Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Krediler Credit’e CEM SUNGUR Değişik yaralanmalar ve hastalıklar insan vücudunda çok farklı izler bırakırlar. Bazı organ ve dokuların kendilerini onarma ve yenileme yetenekleri vardır. Örneğin kaza sonucunda karaciğerinde büyük hasar oluşan bir insanda aylar sonra bu hasara ait bir ipucu bulmak zor olabilir. Öte yandan bazı organlarımızın bu tür bir yeteneği yoktur. Doğduğumuzda ne kadar hücre varsa yaşamımız boyunca elimizdeki ile yetinmemiz gerekecektir. Doğal olarak araya giren hastalıklar ve yaralanmalar rezervlerimizin azalmasına neden olacaktır. Eğer kayıp çok fazla ise o organla ilgili organ yetmezliği ortaya çıkacaktır. Kalp ve böbrek yetmezlikleri bu şekilde gelişen hastalıklardır. İnsanlar doğdukları zaman belirli sayıda böbrek hücresi ile doğarlar. İki yaşımıza kadar bu sayı biraz artabilir. Ama daha sonra sayı sabit kalır, yaşımız kırkı geçtikten sonra hücrelerde azalmalar olmaya başlar. Kadınlar ve erkekler arasında bu açıdan hiçbir fark yoktur. Öte yandan ülkemizde yaşayan kadınların doğduklarında daha fazla böbrek hücresine gereksinimleri olduğu ortaya çıktı. Çünkü ülkemizdeki kronik böbrek hastalığının görülme sıklığını belirlemek için dört yıldır yürütülmekte olan CREDIT (Chronic Renal Disease in Turkey) adlı çalışmanın ön sonuçları açıklandı. Türkiye’nin bütün coğrafi bölgelerinde yürütülen bu kapsamlı araştırmada 18 yaşından büyük olan ve sayıları on bini aşan vatandaşımızda yüksek tansiyon, böbrek yetmezliğine ilişkin ipuçları, kilo fazlalığı, metabolik sorunlar ve kan yağlarındaki değişiklikler incelendi. Yirmi üç ilde ve yüzde 71.6’sı kentlerde yaşayan vatandaşlarımızdan yüzde 44.3’ü kadın olduğu belirlendi. Veriler ülkemizde yaşayan erişkinlerin yüzde 15.7’sinde kronik böbrek hastalığına ilişkin bulgular olduğunu gösterdi. Sonuçlara göre ülkemizde 7.5 milyon böbrek hastasının olduğu ve ne yazık ki 2.4 milyon kişide de oldukça ilerlemiş böbrek yetmezliği olduğu öngörülebilir. Araştırmanın sonuçlarını Türk Nefroloji Derneği’nin düzenlediği 26. Ulusal Kongre sırasında açıklayan Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar’ın sunumunun satır aralarından şu çarpıcı sonuçlar çıkıyor. Kronik böbrek hastalığı her 6 erişkin kadından birinde, öte yandan her dokuz erkekten birinde izleniyor. Aradaki bu çarpıcı farkın nedenlerini açıklanan verilerde kolayca bulmak olası; ülkemizdeki her dört kadından birinde obesite (şişmanlık) var, her iki kadından birinde bel çevresi sağlıklı sınırları aşıyor, her üç kadından birinde metabolik sendrom var. Ülkemiz vatandaşlarının yüzde 13’ünde şeker hastalığı var ve kadınlar yine dezavantajlı. Daha vahim bir analiz sonucu da kan basıncı yükseklikleri incelendiğinde ortaya çıkıyor. Her üç kadından birinde kan basıncı yüksekliği var. Hipertansiyon, metabolik sendrom ve şeker hastalığı birbiriyle iç içe geçmiş önemli sağlık sorunları ve kalp ve böbrek hastalıkları başta olmak üzere toplumumuzda en fazla insan hayatına mal olan hastalıklara davetiye çıkartıyorlar. CREDIT çalışmasının tüm sonuçları açıklandığında ülkemiz için önemli çıkarımlar elde edilecek. Öte yandan ham veriler bile acil önlem gerektiren bir soruna işaret ediyor. Ülkemiz kadınları, erkeklere göre kronik sağlık sorunları açısından daha fazla risk altında. Diyabet, yüksek kan basıncı, metabolik sendrom, kronik böbrek hastalığı ve büyük olasılıkla da kalp hastalığı kadınları daha fazla hedef alıyor. Kadınlara daha fazla böbrek hücresi sağlamak olası değil ama “kadın sağlığı” kavramının yeniden tanımlanması ve bu konudaki önceliklerin belirlenmesinde çok büyük yarar var. cem.sungur@anadolusaglik.org 28 KASIM 2009 CUMARTESİ 5 Müzik, eğitimde mucizeler yaratıyor Müzik çocukta odaklanmayı, dil becerisini arttırıyor, sosyalleştiriyor, bedensel gelişimi de olumlu etkiliyor. Müzik eğitimine bebek, anne karnındayken başlamakta yarar var ama enstrüman çalmak için beş yaşı beklemek gerekiyor. Müziğin, çocuk eğitiminde ve gelişiminde çok önemli bir yeri var. Müziğin çocuğun gelişimine etkileri, çocuğun müziksel becerilerinin geliştirilmesi ve FİGEN müzik eğitimi yoluyla müzik dışı ATALAY becerilerinin geliştirilmesi olmak üzere ikiye ayrılıyor. Müzik, çocukların ritim, vuruş, tempo, melodi gibi kavramları öğrenmesini sağlarken, sosyal, duygusal gelişimin, dil ve kişilik gelişiminin sağlıklı olması için de katkıda bulunuyor. Çocuklara müzik ile eğitim veren Gymboree Play & Music Turkey’in kurucusu Esra Taşar, müziğin çocuklar üzerindeki yararlarını ve bu konuda annebabalara düşen görevleri anlattı: Müzik beyni geliştiriyor Bilim adamları, müzik eğitiminin beyindeki yeni bağlantı oluşumunu canlandırdığına inanıyor. Yapılan araştırmalar, erken müzik eğitiminin gerçekten de çocukların beyinlerindeki işlem merkezlerini geliştirdiğini gösteriyor. 35 yaş arası çocukların, altı aylık müzik dersinden sonra, matematik ve diğer bilimler açısından çok önem taşıyan uzaysal algılama testlerinde ve bulmacalarda heyecan verici gelişmeler gösterdikleri görülüyor. Konsantrasyonu arttırıyor Başarı için temel öğelerden biri olan konsantrasyon, çocuğun gördüklerini, duyduklarını ve okuduklarını hatırlamasını sağlıyor. Müzik, çocuğun konsantrasyonunu geliştirmesinin en etkili yollarından biri olarak öne çıkıyor. Çünkü yapısı bakımından sürekli bir düzen içeren müzik, kendi iç disiplini dolayısıyla da ciddi bir dikkat yoğunluğu gerektiriyor. Bu da çocukların konsantrasyonunu yükseltiyor. Müzikle gelişen konsantre olabilme becerisi, çocuğun yaşamındaki diğer alanlara da olumlu yansıyor. Konsantrasyon çocuğa, disiplini ve hedeflerini belirtip onları gerçekleştirmeyi öğretiyor, onu okul hayatına ve ileriye hazırlıyor. Dil becerisi üst seviyeye çıkıyor Çocukta dil gelişimi okul öncesinde gerçekleşiyor. Bu gelişimi destekleyen en güzel araç ise şarkı ve tekerlemeler. Müzik beynin sözel bölümünü de geliştirdiği için okul öncesi dönemde daha çok müzik eğitimi alan çocukların, dil öğrenme yetenekleri normal eğitim görenlere göre daha çok gelişiyor. Sözleri, dili ve duyguları geliştirici olan, ezgileri uygun ses aralığında yazılmış, sözmüzik cümleleri uyumlu, doğru cümle ve vurgulamalarla söyletilen şarkılar çocukların dil becerisini artırıyor. Çocuğun hangi müzik aletini çalmak istediğine kendisinin karar vermesi gerek. Anne ve baba bu konuda çocuğu zorlamamalı. Bedensel gelişime de etkisi var Müziğin çocuk gelişimine olan yararlı etkilerinden biri de bedensel gelişim konusunda. Şarkılardaki soluk belirteçlerine göre nefes alma, solunum kontrolünü ve akciğer gelişimini sağlıyor. Enstrümanlarla çalışma, büyük ve küçük kasların gelişimini olumlu etkiliyor. Bu etkinliklerin grup içinde sürmesi ise gelişimi hem hızlandırıyor hem de iletişim becerilerine yeni bir pencere açıyor. Doğumdan üç ay önce ona müzik dinletin Müzik eğitimi ne zaman başlamalı? Uzmanlar, bebeklerde müzik eğitiminin doğumdan üç ay önce başlaması gerektiğini ifade ediyor. Doğumdan üç ay önce, bebeğinize müzik dinlettirdiğinizde, onun anne karnında daha aktif hareket ettiğini hissetmeniz mümkün. Hayatın sonraki döneminde de aynı müziğin bebek üzerinde bir tür sakinleştirici etkisi oluyor. Çünkü, bebeğin doğumdan sonra aynı armonileri dinlemesi, bilinçaltında anne karnının güvenliğini çağrıştırıyor. Hangi yaşta, hangi müzik aleti? Okul öncesi eğitimde, çocuğun müziğe olan ilgisini artırmak ve gelişimini sağlamak için çeşitli enstrümanlardan yararlanılıyor. Çocukların bu enstrümanları kendi kendilerine çalabilecek profesyonel bir eğitim alması için ise belli yaşlara gelmiş olması gerekiyor. Müzik eğitimcileri çocuklar için en uygun olan enstrümanların piyano, keman ve gitar gibi enstrümanlar olduğuna işaret ediyor. Ancak çocuğun, ciddi bir piyano eğitimi almak için en az beş yaşında olması, keman için yine beş ve klasik gitar için de yedi yaşına gelmiş olması gerekiyor. Diğer bir çok enstrüman için en uygun yaş ise 13 olarak gösteriliyor. Anne ve babalara görev Anne ve babaların, öncelikle çocuğun bu tür çalışmalardan hoşlanması için, daha önceden müzik, ritim ve dans sevgisini ona aşılamış olmaları büyük önem taşıyor. Çocuk, bir müzik aletini çalmaya başladığında başlangıçta anlamsız ve karışık melodiler ortaya çıkarabilir. Bu durumda da anne ve babanın, çocuğun cesaretini kırmaması gerekiyor. Çocuğu sosyalleştiriyor Çocuğun, kendisini en iyi ifade edebileceği müzik türünde grupla çalışması, onun sosyalleşmesinde önemli bir yere sahip. Grupla birlikte şarkı söyleme, çocuğun sesini kullanmayı ve denetlemeyi keşfedeceği, uyum becerisini geliştireceği, işbirliğine dair disiplin kazanacağı türden bir etkinlikken; bireysel enstrüman çalması enerjisini olumlu yönlendirebileceği, kişisel doyum sağlayabileceği ve ritimmelodi duygusunu geliştirebileceği türden bir etkinlik olarak yararlı oluyor. Çocuklar için açılan “İyi Cüceler” kitabevi, yalnızca bir kitapçı değil. Bir çocuğun hem eğitici faaliyette bulunup hem de keyif alabileceği bir mekân burası. Yakın zamanda atölye çalışmaları ve okuma günleri ile de buluşacak küçük okuyucularıyla. ‘İyi Cüceler’ çocuklarla buluşuyor tasarlamayı istedik” diyor. Oyun alanına içinde kitap okuyabilecekleri bir ağaç ev yapmaları bu yüzden. Oyun oynayıp faaliyet yapabilecekleri bir masa da tasarlamışlar. Böylece çocukların yaz kış, uzun zaman geçirebilecekleri bir ortam çıkmış ortaya. Durum böyle olunca, bu alanda okuma günleri ve değişik atölye çalışmalarının yapılacağı programlar da planlamaya başlamışlar. Peki, kitabevinin adı neden mi İyi Cüceler? Çünkü kendi aralarında “İyi geceler” yerine kullandıkları “İyi cüceler”in bir kitapevi için çok uygun bir isim olacağını düşündükleri için koymuşlar. Şimdilerde çoğu bilinen yayınevlerinin olmak üzere tüm 014 yaşa hitap eden kitapları eksiksiz bulundurmaya çalışıyorlar. Yakın dönemdeki planları ise eksik olan ve bekledikleri yabancı yayınları da bir ay içinde tamamlamak. Kitaplar yaşa ve konuya göre kategorize edilmiş. Ders kitapları haricinde her konuya ait kitap bulunuyor. Bunların arasında bebek kitapları, ilk okuma kitapları, yine kendi içinde sınıflandırılmış aktivite kitapları, masal, bilim kitapları ve ansiklopediler ile yabancı yayınlar, okul öncesi eğitim, ebeveyn referans kitapları sayılabilir. Hatta yakında, kullanılmış özel kitaplara ait kütüphane bölümünü de hazırlamış olacaklar. Ünal, İyi Cüceler’in butik bir kitabevi olarak mümkün olduğunca iletişimi tercih ettiğini dile getiriyor. Bu anlamda destek ve öneri verdikleri zamanlar da oluyor. Henüz yeni açılmasına rağmen kitabevine ilgi yüksek. Ünal, “İnsanlar gelip çok uzun zaman geçiriyor ve bir çok kişi hayallerindeki yerin açılmış olduğunu söylüyor” diyor. Ayrıca İyi Cüceler’e çocuklarınızı iki saate kadar kitabevinde bulunan aktivite alanına bırakmanız mümkün. (www.iyicuceler.com, 0 216 385 91 11) İyi Cüceler, yeni açılan bir kitabevinin adı. Özelliği ise sadece çocuklar için hizmet veriyor olması. Erenköy’de açılan bu kitabevi, kitapların yanı sıra eğitici oyuncaklar bölümü, atölye ZUHAL çalışmaları, okuma yapılabilmesi için AYTOLUN hazırlanan bir ağaç evi ve oyun alanıyla beraber tam da çocukların ihtiyacı olanları sunuyor. Aslında yalnızca çocuklar da değil, onlarla beraber gelen aileler için de çocukluklarını yaşama fırsatı bir anlamda. Kitabevinin sahibi Gönül Ünal, iki çocuk annesi. Bol kitaplı bir evde büyümüş. Hatta annesinin başucunda sık sık yeni kitapları görürmüş çocukluğunda. Böylece o da kitapları merak ederek sormaya, sonra da okumaya başlamış. Gün gelip çocukları olduğunda Ünal da tıpkı annesinin olduğu gibi onlara model olma isteğiyle kitapçıda beraber vakit geçirmeye başlamış. Tabii gün gelmiş bu alanların yetersiz kaldığını farketmiş. “Alanlar çok küçük olduğu için kitaplar çok düzensiz bir şekilde teşhir ediliyordu. Bizse aradığımız kitaplara çok rahat ulaşamıyorduk” diyor Ünal. Son yıllarda hem yerli hem de çeviri çocuk kitaplarında çok fazla artış olsa da bu yayınların hepsini bir arada, rahat bir alanda ve düzenli bir şekilde bulmanın güçleştiğine değiniyor. Işık düzeni, içeride çalınan müzik, kullanılan renkler gibi detayların da marketlerden ayırt edilecek özelliklere sahip olması gerektiğinden söz ediyor: “Çocukların kitapları sevmesi ve okuma işlevinin zorunlu ve tek düze bir halden çıkması için de bu tip yerlerin çoğalmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Çocuk kitapları çok önemli. Çünkü kitap okumak bir çocuğun edinmesi gereken çok önemli bir alışkanlık. Ayrıca kitap okuma faaliyeti ebeveyn ile çocuk arasında önemli bir köprü.” Tam da bu noktada çıkmış fikir: Sadece çocuklara ait bir kitapçı açmak. Erkin Peprek’le beraber de projeyi hayata geçirip uygun yer aramaya başlamışlar. Buldukları mekan da büyük olunca kitabın yanı sıra eğitsel oyuncaklara da yer vermişler. Ünal, “Herkesin, özellikle tabii ki çocukların zaman geçirmeyi seveceği bir mekan olarak C MY B C MY B