09 Ocak 2025 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

sınırlandırıp sınırlandırmadığı muğlaklığından yararlanan ABD, bu yetkiyi ulusal çıkarları doğrultusunda gelişigüzel uygulamaktadır. Bu fikrin karşısındaki gruplar bu tarz dar bir yorumlamanın, İÖS’nin esas amaç ve ilkelerinden (işkenceyle mücadele) saptığına işaret etmektedir. Ne var ki, Amerikan toplumunda sağduyulu ve insan haklarını destekleyen bu grupların girişimleri son derece gizlilik içinde yapılmasına çalışılan sert taktiklerin yumuşatılmasında sönük kalmıştır. Yüzlerce tutuklunun gerekçesiz olarak aylarca hatta yıllarca bekletilmesi de işkence uygulansın uygulanmasın yasal değildir. Bu tarz gizli göz altına almalar, BM tarafından hazırlanan “güç kullanarak ortadan kaldırma” üzerine hazırlanan anlaşmada da açıkça yasaklanmıştır. Bununla birlikte, ABD’nin resmi raporlarının bir kısmının dahi deşifre edilmesi, Adalet Bakanlığı’nın 2005 yılı başında söz konusu politikasında değişikliğe gitmesine ve bundan rahatsız olan çevrelerin “gözünü boyamak için” anlaşmadaki işkence tanımının genişletilmesine sebebiyet vermiştir. Ocak ayında yayımlanan bu rapor, işkencenin her zaman ve her yerde yasaklanmasını öngörmüştür. Avrupalıların sineye çekişi BD hükümeti şimşekleri üzerine çekmemek aynı zamanda, kendi amacına ulaşmak adına tutuklu politikasında zikzaklar çizmektedir. Bir yandan gerektiğinde işkence dahil her türlü eylemi gerçekleştireceği tehditlerini savururken bir yandan da sözleşme maddelerine harfiyen uyacağının güvencesini vermeye çalışmaktadır.[1] Zira CIA’nın Avrupa’da gizli işkence üsleri kurduğu iddialarının ardından Avrupa turuna çıkan Rice, “zalim, insanlık dışı, aşağılayıcı muameleyi yasaklayan BM'nin İşkenceyi Önleme Sözleşmesi'ne olan yükümlülüklerimizi dünyanın her yerindeki Amerikan personelini kapsayacak şekilde, ülke içinde ve dışında genişlettik” diyerek, ABD içinde ve dışında “acımasız” sorgulama yöntemleri Raund: Devletin! maçları birbirinden son derece farklı gözüken ulusal ve uluslararası sivil toplum örgütleriyle, işkence uygulayan devletler arasında bu konuda büyük ayrılıklar yaşanmaktadır. Biri ulusal güvenliğe diğeri insan haklarının korunmasına öncelik vermektedir. Halkı etkilemeye çalışan bu iki birimin karşılaşmasında ilk raundu “devlet” kazanmıştır. Bundan sonra maçın seyri her şeyden çok uluslararası konjonktürde bir değişime veya tüm dünyayı etkileyen önemli bir olaya bağlı olacaktır. 11 Eylül’le birlikte siyasi şartlar değişse de hukuki şartlar değişmemiştir. ABD ise bunun bilincinde olmamaya kararlı gözükmektedir! [1] Rice’ın Avrupa ziyareti sırasında 7 Aralık’ta Kiev’de dile getirdiği söyleminden önce bile Bush yönetimi içinde özel bir tartışma yer almaktaydı. Rice’ın grubu işkence konusunda daha kısıtlı bir standarttan yanayken, Cheney grubu CIA’nin Senatör McCain’in önerisindeki kısıtlamalardan muaf tutulmasını istemekteydi. [2] Öte yandan geçtiğimiz haftalarda ABC kanalı da, iddiaların ortaya çıkmasının ardından CIA’nın, Doğu Avrupa’daki üslerini Kuzey Afrika’ya taşıdığını öne sürmüştü. Ayrıca, ABD Temsilciler Meclisi işkence mağdurlarına desteği öngören yasa tasarısını açık farkla kabul etti. [3] Heribert Prantl, “CIA işkence uçakları ve Avrupa’nın samimiyetsizliği!”, Süddeutsche Zeitung, 6 Aralık 2005. A Internatıonal Herald Tribune 9 Aralık BD, uluslararası hukuktaki sınırlamaların kendi güvenlik güçlerini kendi sınırları içinde bağlayacağını savunuyor. Bush yönetimi, ABD birimlerinin tüm küredeki uygulamalarının bu kapsama girmesi yönündeki bütün girişimleri engelliyor. Kamuoyu yoklamaları ABD halkının yüzde 60’ının bu tür uygulamaları ‘normal’ bulduğunu ortaya koyuyor. A uygulanmasının yasaklandığını dile getirmiştir.[2] Rice’ın bu söylemleri tutuklulara karşı müdahalede esneklik ile Avrupa ve ABD’deki halkın endişesini söndürmeyi sağlama hedeflerini bir sanatkar ustalığıyla dengelemeyi amaçlamaktadır. Rice’ın söylemlerinin altında zekice planlanan üç temel unsur göze çarpmaktadır: Avrupa’dan gelen yoğun eleştiri yağmurunu dindirmek, ABD politika üretirken Adalet Bakanlığı, CIA ve Pentagon’un elini kolunu bağlamak ve McCain’in önerisinin gereksizliğine Kongre’yi ikna edebilmek. Lakin bu söylemler ne ABD’nin işkence ve diğer kötü muamelelere karşı tanımının esası hakkında ne de ABD’nin aslında yasak olması gereken ancak yurt dışında uyguladığı sorgulama tekniklerini halen uygulayıp uygulamadığı konusunda belirgin bir tablo çizmektedir. “Terörle mücadele deyince akan sular durur” ilkesiyle transatlantik müttefikine bağlı kaldığına inanılan Avrupa, bu tarz insanlık dışı durumlara yeterince ses çıkarmamakla birlikte “acaba hukuk dışı uygulamalar da müttefik konumunun görevlerinden biri mi?” sorusunu akla getirmektedir. Oysa, hukukun politikaya sınırlar koyması gerekir. Uygulamalı siyaset ise buna‚ ‘aslında’ ibaresini ekleyerek her zaman olması gerekene uyulamadığını savunmaktadır. Sonuçta hukukun siyasetin işine geldiği kadar hukuk olabildiği durumu ortaya çıkmaktadır. Amerika’da bu, 11 Eylül 2001’den bu yana devlet doktrini olmuştur. Avrupa’da ise gayri resmi olarak geçerligözükmektedir.[3] C S TRATEJİ ÇİZGİLİ DÜNYA? İnsan Hakları, ABD, AB sınırları içinde geçerlidir! 7 Le Monde 7 Aralık A Le Monde 13 Aralık The Economist 10 Aralık
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle