretme konumuna geldi. Bu durum, ABD’nin Türkiye’ye öfkelenmesinin temel kaynağını oluşturmaktadır. Ankara, Irak’taki Türkmenlerin hakları ile Kuzey Irak’ta PKK ile mücadele konusunda son zamanlarda ABD’den bazı güvenceler almış olabilir. Bu güvenceler karşılığında Ankara, Washington’un, başta Suriye olmak üzere bazı Arap ülkeleriyle yaşadığı sorunları çözmesinde rol oynayabilir. Özetle son beş yılda Türk Amerikan ilişkileri sürecine bakıldığında Ankara’nın, Washington ile ilişkilerinde geniş bir manevra alanı olduğu ve kendisine yönelik Amerikan baskılarının şiddetini azaltmaya muktedir olduğu görülürken, Arap ülkeleri, ABD ile denk bir ilişki kurmaktan acizler. Çıkarlarpazarlıklar denkliği Maamoun Kiwan ElLiwaaLübnan ürkiye’nin jeopolitik konumu, NATO ve İKÖ üyesi olması ve buna ilaveten Orta Doğu’daki önemi itibariyle ABD ile “özel” ilişkileri bulunmaktadır. Türkiye bu konumuyla bölgesine etkin bir şekilde tesir edebilmektedir. Ayrıca komşu Arap ülkelerinde cereyan edenler açısından son derece hassas bir noktadadır. Tabii ki bu, tarihi, siyasi ve ekonomik nedenlere dayanmaktadır. Irak meselesi, TürkAmerikan ilişkilerini büyük ölçüde etkiledi. Zira Irak’taki siyasi ve askeri olaylar, Ankara hükümetini, Irak politikalarından dolayı ABD’ye eleştiriler yöneltmeye itti. Dolayısıyla ilişkilerde bir kriz yaşandı ve birçok vesileyle bu kriz dile getirildi. ABD Başkanı George Bush’un kısa Ankara ziyareti sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede konuşulan konuların başında Irak meselesi vardı. PKK ve Kerkük de, ele alınan konular arasında öncelikli sıradaydı. Türk yetkililer, Bush’a, Kuzey Irak’ta bulunan PKK militanları ile ilgili atılacak adımlar konusunda verilen vaatleri hatırlattılar. Ancak görüşmede, Irak’taki güvenlik durumuyla mukayese edildiğinde, PKK militanlarının geleceğinin Washington açısından bir öncelik teşkil etmediği anlaşıldı. Dolayısıyla yakın zamanda PKK’ya yönelik bir askeri operasyon görünmüyor. Ancak Washington, PKK’ya baskı yapacağı sözü verdi, daha sonra da askeri operasyonun olası T T GUARDIAN: ONLARA ŞEREF BORCUMUZ VAR Peter Preston 1 Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkilinin açıklaması, Tae Nea, 3.8.2005, PASOK AB Parlamenteri ve Dışişleri Bakanlığı eski sözcüsü Panos Beglitis’in açıklamaları, Apoyevmatini Gazetesi, 4.8.2005 vrupa’nın geleceğine ilişkin rüyamız neydi? Daha geniş, doğal olarak da daha dinamik bir Avrupa. Global olarak rekabet edebilmek için yeni pazarlar oluşturmaya ve refahı yaymaya çalışan bir Avrupa. Barış ve demokrasi konusunda istekli bir Avrupa. “Daha geniş” derken ne demek istiyoruz? Bunu söylerken artan üyelikleri kastediyoruz: Romanya ve Bulgaristan bir veya iki yıl içinde üye olacaklar ve Hırvatis A tan, Makedonya ve hatta Bosna onların ardından sırada bekliyor. Onlardan sonra da büyük olanlar; Türkiye ve Ukrayna kapıda bekliyor. İngiltere bu meselelere şimdiye dek kayda değer şekilde eğilmiş midir? Hayır. Fransa, Başbakan Dominique de Villepin’in, anlamlı herhangi bir görüşmenin başlamasından önce Ankara’nın Kıbrıs Rum tarafını tanıması gerektiğini söyleyerek, Türkiye ile müzakereleri krize soktu. Dolayısıyla, Türkiye’nin AB üyeliği ihtimalinin Kıbrıs düğümünün çözülmesi için bir araç olarak kullanılması düşüncesinde bir hamlede başa dönüldü ve böylece BM’nin yıllardır sürdürdüğü yoğun çabalar da çöpe gitmiş oldu. Bundan sonra ciddi reformlar gerçekleştiren, Avrupa için yoğun hazırlıklar yapan Türkler, her zaman olduğu gibi ikiyüzlülükle karşı karşıya kaldı. İşte böylece El Kaide’nin de istemediği bir gelişme olan, AB’de Müslüman bir üye bulunması ihtimali, yeniden tehlikeye girdi. Türkiye’nin yeni hükümetinin, kaderini ellerimize bırakmasına neden olduk. Kiev’deki turuncu devrimcilere yanlarında olduğumuzu söyledik. Her ikisine de bir şeref borcumuz var. Sıkıştığımız anda çekip gidemeyiz. Bizler lideriz, öyle değil mi? ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle