23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

kamilmasaraci?gmail.com 14 KASIM 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi Gürültüler arasında Dan... Dan... Gelir bir ses uzaktan Makinenin gürültüsü Pistonun gümbürtüsü Piston... Ton... Ton... Ton... Piston... Pis... Ton... MARİNETTİ Piston İşçilikten patronluğa bir başarı öyküsü 14 yaşında İstanbul’a gelen Ali Serül bir tanıdığının vasıtasıyla sektöre girmiş. Önce kumaş departmanında işe başlamış, sonra kumaş şirketi kurmuş. 10 yıl önce tekstile adım atan Serül şimdi markalaşma yolunda. Blue Key markasıyla çocuk giyim sektöründe var olma mücadelesi veriyor. Ali Serül tekstilin 1980 sonrasındaki hızlı yükselişinin en önemli tanıklarından. Sektörde hemen her departmanda çalışmış. Artık Uzak DENİZ Doğu’nun iş gücüyle ÜLKÜTEKİN rekabet edilemeyeceğinin farkında bu yüzden yıllar süren imalatçı kimliğini bir kenara bırakıp markalaşmaya yönelmiş. Şimdi Blue Key markasıyla çocuk giyim sektöründe varolma mücadelesi veriyor. Tekstildeki hızlı yükseliş ve düşüş nasıl gerçekleşti? 1984’ten 1994’e kadar yükselen bir trend vardı. O zamanlar devlet politikalarında da tekstile yönelik müthiş teşvikler sağlanıyordu. Artık tekstil saf dışı kaldı. Turizm veya oto sanayide de benzer sıkıntılar yaşanıyor. Ancak bunlar daha çok sanayi ve istem ağırlıklı sektörler. Tekstilse insan emeğine dayanıyor. Bu yüzden tekstilin geri planda kalması ülke için önemli bir istihdam sorunu yaratıyor. Espirisentır bir gün beş gün değil on yılda ancak sonuç alabilirsiniz. Türkiye’de biz bu işi yıllarca Avrupa kültürüyle yaptık. Kalite standartlarını oluşturacak şartları, müşteri ve imalatla sağlanacak iletişimi çok iyi öğrendik. Pazarın içinde alıcı bellidir, sizin müşteriye nasıl hitap edeceğiniz de. Marka yaratmak kolay değil Sizce bu bilinçli bir saf dışı bırakma söz konusu mu? Bilinçli olduğunu düşünmek istemiyoruz. Türkiye’nin bir gerçeği var. Her şey İstanbul’dan ibaretmiş gibi görünüyor ve her şey burada oluşuyor. Tekstil uzun süre yatırım ve teşviklerle İstanbul dışına taşınmaya çalışıldı ama Çorlu dışında başarılamadı. Holdingler kendi fabrikalarını kurarak yatırım yapmayı göze aldı belki ama herkes kendinde o taraflara gidecek gücü bulamadı. Verilen sözlere baktığınızda tekstille ilgili istihdam yaratacak şeyler yok. Bizimki çok organik bir iş. Her an talepler değişebiliyor. Öte yandan bizler hala Avrupa’nın fason üreticisiyiz. Markalaşan çok az firmamız var. Bu dediğiniz tekstilin yükseliş sürecinde yaşanan bir eksik değil mi? Özal’la birlikte bir şeyler çok hızlı gelişti. Bir kere altyapımız yoktu. Üniversitelerde moda tasarım bölümleri çok sonra açıldı. Yine de çalışarak belli bir seviyeyi yakaladık aslında. İşin temelinde alaylı insanlar ve bu insanların kurduğu bir sistem vardı. Ancak bu sefer de işgücünün uzak doğuya kaymasıyla tekstil Türkiye’den uzaklaştı. Çünkü İstanbul çok pahalı bir şehir haline geldi. Eski tekstil merkezi Maslak artık bir finans merkezi ve etrafında rezidanslar yapılıyor. Ya da Florya’nın yanıbaşındaki Güneşli. Orada çalışanların maaşlarının da artması gerekiyor. Ancak o maliyetlerle üçüncü dünya ülkeleriyle yarışacak potansiyelde değiliz. Anlattıklarınızdan tekstilin bir yol ayrımında olduğu sonucunu çıkarıyorum. Bu soru üç yıldır soruluyor aslında. Artık sanayi rekabette çok zorlanıyor. Ancak marka yaratmak da çok kolay değil. Bunun için yola çıktığınızda Siz de giyebilirsiniz Bu aşamada Blue Key nasıl bir potansiyel sunuyor? Blue Key çocuk sektöründe hizmet veriyor. Doğru bir alana girdiğimizi biliyoruz. Türkiye’de hâlâ çocuk giyiminin büyük kısmı semt pazarından beslenir. Birkaç yıl öncesine kadar dünyada çocuk sektörünü büyütmek için karakter planlamasıyla çizgi kahramanlar tişörtlerin üzerine basılarak bir dünya yaratıldı. Türkiye de buna çok ciddi şekilde maruz kaldı. Artık anne ve babalar kendi üstündekileri çocuklarında da görmek istiyor. Biz de buna göre bir çalışma yaptık. Blue Key Mağazası’ndaki ürünlerin hepsini siz de giyebilirsiniz. Markalaşma için bu anlattığınız farkları yaratmada tekstil ve tasarımcılar arasında bir iş birliği gerekiyor. Doğru. Biz de tecrübeyle eğitimi bir araya getirdik. Çünkü burada hem çok iyi matematikçi hem de o duyguyu verebilen bir zanaatkâr olmalı. Belki çok iyi birkaç tasarımcı çıktı fakat dünyada bile moda olabilecek bir olguyu o anda yakalamanız gerekiyor. Bugün tasarımcıyla sektörün birleşmesi çok az. Okuldan mezun olan iyi desen ya da grafik yapan insanlar bir şekilde sektörle kaynaşıyor. Ancak moda anlamında tasarımcılar için aynı şey söylenemez. Tasarımcı ister istemez kendi çizgisini yaratmak istiyor. Belki bu yüzden dışarıda kalabilir. Off the record Silahlı çatışmaların dörtte biri doğal kaynakları ele geçirmek için yaşanıyor.. Gaaaaayet doğal.. Doktorunuz diyor ki Sofranızdan kitabı eksik etmeyin!. Pet şop Sahibinin sesi Uzunca süre konuşan herhangi bir insan kendine inananları bulur. Kim eşek olursa biz duacıyız. İnsan ufkunu kendi de geliştirebilir Henüz çocuk sayılabilecek yaşta sektöre giren biri olarak Ali Serül mesleğin tüm inceliklerini biliyor. İşin okulunu okumadığı için pek de pişman değil. İnsan ufkunu kendi de genişletebilir diyor. Siz moda sektörüne nasıl girdiniz? Erzincan’dan 14 yaşında ayrıldım. İstanbul’a geldim. Tekstilde yönetici bir tanıdığım sayesinde sektöre girdim. Tekstilde hemen her departmanda çalışmanız da önemli bir tecrübe olmalı. Belki de en önemli avantajım oydu. Önce kumaş departmanında başladım. Hazır giyime dönüştürme için 500 insanı makinanın başına oturtmak problem değildi. Çünkü İstanbul’a inanılmaz bir akın vardı. Ancak kumaş teknoloji gerektiriyordu. 1989’da ilk bilgisayar yazılımlarıyla örmeyi öğrenmiştik. Bununla birlikte tekstilin lokomotif sektör olduğunu fark etmeye başlamıştım. Etrafta inanılmaz paralar uçuşuyordu. Beşse beş onsa on kimse malın ücretini vermekten kaçınmıyordu. Tabii o zamanlar çok toydum. Beş yıl boyunca farklı şirketlerde çalıştım. Askerden sonra çok ortaklı bir şirketle kumaş pazarlamasına girdim. Üniversiteden yeni mezun olmuş ve İstanbul’a iplik, kumaş pazarlamaya gelmiş arkadaşlarla firmayı kurduk. Bizi biraraya getiren piyasayı çok iyi bilmemdi. Beş yılda büyük bir kumaş firması haline geldik. O zamanlarda da bugünkü gibi önemli müşterilerle çalışıp, showroom hazırlıyorduk. Sonra hazır giyim firması kurduk ama moda işin içine girince fikirler uyuşmadı. Ben de 2000’de Sergina Tekstil’i kurdum. 2005’te inat edip bir fuara katıldık. O bizim için bir milat oldu. Kimisi “çok parlak”, kimisi “Anadolu’da giyilmez” dedi ama farklı bulundu. Ertesi yıl mağazalaşmaya başladık. Bu yıl 18. mağazayı açacağız. Hem istihdam hem de firmanız açısından geleceği nasıl görüyorsunuz? Açıkça söyleyeyim. Kendimi üretimden olabildiğince ayrıştırdım. Müşterilerim koleksiyonu bana teslim ediyor ben de onlara iyi bir tedarik sağlıyorum. Hiç “Türkiye’de diktireceğim” diye iddiam olmadı. Şimdi Endonezya’da da İstanbul’da da iş yaptırıyorum. Misafir çizer: İsmet Lokman Maskeli balo Lalettayn Frankenştayn Ne var ne yok Frankenştayn birader? GDO var, BEN yok!.. Kompleksli insanları hiç anlamıyorum.. Doğal ol kardeşim, neysen osun.. Aynen.. Bugün doğanlar için * Terazi * Tartı * Biraz da abartı.. Topus Maç başlayınca, cehennem açılır. On dakka ara Esas oğlanın kolesterolden ölmesi inandırıcı diildi.. Kolesterol icabı.. kolesterol icabı.. İş dünyasının tercihi özel dikim Kişiye özel gömlekler tasarlayan La Misura, gömlekle başladığı yolculuğuna, gelecek yıl takım elbiseyle devam etmek istiyor. La musara’nın diğer hedefi ise dış pazarlarda kendini tanıtmak. Ağırbaşlı havasıyla bir dönem sadece soyluların tercih ettiği gömlek, moda tarihinin vazgeçilmezleri arasındaki yerini koruyor. Kimi pamuklu kumaştan MURAT gömlek giyinmeyi sever, ütü gerektirmeyeni. GÜLDEREN kimi Kimi ise mısır ipliğinden tasarlananı. Tercihler farklı olsa, her gardrop askısında mutlaka gömleğe yer vardır. La Misura’nın sahibi Ergin Turanlı, model ve kumaş tercihleri farklı olsa da, gömlek giyiminin vazgeçilmezliğini vurguluyor. Ucuz tüketimin çekiciliğine rağmen, tüketicilerin kıyafet tercihlerinde bilinçli adım attığına değinen Turanlı, “Artık, her işin başının sağlık olduğu kavrandı. Kıyafet seçimlerinde yüzde 100 pamuk tercih edilmeye başlandı. Sağlığa zararlı madde barındıran elbiseler konusunda hassas davranmaya başladılar” şeklinde konuşuyor. Kişiye özel gömlek diktiklerinin altını çizen Ergin Turanlı, aynı gün içinde teslimat yaptıklarına dikkat çekiyor. Bu yıl 500 gömlek yaptıklarını hatırlatan Turanlı, “Gelecek yıl için hedeflerimiz büyük. Ergin Turanlı Öncelikle, diktiğimiz gömlek sayısını arttıracağız ve takım elbise dikmeye başlayacağız Aynı zamanda yurt dışı çalışmalarımıza başlayacağız” diyor. Ergin Turanlı, bir gömleğin beş kişi tarafından hazırlandığına ifade ederek, fiyatlarının ise 150450 TL arasında değiştiğini söylüyor. İşte iş basın ve spor dünyasının önde gelen isimlerinin gömlek tercihleri: Tayfun Bayazit: (Yapı Kredi Yönetim Kurulu Başkanı)Gömlekte en çok kesim rahatlığına dikkat eden Bayazit, yarim İtalyan yaka beyaz ve mavi kumaş duble manşet seviyor. Burhan Karaçam: (Yapı Kredi Genel Müdürü)Ağırlıklı olarak mısır pamuğundan yapılan kumaşları tercih ediyor. Ali Saydam: (Bersay İletişim Kurucu Başkanı)Teknik özellikli kumaşları seçiyor. Özel tercihini noniron (ütü gerektirmeyen, buruşmayan) kumaşlardan yana kullanıyor. Ömer Üründül: (Futbol Yazarı ve Yorumcusu)İnce mısır pamuk olmasına özen gösteriyor. Gömlekte en çok yaka ve manşete dikkat ediyor Ahmet Faralyalı: (Uluslararası Yatırım Fonu Türkiye Temsilcisi) İnce kumaşları tercih ediyor sadece iş için değil gündelik yaşantısında da ısmarlama gömlek giyiyor. Mehmet Cansun:(Galatasaray Kulubu Eski Başkanı) Gömlekte şık ve asil tasarımları seviyor. Karışık desenler yerine düz mavi, beyaz, dokulu mavi ve beyaz renkli kumaşlardan diktiriyor gömleklerini. Düz kesimli, klasik çizgili gömlekleri de düz renkliler kadar çok giyiyor Yılmaz Ulusoy: (Yılmaz Ulusoy Holding Yönetim Kurulu Başkanı) Tercih ettiği renkler gayet sade; beyaz, mavi, bej, açık pembe. Beyaz üzerine ince mavi çizgili gömlekleri de tercih ediyor. Mehmet Ali Birand:(Gazeteci)Yumuşak kumaşlardan dikilmiş gömlekleri seviyor ve kumaşa mutlaka kendisi karar vermek istiyor. Yaka, manşet, cep modeli, düğmeleri hatta yaka telasını da kendisi seçiyor. Tatlı sürprizler için En sevdiğiniz arkadaşınızın morali bozuk ve onun moralini düzeltecek tek şey bir çikolatalı pastaysa ve siz ona çok uzaksanız ne yapacaksınız? Ya da sürpriz bir doğumgünü kutlanacak, ancak düzenleyenlerin hiçbirinin yolu üzerinde bir pastane bulunmuyor, pastasız doğumgünü de olmaz... İnternetiniz varsa bunun artık çözümü basit. İstanbul ve Ankara’daki 160 farklı pastaneden sipariş verme imkanı sunan www.pastavar.com, artık bu endişelere son veriyor. Veritabanında bulunan köklü ve güvenilir pastane ve tatlıcılardan sipariş verme imkanı sağlayan site tazelik ve hijyen kaygısını da ortadan kaldırıyor. www.pastavar.com’dan bir şeyler almak için tek yapmanız gereken sisteme üye olmak ve dilediğiniz pastanenin menüsüne ulaşarak istediğiniz pasta ya da tatlıyı sepetinize eklemek. Adresinize gönderimi yapılacak siparişinizin ödemesini ise site üzerinden kredi kartı ile ya da nakit olarak yapabiliyorsunuz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle