Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 14 KASIM 2009 CUMARTESİ 2009’un en romantikleri Türkiye’nin ilk Türkçe slow müzik radyosu Joyturk; 2009 yılına imzasını atan en romantik şarkıları “Joyturk Aşkı Hisset 2” isimli bir albümle biraraya getirdi. Kasım ayı itibariyle tüm müzik marketlerde yerini alan albümde Sezen Aksu, Yalın, Funda Arar, Göksel, Murat Boz, Bengü gibi önemli isimlerin parçaları yer alıyor. Geçtiğimiz yıl büyük ilgi gören “Aşkı Hisset 1” albümünün ikincisi olan “Aşkı Hisset 2” uzun yıllar baş ucu albümlerinden biri olacak. Müzikseverlerin dinlemekten vazgeçemeyeceği albümde, Sezen Aksu’dan “Pardon”, Yalın’dan “Ki Sen”, Bengü ve Yalın’dan “Özetle Ben Aşığım Çok”, Funda Arar’dan “Yak Gel”, Meyra’dan “Ağladın Ya”, Göksel’den “İnanmam”, Murat Boz’dan “Özledim”, Tuğba Özerk’ten “Gidesim Geldi”, Özgün’den “Mühür” ve Nazlı’dan “İnce İnce” parçaları yer alıyor. “Joyturk Aşkı Hisset 2” albümü tüm müzik marketlerde bulunabilir. Antalya’da klasik müzikten flamenkoya Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin gerçekleştirdiği 10. Uluslararası Antalya Piyano Festivali dünyaca ünlü piyanistleri sanatseverlerle buluşturmaya devam ediyor. 21 Kasım Cumartesi akşamı son bulacak festivalin sanat yönetmenliğini dünyaca ünlü bestecipiyanist Fazıl Say üstleniyor. Yerli ve yabancı dünyaca ünlü piyanistleri Antalyalı sanatseverlerle buluşturuacak festivalin bu yılki konukları arasında Patricia Kopatchinskaja, Viktor Kapatchinsky, Emilia Kopatchinskaja, Mihaela Ursuleasa, Dmitry Mayboroda, Iraz Yıldız, Salihcan Gevrek, Cem Oslu, Gürer Aykal, Rengim Gökmen, Gülsin Onay, Muhiddin Dürrüoğlu, ANTDOB Orkestrası, Michel Camilo, Pavel Kaspar, Vladimir Spivakov, Olga Kern, Moskova Virtüözleri, Aziza Mustafa Zadeh, Ralf Cetto, Simon Zimbardo, Artem Markin, Alexander Gindin, Janis Vakarelis, David Lively ve Cyprien Katsaris var. Festivale katılan piyanistler, düzenlenen atölyelerle müzik eğitimi alan gençleri okullarında dinleyerek eğitimlerine önemli katkılar sağlayacak. Festivalin kapanışı ise 21 Kasım akşamı Bach por Flamenco projesi ile çok konuşulan Miriam Mendez’in saat: 20.30’da Antalya Kültür Merkezi’nde vereceği konserle yapılacak. Sanatçı yeni projesi Mozart Sueno Flamenco’yu Türkiye’de ilk kez bu konserde sunacak. ‘Bach por Flamenco’ albümüyle tüm dikkatleri üzerinde toplayan Mendez, klasik müzikle flamenkoyu eşsiz bir biçimde harmanlıyor. (0216 556 98 00, biletler 30 ve 25 TL) Burçin Büke Quartet Bir Pazar klasiği ohaline gelen ‘Kanyon’da Caz Havası’nın dördüncüsü Burçin Büke Quartet ile devam ediyor. Yarın 12.00 ile 14.00 saatleri arasında Kanyon’un aktivite alanında gerçekleşecek konserde, ulusal ve uluslararası birçok senfoni orkestrası ile çalan Burçin Büke, kendi bestelerini de içeren geniş bir repertuvar seslendirecek. Bu özel caz performansında, Büke’ye vokalde Sibel Köse, kontrbasta Volkan Hürsever, davulda ise Deniz Dündar eşlik edecek. Redd Ghetto’da Nisan ayında çıkardıkları dördüncü stüdyo albümleriyle dikkatleri üzerine çekmeye devam eden Redd, 27 Kasım Cuma akşamı Ghetto sahnesinde sevenleriyle buluşacak. ‘21’ isimli albümde yarattıkları karakterin yaşamından önemli kesitleri benzersiz müzikal dili ile anlatan grup, karakterin üzerinden dünyayla olan ilişkilerini tanımlıyor. Redd bu özel konserde ‘21’in dünyasını hem görsel, hem de duysal öğelerle canlandıracak. Müzikseverler unutulmaz saatler yaşayacak. (0216 556 98 00, biletler 30 ve 25 TL) Müziğin krallarının İzmirli davulcusu Gipsy Kings, 1987 yılında çıkardıkları “Bamboleo” adlı albümle dünya müzik listelerini altüst ederek büyük bir hayran kitlesine ulaşmıştı. Fransız çingenelerinin kurduğu grubun bir dönem vurmalılarına ses veren Türk üyesi Tekin Altın’la müzik yolculuğunu konuştuk. Müzik alanında kendi tarzını yaratmış dünyaca ünlü grupları sayın deseler hemen hemen herkesin aklına düşecekler bellidir. Beatles, Roling Stones, U2, Depeche Mode... Örnekler elbette OĞUZ çoğaltılabilir... Akla düşen gruplar tabii ki YILDIZ hayran kitlesine göre de değişebilecektir. Bu yazının konuğu ise, dünya çapında inanılmaz bir hayran kitlesine sahip, dinleyicileri tarafından “fenomen” olarak nitelendirilen Gipsy Kings’in üyelerinden ve grubun vurmalılarına uzun bir süre ses veren Tekin Altın. Altın’la İzmir’de, müzikle tanışmasını ve etnik bir müzik olan flamenkoyu pop tarzına uyarlayarak dünyaya kabul ettiren Gipsy Kings’e uzanan öyküsünü konuştuk. Grubun üyelerinden Tekin’in performasını dinlemek ve izlemek istiyorsanız İzmir’deki Bistrom’a uğrayın. Nasıl oldu müzikle tanışmanız? “Ankara’da Atatürk Lisesi’nde okurken gitara merak salmıştım, ancak öğretmenim beni bateriye yönlendirdi, “daha başarılı olacaksın” diyerek. Ben de dinledim hocamı, çalışmalarımı bu yönde sürdürmeye başladım. 17 yaşımda dönemin hatırı sayılır cazcıları arasında yer alan Ergun Özer’le bir kulüpte sahneye çıktım. Bu ilk sahne deneyimimdi ancak babam bana çok kızdı ve davullarımı sattı...” Temiz ve Oriental Wind Okay Temiz & Oriental Wind, 16 Kasım Pazartesi akşamı saat 21.30’da Nardis Jazz Club’de konser verecek. Temiz, 1955’te profesyonel müzik yaşantısına başladı. 1974 yılında ilk kez kurduğu İsveçTürk caz grubu Oriental Wind ile, batı ve Türk kökenli enstrümanları bir araya getirerek ilginç bir sentez yarattı. 1998’de Kültür Bakanlığı tarafından ‘Devlet Sanatçısı’ unvanını aldı. Temiz’e NArdis’teki konserinde Çağdaş Oruç, Önder Focan, Kamil Erdem, Ahmet Özden ve Mahmut Yiğittürk eşlik edecek. (0212 244 63 27, biletler 25 ve 15 TL) Ortaçgil ile Ezginin Günlüğü Bülent Ortaçgil ve Ezginin Günlüğü bu akşam Studio Live sahnesinde sevenleriyle buluşacak. Saat 22.00’de başlayacak konserde Ortaçgil ve Ezginin Günlüğü müzikseverler için unutulmamış şarkılarını seslendirecek. Müzik ziyafeti sabahın ilk ışıklarına kadar devam edecek. (0216 556 98 00, biletler 35 TL) Olağanüstü bir tecrübeydi Burada bitmemiş anlaşılan? “Elbette. Müzik yapmaktan başka bir şey düşünmüyorum o dönemler. Hatta o kadar çok istiyorum ki kazandığım İktisadi ve İdari Bilimler Akademisi’ni bırakıp yoluma devam ediyorum. O dönem kimi öğrenciler kantinde “vurmayı kırmayı” tercih ediyor, benim tercihim de “vurmalılar” ama yaşamda değil, müzikte...” Yolculuğunuz nasıl sürdü daha sonra? “Okulu bıraktıktan sonra Amerika ve Almanya’ya giderek dönemin caz ve latin ustalarıyla tanışıp çalmaya başladım. Yılmadan usanmadan çalışmalarımı sürdürdüm. İlk açılım Hamburg’da tabii ki. Hamburg bu müziğin ustalarının toplandığı bir başkent. Dünyaca ünlü cazcılar buraya gelir, buluşur. O dönem benim için çok önemli ve güzel bir fırsattı. Hamburg’ta ilk kez Dennis Saving Club’ta beni dinlediler. Kapılar bundan sonra daha hızlı açıldı. 1975 sonları da Miami’de Orlando Martinez’le tanıştık. Kübalı bir “polis” Martinez. Latin müziği yapıyorlar. Beni Kübalılarla tanıştırdı. Benim için olağanüstü bir tecrübeydi.” Kimler vardı çalıştığınız isimler arasında? “Emely Woods, Nippy Noya, Robin Jones, George Green... Green de davulcu. Beni “zenci” müzik camiasının içine soktu. Soul müzik yaptık bir süre. Baktığınızda “zenci” müzisyenler tutucu. Öyle kolay kolay sokmazlar piyasaya sizi. Ancak Green, bir vurmalı ustası olmasına rağmen bana şans tanıdı.” Kitapseverler İçin Müzik ZÜLAL KALKANDELEN Yazının başlığını radyo NPR’dan ödünç aldım. Fanfarlo adlı grubu çok iyi anlattığı için hoşuma gitti. Grubun ilk stüdyo albümünden söz etmeden önce bu tanımın nedenini açıklayayım... Fanfarlo adını iki yıl önce tesadüfen duyduğumda, elbette aklıma hemen Baudelaire gelmişti. 19. yüzyılın ünlü Fransız şairi, “Les Fleurs du Mal”in yazarı, modernist estetiğin ve avangard sanatın öncüsü, asi ve kışkırtıcı yazılarıyla bir dönemin sembolü Baudelaire... Rimbaud’nun “Şairlerin Tanrısı”, Yahya Kemal’in “gelmiş geçmiş en büyük şair” diye tanımladığı Charles Baudelaire... “La Fanfarlo”, şairin 1877’de yazdığı bir romanın adı. Sevgilisi Jeanne Duval ile yaşadığı aşkı anlattığı bu kitap, Baudelaire’in kaleme aldığı tek kısa roman. Fanfarlo üyesi İsveçli Simon Balthazar, grubu kurduğu sırada rastlamış bu kitaba. Romanın yazıldığı dönemden ve mekândan çok etkilendiği için de, gruba Fanfarlo adını vermiş. Edebi referanslar sunan mizah Ancak Fanfarlo’nun müziğinden yansıyan his, asla Karanlıklar Prensi denilen Baudelaire’in şiirleri kadar trajik değil; romantizmin getirdiği naif bir melankoli var olsa olsa... Hatta videolarına bakarsak, edebi referanslar sunan duyarlı bir mizahın izlerini sürmek de olanaklı. Örneğin “You Are One of the Few Outsiders Who Really Understand Us” adlı ikinci single için çektikleri video, bir evin içinde oyuncak treni yakalamaya çalışan robotun hikâyesini anlatıyor. Sonuçta tren camdan uçup giderken, robot arkasından bakakalıyor... Kanımca, gerçeküstücü akımdan aldıkları ilham, Fanfarlo’nun müziğini ilginç yapan en önemli etkenlerden biri. Bunun en iyi örneği, 1950’lerde UFO hikâyeleri ve kayıp uygarlıklarla ilgili kitaplarıyla ünlenen İngiliz araştırmacı yazar Harold T. Wilkins hakkındaki şarkı. Bir diğeri ise, Finlandiya’daki bir göl çevresinde yaşayanların anlattığı hayalet hikâyelerini konu alan “Ghosts”... Fanfarlo’nun müziğini tanımlamak için, Arcade Fire’ın artrock soundu ile Beirut’un pastoral folk müziğinin karışımı denilebilir. Müzikteki orkestrasyon ve adeta bir bando takımını andıran canlılık nedeniyle yerinde bir benzetme... Ama bu bando havası, Fanfarlo’da onlar kadar ağır basmıyor. Belki bir istisna, Reservoir’ın açılış şarkısı “I’m a Pilot” olabilir. Bu parçadaki zil gibi çalan gitar soundunu elde etmek için, bulabildikleri bütün gitarları almışlar ve bir o kadar da müzisyeni bulup aynı anda aynı notaları çaldırmışlar. Yazının sonunda diyeceğim şu: Fanfarlo, son yılların en iyi müzik yapan gruplarından birisi; onlara kulak verin. Üstelik, saygın müzik ve sanat dergisi The Ouietus, Fanfarlo’nun, gelecek birkaç yılı çok daha çekilir kılabileceği görüşünde... Benden söylemesi... ROLL’A VEDA NOTU: Roll dergisi bu kez gerçekten kapandı... Benim de zaman zaman katkıda bulunma zevkini yaşadığım çok iyi bir müzik dergisiydi. Bir avuç idealist müzik tutkunu, 13 yıl boyunca bağımsız bir yayıncılık örneği verdi. Bu ülkede güzel şeylerin de olabileceğine dair sembollerden biriydi benim için... Roll ekibine içten teşekkürler... www.zulalkalkandelen / kzulal@yahoo.com sirin.guven?gmail.com BİRİLERİ Yıllar sonra çocuklarla... Gipsy Kings ile tanışma nasıl oldu? “1989’da Almanya’da tanıştık Los Reyes ve ailesinin üyeleriyle. Grubun sıkı dinleyicileri bilir “gerçek” topluluk Reyes ailesinin kurduğudur. Sonrasında dünyanın çeşitli ülkelerinde verdiğimiz konserlerde “vurmalılar”da yer aldım grupta. Davul, perküsyon.” Sonrasında neler yaptınız? “Yine yurtdışı, yine konserler, çeşitli gruplarda çalmayı sürdürdüm. 2003’te, profesyonel müziğe ara verdim üçdört yıl. Ardından caz, latin caz büyük bir cd koleksiyonu toparlayarak tazeledim kendimi. Geçen yıl da Los Reyes’in “çocuklarından” oluşan “Gipsy Kings’in Mirası” adlı grupla Çeşme’de sahneye çıktık. Tarifsiz bir duyguydu. Yıllar önce babaları Los Reyes’le sahne al, yıllar sonra o bebekliğini bildiğin çocuklarla. Burada da DJ Hıdır’la tanıştım. İzmir’de bir stüdyoda çalışmalarımızı sürdürmeye başladık.” Meraklısı çok, mekânı yok diyorsunuz, ne demek bu? “Yaygın değil, daha popüler parçalar ve pop yankılanıyor mekanlarda. Gerçekte kimsenin de takıldığı o mekanlarda müziği dinlediği yok. Bir müzisyen olarak da konserden konsere çalmak da yetmiyor, kesmiyor sizi. Paylaşmak istiyorsunuz insanlarla yaptıklarınızı. Ne mutlu bana ki kendisini de klasik piyano çalan bir işletme sahibi Metin Kap’la tanışıp yaptığımız müziği kentliyle paylaşma olanağı bulduk.” (Bistrom: 0232 421 33 54) 1 dolara albüm! Londra’da yaşayan beş müzisyenden oluşan grubun ilk albümü “Reservoir”, birkaç ay önce yayımlandı. Çıktıktan hemen sonra da, albümün bir süre için 1 dolara indirilebileceği bildirildi. Öğrendiğime göre, ilk haftada 10 bin kişi indirmiş albümü. Ben de o şanslılardan biriyim! Tabii bu durum, albüm, grup üyeleri tarafından bağımsız olarak yayımlandığı için mümkün olabildi. Çünkü hiçbir büyük plak şirketi yayımladığı bir albümü 1 dolara satmaz. İşin ilginci, Fanfarlo eğer büyük bir plak şirketine bağlı olsaydı, albüm başına kazanacağı para da bu kadar olurdu... Fanfarlo’nun adına ikinci kez, David Bowie’nin The Sunday Times için yazdığı bir makalede rastladım. Grubun en önemli özelliğini şöyle açıklıyordu Bowie: “Enfes bir melankoliyle bezeli ama aynı zamanda canlı ve neşeli bir müzik yaratabilme yeteneği...” Fanfarlo’nun bu becerisinin dayanakları belli: Baudelaire’in 19. yüzyıl Avrupası’nda, romantizm, sembolizm, gerçeküstücülük ve varoluşçuluk akımlarının başını çektiği dönem, grubun müziğinde bulmuş yansımasını... RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com C MY B C MY B