01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 mamakta, enerji tüketiminde ithalata bağımlılığı sürekli artmakta, enerjiyi üretirken ve tüketirken verimliliği yeterince sağlayamamakta, ürettiği enerjinin yaklaşık dörtte birini kayıp ve kaçaklar nedeniyle tüketiciye ulaştıramadan yitirmektedir. Gerek konuttaki tüketici ve gerekse sanayici, pahalı enerji kullanmaktadır. Halk, artan enerji faturası karşısında çaresiz kalırken, sanayici ve ihracatçı, en önemli girdi kalemi olan enerjideki pahalılık nedeniyle, malını yurt içinde ya da dışında satmakta zorlanmakta ve yabancılarla rekabet edememektedir. Her şeyden önce; enerjinin kesintisiz, güvenli, temiz ve ucuz elde edilerek, halkın kullanımına sunulmasını sağlayan, sanayi ve ulaştırma politikaları ile doğru biçimde entegre olmuş, kalıcı bir enerji politikasının ‘‘sil baştan’’ oluşturulması gerekmektedir. Bir diğer ifadeyle, sorun yalnızca artan petrol fiyatları boyutunda ele alınıp çözümlenemeyecek denli yaşamsaldır. Türkiye’nin birincil enerji tüketimi içinde petrol % 38’lik payıyla ilk sıradadır. Ülkemizin yıllık petrol ürünleri tüketimi yaklaşık 32 milyon tondur. Tüketilen petrolün % 90’ından fazlası ithal edilmektedir. Petrol en çok ulaştırma sektöründe tüketilmektedir. Bu nedenle, ulaştırma politikamızdaki yanlışlıkların giderilebildiği oranda, petrol tüketimimizin sürdürülebilir düzeyde seyretmesi sağlanabilecektir. Yıllardır, çok yanlış biçimde, karayolu taşımacılığına ağırlık veren Türkiye’nin, kitle taşımacılığını temel alan bir ulaştırma politikasına bir an önce yönelmesi şarttır. Uzun erimli bu dönüşümün, en azından gelecekte daha sağlıklı bir enerji (petrol) politikasına kavuşmamız, ithalata ödediğimiz milyarlarca dolarlık faturalarımızın kabul edilebilir seviyeye çekilmesi yönünde yaşamsal katkısı olacaktır. Talebin planlanması, bir diğer tedbir olarak öne çıkmaktadır. Bizim gibi petrol tüketiminde büyük oranda ithalata bağımlı ülkelerde, talebin planlanmasında en önemli köşe taşlarından biri, yüksek vergi alınmasıdır. Ancak, zaten uygulanmakta olan vergi oranlarımız, Avrupa ortalamasının ciddi oranda üzerindedir. Bu nedenle, vergilerin daha fazla arttırılması, mevcut durumda uygulanabilir ve önerilebilir bir seçenek değildir. Talep planlanması ya da kısıtlanmasında, tüketicinin bilinçlendirilmesi ve enerji verimliliğinin arttırılması, bir diğer uygulama alanıdır. Trafiğe çıkan araçların kilometre başına tükettiği yakıt miktarında sağlanabilecek tasarruflar, önemli bir parametre olarak öne çıkmaktadır. Diğer yandan, vergi oranlarındaki mevcut yüksek oran, ülkemizin ciddi bir sorunu olan akaryakıt kaçakçılığını da teşvik eden nedenlerden biri haline gelmiştir. Türkiye’nin bu kaçakçılık nedeniyle uğradığı vergi kaybının yılda 2 milyar dolardan az olmadığı öne sürülmektedir. Bu nedenle, vergilerin makul düzeye çekilmesi, hem tüketiciye soluk aldıracak, hem de akaryakıt ve vergi kaçakçılığını bir oranda azaltacak bir unsur olarak görünmektedir. Atılması gereken en önemli adımlardan biri de, yurt içi ve dışında petrol arama faaliyetlerimizin akılcı biçimde arttırılmasını sağlayacak bir ‘‘mastır plan’’ hazırlanmasıdır. Bu noktada, 1954 yılında kurulurken, son derece çağdaş bir anlayış ve öngörü ile, dünyadaki emsalleri gibi, dikey entegre biçimde örgütlenen, ancak 1980’li yıllarda, Dünya Bankası’nın ülkemizin gerçeklerine ve çıkarlarımıza uygun olmayan dayatması ile bu yapısı bozulan ulusal kuruluşumuz TPAO’nun yeniden dikey entegre bir şirket olarak örgütlenmesinin sağlanmasının zorunlu olduğuna vurgu yapmamız gerekmektedir. Daha somut bir anlatımla, TPAO bugün olduğu gibi sadece bir arama ve üretim şirketi değil; arama ve C S TRATEJİ mıza neden olacak boyuttadır. Gene de, ilk iki, hatta üç sondajın ve bundan sonra yapılacak uzun süreli testlerin değerlendirilmesinden sonra, daha somut ve bilimsel anlamda değeri olacak sonuçlara ulaşılabilecektir. Dolayısıyla, işin arama ve üretim boyutunda da, Türkiye’nin yapabilecekleri vardır ve henüz çareler tükenmemiştir. Bir diğer açılım, petrole alternatif kaynakların devreye konulabilmesidir. Dünyada bu alanda, ciddi çalışmalar sürdürülmektedir. Özellikle ulaştırma sektörünün (henüz) vazgeçilmez girdisi olan petrolün yerini yakıt hücrelerinin alacağı günlerin yakın olduğunu iddia edenlerin sayısı da az değildir. Çok sayıda örnek araç piyasadadır. Ancak, bunun teknik ve özellikle ekonomik anlamda yaygınlaşabilmesi ve rekabet edebilir duruma gelmesi için, birkaç on barındıran Orta Doğu coğrafyasının ve yakın çevresinin, petrolün ele geçirilmesi ve fiyatlarının kontrolüne yönelik soğuk ve sıcak savaşların arenası olması kaçınılmaz görünüyor. Suudi Arabistan eski Petrol Bakanı Zeki Yamani ‘‘Taş devri, taş bittiği için sona ermedi. Petrol devri de, petrol bittiği için sona ermeyecek’’ derken, haklı olarak alternatif yakıtlara göndermede bulunuyor. Ama biz gene de, alternatif yakıtlara yönelik gelişmelerin dışında kalmadan, ‘‘referans senaryo’’ları dikkate alarak, petrol alanında yapabileceklerimizin tamamını yapmak zorundayız. 2004 yılında ham petrol, petrol ürünleri, doğal gaz ve LPG ithalatına toplam 13 milyar dolar ödeyen ve bu yılki faturası 20 milyar doları zorlayan Türkiye’nin, petrol ve doğal gaza yönelik politikasını, sanayi ve ulaştırma politikası ile bir arada, tepeden tırnağa gözden geçirmesi zorunlu görünüyor. Bu iki yaşamsal enerji kaynağında, neredeyse tamamen dışa bağımlı olan ülkemizde, arz güvenliğinin sağlanmasından, yurt içi ve dışında petrol ve gaz aranmasına kadar uzanan geniş yelpazede, bu alanların yanı sıra, en az bu politikalar kadar önemli bir diğer alan ortaya çıkıyor: Dış Politika. Uzun yıllardır ihmal ettiğimiz bu ayak, çok güçlü biçimde diğerlerini tamamlar hale getirilemezse, enerji alanında yeni fiyaskolar yaşamamız ve bedeller ödememiz kaçınılmaz hale gelecektir. ‘‘Oil prices rally to hit fresh records’’; The Peninsula, Qatar’s English daily, web posted at: 8/11/2005 2:31:50 ‘‘Goldman Sachs: Crude Price Could Hit Ğ 105’’; Reuters, Friday, April 01, 2005 ‘‘It’s Not The End Of the Oil Age Technology and Higher Prices Drive a Supply Buildup’’; Daniel Yergin, Washington Post, Sunday, July 31, 2005 ‘‘Oil scales new peaks, eyes Ğ 60 on demand’’; Mayelle Demongeot; Reuters, June 20, 2005, Monday ‘‘China’s energy hunger fuels oil price rise: Europe’s economic chief’’; AFP (Tianjan, China) ‘‘OPEC’s influence on oil prices is down, but not out’’,; Brad Foss, AP, Washington, June 27, 2005 ‘‘Huge price boost to value of top oil companies’’; Tehran Times, June 18, 2005 ‘‘Crude Sets Record’’; Forbes (forbes.com), Paul Maidment, 06.17.05, 5.00 PM ET International Energy Outlook 2004; May 2004, Energy Information Administration U.S. Departmant of Energy Short Term Energy Outlook July 2004; Energy Information Administration U.S. Departmant of Energy, July 12th, 2005 ‘‘2005 Yılı Hedefler’’; TÜPRAŞ web sayfası (http:// www.tupras.com.tr), 28.01.2005 Dış Ticaret Müsteşarlığı web sitesi (http://www.dtm.gov.tr) üretimin yanı sıra, taşıma, rafinaj, dağıtım, pazarlama ve elektrik üretimi de yapabilen bir yapıda, yeniden organize edilmelidir. Bu yapılırken bir taraftan da, bu kuruluşumuz özerk bir yapıya kavuşturularak, siyasi etkilerden arındırılmalıdır. Türkiye’de petrolün varlığı ispatlanmış ve bugüne kadar 1 milyar varilden fazla üretilebilir petrol keşfi yapılmıştır. Bunun yaklaşık 700 milyon varili tüketilmiştir. Türkiye’nin petrol rezervleri ve üretimi itibarıyla, çevresindeki petrol bakımından zengin Orta Doğu ülkeleriyle kıyaslanması söz konusu değildir. Ancak, ‘‘Türkiye petrol denizinin üzerinde yüzüyor’’ diyen bilimsellikten uzak görüşler kadar, ‘‘Türkiye’de petrol yoktur’’ diyen kategorik görüşler de doğru değildir. Türkiye’de ekonomik anlamda petrol varlığının ispatlandığı Raman Dağı keşfinden bu yana geçen yaklaşık 70 yılda yapılan arama çalışmaları, ülkemizde petrolün potansiyelini tam olarak ortaya koymaktan çok uzaktadır. Bugünlerde, ilk sondajla daha somut bilgilere ulaşacağımız Doğu Karadeniz’deki arama çalışmalarının, 1990 yılından beri bize ulaştırdığı ilk veriler, Karadeniz’de ciddi hidrokarbon varlığı için umutlanma yıla gereksinim olduğu da öne sürülmektedir. Diğer yandan, biyoyakıt ta bir diğer seçenek olarak öne çıkmaktadır. Her ne kadar bu alternatiflerin, en azından yakın gelecekte petrolün yerini alması beklenmiyorsa da, Türkiye’nin tüm bu çalışmalara yönelik ARGE çalışmalarının ve üretim süreçlerinin içinde olması bir gerekliliktir. Petrol, enerji tüketiminde % 38’lik payı ile en önemli kaynak konumunu sürdürüyor. Rezervlerinin, taşıma yollarının, ticaretinin ve fiyatlarının kontrolü için yıllardır kan döküldü ve dökülmeye de devam ediyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın ve ABD Enerji Bakanlığı’nın çalışmalarına göre, 2025’de de başat rolünü ve % 38’lik payını koruyacak. Tüketilecek petrolün, referans senaryoda, mevcut 84 milyon varil/gün düzeyinden, yaklaşık 120 milyon varil/gün seviyesine çıkması bekleniyor. ABD’nin petrol tüketiminde ithalata bağımlılık oranının ise, mevcut % 57’lik düzeyinden, 2025’de % 70’e ulaşacağı öngörülüyor. Çin, Hindistan ve AB ülkelerinin petrol ithalat bağımlılıkları da büyük bir hızla artıyor. Dolayısıyla, önümüzdeki on yıllarda da, dünyanın ve özellikle de dünya ispatlanmış petrol rezervlerinin % 67’sini
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle