01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S le uyumundan çok Müslümanların Avrupalı yaşam tarzına uyumunun sorgulandığı görülmektedir. Diğer bir deyişle, İslam’ın bir din olarak sorgulanmasından çok kültürel anlamda Müslümanların sorgulandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Müslümanlara yönelik tutumun salt dinsel bir dışlamaya dayandığını söylemek pek mümkün değildir. Hatta, Avrupalıların korkusu İslam düşmanlığından çok (Islamophobia) çok Müslüman düşmanlığı (Muslimophobia) olarak adlandırılmaktadır10. Müslümanlar dinsel inanışlarından dolayı farklı addedilmektedirler ama dışlamanın merkezinde kültürel, sosyal ve politik nedenler yatmaktadır. Nitekim, Batı Avrupa toplumlarının dinsel unsurlara gündelik yaşamlarında fazla yer tanımamaya başladıkları ve postHıristiyan toplumlar olarak dahi nitelendirildikleri bilinmektedir. Gallup International anketlerine göre, Batı Avrupalıların yarısından çoğunun (% 51) yaşamında Tanrı pek önemli bir yer kaplamamaktadır11. Kilise ayinlerine düzenli olarak katılan Batı Avrupalıların oranı ancak % 20’lerde kalmakta, bu oran Hollanda, İngiltere, Almanya, İsveç ve Danimarka gibi ülkelerde % 10’a kadar düşmektedir. İngiltere’de haftalık olarak camiye gidenlerin sayısının kiliseye gidenlerin sayısını aştığı iddia edilmektedir. Öte yandan, taslak Anayasanın giriş bölümünde Tanrı veya Hıristiyanlık yerine evrensel değerlere atıfta bulunularak siyasi düzeydeki pozisyon da açıkça ortaya konmuştur. 11 Eylül sonrasında Müslümanların maruz kaldığı taciz ve saldırılara karşı Avrupa’nın farklı ülkelerindeki kiliselerin tepkilerini de unutmamak gerek. Kiliselerin, tek Tanrılı dinlerin İbrahim Peygamber’e uzanan ortak kökenlerine hürmetle, Müslüman toplulukları dışlamak bir yana onlarla temasa geçip, dinler arası diyalogu tesis etmeye özen gösterdikleri düşünüldüğünde, doğrudan dinler arası bir çatışmadan söz etmek mümkün değildir. Kültürel tahammülsüzlük ntegrasyon sorunu Avrupalıların bir kısmında haklı tepkilere yol açsa da, bu tepkilerde farklılığı yansıtan kültürel unsurlara yönelik tahammülsüzlüğün varlığı dikkatleri çekmekte. Avrupalılar Müslümanların kültürel anlamda kendilerine benzemelerini istemekte (asimilasyon), aksi takdirde farklılığa tahammül etmemektedirler (dışlama). Farklı gelenekler, yaşam tarzı, giyim gibi kültürel unsurlar asimilasyon ve dışlamaya yatkın Avrupalıların en çok gözüne çarpan, aşağılanan hatta saldırıya maruz kalan unsurlar olmaktadır. Sözgelimi, başını türbanla (sarık) örten Hintli Sih erkekleri 11 Eylül sonrasında Müslüman sanılarak saldırılara maruz kalmışlardır. Avrupa’daki korkunun İslamiyet’ten çok farklılığa tahammülsüz TRATEJİ evrensel değerleri özümsemesiyle ortaya çıkacaktır. Acil entegrasyon üslüman göçmenlerin entegrasyon sorunu Avrupalıların çözmesi gereken acil bir gündem maddesi olarak belirmektedir. Bir kere terörle mücadele, bu sorunun çözümüyle doğrudan bağlantılıdır. Kontrterör kaynaklarına göre, Avrupalı Müslümanların % 1 ila 2’si radikal örgütlere katılma potansiyeline sahiptir. Bu oranın 250 ila 500 bin Müslüman’a karşılık geldiğini vurgulamak gerek12. 11 Eylül saldırılarına karışan tüm teröristlerin Avrupa ülkeleri ile bir bağlantısı olduğunu hatırlamalıyız. Nitekim, 11 Eylül’den bu yana Avrupalı devletler ABD’den 20 kat fazla şüpheli tutuklamışlardır13. Tüm bu rakamlar Avrupa’nın terörist bulmak ve eğitmek için uygun bir yer olduğunu göstermektedir. Gerçekten de ekonomik zorluklar içinden yaşayan, ev sahibi toplumlar tarafından dışlanmış Avrupalı Müslümanlar terör örgütlerinin en iyi militan kaynağı olarak belirmekte, köktenciler de uyum sorunu yaşayan binlerce Müslüman genci saflarına çekme fırsatını kaçırmamaktadırlar. Alman ve Fransız kontrterör uzmanları, bu gençlerin sadece küçük bir bölümünün Avrupa’ya gelmeden önce fanatik bir ideolojiye sahip olduklarını bildirmektedirler14. Müslümanları dışlayan Avrupa’da terörle savaştan önce daha hassas ve kapsamlı bir mücadeleye ihtiyaç olduğu açıktır: Terör örgütlerinin tuzağına düşme potansiyeline sahip Müslüman gençlerin toplumdan koparak, köktenci olmalarını engelleme müca 9 delesi. Bu mücadele de hiç şüphe yok ki milyonlarca Avrupalının bilinçli ve hoşgörülü çabalarını gerektirmektedir. Günümüz Avrupasında Müslümanların siyasi hayata katılımı oldukça zayıftır. Oysa, önümüzdeki dönemlerde bu kadar pasif kalacaklarını beklemek ciddi bir yanılgı olacaktır. Nitekim, üçüncü kuşak göçmenlerin siyaset sahnesinde daha sık yer aldıklarını görüyoruz. Aslında Müslüman göçmenlerin Avrupa’ya entegrasyonu, 1950’lerde Siyahların ABD’deki durumlarından pek de farklı değil. Fransa’da % 9’a ulaşan Müslüman nüfus, 1950’lerde ABD’de % 10 civarındaki AfroAmerikalıların oranına oldukça yakın. "ABD’nin Siyahları" 21. yüzyıla kadar ülkenin en önemli siyasi ve sosyal gündem maddesiydi. "Avrupalı Müslümanların" da önümüzdeki dönemde Avrupa iç siyasetinin en önemli başlığı olacağı açık. Müslüman nüfusun % 20’lere ulaşacağı 2050 Avrupasında, siyasetçi ve devlet adamlarının "Müslüman göçmen" gerçeğini dikkate almadan politika üretmeleri imkansız hale gelecektir. Avrupalıların, Müslümanların entegrasyonu konusuna hassasiyetle eğilmelerini gerektiren bir başka unsur dış politika gerçekleridir. ABD’den farklı olarak, İslam coğrafyasına komşu olan Avrupa’nın güvenlik ve dış politika önceliklerini belirlerken Müslüman yurttaşlarının kaygılarını ihmal etmesi mümkün değildir. Bunun da ötesinde, siyasi ve ekonomik kaynakların sınırlı olması ve Müslüman olmayan yurttaşların baskısı dikkate alındığında, Müslümanların iç siyasetten çok dış politika kaygılarını dikkate almanın Avrupalı devletler erör saldırılarının ardından Müslümanların kültürel özellikleri ve simgeleri hedef olmaya başladı. Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı İzleme Merkezi tarafından hazırlanan raporda, Eylül 2001 sonrasında Müslüman yurttaş ve göçmenlere fiili saldırı ve sözlü tacizlerin arttığı, saldırıların özellikle camileri ve başı örtülü kadınları hedef aldığı vurgulanıyor. T M lükten kaynaklandığı açıktır. Avrupalılar içlerine nüfuz eden yabancı düşmanlığı, ırkçılık gibi hastalıklardan bir türlü kurtulamamaktadırlar. Oysa, çokkültürlü bir Avrupa, göçmenlerin ev sahibi topluma asimile olmaksızın kültürel geleneklerini yaşamalarına izin vermelidir. Asimilasyon ve entegrasyon kavramlarını birbirine karıştırmamak gerek. Yabancılardan kültürel geleneklerinden feragat ederek Avrupa toplumları içinde erimelerini beklemek başka, kültürlerini koruyarak demokratik gelenek ve uygulamaları benimseyip evsahibi toplumlarla bütünleşmelerine yardımcı olmak başkadır. Avrupalılar, farklılığa tahammül etmeli, yabancıları dışlamaktan vazgeçmeli, onlardan asimile olmalarını beklememelidirler. Gerçek bir Avrupa yurttaşlığı da sadece yabancıların değil Avrupalılar dahil tüm yurttaşların dinsel hoşgörü, kültürel çoğulculuk, bireysel özgürlük gibi ? Köpeklerin akşam yemeği tehlikede E The Gurdian 19 Eylül Kültürler çatışması, dinler savaşı, ABD’nin Irak işgali, AB ülkelerinin rolü, teröre karşı yeni önlemler, BOP projesi, AB’ye sıçrayan islami teröre karşı önlemler... derken çıkarlar çtışmasında bugün gelinen nokta...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle