20 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? ? 14 KASIM 2009 CUMARTESİ 7 Çok hızlı çıkmadığım için hızlı düşmüyorum Bir fotoğrafçı kendini en çok nerede özgür hisseder? Mehmet Turgut için bu sorunun cevabı stüdyo. “Dört duvar, sonsuz bir fon, bir makine ve bir model.” Buyurun çekin! Turgut yeni nesil fotoğrafçılığın en çok tanınan ve eleştirilen isimlerinden. Bir süredir klip de çekiyor. Renk olarak siyahı, malzeme olarak kanı seviyor. Rekabet etmiyor, işinin peşinde. Aklında ise bir film projesi var, olgunlaşıyor. Mehmet Turgut fotoğraflarında zihnindeki bir görüntüyü yakalamanın peşinden gidiyor. Gerçeği belgelemek ALİ DENİZ gibi bir derdi yok. Fotoğrafçı bir USLU ailenin üçüncü kuşak üyesi. Fotoğraf çekmesinin temelinde ego yatıyor, sanat sonra geliyor. O yüzden kendi halinde ve rahat bir adam. Vesikalık ve düğün fotoğrafı çekerken, İtalya’da sergi açması bu yüzden şaşırtıcı değil. Kendini inkar etmiyor, samimi. Renk olarak siyahı, malzeme olarak kanı seviyor. Fotoğraflarını genelde kendi yaratıyor. Bunun bencillik olduğunu bilse de önemli olan onun görmek istediği. Ankara’da başladığı fotoğraf yolculuğuna İstanbul’da devam ediyor iki yıldır. Bu süre zarfında sesini epey duyurdu. Alternatif işlerden genel akıma döndü. Popüler işlerde zirve yaptı. Piyasadaki albüm kapaklarının büyük çoğunluğunda onun imzası var. Elbette fazla görünürlük meyvelerini hemen verdi. Yeraltından gün yüzüne çıkınca gözleri kamaşmasa da elini yüzüne çekip gözlerini gölgelemedi. Sert eleştirildi, yaptığı işlerin benzerleri ortaya çıkarıldı. “Kopya” işler yaptığı üzerine bol bol İnternet sayfası açıldı. Hatta yaptığı işlere “Turgutlama” diyen bir köşe yazarı son noktaydı. Zaten o kadar görünür ve bire bir çekim olduğu bilinen işler üzerinden bunun yazılması da tuhaftı. Ben de ona söz hakkı vererek nedir bu işlerin aslı, iki yıl önceki Mehmet Turgut ne kadar değişti diye sormak istedim. stüdyomda. İlk zamanlarda davet edildiğim yerlere uçakla mı gidiyordum? Her yere otobüsle gittim, akşam evime, Ankara’ya döndüm. Fotoğraf bana en güzel ve en acı şeyleri yaşattı. Derdim fotoğraf çekmek, seviyorum bu işi! Zaten bu işten sıkılmak en büyük tehlike. Bir de sinema filmi çekmek istiyorum. Aslında bu kliplerde ona hazırlık. Yani kamerayı öğreniyorum, kendimi uzun metraja hazırlıyorum.” Özellikle kopya iddiasıyla gelen fotoğraflar konusunda sıkıntılı; “Fotoğraflarımı İnternet’te eşleştirenler bir şeyi unutuyor. Onlar kült fotoğraflar ve ben onları kendi bakışımla yeniden çektim. Ben yarattım demedim ki! Kraldan çok kralcı gibi görüyorlar beni. Birkaç fotoğrafa gönderme yaptım ve yorumladım. Bunlar zaten biliniyor, bire bir çalışmalar ya da firmaların benim çekmemi istedikleri bazı projeler. Ben bu kadar aptal bir adam mıyım? Eleştiriler elbette olacak, fikir benzetmeleri de, ama dengeli eleştirmek gerekli. Kalkanla kendimi savunup kılıcımı kuşanıp kimseye saldırmam. Aynı frekansta değiliz çünkü.” Elbette fotoğraf ehliyeti diye bir şey yok, herkes çekiyor. Teknoloji de işimizi inanılmaz kolaylaştırıyor. Bunu kimse yadırgamıyor artık. Beş yıl sonra bu konuda da bildiğimiz her şey değişecek. Photoshop ve yüksek hayal gücü işin anahtarı. Ama Turgut’un deyişiyle “İyi bir fotoğrafçıysan Photoshop seni kurtarır, kötüysen batırır.” Elbette Türkiye’deki genç fotoğrafçılara Mehmet Turgut’un verdiği ilham tartışılmaz. Adam bunu da severek yapıyor, sürekli üniversitelerde. Bir fotoğrafçı kendini en özgür nerede hisseder? Turgut için bu sorunun cevabı stüdyo. “Dört duvar, sonsuz bir fon, bir makine ve bir model. Buyurun çekin!” O şimdilerde bir hafta hazırlık yapıp iki günde çekeceği işleri hayal ediyor. İstanbul’u büyük bir katalog olarak gördüğü için de ruhsal malzemesi sonsuz. Turgut ve Eren Erdem bir de yeni bir derginin doğum sancısını yaşıyorlar, ismi “46”. Genç fotoğrafçılar, yazan, çizen, çeken, ama mecra bulamayan pek çok kişiye imkân vereceklerini söylüyorlar. Rock müzik ve moda üzerine bir sentez yapmanın peşindeler. Turgut’un bir projesi de kendi kitabını yazmak. Belki de en iyi fikir bu. Zira onu tanımak için en iyi fırsat bu olabilir. Kendimi savunmam Bir nefes alma molası Mehmet Turgut bir de klip çekiyor, fotoğraflarına alışkın olanların yadırgayacağı cinsten. Ona göre onların da içinde Mehmet’i görmek mümkün. Kliplerin hikâyeleri de aslında göndermelerle dolu. Bu oyunda kuralları o koyuyor. Kliplerinde fotoğraflarını canlandırıyor. “Sattın bu davayı” diyenlere kızmıyor. Arada dalgalanmak, bükülmek ama kırılmamak gerektiğini düşünüyor. Durduğu zemin kaygan olsa da objektifinden popüler isimleri görmek herkes için farklı bir heyecan oluyor, bu kesin. Peki, bu açılım ona sanatsal açıdan sana zarar veriyor mu? Buna katılmıyor, pek çok sanatçının sipariş üstüne iş yaptığını anlatıyor. Bunu bir nefes alma olarak yorumluyor, bir de farklı bir kitlenin onu tanıması için şans. Bu yüzden eleştirilmeden önce geçmişime bakılmalı diyor. En büyük artısı ekip çalışmasını sevmesi, inanması. Ekibini bir aileye çevirmiş durumda. Hiyerarşi yalnızca işlerin iyi yürümesi için gerekli onlarda. Menajer Eren Erdem, Arda Aktaş ve Fethi Karaduman şu anki kadro. Turgut da hâlâ stüdyosunda yaşıyor. Turgut en son Patricia Kaas‘ın albüm fotoğrafını çekmişti. Hem de ayaküstü, şipşak şekilde. Şimdi albüm dünyada yayımlanıyor. Ama dedim ya tarzınının çok dışında işler yapıyor, bir yandan da Türk pop müziğindeki isimlerin albüm kapaklarının hepsinde onun imzası var. Bu çelişkiyi nasıl açıklıyor? Durumu “Bunu bir çelişki olarak görmüyorum, bu bir idman. Sürekli depar atamam, arada kendimi şoke etmem gerekiyor. Fotoğrafın rutininden kurtulmak için iyi bir yol bu. Hem 70 milyonun algısında bir pop müzik kültürü var. Ben onun dışındaydım bu şekilde de ona yaklaştım. Elbette para da kazanıyorum ve daha özgür işler çıkartıyorum” diye özetliyor. Eleştirilere zaman zaman sert cevaplar da vermiyor değil; “Ben kimseye vokalistlik yapmadım, hep bendim. Çok hızlı çıkmadığım için hızlı düşmüyorum. Herkes bilir en az fotoğrafçıya benzeyen benimdir Bu bir idman ‘Türkiye için arabesk, bir müzik olmanın ötesinde’ GAMZE ERBİL Fotoğrafçı Haluk Çobanoğlu’nun dokuz yıllık çalışmasının ürünü olarak ilk kez 2007’de sergilediği Arabesk fotoğrafları bir süredir İstanbul Moda’daki “İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi”nde sergileniyor. Felsefeci Theodor W. Adorno’nun “Her müzik türü, toplumun bütününde var olan çelişki ve gerginliklerin izini taşır” sözünden yola çıkan Çobanoğlu, Küçük Onur’dan Ferhat Güzel’e, bedenlerini jiletleyen erkeklerden, bir şarkıcı için kendinden geçen kadınlara arabesk müziğin her yönünü fotoğraflamış. “Türkiye için arabesk, bir müzik olmanın ötesinde anlam taşıyor” diyen Çobanoğlu ile geçenlerde düzenlenen “bir sergiyi okumak” etkinliğinde uluştuk. Burada yaptığımız keyifli sohbeti paylaşıyoruz. Türkiye’de Cumhuriyet kültürüyle beraber, Osmanlı ile hesaplaşamamış bir yapı gelişti biliyorsunuz. Üniversite ve basın çevrelerinin de katkısıyla, o coğrafyaya tepeden bakan bir tarzda, ‘Arab’a ait’ anlamında kullanıldı arabesk sözü. Bu konuda bir dizi referans noktası olabilecek çalışma var. Ancak biraz yapay ve sonradan türetilmiş bir sözcük olduğunu söyleyebiliriz arabesk sözcüğünün. Bugün artık hiç kimse kendisine arabeskçi demiyor. Bu söz bir küçümseme, bir hakaret olarak görülüyor. Bu konuda teknik olarak da kimi ayırt edici özelliklerden bahsediliyor. Fatih Akın’ın İstanbul Hatırası filmi var, orada Selim Sesler’den Orhan Gencebay’a bu özellikler ortaya konuyor. Bir dizi müziğin yaşadığımız coğrafyada kesişmesi sonucu ortaya çıkmış, Batılı ve Doğulu müzik aletlerinin bir arada kullanıldığı, özgün bir müzik türü. Göçle ortaya çıkmış, bu önemli.” Arabesk konusunda böyle bir çalışmanın 70’lerden beri yapılması gerektiğine inanan Çobanoğlu “Keşke o olanak olsaydı. Maalesef ki o dönemde bunlar bizim anladığımız anlamda, doğru bir şekilde belgelenememişler. Var olan belgeler de kaybolmuş. Türkler son derece belleksiz yaşıyorlar bu anlamda. Kurtuluş Savaşı örneğin, bu topraklardaki en önemli olay. Cumhuriyetin kuruluşu... Ulaşılabilen tüm belgeler düşman tarafından ele geçirilmiş belgeler” diyerek “keşke daha yaşlı olsaydım” esprisini yapıyor. O, başladığı noktadan itibaren mevcut olanların, kalıcı olanların peşine düşmüş. Kendisini şanslı sayıyor. “Mahşerin üç atlısı” olarak nitelenen Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses gibi isimlerin halen yaşıyor olduğu bir dönemde bu işi yaptığı için… Çobanoğlu önce Gülhane konserlerini belgeleyerek başlamış işe. Sonra, Marmara depreminin ardından konserler kaldırılınca farklı bir biçimde devam etmiş çalışmaları. Sergideki fotoğrafların zeminini oluşturan olaylar kendiliğinden ortaya çıkan ve görece sık olarak karşılaşılan olaylar olmadığından uzun zamana yayılmış bir çaba içine girmiş. “Mesela” diyor, “Müslüm Gürses’in son 56 yıl içinde iki konseri oldu”. Sonra ulaşmaya çalıştığı birçok isimden randevu alamamış. Arabesk alemi, böyle bir “belgeleme” işine ortak olmayı gönüllü olarak yapacak aktörlerin fazlaca bulunmadığı bir alem olduğundan. Yine de, kolay yolu seçip “ben şu gazete için çekim yapacağım” kolaycılığına sapmadan yapmış işini. Sergiyi oluşturan fotoğrafların neden seçildiği üzerinde duruyoruz. “Herkesin kendi hikâyesi vardır. Ben de burada kendi bakış açımdan ilginç olacak, kalıcı olacak ve bunları temsil eden tipleri ve olayları seçmeye, fotoğraflamaya gayret ettim” diyor Çobanoğlu. Örneğin, Kadir Çöpdemir ve Erkin Koray bu başlıkta nereye oturuyor? “Kadir Çöpdemir, Türkiye’de ilk arabesk vj’dir. Ondan önce Stüdyo İmge adlı rock dergisinin editörüdür ama. Kadir’i çekmeden olmazdı. Sora Erkin Koray. Bence arabesk’in babasıdır, daha doğrusu arabeskin de babasıdır. Aradan bir zaman geçtikten sonra, insanlar bu fotoğraflara bakıp bu insanlar nerede yaşamış, ne yapmış diyecek. Çekimler sübjektiftir. Başkası çekse, başka bir şey olabilirdi. Açılar da farklı olurdu, kişiler de.” Peki tüm fotoğrafları bu şekilde anlamlandırarak mı yerleştirmiş serginin içine. Kimi zaman “belge” niteliğini önemseyerek bunu yaptığını söylüyor Haluk Çobanoğlu. Kendisini fotoğraf olarak tatmin etmese de, bu yönüyle önemsediği için sergide yer alan fotoğraflar olduğunu anlatıyor: “Belgesel fotoğrafın böyle bir sıkıntısı da var. Geçmişbugüngelecek üçgeninde mesaj yollamaya çalışıyor. Geçmişi anlamaya, bugünü yorumlamaya, geleceğe belge bırakmaya çalışıyor.” ‘Herkesin kendi hikayesi vardır’ Arabesk diye bir tür... Öncelikle arabesk sözcüğünün tanımı üzerinde duruyoruz. Ve sonra teknik olarak gerçekten böyle bir “müzik türü” var mı sorusu gündeme geliyor. Çobanoğlu kendisinin bu konuda uzmanlığı olmadığını vurgulayarak şunları söylüyor: “Arabesk sözcüğünün Türkiye’deki kullanımına dair şunu söyleyebiliriz, 1970’li yıllarda bu müzik türü belirmeye başladığında özellikle Ankaralı aydınlar tarafından küçümseme içeren bir şekilde kullanıldı. Haluk Çobanoğlu Sergi Aralık ayı sonuna dek her gün 11.00 20.00 saatleri arasında gezilebilir. Tel. 0216 346 50 16 C MY B C MY B Türkiye’deki arabeskin samimiyeti konusu gündeme geliyor. Biraz fazla “yapıntı” ve piyasa belirlenimli bir tarz olarak mı beliriyor bu topraklarda diğer ülkelerdeki örneklerden farklı olarak? Mesela rembetiko’yu düşünürsek… “Bu diyalektik bir süreç, doğruyla yanlış yan yana. Yunanistan örneğine bakarsanız, İzmir’den göç edenler, Yunan iç savaşı, insanlar birbirini kırdı, sonra Metaksas’ın faşist diktatörlüğü döneminde o müzik yasaklandı. İnsanlar cezaevlerine atıldı. Ama onlar içinden de zengin olanlar çıktı. Bu önüne geçilemeyen yaşamsal bir süreç yani. Ben arabeskin ilk dönemine ait şarkıcıların çok önemli bir derdi anlattıklarını düşünüyorum. Orhan Gencebay’ın bir parçası var, klasikler içinde. 70’li yılların marşlarına benzer, öyle bir durum da var. ‘Batsın bu dünya’da mesela, egemenlere kafa tutan, adalet talep eden, doğru bir paylaşım isteyen bir süreç vardır. Şunu kabul etmek lazım, kapitalist bir ekonomide yaşanıyor ve insanların bir kısmı bunun bir parçası haline geliyor.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle