Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 EKİM 2009 CUMARTESİ 7 DAT ARIK Meme kanseriyle renkli savaş ŞİRİN GÜVEN Bugünlerde Nişantaşı’ndaki Mini Galeri’de çok anlamlı bir sergi var. Adalet Telatar, Aylin Kadırgan, Aysun Pekin, Ayşen Erte, Beki Hodara Almaleh, Canan Karahan, Erdal Fındıkoğlu, Esin Oktayer, İclal Erentürk, İfigenia Ş. Savaş, İsmail Türel, Mehtab Kardaş, Mehtap Korap, Necla Erşen, Nermin Seyhan, Nurcan Nur, Sabriye Yıldız ve Timothy Weaver’ın eserlerinden oluşan karma sergi bizlere meme kanserini hatırlatmak istiyor. Kadınlarımızı meme kanseri konusunda bilgilendirmeyi ve bilinçlendirmeyi amaç edinmiş Europa Donna Türkiye yararına düzenen sergi 28 Ekim Çarşamba gününe kadar açık. Amerika’da kanserle ilgili yapılan etkinliklerden ilham alan Mini Galeri’nin sahibi İfigenia Ş. Savaş bu serginin açılmasına önayak olmuş. 25 sene önce meme kanserini atlatan Savaş, 15 yıldır gönüllü olarak meme kanseriyle çeşitli kuruluşlar ve dernekler aracılığıyla savaşıyor. Geçen yıl dünyada 1 milyon 350 bin kadına meme kanseri teşhisi konduğunun ve bunların arasından 965 bin kadını meme kanseri nedeniyle yitirdiğimizi vurgulayan Savaş kadınları bilinçlendirerek erken teşhise yönlendirmenin önemini vurguluyor: “Erken teşhis çok önemli çünkü aslında kanser öldürücü bir hastalık değil. Tıp çok ilerlediği için artık çaresi var. Yeter ki kadınlar mamagrofi çektirerek ve kontrollere giderek takip etsinler. Benim de gönüllü olarak çalıştığım Europa Donna ile bunu başarmaya çalışıyoruz”. Sergideki eserler arasından Sabriye Yıldız’ınkiler oldukça ilginç. Kendisi de meme kanseri olan Yıldız, resimlerinde kendini anlatıyor. Alınan göğsünü taş duvar olarak resmederken diğer göğsünü çiçeğe benzeten Yıldız, yaşama yaptığı resimler aracılığıyla tutunuyor. Resimleriyle hem yaşaması için gereken parayı kazanmaya çalışan, hem de hayata tutunan Yıldız sergide sanatseverlere sunulan iki eserini de kemoterapi ve radyoterapi ile yaşam mücadelesi verirken yapmış. Sergiden resim alarak Europa Donna’ya katkıda bulunmanın yanı sıra dernek yararına satılan mutfak önlüklerinden alarak da destek verebilirsiniz. 28 Ekim’e kadar sürecek sergide resimlerle meme kanserine karşı verilen savaşa siz de destek olun. En fantastik projem iyi bir insan olabilmek Şebnem Bozoklu, oynadığı Meliha karakteriyle yer etti zihinlerde. Ancak alternatif tiyatrolarda yaptığı başarılı işler de aşikar. Bozoklu’nun amacı tiyatro ya da dizi ayırt etmeksizin oyunculuğuyla insanlara bir hikâye anlatmak. Onun için en önemlisi anlattığı hikâyenin gerçekliği. Çünkü yaşamındaki bütün perdeleri indirmeyi tercih ediyor. Şebnem Bozoklu, hayatımıza Canım Ailem dizisindeki Meliha karakteriyle girdi birdenbire. Daha önce pek çok tiyatro oyununda rol almış olmasına rağmen, dizi ZUHAL sayesinde tanındı. Ancak yine de çok AYTOLUN sevdiği alan olan tiyatroya ihanet etmiyor. Yetişmeye, bir yerlerden yakalamaya çalışıyor. Vakti dar ancak kaçırmıyor hayatı. Bütün derdi de gerçeklik. Hayatı filtresiz görmeye ve daha duru yaşamaya çalışıyor. Biraz karamsar ancak bu karamsarlıktan besleniyor. İçinden kendine umut ve mutluluk çıkarıyor. Çaresizlikse en korkuncu. “O yüzden de bence hepimiz deliyiz” diyor. Bozoklu’yla oyunculuktan çıktık yola, hayattan beslendiklerine ve yaşamda tutunduğu dallara uğradık. Belki sıkıldınız bu ilk sorudan ama merak ediyor insan. Nerelerdeydiniz bugüne kadar? Konservatuardan ve MSM’den mezun olduğumdan beri farklı tiyatrolarda hem oyuncu olarak hem de reji yaparak çalıştım. Hayatımın merkezi hep tiyatroydu. Açıkçası pek de merak ettiğim bir şey değildi sadece televizyonda oyunculuk yapmak. Ama bazen hayat bir yerde kırılıyor ve her şey değişiveriyor. Daha önce bütün zamanımı tiyatroya veriyordum. Şimdi ise setten fırsat buldukça provalara katılıp, tiyatro yapmaya çalışıyorum. Fotoğraf: VE Obama’nın Nobel alması karşısında çaresizim Bir tiyatro oyunuyla iki yıl boyunca Anadolu’yu gezmiştiniz. Neler biriktirdiniz? İki yıl sosyal sorumluluk projesi kapsamında tiyatrosu olmayan ya da kısıtlı olan yerlere müzikal götürdük. Tunceli ve Bingöl hariç her yeri gördüm. Sadece büyük şehirlerde yaşayıp diğer yerlere gitmemiş insanlar adına çok üzgünüm. Alice Harikalar Diyarında gibi bir şey. 300 km gidiyorsun başka bir dünya, başka hayatlar görüyorsun. Oralar çok daha güzel, çünkü çok daha gerçek. Acısı da, aşkı da, her şeyi gerçek. Burada birilerinin yerleştirdiği filtrelerin ardından görüyoruz her şeyi. Orada bu yok. Bazen gördüğünüz gerçeklik karşısında kendinizi çaresiz hissettiğiniz de oluyor mu? Çaresizlik hayatımın omurgasında var zaten. Çok şey yapmak istiyorum, harika projelerim var. Duysan inanamazsın. Ama şu an dünyada yaşayan herkes, dünyaya karşı çok çaresiz. İklime karşı çaresiziz. Ayın bombalanmasını istemiyordum ama bir şey yapamıyorum. Obama’nın Nobel alması karşısında çaresizim. O yüzden de bence hepimiz birer deliyiz. Görmeme ve farkettiğini unutma üzerine kurulu hayatımız. Farkındalık insanı göbeğinden kazıyor. Kadınlar meme kanseri mücadelesi için yürüyecek Avon tarafından hayata geçirilen ‘Avon’la Sağlığa Yolculuk Projesi’ de meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığına dikkat çekiyor. Bu yıl 25 Ekim Pazar günü, BeşiktaşOrtaköy hattında gerçekleşecek “Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü”nde tüm kadınlar meme kanserine karşı daha bilinçli olmaya davet edilecek. Meme Kanseri ile Mücadele Yürüyüşü’ne toplumu bilinçlendirmek, erken tanı ve teşhis imkanlarına dikkat çekmek amacıyla katılan kadınlar gün boyu düzenlenecek çeşitli aktiviteler ve Emre Altuğ konseriyle keyifli saatler geçirecek. ‘Avon’la Sağlığa Yolculuk’ projesi kapsamında meme kanseri mücadele ürünleri satışa sunulacak. Bu satışlardan elde edilen gelir, Kasım ayında ihtiyacı olan bir hastaneye mamografi cihazı bağışı için kullanılacak. Fantastik bile olabilir ama en çok yapmak istediğiniz şey nedir? Sokağa yakın olmak Peki televizyona geçişte bir çelişki yaşamadınız mı? Hayır, yaşamadım. “Asıl oyunculuk tiyatro sahnesinde yapılır. Televizyonda sadece para kazanmak için oynuyoruz” gibi görüşlere inanmıyorum. Bizim işimiz oyunculuk. Nerede yaparsan yap, düzgün yapmalısın. Hatta bence televizyonda oynarken çok daha özen göstermek gerekiyor. Çünkü artık insanlar tiyatroya gidemiyor. Özellikle de son iki yıldır ekonomik sebeplerden dolayı tek izlenilen şey televizyon oldu. İnsanların bir hikâye izlemesi ihtiyaçtır. Sorumluluk bu yüzden büyük. Tiyatroya gidemeyen insanlar için de televizyonda anlamlı bir şey göstermek istiyorum. Genele baktığınızda televizyonda aynı özeni görüyor musunuz? Oyunculuğu nasıl algıladığınızla ilgili bu. Bence oyunculuk, insanın kendisini unuttuğu yerde başlıyor. Kendinden ne kadar uzaklaşabilirsen o kadar oyuncu olursun. Aksini düşünemiyorum bile. Kendimden ne kadar uzağa düşersem, o kadar oyuncu oldum demektir. Büyük tezahürat göstermeye gerek yok. Oyuncuysan saçından da vazgeçeceksin, aksanından da, içinde yaşadığın durumdan da. Oyuncu olmanın eşittiri bu zaten. O yüzden çok önemli bir şey yaptığımı sanmıyorum. Çok büyük ve farklı bir başarı olarak da görmüyorum. Böyle olursa doğru oyuncuyumdur. Çok ‘ farklı tipte oyuncu var televizyonda. Tabii ki kendini çok fazla seven oyuncular da görüyorum. Ağlarken güzel görünmeye çalışan, bu yüzden mimiklerini kullanmayanlar... Bu onların oyunculuğu algılayış biçimi. Bence sokağa, hayata ne kadar yakın olursan o kadar oyuncu olursun. Omurgama bunu koymaya çalışıyorum. Doğal olmaya ve oynadığım şeyi gerçek kılmaya çalışıyorum. Hayat nasılsa öyle olsun istiyorum. İyi bir insan olmak istiyorum. Bence şu an bu çok fantastik bir şey. En büyük projem bu. Ağlamayayım da makyajım akmasın, evde ağlarım demiyorum. İçimden geldiği gibi yaşıyorum duygularımı. Diğer türlüsünü beceremem zaten. Acı da mutluluk kadar güzeldir benim için. Oyunculukta da o yüzden metotlara çok inanmam. Bende çok işlemedi onlar. Kendi içimde kıvrıla kıvrıla yolumu buluyorum. Çok iyi bir oyuncu olduğumu, Türkiye’nin sanat ortamına bomba gibi düşecek çok gerçek bir oyunculuk üslubuyla herkesi baştan çıkardığımı da düşünmüyorum. Sadece iyi bir iş çıkarabilmek için çabalıyorum. Fotoğraf için bir başucu kitabı Hijyenik bir oyuncu değilim Sizi besleyen nedir hem yaşamınızda hem de oyunculuğunuzda? Kesinlikle sokaktan besleniyorum. Zaten daha iyi bir malzeme de görmedim. Hijyenik bir oyuncu değilimdir ayrıca. Bir derdi olmayan, karanlık, bunalımlı olmayan hikâyeleri de sevmiyorum. Çünkü hayat hiç de öyle değil. Peri masallarına inanmıyorum tabii ki. Sokak karanlık şu an, dünya da. Ben kirli şeyleri seviyorum. Kirli de oynuyorum zaten. Biz hayatta tertemiz cümleler kurup donuk ifadelerle bakmıyoruz ki birbirimize. O yüzden oyunculuğum da insana benzesin istiyorum. Alt kültüre ve sokağa ait her şey vardır hayatımda. Temiz müzikler, çok şeker, tatlı hikâyeler ise hiç yoktur. Izdıraplı şeyleri seviyorum. Peki yaşamın içinde sizi ne tutuyor? Aynı zamanda mutluluğu da koruyabilen bir tipim. Aksi halde deliririz, ölürüz. Ne kadar kötü ve karanlık bir durumla kuşatılmış olursam olayım, iyi hissetmeye, içimden espri yapmaya çalışıyorum. Öyle bir tarafım var. Hayat yokmuş gibi arkamı dönüp pırıl pırıl hayatlar yaşamayı sevmiyorum. Yaşamıyorum da zaten. Farkında olmak ve yüksek kalabilmek lazım, düşmemek için. ’ Güler Ertan’ın yedinci kitabı “Dünden Bugüne Fotoğraf”, bir başucu kitabı niteliğinde. Daha önce de Fotoğraf Terimleri Sözlüğü, Çağdaş Fotoğraf Sanatı, Açıklamalı Fotoğraf Terimleri Sözlüğü, Türk Fotoğrafında 1960 Sonrası, Türk Fotoğrafçıları Kütüphanesi ve Yaşamda Kadın kitapları yayınlanan Ertan’ın fotoğraf sanatında önemli çalışmaları var. Bu son kitabı da yine fotoğrafla ilgili hem temel bilgiler, hem de yaşayan örneklerle dolu. Fotoğraf sanatının araştırma, disiplin ve çalışma gerektirdiğini söyleyen Ertan, bu anlamda kaynak niteliğinde olan bir kitabı buluşturuyor okuyucuyla. Kitabın ilk bölümünde kronolojik olarak kısa fotoğraf tarihi anlatılıyor. İkinci bölümde ise fotoğrafın bulunuşundan günümüze kadar, yirmişer yıllık dönemlere ayrılan bölümlerle Avrupa’da ve Türkiye’deki fotoğrafın karşılaştırılması yapılıyor. Tabii fotoğraf sanatındaki yitirdiklerimize de yer veriliyor kitapta. Son olarak da Güler Ertan’ın değişik tarihlerde açtığı sergilere ait anı defterlerinde yazılanlardan örnekler buluşturuluyor okuyucuyla. Sanat sadece araştırma değil aynı zamanda görme, proje üretme ve merak gibi olguların da toplandığı bir yaşam alanı. Temel kurallara dayanan bilgilerle beraber nelerin gerekli olduğunu görmek de mümkün. Amaç fotoğrafın geçmişinden bugüne kadar olan döneminin belgelenmesi ise bu görsel dil de kullanılmalı. C MY B C MY B