01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

C S cevap vermek olması gereken (Lozan hükümleri) Ruhban Okulu’nun kısa sürede amacını aşan bir kurum haline dönüşebileceğini göstermektedir. Bu anlamda ruhban okulunun açılması, Rum azınlığa yapılacak hizmetten öte dünya Ortodoksluğuna verilen bir hediye olacaktır. Türkiye’nin dünya Ortodokslarına böylesi bir hizmet sunması da yükümlülük olarak önüne konmamalı, konamamalıdır. Ne var ki, Batı Trakya Türklerinin sorunu sadece Yunanistan’daki bu azınlığı ilgilendiren ve birtakım ek ya da ön şartlarla ileri sürülmeyen basit bir taleptir. Öte yandan dünya Müslümanlığının lideri olmak ya da hilafeti tekrar canlandırmak gibi bir niyetlerinin bulunmadığı dikkate alındığında Batı Trakya Türklerinin din adamı talebi, oldukça masum ve ardında gizli birtakım niyetler taşımayan, gerçek bir sosyal ihtiyaca karşılık gelmektedir. Esasen, verilen tavizin etkisi, muhtemel sonuçları ve bağlayıcılığı arasında ciddi fark olacağı için bu iki meselenin karşılıklılık esası ile çözümlenmesi zaten düşünülemez. Ne var ki, Yunanistan basit bir düzenlemeyi dahi yapmazken Türkiye’nin geri dönüşü mümkün olmayacak düzenlemelere gitmesini beklemek de kesinlikle kabul edilemez bir yaklaşımdır. Bütün dünya Ortodokslarına açık olacak bir ruhban okulunun, küresel niyetleri olmayan Batı Trakya Türklerinin din adamı ihtiyacını karşılayacak okullarla kıyaslanması mümkün olmayacaktır. Yine de sadece Batı Trakya Türklerine hizmet verecek bir okulun açılmasından kaçınılması, ruhban okulunun açılmaması için yeterli bir neden olarak öne sürülebilecektir. Ne var ki, bir karşılılık olacaksa da hizmet ve denetim usullerinin aynı tutulması aranmalı, konunun azınlık hakları çerçevesi dışına çıkarılmasına izin verilmemelidir. Din adamı yetiştirecek okulların açılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması konusunda, taleplerin niteliklerindeki büyük fark nedeniyle karşılıklılık gözetmek Türkiye’nin aleyhine olacaktır ancak diğer bazı konular var ki karşılıklılık esası çerçevesinde Batı Trakya Türklerinin kimi mahrumiyetlerini giderebilir. Örneğin Yunanistan, uluslararası anlaşmalarda üstlendiği yükümlülüklere rağmen, 15 yıldır Gümülcine ve İskeçe’nin seçilmiş müftülerinin görevlerini yerine getirmelerini engellemektedir. Üstelik seçilmiş Müftüler Mehmet Emin Aga ve İbrahim Şerif’i makam gaspı ve topluluk içinde cüppeyle dolaşmak gerekçeleriyle yargılayıp hapse mahkum etmektedir. Bu uygulamalar nedeniyle AİHM’de açılan davaların 1999’da Yunanistan aleyhine sonuçlandığı düşünülürse Yunanistan, 6 yıldır da uluslararası mahkemenin kararını ihlal etmektedir. Bu anlamda Türkiye’nin Patrik seçimine karışmıyor olması ve seçilmiş Patriğin görevini yerine getirmesini engellemiyor olması, seçilmiş müftülerin görevlerini yerine getirmesine izin verilmesi ile karşılıklılık oluşturmaktadır. Yunanistan, ülkesinde azınlık statüsünde yaşayan Türklerin kendi dini liderlerini seçmelerini uluslararası yükümlülüklerine rağmen engellerken Türkiye’nin hiçbir dönemde kabul etmemiş olduğu patrik TRATEJİ zer özellikler gösteren vakıf malları konusundaki sıkıntılarını ikili ilişkilerde dahi gündeme getirmemesi de almadan vermenin bir başka örneğini oluşturuyor. Öte yandan Yunanistan’ın yürürlükten kaldırılan Vatandaşlık Yasası’nın 19. maddesi gereğince ‘‘etnik köken olarak Yunan olmamaları’’ gerekçesiyle vatandaşlıktan attığı 60 bin Türkün vatandaşlığının iadesi ile ilgili karşılıklılık oluşturabilecek bir Türkiye ihlali bulunmamaktadır. Yine Tür 21 ye’nin tüm düzenlemeleri insan hakları adına ve kendi yurttaşlarının ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapması gerekiyorsa da benzer nitelikteki bir sorumluluğunu yani Batı Trakya Türklerinin sorunlarının çözümündeki rolünü de ihmal etmemek zorundadır. Azınlık dersinde Yunanistan sınıfta kaldı ürkiye, kendisine azınlıklar ve azınlık hakları konusunda ders vermeye kalkışan Yunanistan’ı örnek alarak sadece üzerlerinde bir nevi garantörlüğü bulunan Batı Trakya Türklerinin değil Yunanistan’ın varlıklarını kabul etmediği diğer azınlıklarının da haklarını savunmalıdır. Bu anlamda Yunanistan’da yaşayan Arnavutların, Makedonların, Pomakların ve Ulahların ihlal edilen hakları sadece Türkiye’nin değil herhangi bir başka dünya devletinin de sorumluluğunu doğurmaktadır. Türkiye’de Ortodoks azınlık doğrudan bir sıkıntı yaşamazken Yunanistan’daki Türklerin bugün dahi baskı altında tutuluyor olması karşılıklılık yaklaşımına uygun düşmemektedir. Yunanistan, Patrikhanenin bazı sıkıntılarını Avrupa Birliği ve hatta Yunan lobileri aracılığıyla ABD’nin sorunu haline getirmişken Türkiye’nin Batı Trakya Türklerinin doğrudan insan haklarından kaynaklanan sorunlarını dünya gündemine taşıyamaması büyük eksiklik olarak değerlendirilmelidir. Nitekim, Atina’da yapılan olimpiyatlar esnasında Müslüman sporcular için camiinin faaliyete geçirilmesi gündeme geldiğinde Yunan yetkililer, karşılığında Türkiye’nin Ruhban Okulu’nu açmasını istemişlerdi. Ne yazık ki o dönemde Türkiye’nin Müslüman aleminin temsilcisi olmadığının altı çizilmemiş bütün Avrupa’da camisi bulunmayan tek başkente camii yapılmasının ruhban okuluyla bir bağlantısının bulunmadığı dile getirilmemiştir. Yunanistan’ın ilgili ilgisiz her konuyu Türkiye’den karşılığında bir şey istenebilecek konuma getirme yeteneği ve ısrarı, bu nedenlerle Türkiye tarafından da örnek alınmalıdır. Türkiye savunma çizgisindeki politikalarından vazgeçip göze göz dişe diş taleplerini soydaşları adına dile getirmek zorundadır. AB üyesi olan ve hatta AB kültür ve kimliğinin temelini oluşturduğu kabul edilen Helen mirasına sahip çıkan Yunanistan’ın azınlıklar politikasını, en ince ayrıntısına kadar incelemeden Türkiye Batılı ülkeler düzeyine erişemeyecektir. T unanistan’ın ilgili ilgisiz her konuyu Türkiye’den Y karşılığında bir şey istenebilecek konuma getirmekte ısrarcı olması dikkat çekiyor. Daha önce Atina olimpiyatlarında, kente camii yapılmasını isteyen Türkiye’ye ‘‘Ruhban okulunu açarsanız olur’’ karşılığı veren Yunanistan, ülkede yaşayan Türklere ise oldukça kısıtlı imkanlar sunuyor. Atina yönetimi 6 yıldır Türklerin seçilmiş müftülerine görev hakkı tanımıyor. Patrikhanenin 26 Haziran 1997’de düzenlediğu Heybeliada Ruhban Okulundaki çevre sempozyumundan. hanenin ekümeniklik iddiasını kabul etmesi mümkün değildir. Müftülük makamına seçilen kişilerin görevlerine iade edilmesi de ancak Patrik seçiminin yapılabilmesine karşılık tutulabilecek bir konudur. Türkiye’nin patrik seçimine doğrudan bir müdahalesinin olmadığı ve geçerli sayılan nizamnamelere uygun bir şekilde buna izin verdiği düşünülürse sorunun Yunanistan’ın öne sürdüğü şekilde değil başka bir platformda çözümlenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Yunanistan’ın ‘‘demokratik kimlik’’ anlayışı ürkiye gayrimüslim vakıfları ile ilgili sorunları çözümlemeye çalışırken Batı Trakya Türklerinin ben T kiye’nin dolaşım hakkını kısıtlayan bir ‘‘yasak bölge’’ uygulaması ya da ekonomik ayrımcılık teşkil edecek ehliyet vermeme türünden uygulamaları bulunmadığı için bunların giderimi için öne sürebileceği bir karşılıklılık imkanı bulunmamaktadır. Bu sorunlar bir tarafa, Batı Trakya Türklerinin en önemli ve hayati problemi olan kimliklerinin tanınmaması sorunu için de Türkiye, resmi bir girişimde bulunmamıştır. Türkiye’deki Ortodoks dinine mensup azınlık kendilerini ‘‘Rum azınlık’’ olarak tanımlama hakkına sahipken, Batı Trakya Türkleri, ‘‘Müslüman Yunanlılar’’ olarak tanımlanmaktadır. İçinde ‘‘Türk’’ kelimesi geçen bütün dernekler kapatıldığı gibi ‘‘Türk’’ kelimesinin kullanılması dahi yasaklanmış durumdadır. Her ne kadar Türki
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle