Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 14 KASIM 2009 CUMARTESİ Izİzlenim ÜMRAN BULUT ? Onur’un MedCezir manzaraları Hakan Onur’un hemen tüm yapıtlarında görünen kendilik meselesi son sergisinde dolaylı ve örtük olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçı damıtılmış bir yansıtmayı yeğliyor bu kez. Güncel saptamalarla örülü yapıtlarda ansiklopedik metinler ve görsel bir otobiyografi görmek mümkün. Bu sayfalarda pek çok kez belirttiğimiz gibi, günümüz sanatının çoğulcu dilinin oluşmasında, farklı kavramlar ve meseleler üzerinde sağlam ve süreklilik içinde durmayı ESRA yeğleyen, üretimlerinin ALİÇAVUŞOĞLU çoğunu 1990’ların ikinci yarısından sonra yoğunlaştıran kuşağın önemli bir payı var. Bu kuşağın çoğu sanatçısı üretimlerinin ilk örneklerini Genç Etkinlik gibi güncel sanatın en önemli süreli sergilerinden birinde göstererek başladığı serüvenine İstanbul Bienali de dahil olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası sergi ile geniş bir dolaşım ağına ulaştırmış durumda. Bu kuşağın hem önemli bir temsilcisi, hem de Genç Etkinlik sergilerinin düzenlenmesinde önemli bir payı olan sanatçılardan biri de Hakan Onur. Sanatçının son dönem işlerinin yer aldığı bir sergi şu günlerde Mac Art Galeri’de… İstanbul’dan fotoğraflar İstanbul, sanat üretiminde çok verimli bir esin kaynağı. Fotoğraf çekmek için her özelliğinden yararlanmak mümkün. Çağdaş kent özellikleri, tarihi mirası ve doğal güzelliklerinin yanında İstanbul’da bir de yaşanılanlar var, ortam var, günceller var her semtinde farklılık gösteren… Yıllardır birçok sanatçının objektifinde canlanan kent alıntılarını şimdilerde Timurtaş Onan’ın “İstanbul Blues” sergisinde izleyebiliriz. Kenti bir de onun fotoğraflarından gezebiliriz. Okuyabiliriz durakları, insanları, farklılıkları… Bilindik gibiler ancak simgesel bir İstanbul izlenimi edinmek, sanatsal fotoğraf dilinin ustalığındaki çekimlerin bir birleşkesi ile buluşmak için güzeller. Üstelik sergiyi öğrencilerinin sanatsal ufuklarının gelişmesine yardımcı olunacak ve Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunacak bir proje kapsamında izliyorsak daha da anlamlılar. Sainte Pulchérie Lisesi’nin “Fransa’da Türkiye Mevsimi” organizasyonuna dahil edilmiş bir çalışmasında okulun tarihi binasına yapılan restorasyonla kazandırılan büyük galerisinde izlemek doğrusu insanı sanat ve eğitim adına umutlandırıyor. Medcezirden arta kalanlar Hakan Onur’un “MedCezir” başlığını taşıyan bu sergisi, sanatçının son dönem işlerini içermekle birlikte, sanat pratiğinin odağına oturttuğu “kendilik analizi ve keşfi” sürecini de bir kez daha gündeme getiriyor, izleyiciyle paylaşıyor. Hakan Onur’un yapıtlarının hemen hemen tümünün ana izleğini oluşturan bu kendilik meselesi, ilk dönem yapıtlarında çok daha belirgin ve açıktı, özellikle bu sergide izlediğimiz yapıtlarında ise bunun daha dolaylı ve örtük olarak yansıtıldığını görüyoruz. Bunu farklı nedenlere bağlamak mümkün ama, zaman ilerledikçe daha damıtılmış bir yansıtmayı yeğlediğini düşünebiliriz sanatçının. Zaten sergiye verilen ismin de gösterdiği gibi “medcezir” suyun yükselip çekilmesinden sonra kalanlara, daha doğrusu kalabilenlere dikkat çekmez mi zaten? Geçmişe olduğu kadar bugüne ait kimi imgelerin, olayların ya da olguların yapıtta kullanılarak kendilik keşfi, anlamlandırma, konumlandırma gibi süreçlere aracılık etmesi, günümüz sanatçısının sıkça başvurduğu yöntemlerden biri. Onur da bu meseleyi yapıtlarının temeline yerleştiriyor ve güncel olanı da, geçmişi de kullanarak kendi deyimiyle “şifrelerle kurulu bir gösteri” gerçekleştiriyor. Bu şifreleri kırmak ilk bakışta zor gibi görünebilir belki ama resimlere peş peşe baktığımızda, iç içe geçen bu şifrelerin kendi gerçekliğinde bir dünya kurduğunu da unutmamak gerek. Metinlere de odaklanın Onur’un üslubunun oluşmaya başladığı ilk dönemlerden itibaren kullandığı imgeler belleğinin izlerini taşıyor; ayrıca bu imgeler Jung’un sözcük çağrışım testinde olduğu gibi diğerini çağırma özelliğini de sahipler. Bu çağrışım, kimi zaman yapıtın grafik dilini oluşturmak için gerçekleştiriliyor olsa da, çoğu zaman kullanılan yöntem, sanatçının ruhsal haritasının oluşmasına aracılık ediyor. Yani aslında neyi kullanırsa kullansın, kendini anlatıyor. Dolayısıyla sanatçının çalışmaları çoğunlukla, kendiliğin, çeşitli simge ve imge dizisiyle temsil edildiği, bir takım bilinçaltı öğelerinin de bu dil çerçevesinde görünür kılındığı bir niteliğe sahip. Sanatçının güncel, kendi konumu ve yaşadığı durumlara ilişkin saptamalar ve göstergelerle ördüğü yapıtlarında, kişisel deneyimlerden beslenen, gündelik imgelerin yer aldığı ve bir takım ansiklopedik metinlerin de kullanıldığı bir görsel otobiyografi aslında bu izlediklerimiz. Bu sergide yer alan çalışmalarında Hakan Onur’un daha önceki yapıtlarında da sıkça kullandığı koltuklarını, Mickey Mouse yumruklarını, bayrakları, fotoroman karelerini ve manzaraları görüyoruz. Medcezir’in olmazsa olmazı ay ve dünya da bu resimlerin ana figürleri olarak kullanılıyor. Bu imgelerin bir kısmı popüler kültürün alfabesine ait olsalar da bizzat sanatçının kişisel dünyasına ait izler taşıyor, unutmayalım. “Medcezir”i gezerken mutlaka resimlerin başlıklarına, resimlerin içindeki metinlere odaklanmayı unutmayın. Çünkü her ne kadar Onur “kendini” anlatıyor olsa da toplumsal ve kültürel tarihin izleri bu resimlerde kendi varlıklarıyla temsil ediliyor. Sanatçı yaşamının şifreleri olan imgelerin avcılığını yapıyor, size de kendi imgelerinizi bulmaya çağırıyor. esraali@yahoo.com Hakan Onur “MedCezir”, Mac Art Gallery 23 Ekim30 Kasım 2009 Mim Kemal Öke Cad. Lal Apt. No: 23/3 Nişantaşı Tel: 0212 343 85 4041 Unutulmayacak ‘pis hikâyeler’ bir yanıtı olmadığını söylüyor ama son zamanlarda gördüğü Şaban Çelen, Ceylan Onkol ya da Uğur Adalı; sergilerde görsel işlerle söz söylemeye kafa yoran hatırladınız mı? Belki hafızanızda isimler ve olaylar net insanların sayısının arttığını görmekten memnun. olarak canlandı belki isimleri hatırlar gibi oldunuz ama kim olduklarını çıkaramadınız. Belki de hiç duymadınız. Onlar ve daha birçokları Türkiye’nin şiddetle, nefretle, ayrımcılıkla dolu pis İlhan Sayın, Morova ve Aksel’e göre oldukça genç bir hikâyelerinin kahramanları. Ve şimdi BM Suma Çağdaş sanatçı. Ancak gençlik duyarsız olmayı gerektirmiyor. Sanat Merkezi’ndeki Pis Hikâye isimli sergide 17 sanatçının Kimilerinin “size ne oluyor” dediği bir ortamda, işleriyle, manipüle edilmiş algılarımıza ve tahrip edilmiş ürettikleriyle bu hesaplaşmanın bir parçası oluyor. Onun toplumsal hafızamıza ışık tutuyorlar. Yeşim Ağaoğlu, için şiddet, vurdumduymazlık, belleksizlik hikâyesi Hakan Akçura, Evrensel Belgin, Neriman Polat, Murat geçmişte başlayan günümüzde de devam eden bir hikâye. Morova, Fulya Çetin, Nalan Yırtmaç, Canan Beykal, “Ben ‘yaşamadıkları için farkında değiller’ düşüncesine İlhan Sayın, Hakan Gürsoytrak, Erdağ Aksel, Murat katılmıyorum. Hatta belki bizden önceki kuşaklar Başol, Burak Karacan, Aktif Kolektif, Çağrı Saray, kadar içinde olmadığımız için sözümüzü daha Extramücadele ve Serpil Odabaşı Pis Hikâye sergisinin korkusuzca ve yüksek sesle söyleyebiliyoruz” diyor. sanatçıları. İçlerinden Murat Morova, Erdağ Aksel ve İlhan Dediği gibi Pis Hikâye Sergisi çok geniş yaş aralığından Sayın’la konuştuk. insanları bir araya getiriyor. Duruş ve hayata bakış Murat Morova “Sanat üretiyoruz, başa çıkabiliyor muyuz bilmiyorum ama elimizde kendimizi Evrensel Belgin, Neriman Polat ifadelendirmek için sadece bu Dersimiz Demokrasi var” diyor. Onlar da kendi toplumsal hafızalarının tahrip edilmesine karşı mücadele ediyorlar. Erdağ Aksel’e göre toplusal hafızasızlık tüm ulus devletlerin sorunu. Muhafazakârlık denilen şey hafızayı muhafaza etmeyi de kapsıyor. Gericilerde de solcularda da hafızasızlık sorunu var. Ancak yanlış anlaşılmasın serginin yakın tarihle ilgili anlamında çok da ortak söylemleri olduğunu düşünmeyin. kuratöryel bir yönlendirmesi yok. Hatta birçok sanatçı Keskin yol ayrımları, olaylara bakışlarında belki yaştan ileri birbirlerinin işlerini sergi açıldıktan sonra görmüş. Altı gelen mesafe, gençliğin yarattığı öfke var. Erdağ Aksel’e çizilen ortak söylemler de bu yüzden son derece organik. göre buluşulan yegane ortak zemin hoşluklar dışında da Yine de sergiden bağımsız olarak popüler kültürde de bir şeyler söyleme konusundaki isteklilik. yer bulan bir yakın tarihle hesaplaşma durumunun Pis Hikâye Yaşar Kemal’in Adana çevresindeki feodal yaşandığını söyleyebiliriz. Morova son zamanlarda göreceli yapıyı anlattığı dönemine göre fazlasıyla sert ilk hikâyesi; olarak daha özgür bir ortam sağlandığını kabul ediyor. Pis Hikâye toplumsal belleği tazelemek için insanları da Ancak muhalefet söyleminin popülerleşmesinden, katılmaya çağıran, metinlere boğmadan tarihten gelip dolayısıyla etrafında bir takım rant kapılarının oluşmasından günümüzde hafızamızın bir köşesinde duran şiddetle, linç rahatsız. Tabii söylemeye bile gerek yok ama bu biraz da kültürüyle, pusu kültürüyle yüzleştirmek isteyen bir sergi. kaçınılmaz. Belki artık söz söylenen alan daha geniş ama İçinde pek hoş şeyler bulmayacaksınız. Birkaç yankı bulduğu alanlar sınırlı. kuşağın kaderini bir gecede değiştiren Kenan Fakat siyah beyaz bir resim Murat Başol, Garanti Emeklilik Evren “gene olsa gene yaparım de algıyı tazeleme konusunda netekim”i, PKK’nın Abuzer’i, üç saatlik belgesellerden ya da JİTEM’in Şerif’i ailesinin sayfalarca kitaplardan çok Kadir’i itirafçı Abdulkadir daha çarpıcı sonuçlar ortaya Aygan’ı, cinsel tercihlerinin çıkarabiliyor. Söz söylemek bedelini hayatıyla ödeyen isteyenlerin işin bu kısmında Diyarbakırlı Kız Şaban’ı, darbeciler bugüne kadar eksik kaldığını tarafından idam edilen ilk solcu söyleyebilir miyiz peki? Erdağ Necdet Adalı’yı, koyun otlatırken Aksel de bu çelişkiyi sanatın havan mermisine isabet olan 14 önemli meselelerinden biri yaşındaki Ceylan Önkol’u, olarak görüyor. “Bazen ben de ordudan eğitime kadar militarizmin upuzun bir öykü yazmak her yönünü bulacaksınız. istiyorum” diyor. Ancak sanatın Korkmayın, yüzleşin, sorgulayın, bu alanının uzun uzun hesaplaşın. Kaçırmayın, 25 anlatmaya izin vermediğinin Kasım’a kadar vaktiniz var. farkında. Soruya vereceği belli DENİZ ÜLKÜTEKİN Yaşamamak duyarsızlığı gerektirmez Fırçalar kurumasın 2002 yılında kurulan Anadolu Sanatçılar Derneği, artık gelenekselleşen Öğretmenler Sergisi’nin yedincisi ile birlikte 43. sergilerini açıyor. Ressam ve öğretmen olma düşüncesiyle okuyanların çoğu, resim öğretmeni oluyor. Dernek, okuldan mezun olduktan sonra hayata atılan ve hayatla uğraşırken resim yapmaya zaman ayıramayan, resim yapsalar bile sergileme olanağı bulamayan resim öğretmenlerinin resimden uzaklaşmalarına engel olmak istiyor. Sergileriyle resim yapamaz hale gelen, fırçaları kuruyan resim öğretmenlerinin yeniden resme başlamalarını teşvik etmeyi ve sanat dostluklarını çoğaltmayı amaçlıyorlar. Öğretmenlerin sergisi 27 Kasım’a dek Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda görülebilir. C MY B C MY B Bakıyoruz da, Türkiye’nin en canlı görsel sanat ortamı hiç kuşkusuz İstanbul’da yaşanıyor. İstanbul yıllardır bilinir ve bu konudaki yatırım önceliğini başkasına kaptırmayacak gibidir. Kamusal ve özel birçok müzesi, galerisi ile çalışmanın beşiği olduğunu gösteriyor bu kent. Sanat; müzede, kültür merkezinde, okulda ya da vitrinde, taşında toprağında, sokağında bayırında yaşanıyor İstanbul’un. Büyük bir kesimine ulaşılamasa da sanatsal ortam canlı İstanbul’da. Fransız Kültür Merkezi’nde Sıtkı Kösemen’in sergisi bugünlerde bu ortama canlılık katacak nitelikli. “Gün Bugün” isimli fotoğraf serisinden seçkileri birçok insan izliyor, fotoğrafların karşısına dikelip kalıyor… Sıtkı Kösemen ilköğretim yıllarından beri fotoğraf çeken onunla uğraşan bir mimarımız. “Gün Bugün” serisiyle bizi İstanbul’un gençlerine, onların zaman zaman yadırganan dünyasına götürüyor. Fotoğraflar gençlerin kimliklerini oluşturmada yaşadıklarına kare kare tanıklık ettirecek denli açıklar ve anlatımcılar. Bildiklerinizin bir de görsellerden ve açıklamalarından okuyarak izlenmesi, “Düşünmeyi ve sorunun parçası mıyız acaba?” dedirtmeyi hedeflediğini gösteriyor. Fotoğrafın tıpkı mimari gibi gerçeklerle örtüşen bir dili var. O da gerçeğe dair olanla ilgili. Yaşanan hayatın sosyolojik incelenmesine bir gönderme fırsatı sunabilir. Kösemen bu anlamda hayatı takip edip onunla bire bir ilgilenmenin peşinden gitmeyi uygun görüyor. Kendini ifade etme aracı olarak kullandığı fotoğraf dilini gerçeklerle kolayca donatabiliyor. Genç dikkat çekmek isteyebilir. Dağıtabilir, yanlış da yapabilir. Genç kaygılı olabilir. Genç dinamiktir, durağana tepkilidir. Genç sevilmeli, eğitilmelidir. Ona karşı saygılı ve duyarlı olunması onun ve gelecek için hepimizin önünü açacaktır… Görsel estetik gibi aynı zamanda da eğitimsel bir yanı var İstanbul’dan fotoğrafların. Etkilenmek hiç şaşılası değil. İyi seyirler. Fransız Kültür Merkezi’nde sergi 4 Aralık 2009’a kadar açık olacak. Sainte Pulchérie’de sergiyi 26 Kasım 2009’a kadar izleyebilirsiniz.