Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ladan 7 milyar Avro’yu bulacağının altını çiziyor. Ve ekliyor: “Eğer üye ülkeler geri ödemelerde daha fazla indirim istiyorlarsa önce OTP’de reforma gidilsin.” OTP, en pahalı ortak politika olarak, bütçenin kalbinde patlamaya hazır bir bomba gibi duruyor. Hem AB’nin, yeni üyelerini daha iyi hazmedebilmesi gereği hem de dünyanın yoksul ülkelerini daha da yoksullaştırdığı gerçeğinin artık inkar edilemeyecek bir hâl almış olması tarım politikalarının değiştirilmesini şart koşuyor. Doha Turu’nun Hong Kong ayağında neredeyse tamamı tarım üreticisi olan Afrika ülkelerine somut bir yardım sunmayı hedefleyen İngiltere, “dünya ticaretinde Afrika’nın payında meydana gelecek yüzde 1’lik artış, kıtaya 70 milyar dolardan fazla gelir getirecek” tezini Başbakan Blair ve AB Komisyonu’nun ticaretten sorumlu üyesi Peter Mandelson aracılığıyla iki koldan savunuyor. Mandelson, Japonya’ya göre daha az ama ABD ve Kanada’ya göre daha fazla korumacı bir konumda olan AB’nin tarımını serbestleştirmesi adına, Fransızların tüm itirazlarına rağmen, yüzde 60’a varan tarife indirimine gitme sözü verdi. Ancak, daha fazla indirime gidilmesinin Afrika ülkelerinden ziya C S A de Brezilya ve Hindistan’ın işine yarayacağından bu konuda daha ileri adımlar atılamayacağı belirtiliyor. Bu durumda, Afrika ülkelerine tarım ürünleri ile ilgili “ticaret kapasitelerini artırma” yardımı yapılması daha uygun bir çözüm olarak görülüyor. Bu teklif de ne var ki, amacın iyi olmasına rağmen, bütçenin yükünü taşıyan Almanya, Hollanda ve İsveç gibi ülkeleri korkutuyor. OTP’nin Afrika ülkelerinin yanı sıra yeni üyeler için de reform edilmesi gerekiyor. Bu nedenle İngiltere, “Ortak Tarım Politikası için bir Vizyon” başlıklı bir rapor yayımladı. Tarım Komiseri Boel “zaten 2013’e kadar tarım bütçesi değişmeyecek, acele etmeyelim” dese de İngiliz otoriteler, reform için 1015 yıla ihtiyaç duyulduğunu, OTP’nin bu haliyle AB’yi, her bütçe döneminde 100 milyar Avro zarara uğratacağını ve 2013’ün, değişiklikleri tartışmaya başlamak için çok geç olacağını belirtiyor. AB 15’in tarımdaki istihdam oranı yüzde 2 iken bu rakam, AB 25 ile birlikte yüzde 5.9’a çıktı. Bu da çiftçiye doğrudan pazar fiyatı des TRATEJİ 21 kapsayan böyle bir değişikliğin 2015’e kadar nasıl gerçekleştirileceği düşünülürken AB’nin tarım bütçesini 2013’e kadar dondurduğu hatırlanmalıdır. O tarihten itibaren ise, Türkiye’nin yeni 6 yıllık bütçeye, özellikle tarım nedeniyle, yüzde 19’luk ek bir yük getireceği bilindiğinden, müzakere çerçevesinde yer alan ve Türkiye’nin tarımsal, bölgesel ve yapısal fonlardan kalıcı olarak yararlanamamasının yolunu açan hükmün devreye gireceği beklenmelidir. Bu fonlar olmadan Türkiye’nin tarımdan ayırdığı 6 milyon kişiyi yeni sektörlere nasıl yerleştireceği, kalan 2.5 milyon kişiyi bilim ve teknolojiye dayalı tarım için nasıl eğiteceği belli değil. Bu durumda, tarım reformunun bütün yükü sadece Dünya Bankası ile yürütülen Tarımsal Reform Uygulama Projesi’ne bağlı kalmış görünüyor. Ayrıca, Türk tarımının en çok ürettiği ama katma değeri düşük kayısı, incir ve fındık gibi ürünlerin yerine yüksek katma değerli alternatiflere kayması istenirken Türkiye’nin ticaret kapasitesini artırması da gerekecek. Gıda güvenliği ve hayvan sağlığı ile ilgili sorunlar ve toprak ağalığının tarımda hâlâ etkin bir unsur olması da tarımda AB ile uyumu, mali yardımın olmayacağı koşullarda, zora sokan diğer konu başlıkları. Yukarıda sözü geçen bütçe ve OTP tartışmaları, AB’nin Türkiye’ye tarım ve altyapı reformu için yılda 14 milyar Avro vermeyeceğininispatı olarak görülmelidir. 2013 yılı geldiğinde Türkiye’nin sökülmüş fındık ağaçları ve 6 milyon yeni işsizle kalakalmaması için AB’nin bu konuda ne düşündüğünün çok iyi bilinmesi gerekiyor. Ya Fransa’nın dediği olacak, doğrudan fiyat destekleri devam edecek ve bu durumda Türkiye’nin OTP’den dışlanması söz konusu olacak ya da İngiltere kazanacak ve AB’nin tarımı destekleme politikası sona erecek. Yani, iki durumda da Türkiye kaybedecek. teşli taraflarını İngiltere ile Fransa’nın oluşturduğu Ortak Tarım Politikası tartışmaları Türkiye için ürkütücü sonuçlar doğurabilir. Türkiye’nin tarımda istihdam ettiği 6 milyon kişiyi diğer sektörlere kaydırması, 2.5 milyon kişiyi de teknolojik tarım konusunda eğitmesi, bunları da AB’den katkı almadan yapması isteniyor. Tarım tartışması nasıl çözümlenir henüz belli değil ama her durumda Türkiye’nin kaybedeceği düşünülüyor. teği ve sübvansiyona dayalı korumacı uygulamalar içeren OTP’nin maliyetini arttırıyor. Pazar fiyatı desteği ayrıca, ürünün nihai fiyatına da yansıyor. Katılımın hemen ardından Polonya’da pirincin fiyatının yüzde 45, şekerin yüzde 45 ve etin yüzde 38 arttığı biliniyor. Çiftçiye yapılan fiyat desteğinin azalmasının fiyatları da düşüreceğini savunan İngiltere karşısında, her zamanki gibi, bu destekten en çok yararlanan ülke olan Fransa’yı buluyor. Ve Türkiye… lbette, yukarıda anlatılan “hazmetme” öyküsünün Türkiye’yi de ilgilendiren sonuçları olacaktır. Özellikle tarımda tarama sürecinin başladığı bugünlerde bu konunun, ayrıntılı biçimde tartışılması gerekiyor. İşçilerin tamamının kayıtlı olmamasından dolayı yüzde 40 mı yüzde 33 mü olduğunu bilemediğimiz tarım sektöründe çalışanların toplam istihdama oranı, AB standartlarına göre “ürkütücü” bir boyutta. Eğer Türkiye, AB’ye yarın katılacak olsa mevcut AB tarım işgücünü ikiye katlayacaktır. Söz konusu oranların, önümüzdeki 10 yıl içerisinde büyük çoğunluğunun hizmet sektörüne kaydırılması suretiyle yüzde 10’a indirilmesi gerekiyor. Eğitim seviyesi çok düşük, ve belki de okumayazması olmayan, milyonlarca kişiyi E S osyal psikolog Prof. Bilgin, kimlik tartışmasına açıklık getirdi: ‘Ulus, yurttaşlar topluluğudur’ Işık KANSU ANKARA Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden sosyal psikolog Prof. Dr. Nuri Bilgin, aydınlanma felsefesinin ulus kavramını “yurttaşlar topluluğu” olarak tanımladığını belirterek, “Cumhuriyetçi anlayış, tüm etnik grupların veya cemaatlerin sivil toplum alanında kendi varlığını sürdürmesini, ancak siyasal düzen söz konusu olduğunda, bu kültürle arasına mesafe koyarak, ‘ulusal kimlik’te birleşmesini öngörmektedir. Bu da, sanılanın aksine, tıpkı laiklikte olduğu Aydınlanma felsefesinin devrimci söyleminde ifadesini bulan anlayış, ulusu yurttaşlar “ topluluğu olarak tanımlar. Cumhuriyetçi anlayış, tüm etnik grupların veya cemaatlerin sivil toplum alanında kendi varlığını sürdürmesini, ancak siyasal düzen söz konusu olduğunda, bu kültürle arasına mesafe koyarak, ‘ulusal kimlik’te birleşmesini öngörmektedir. Bu da, sanılanın aksine, tıpkı laiklikte olduğu gibi farklılıkları korumanın ve birlikte yaşatmanın en mümkün ve etkili yollarından biridir.” gibi farklılıkları korumanın ve birlikte yaşatmanın en mümkün ve etkili yollarından biridir” dedi. Prof. Dr Nuri Bilgin, son dönemde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanan sıcak gelişmeler üzerine yeniden gündeme taşınan üst kimlikalt kimlik tartışmalarını bir sosyal psikolog olarak değerlendirirken konuyu bilimsel açıdan boyutlandırdı ve yorumladı. Sosyal Bilimlerin Kavşağında Kimlik Sorunu (1994), Kolektif Kimlik (1995), İnsan İlişkileri ve Kimlik (2001), Siyaset ve İnsan (2005) gibi kitaplarıyla tanınan Prof. Bilgin ile yaptığımız söyleşi şöyle gelişti: Ulus, bir ırk bütünlüğü olarak algılanabilir mi? lus, kelimenin dar anlamında bir siyasal topluluktur. Bunun kavramlaştırılması, siyaset teorilerinin temel sorunlarından biri olmuş U ?