Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sinema VİZYON ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? (The Tournament) Scott Mann’ın yönettiği filmde Robert Carlyle, Kelly Hu, Ving Rhames ile Scott Adkins rol alıyor. Her yıl, gözden uzak ve dikkat çekmeyen bir kasabada, dünyanın en tehlikeli 30 suikastçisi arasında, hayatta sadece tek bir adam kalıncaya dek, kazananın 10 milyon dolarlık büyük ödüle ulaşacağı bir turnuva düzenlenir. Yüksek bahis oynamaktan keyif alan bir milyarderler konsorsiyumu tarafından düzenlenen turnuva, katılımcıları tarafından kapalı devre bir yayınla sonuna kadar takip edilir. Turnuvaya katılan suikastçilerin herbirine birer takip cihazı ve düşmanlarının yerini tespit edebilecekleri birer el bilgisayarı verilir. Ancak suikastçilerden biri takip cihazından kurtulmanın bir yolunu bulur ve alkolik bir rahip olan Macavoy cihazı yanlışlıkla yutar. (The Watercolor) Ünlü karikatüristillüstratör Cihat Hazardağlı sanatını, fırçalarını, maketlerini, heykelciliğini, grafik ustalığını film dünyasına taşıdı. Ama tabii ki kendi yöntemiyle. Hayal ve yaratıcılık dijital ortamda bir araya geldi. Maketler, çizimler ve fotoğraf sanatı ile dijital efektli suluboya tekniği buluştu. Ve ünlü oyuncularla suluboya tablolarından oluşan bir film yaratıldı. Hazardağlı’nın yönettiği filmin başrollerini Sarp Alemdaroğlu, Haluk Bilginer, Savaş Dinçel ile Cansel Elçin paylaşıyor. Filmin çekiminden sonra yaşamını yitiren Dinçel’i ise Müjdat Gezen seslendiriyor. Müziğini Fazıl Say’ın yaptığı film, Türkiye’de basılan ilk dijital film olma özelliğine sahip. Bilgisayar ortamında hazırlanan “The WatercolorSuluboya”da tüm mekanlar maket olarak yapıldı ve film kareleri için oyuncular tek tek fotoğraflandı. Film gösterime hazırlanana dek tam 3 milyon işlemden geçti. Filmin konusunun merkezini sanat oluşturuyor; resme çok yetenekli ve meraklı olan 12 yaşındaki Marco’nun hayalleri, hedefleri, babasının onu bir gün üç sokak ressamı ile tanıştırmasıyla bambaşka bir boyuta geçer. Marco, ressamların birlikte büyüttüğü 18 yaşındaki resim öğretmeni Lorella’ya aşık olur, fakat Lorella suluboya resmi küçümseyen bir sanat koleksiyoncusuna aşıktır. Marco geleceğin en büyük suluboya koleksiyoncusu olmak için bulduklarını biriktirmektedir. ? Suluboya ? Turnuva Selanik’te sinema coşkusu 50. Uluslararası Selanik Film Festivali dün Fatih Akın’ın Venedik jüri özel ödüllü Soul Kitchen’ının gösterimiyle perdelerini açtı. Etkinlikte uzun, kısa metrajlar, ASLI belgesellerde olmak üzere 250 SELÇUK film izleyiciyle buluşuyor. Bu yıl ilk ve ikinci filmlerin en başarılılarına verilen Altın ve Gümüş İskender ödüllerinin tutarlarında artış var. Altın İskender ödülü 37 bin avrodan 40 bin avroya, 22 bin avro tutarındaki Gümüş İskender ödülüyse 25 bin avroya çıkartıldı. Uluslararası jürinin başkanlığını değerli sinemacı Theo Angelopoulos yapıyor. Seçici kurulun öteki üyeleri ise Trust Nordisk festivalinin danışmanı Lissy Belaiche (Danimarka), oyuncu Mirjana Karanovic (Sırbistan), yapım tasarımcısı Eugenio Caballero (Meksika), yönetmen Lav Diaz (Filipinler), yönetmen Györgi Palfi (Macaristan), yönetmen Amos Poe’dan oluşuyor. Festivalin yönetmeni Despina Mouzaki’nin seçtiği on beş film büyük ve yan ödüller için yarışırken bir yandan da dünya, uluslararası ve Avrupa ilk gösterimlerini de gerçekleştiriyorlar. ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? Uzak İhtimal The Unloved Soul Kitchen Dreamers The Day Will Come ? Nuh’un ‘kapitalist’ gemisi 2012, batıl itikatları kuşananlar ve tüm aklı evveller için malumunuz şaibeli bir tarih... Maya takviminin sonlanmasından, Marduk’un yerküremize dadanmasına dek birçok ALPER kıyamet senaryosunu bünyesinde bu yakın gelecek komplosu, TURGUT barındıran “2012” filmiyle daha da pespaye bir hal alıyor. Güneş tetikliyor, dünya tepetaklak oluyor ve bir avuç emperyalist ve kapitalist, insanoğlunun geleceği için kurtuluveriyor. Bu ne mene bir Nuh’un Gemisi konseptidir, Everest Tepesi’ne dek mazlumları silip süpüren azgın dalgalar, dileriz onları da yutar. Sırf emperyalistler kurtulacağına, tüm insanlığın kökü kurusun, bilmem bana katılır mısınız? “Bornova Bornova” ise, 12 Eylül 1980 kıyametinin ardından yaşanan apolitik süreçte savrulan anne ve babalar ile onların lümpenliğe meyleden yavrularını anlatmayı deneyen, eksik gedik ama takdir edilesi bir seyirlik. Mutlaka izlenmeli... 2012, İsrafil, sur borusuna üfler ve olaylar gelişir minvalinde bir film de değil... ABD şakşakçısı ve kutsal aile savunucusu Alman yönetmen Roland Emmerich’in elinden çıkma, kısaca görsel efektleri hoş, gerisi boş bir yapım. “Evrenin Askerleri”, “Yıldız Geçidi”, “Kurtuluş Günü”, “Yarından Sonra”, “Godzilla”, “Vatansever”, “M.Ö. 10.000” gibi çoğu yakma ve yıkma temalı filmler çeken Emmedich, belki gazetelerde okudunuz; bugüne dek sadece Kabe’yi (haliyle korkusundan) yerle bir edemedi. 2012’nin başrollerinde John Cusack, Chiwetel Ejiofor, Amanda Peet, Oliver Platt, Thandie Newton, Danny Glover ve Woody Harrelson var. Evet, görsel cazibesi nedeniyle bu film, sinemada izlenir ancak size karşılığını tam olarak verir mi? İşte orası tartışılır. 2012’ye şunun şurasında ne kaldı, kitaplar yazalım, filmler çekelim. Afete beş kala cebimizi ve kasamızı tıka basa dolduralım. Doğaya saygı duymak yerine, paraya tapınılan asri zamanlarda, uğursuz mangırların tufandan kurtuluş biletine dönüşeceğini biz nereden bilelim. Bir milyar avroyu denkleştirdin mi (kişi başı), kıyamet sonrasında bile yaşamak mümkün. Evet, hak edenlere ikinci bir şans daha tanıyor 2012, geri kalanlar ise zaten ayak bağından öte değil. 21 Aralık 2012 günü gelip çattığında, Asya’nın doruklarında inşa edilen dev gemiler de harekete hazırdır artık. Aman ne yaratıcı bir senaryo, yine de uzaylıların gelip biz vahşileri kurtarmasından iyidir. 21 Aralık’ta ne mi olur? Güney Kutbu, Amerika’ya yaklaşır, kentler denize kayar, yeni volkanlar türer, yerküreyi oyuncak bir beşik gibi sallayan depremler meydana gelir ve devamında dev dalgalar, bunca kıyımı örter, kanı temizler. Ama bununla birlikte ABD başkanının dirayet ve haysiyet ile perçinlediği şovunu izlemeliyiz. Papa ve İtalya başbakanı da kurtulmayı seçmezler, yanlarında bilcümle Katolik, ölümü dua ederek beklerler. İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth ise ilerleyen yaşına rağmen bir kısım lord ve leydisini yanına alıp, kurtuluşu tercih eder. Yazar Jackson Curtis, bir roman yazayım derken ailesinden kopar ve limuzin şoförlüğü yaparak geçimini sağlar. Patronu zengin bir Rus’tur, 2012’nin mutlu azınlığı olabilmek adına, kendisine ve ikiz oğullarına bilet almıştır. Evlatlarına adeta tapan Jackson, eski eşi Kate’yi de hâlâ delicesine sevmektedir. Jackson, evlatlarıyla kamp yapmak için gittiği kırlık alanda (Yellowstone Parkı), radyosunda kıyamete dair haberler veren hafif çatlak Charlie Frost ile tanışır. Charlie, Jackson’a tufan gemilerinin haritasından bahseder. Adamımız gülüp geçer ama yaşanan öncü sarsıntılar, büyük felaketin habercisi gibidir. Emperyalist devletler, Nuh’un Gemisi projesini, halklarından (aşırı zenginler dışında) gizleyerek yürütürler. Kitlesel bir isteriye sebebiyet vermemek için projenin başına, ABD Başkanı Thomas Wilson geçer. Hayvanlardan bir çift ve Picasso’nun, Da Vinci’nin tabloları gibi nadide eserler de gemilere yüklenecektir. Ve mahşer günü, Jackson’a, ailesini yeniden kurması için harekete geçmesini öğütler. Ancak kurabilmek için öncelikle kurtarabilmek gerekir. Sıradan bir adam, bıçak kemiğe dayanınca sıra dışı bir kahramana dönüşür. Zaten hep öyle değil midir? Sıradan bir adam Altın ve Gümüş İskender için Medal of Honor (Calin Netzer/Romanya), Father’s Acre (Viktor Oszkar Nagy/Macaristan), Missing Person (Lee Seo/Güney Kore), Children Metal Divers (Ralstin Jover/Filipinler), Heliopolis (Ahmad Abdalla/Mısır), The Day Will Come (Susanne Schneider/AlmanyaFransa), Norteado (Rigoberto Perezcano/Meksika), St. Nick (David Lowery/ABD), The Unloved (Samantha Morton/İngiltere), Ajami (Scandar Copti, Yaron Shani/Almanyaİsrail), The Last Summer of La Boyita (Julia Solomonoff/ArjantinFransa), The Day God Walked Away (Philippe Van Leeuw/Fransa), Blood and Rain (Jorge Navas/KolombiyaArjantin), Dancing on Ice (Stavros Ioannou/Yunanistan), Small Revolts (Kyriakos Katzourakis/Yunanistan). Yarışma filmleri insan ve aile ilişkilerini, baskıcı rejimleri, insanın toplumdaki yerini, çocukların yaşam savaşımlarını, sınıf çatışmalarını, terorizmi, sığınmacılığı, göçmenliği, sağlık sistemini, insanın doğasını, kültür ve din farklılıklarını, soykırımı tartışıp sorguluyorlar. İngiliz oyuncu Samantha Morton (Azınlık Raporu) İngiliz sosyal gerçekçilik geleneğiyle çektiği ilk yönetmenlik denemesi The Unloved’la dikkat çekiyor. Görüntü yönetmeni Philippe Van Leeuw’da The Day God Walked Away’de Ruanda soykırımı trajedisine özgün bir bakışla yaklaşıyor. Festivalin yan bölümlerinin adları da Odakta Postromans, Yeni Filipin Sineması, Pink Film (Pinku Eiga), Yunan filmleri, Yunan Dijital ve Öğrenci filmleri, Deneysel Forum, Çocuk filmleri, çocuklar için Avant Garde çalışmalar. Ünlü yapımcı Jeremy Thomas’ın Bad Timing (Nicolas Roeg), Merry Christmas Mr. Lawrence (Nagisa Oshima), Dreamers (Bernardo Bertolucci) filmleri programda. Türkiye’den iki çalışma Uzak İhtimal (Mahmut Fazıl Coşkun) ve Köprüdekiler (Aslı Özge) Balkanlar’a Bakış bölümünde gösteriliyorlar. Filmlerimiz böylece doğrudan doğruya İzleyici Ödülü’ne aday oluyorlar. Türkiye’den iki film Etkinlikte bu yıl çok sayıda ustalar sınıfı yapılıyor, sergiler açılıyor, konserler veriliyor. Herzog, Werner Herzog’un Gizemi: Belgeselden Kurmacaya başlıklı bir ustalar sınıfı yapacak. İsveçli fotoğrafçı Beat Presser’in yönetmenin, set fotoğraflarının sergisi var. Pan’ın Labirenti’yle en iyi sanat yönetimi Oscar’ını alan Eugenio Caballero, Dijital Çağda Yapım Tasarımı adlı bir sunum yaparak mesleğinin sanatsal ve teknik yönlerini tartışacak. Yönetmen Goran Paskaljevic düşük bütçenin bir filme getirdiği artıları anlatacak, yapımcı Thomas ise üstlendiği yüksek bütçeli dev yapımların yanısıra desteklediği Crash (Çarpışma) gibi bağımsız yapımlara değinecek. Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro’nun (Pan’ın Labirenti, Hellboy) büyülü evrenini anlatan videolar, yapım tasarımcısı Dionysis Fotopoulos’un Selanik Sinema ve Fotoğraf Müzesi’ni dev afişlerle donatımı, Joan Miro’nun resim sergisi festivalcilerin ilgisine sunuluyor. Jacques Rivette’in 36 Vues du Pic Saint Loup’sunu tanıtacak olan Jane Birkin konser de verecek. Ellinci yaşını kutlamasından ötürü festival sinema sevgisini sokaklara da taşıyacak. Lindy Hop ve Book Crossers gibi değişik dans ve gösteri grupları kırktan fazla performans sergileyecekler. 50. yıl kutlamaları Genç Yönetmen İnan Temelkuran, yurtdışındaki göçmen öykülerinden demlediği erkeklere dair “Made in Europa”nın ardından daha iyi kotarılmış bir film ile yeniden karşımızda... Altın Portakal’dan beş ödül ile dönen Bornova Bornova, haftanın en eli yüzü düzgün yapımı... Filmin görüntü yönetmenliğini Enrique Santiago Silguero üstlendi. Hemen herkesin iyi oynadığı Bornova Bornova’da, şu isimler göze çarpıyor; Kadir Çermik, Öner Erkan, Damla Sönmez, Erkan Bektaş, Öner Ateş, Selen Uçer, Gonca Vuslateri. Çıkışsızlık, statü sahibi olmak, sınıf atlamak, toplumsal çürüme, ruh halinin dibe vurması, “bize de hiç şans tanınmıyor” diye söylenmek, arabeske dümen kırmak, yozlaşmak... Bornova Bornova, darbenin bize bulaştırdığı yaman belaları, birkaç mekân ve genç bir bakış açısı kullanarak, bol bol çene çalıp ağız dolusu küfrederek beyazperdeye taşıyor. Kurgusuyla biraz oynansa, tekrara düşen diyaloglar da azıcık kırpılsaymış, ne de iyi olurmuş. Neyse... Mahalle bakkalının önünde bekleşenlerin hikâyesidir bu... Psikopat Salih ve mülayim Hakan, sıkı dostturlar. Sakatlık yüzünden futbol kariyeri sonlanan Hakan, askerden yeni dönmüş ve güzel liseli Özlem’e abayı yakmıştır. Şansının dönmesi için dört gözle taksici olmayı bekler. Uyuşturucu satıcısı Salih, Hakan’a hayata dair kendince öğütler verir. Sonra aralarına erotik fanteziler yazarak yaşamını idame ettiren felsefe doktora öğrencisi Murat da katılır. Sonra Salih, fantezi ve gerçekle karışık bir öykü anlatır, dördünün da dünyası kararır. alperturgut@cumhuriyet.com.tr Bornova, Bornova Hop, Grease gibi müzikallerden, Crossers’sa Fahrenheit 451’den esinlemelerle izleyicileri sinemanın ve festivalin geçmiş yıllarına götürecekler. Sekiz ülkeden 33 sinema öğrencisi Salonica Studio Eğitim Platformunda ilk projelerinin gelişimine, yapımına destek olanakları ve çözümler bulacaklar. 22 Kasım’daki ödül töreninden sonra Fransız usta Alain Resnais’nin Les Herbes Folles’uyla etkinlik sona erecek. Her yılki gibi festival filmleri Yunanistan’ın Dedeağaç, Kavala, Serres, Kozani, Kastoria, Edessa gibi 16 kentinde gösterilecek. Aşk için en fazla ne yapabilirsin? Yönetmenliğini A. Taner Elhan’ın üstlendiği, senaryosunu Onur Ünlü’nün yazdığı “Acı Aşk” filminin çekimleri tamamlandı. Halit Ergenç, Cansu Dere, Songül Öden ve Ezgi Asaroğlu’nun başrol oynadığı film aşk, ihanet, intikam ve entrikalarla dolu. Film, aileden zengin bir öğretim görevlisinin sevdiği kadını kendisini başka bir adamla aldatmasının ardından girdiği çıkmazı anlatıyor. Polisiyedrama türündeki film aldatılan bir adam en fazla ne yapabilir sorusunun cevaplarını hiç umulmadık bir şekilde veriyor. İnsan ruhunun karanlık yönlerine eğilen film 18 Aralık’ta vizyona girecek. Eskişehir’de bir üniversitede edebiyat öğretmenliği yapmakta olan Orhan, evlenmeyi planladığı Ayşe’yle beklenmedik bir anda yollarını ayırıp İstanbul’a gelir ve Oya ile tanışır. Fotoğrafçılık yapan Oya ile belki de hayatının en mutlu günlerini geçirirken daha evliklerinin ilk günlerinde yaşadıkları kötü olaylar ile birlikte kendini zor bir aşk üçgeninin ortasında bulur. Bir yandan da yeni tanıştığı öğrencisi Seda, Orhan’ı çıkılması güç bir yola sürüklemektedir. Üç kadın arasında kalan ve hayatı alt üst olan Orhan’ı zor günler bekler... C MY B C MY B