Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 A C S BD halkının yüzde 60’ı onaylıyor… TRATEJİ İşkence terörü önler mi? Aslı GÖKÇORA TUSAM Amerika Araştırmaları Masası agokcora@tusam.net 1 Eylül’le birlikte insan hakları tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Soğuk Savaş koşullarında gittikçe popülerleşen insan hakları sözleşmeleri ve bu alanda yapılan uluslararası yapılanmalar çok zıt bir yönde seyir almaya başlıyor. 11 Eylül’den sonra “hukuk devleti” kavramını hiçe sayıp kendi çıkar ve güvenliğini korumak adına uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmekten kaçınmayan ABD yönetimi, “terörle mücadele yolunda atılan her adım mübahtır” edasıyla hareket ediyor. Tüm hukuk kurallarını ve anlaşmaları kendi isteği doğrultusunda yorumlayarak süper güç olmanın hazzıyla ve terörle mücadelede mağdur olmanın (!) verdiği rahatlıkla insan haklarını hiçe sayıyor. Başka bir 11 Eylül yaşamamak için bünyesindeki istihbarat teşkilatlarına olağanüstü yetkiler veren ABD yönetimi “Vatanseverlik Yasası” gibi birtakım hukuksal mekanizmalarla bireylerin haklarını kısıtlamaya gidiyor. Bu durum daha önce “kabul edilemez” gözükeni şimdi “tolere edilebilir” hale getirmiştir. Göçmen politikalarından terör zanlılarının yargılanmasına kadar geniş bir yelpazedeki sivil hak ve özgürlükler hakkında, özgürlükçüler ile muhafazakarlar arasında ulusal ve uluslararası alanda bir tartışma açılmışsa da, terör zanlılarına yapılan işkence ABD’de yeterli ölçüde yankı uyandırmamıştır. Zira Amerikan halkının yaklaşık yüzde 60’ı devletlerinin tutuklulara yönelik politikasını ve iş 1 1 Eylül saldırısının ardından terörizme yönelik mücadele kapsamında alınan önlemler ve uygulamaları su yüzüne çıktıkça tepkiler de artmaya başlıyor. ABD’nin ülke dışında zanlıları sorguladığı merkezler kurduğu yönündeki iddia bunun son örneğini oluşturdu. Zanlılara yönelik uygulamalar insan haklarıyla çelişirken, ‘işkence terörü önler mi?’ sorusunu gündeme getiriyor. 1 Internatıonal Herald Tribune 7 Aralık maktadır. 13 Mart 2002 tarihli ve “Başkomutan olarak Başkan’ın tutuklu teröristleri yabancı ülkelerin kontrol ve gözetimine nakletme gücüne dair muhtıra” ile 2002’de Gonzales’in öncülüğünde çıkan “başkanın terörizmle mücadelede işkenceyi onaylayan Adalet Bakanlığı’nın raporu” da işkence karşıtı çevrelere karşı siper olarak oluşturulmuştur. Amerikalı yetkililere göre, aynı dili konuştukları ve/veya aynı kültürü paylaştıkları dolayısıyla daha fazla güven kazandıkları için yabancı istihbarat yetkililerinden yararlanılmalıdır. 11 Eylül sonrasında daraltılan ABD’nin işkence tanımında “ölüm, herhangi bir organ iflası veya vücut fonksiyonlarını yerine getirmede kalıcı izlere neden olacak acı” yegane unsurlar olarak göze çarpmaktadır. Asıl niyetin acı çektirmek olduğu durumlar hariç fiziksel ya da zihinsel acının işkence kapsamında olmadığı da dile getirilmiştir. Bununla birlikte, 25 Ocak 2002 yılında Beyaz Saray Danışmanı Alberto Gonzales’in hazırladığı muhtıraya göre, Cenevre Sözleşmesi’nin savaş esirlerine dair bölümü, “savaşın doğası gereği”, ElKaide ve Taliban gibi terör örgütü tutuklularına uygulanmamalıdır. Neden işkence tercih ediliyor? luslararası hukuk, suçlu bir kişinin “işkence görme olasılığı bulunan” başka bir ülkeye iade edilmesine karşı çıkmaktadır. (İÖS’nin üçüncü maddesi) ABD’ye göre, ne İÖS ne de başka bir uluslararası anlaşma bir ülkenin kendi toprakları dışında giriştiği eylemlere sınırlama koymamaktadır. Bu görüşe göre, taraf ülkelerin işkence uygulama olasılığı olan bir ülkeye zanlıyı “geri göndermesi” veya “iade etmesi”, sözleşmenin üçüncü maddesinde tamamen yasaklanırken, ABD kendi sınırları dışında bir yere yapılan “teslimin” (rendition) her hangi bir anlaşmanın ihlali olmadığını öne sürmektedir. Bir kişiyi bir ülkede yakalayıp başka bir ülkeye transfer etmek “geri gönderme” veya “iade etme” fiilleri içine girmeyeceğinden (zanlılar daha önce ikamet etmedikleri yerlerde tutulacağından) söz konusu eylemlerin yapılması herhangi bir ihlal teşkil etmemektedir. Kısacası, uluslararası örgütler tarafından yapılan işkence tanımlarının belirginlikten uzak ve yoruma açık olmasından istifade eden ABD, birtakım sözcük oyunlarıyla hukukta oluşan boşluklardan yararlanma çabasındadır. Dolayısıyla, İÖS’nin bir ülkenin herhangi bir zanlıyı kendi sınırları dışında yakalayıp başka bir ülkeye verme yetkisini kenceyi onaylamaktadır. İnsana dayalı istihbaratın (humint) önem kazandığı 11 Eylül sonrası konjonktürde, “kapalı kapılar ardında olduğu müddetçe” sorgulama sürecinde her çeşit tekniğe başvurulmasına ses çıkarmayanlar halkın çoğunluğunu oluşturmaktadır. Dolayısıyla “amaçlara hizmet ettiği sürece”, “araçların” devlet birimleri tarafından kullanılmasına sert bir tepki gösterilmemektedir. Özellikle Batı dünyasınca “sözde” tamamen yasaklanan işkence ve benzeri suçlar, günü müzde ABD’nin ve dünyanın karşılaştığı politik ve etik sorundur. Evde ve dışarıda farklı kurallar! em ulusal hem de uluslararası hukukta yasaklanan terör zanlılarının başka bir ülkeye teslimi (rendition) gibi taktiklerle tutuklulara işkence yapılması özellikle ABD tarafından uzun süredir kabul görüyor. Bush yönetimi, İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi’nin (İÖS) sadece ABD sınırları dahilindeki eylemler için geçerli olduğuna dolayısıyla, Küba, Guantanamo ve diğer işkence üslerinin hakhukuka uygun olduğuna inanıyor. Buna karşın, ABD Kongresi’nde karşıt görüşler de mevcut. Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in Kongre’ye sunduğu (ve henüz sadece ABD Senatosu tarafından onaylanan) “her hangi bir Amerikan askeri personeli veya istihbarat yetkilisi tarafından, dünyanın herhangi bir yerinde yapılan işkence veya zulmün, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamelenin Amerikan yasalarının ihlali niteliğinde olacağına dair” önerisi de bu anlamda kayda değerdir. Ancak ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney’nin ABD’nin istihbarat servis elemanlarının bu tarz bir uygulamadan muaf tutulmalarını önermesi ile Bush’un McCain’in önerisini veto edeceği yönündeki tehdit, durumun vahametini açıkça ortaya koy H U Le Monde 12 Aralık ?