16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 24 EKİM 2009 CUMARTESİ “Ben anlatacağım, sen dinle. Bir daha da kimseye anlatmam” diyerek başladı sohbete. Sevenleri tarafından “önce insan, sonra gazeteci ve ressam” olarak tanımlanan Fikret Otyam Anadolu’da bir ömür geçirdi. Tanık oldu, anlattı, yazdı, çizdi. Diyor ki “Yıllardır konuşup yazıyorum bölgede çekilen eziyeti ve sefaleti. Okulsuz, yolsuz, doktorsuz insanları. Unutulmuş, itilmiş, kakılmış, sınır boylarında kurşunlanmış insanları. Her şeyi yazıyorum, yazdım, yazacağım da!” Kâğıt hazır, kalem de!.. Görüşme ayarlandı... Birazdan yola çıkılacak. Bir beş dakika görüşeceğiz ustayla... OĞUZ Bu kez heyecan her zamankinden biraz daha YILDIZ farklı. Onca yazılan haberin ardından konuşulacak, nevi şahsına münhasır, “eski bir Cumhuriyet”çi olunca doğaldır elbette... “Titr”lerini saymakla zaman kaybetmeden açık edelim adını, bu usta Fikret Otyam. Fikret Otyam ve eşi Filiz Otyam’la, Ege Üniversitesi Prof. Dr. Yusuf Vardar MÖTBE Kültür Merkezi’nde açtıkları sergilerinde bir araya gelip sohbete başlıyoruz... 19 Aralık 1926 Aksaray doğumlu, sanat ve düşün insanı. Ünlü besteci ve orkestra şefi ağabeyi Nedim Vasıf Otyam ve kardeşleri gibi altı yaşından itibaren babasının eczanesine gitmeye başlar. Otyam’ın eczaneye gelenlerin hikâyelerini “not” aldığı yazıları, 19451946’da Gece Postası gazetesinde yayımlanır. Aksaray’daki eczanelerini boyamaya gelen bir “tabelacı”da ilk kez samur fırça ve tüp boyaları görür. Tabelacının “armağan”ı fırça ve boyalarla yaptığı resimleri kısa süre sonra Aksaray Halk Evi’nde açtığı ilk sergisinde “görücü”ye çıkar. Otyam o dönemlerde Aksaray’da adını “Foto Üç Yıldız” koyduğu bir de fotoğraf stüdyosu açar. Resime olan tutkusu yüzünden girdiği Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Eyüboğlu Atöyesi’nden 1953’te mezun olur. Önce insan sonra ressam Sergi Chagall: Yaşam ve Aşk Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi 20. yüzyılın efsane sanatçılarından Marc Chagall’ı ağırlıyor. “Chagall: Yaşam ve Aşk” başlıklı sergide, sanatçının Kudüs İsrail Müzesi’nin zengin koleksiyonundan bir araya getirilen 160 baskı, desen ve resmi yer alıyor. Sergi, Chagall’ın çok yönlü kimliğinin yanı sıra, renkli hayâl dünyasını da vurgulayan bir seçkiyi sunuyor. Sanatçının yaşamını ve ilk eşi Bella ile aşklarını konu alan özyaşamöyküsel desenlerinin yanı sıra, Kutsal Kitap illüstrasyonları, La Fontaine Masalları ve Gogol’ün Ölü Canlar’ı gibi edebi yapıt resimlemeleri de sergide bir araya geliyor. Sergi 24Ocak’a kadar sürecek. (Tel: 0 212 334 99 00) İMA’da bir Cumhuriyet hanımefendisi İstanbul Moda Akademisi, Mevhibe İnönü’nün kıyafet retrospektifini sergiliyor. Türkiye’nin ilk Başbakanı ve ikinci Cumhurbaşkanı’nın eşi Mevhibe İnönü’nün kıyafet retrospektifi, Cumhuriyet’in 86. yılında İstanbul Moda Akademisi’nde sergileniyor. “Bir Cumhuriyet Hanımefendisi: Mevhibe İnönü Sergisi”, 1920’lerden 70’lere, modanın yakın tarihine tanıklık ederken gelecek kuşaklara ve cumhuriyet kavramına ayna tutuyor. Sergide, Mevhibe İnönü’nün taktığı ilk şapka, Pembe Köşk’te verilen ilk balodaki elbisesi, İsmet Paşa ile Çankaya sırtlarında ata bindiği binici kıyafeti, Atatürk’le birlikte katıldığı ilk Cumhuriyet balosundaki elbisesi, kayak kıyafeti ve aksesuarları gibi geniş bir koleksiyon yer alıyor. 27 Ekim’de açılacak sergi 30 Kasım’a dek sürecek. (Tel: 0 212 219 41 41) Zamanda yolculuk Otyam, “ben anlatacağım, sen dinle” diyor ve ekliyor, “bir daha da kimseye anlatmam”... Resimlerinde yer verdiği kadınların öyküleri, tuvaline aktardığı “keçi”leri, Doğu ve Güneydoğu “anıları”nı öyle bir betimliyor ki, zamanda yolculuğa çıkıp o anları yaşıyorsunuz Otyam’la birlikte... “Yıl diyor, 1953. Diyarbakır’dayız ‘Kürt Yaşar’la birlikte. (Buraya not düşüyor: Hiçbir yazımda Kürt demedim. Doğulu yurttaşım, halkım yazdım) Yaşar Kemal, ‘Otyam benim buralarda fotoğraflarımı çeksene’ dedi. O yıllar ben Dünya, Yaşar Cumhuriyet’te. Gezildi, görüldü belgelendi gerçekler.” Bölgenin durumunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren röportajlar Dünya ve Cumhuriyet’teki sayfalarda yerini alınca büyük ses getirir. Otyam tanık olduklarını şöyle sıralıyor: “Ezilen, horgörülen, sahipsiz, yoksullukla ve eğitimsizlikle cezalandırılmış insanlarımızdı onlar. Ağa zulümleri, topraksızlık, bilgisizlik ve sefalet içinde bir yaşam. Susuz perişan...” Sevenleri tarafından “önce insan, sonra gazeteci ve ressam” olarak tanımlanan Otyam devam ediyor: “Yıllardır konuşup yazıyorum bölgede çekilen eziyeti ve sefaleti. Okulsuz, yolsuz, doktorsuz insanları. Unutulmuş, itilmiş, kakılmış, toprağın düzensizliğini, vergi adaletsizliğini. Sınır boylarında kurşunlanmış insanları. Her şeyi yazıyorum, yazdım, yazacağım da! Ayrıca gerçekleri yazdım diye de Kürtçü, komünist de dedi birileri (!) bana.” “Unutmadan” diyor, “61’de Ankara Radyosu’ndan bir teknisyen ve Mustafa Geceyatmaz’la bölgede 50’nin üstünde Kürtçe türküyü derleyip topladık, teslim ettik. O zamanlar bir kere bunları radyolarda çalsalar işler değişirdi. Yol yap, elektrik, su ver. Öğretmen, doktor gönder. Okul yap. Ağalığı sona erdirmek için toprak reformu yap. Dinletemedik... Kısacası şimdi açılım dedikleri şey sadece bir hikâye...” Çilekeş kadınlarımız Fikrem Otyam çakmak çakmak gözleriyle tuvallerinde yer verdiği kadınlar hakkında şunları söylüyor, “Çok uzun yıllar Doğu ve Güneydoğu’da bulundum. Anadolu’yu gezdim, dolaştım. Nâzım’ın dediği gibi kadınların çilekeşliklerine tanık oldum. Kadınların ne kadar ‘çilekeş’ olduklarını gördüm. Ve onları tablolarıma taşıdım.” Ekliyor sonrasında da, “Çektiğim en acı fotoğraf, bir damda doğan ‘Şahan’ ve annesininkiydi. Damda, inek ve öküzler. O acılı anne, sefalet hâlâ aklımda, öykü de. Şahan’ın abisi genç yaşta sınırda kaçakçılık yaparken vurulmuş... Aynı adı şimdi o alıyor. Şahan kim bilir şimdi ne yapıyor gidip bulmak istiyorum onu, hep aklımda...” Med Cezir Mac Art Gallery sezonu Çağdaş Türk Sanatının genç sanatçılarından Hakan Onur’un kişisel sergisi ile açıyor. Hakan Onur’un “MedCezir” sergisi, sanatçının kendi yaşamına doğru çıktığı bir keşif gezisi niteliğinde. Şimdiki zaman gelecek ve geçmiş arasındaki med ceziri tasvir eden Onur’un sergisi, 30 Kasım’a dek görülebilecek. (Tel: 0 212 343 85 40) Gizlavet kokusu Yaşar Kemal’i, “bir küsüp bir başırız” diye tanımlayan, Anadolu’da bir ömür geçiren, 1953’teki röportajı sırasında ruhuna işlediği apaçık ortaya çıkan ve üstüne basa basa “yaz” dediği “gizlavet” (yöre insanının giydiği lastik ayakkabı) kokusuyla Otyam’ın yanından ayrılmak üzereyiz. Noktayı şu sözlerle koyuyor Otyam sohbete: Orhan Kemal, bana “yalan yazma” demişti. Yazmadım, yazmam da. Ama susmam da... Atatürk’e laf söyletmem Fikret Otyam bir çalışmasında Atatürk’ü taşımış tuvaline. Çok sayıdaki yapıtı arasında bir Atatürk tablosu da yer alan ustaya sorduğumuzda aldığımız yanıtın vurgusu da büyük: “Benim Atam Mustafa Kemal’dir. Atatürk’e laf söyletmem!” “Bugün, Fikret Otyam varsa, Atatürk’ün bize bıraktığı lâik Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmamdan, onun devrim ve ilkelerini uygulamamdandır” diyor. Izİzlenim Zaman, an akıp geçmekte; olaylar, oluşumlar, hareketler, eylemler, duyulanlar ve duyumsananlar ise insanda kalanlar. Kalanlar yani bilinçdışına atılmayıp belleğe yerleşenler. Toplumsal ve kişisel belleği oluşturanlar… Her birimizde farklıdır bellek. Toplumsal bellek ise ortaktır ve zaman zaman değişik şartlarda paylaşımla hatırlanır. Onu şimdiki zamanda güncelleştirecek bir gönderen daima vardır. Yani yaşananlar bir yandan da ortak bellekten alıntılarla buluşabilir. Bellek bazen ortak kültürü bile kendisinden damıtabilir. Bu durumda tarihsel olgular gibi sanatsal dil de farklı zamanlarda ve farklı biçimlerde bellekten dökülenleri değerlendirip kültürün biçimlenişinde etkili olabilmektedir. Sonsuzdur bellekten edinilecekler. M. Proust “Geçmiş Zaman Peşinde” adlı yapıtında nasıl da yaşanan zamanın nesnelerinden geçmişe yollanır. Belleğin gücüyle doğan yeniden yaratılışının öyküsünü yazar. Caravaggio gibi, Gros gibi, Goya gibi, Magritte gibi daha pek çok ressam nasıl da resmederler geçmişten alıntıladıklarını. Sevgiyi ya da şiddeti ve vahşeti. Çarpıcıdır onların resimleri, etkileyicidir. Günümüz görsel sanatı da, edebiyatta, tiyatroda, sinemada olduğu gibi belleği çokça kullanıyor. Yeniden güncelleştirmeyi ve farklılaşan algılamaları işliyor. 216 Düşünce ve Üretim Alanı’nda izlediğimiz yağlıboya işlerden biri Sevgi Yanar’ın resmi tam bu noktada dikkat çekmekte. Resim bize Bruegel’in “Körler Yürüyüşü”nü anımsatıyor ama ondan biraz farklı. Bruegel’in kullandığı zambak, kilise gibi sembolik nesneler yok bu resimde. Körlerin birbirine tutunarak yürümeleri, öndekinin –tam da düşme noktasındakinin takipçisi olmaları kullanılmış. Rönesans resminin dinsel yorumlamalarından farklı bir dili okuyalım. Körlerin yürüyüşü ile günümüz ilişkilerinin kördüğümleşen ve çıkmazlara sürüklenen haline değinelim. Yapıldığı tarihin üzerinden yüzyıllar geçmiş bir sanat eserinden hareketle insan doğasına göndermelerde bulunan ve onun davranışını sorgulayan bir sanatçıyı duyalım. Hepimiz için alıntı bu, belki ? ÜMRAN BULUT Tiyatro Van Gogh Kenter’de W. Gordon Smith’in yazdığı ve Ülkü Tamer’in dilimize kazandırdığı oyunda, yönetmen koltuğunda Hakan Gerçek bulunuyor. Kendisinin aynı zamanda oyuncu olduğu oyunda Hakan Gerçek, bu önemli ressamı sahneye taşırken “Onun hakkında ne düşündüğümü aktarmak istedim. Bilmiyorum, bilemiyorum başarabildim mi?” diye soruyor. Oyun 26 Ekim’de Kenter Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Bellek Defteri: Moda de bir bellek kaydı. “Bellek Defteri: Moda” isimli sergiye katılan tüm genç sanatçılar Yanar gibi kendi anlayışlarıyla ürettikleri resimleri ile Moda’nın yeniden tanımlanmasıyla uğraşıyorlar. Zeynep Cin Yeşildağ ağaçları, Başak Bugay yaşlıları, Zuhal Aktan salıncaktaki kızı belleklerinden çıkarıp yorumluyorlar. Böylece Kadıköy’ün bu bilinen semtinin görüntülerine eskiden kalanlar da eklemleniyor. Belleklerden alıntılar sizin duyumsamanızla yeniden biçimleniyor. Bu arada, belki siz de Moda’dan hareketle çok uzak diyarlara yollanıyorsunuz… 216 Düşünce ve Üretim Alanı projesi performanslar ve fotoğraflarla desteklendi. Kadıköy’ün sanat dünyasında bir sene başı etkinliği olarak yaşandı. Birçok sanatçının işlerini sergiledikleri büyük bir çalışmanın bir parçası oldu. Bu çalışmada F. Yaman, E. Zeytinoğlu, Y. Karayağız, T. Güven, Z. Coşkun’dan oluşan çağrı grubunun duyurusuyla gerçekleştirilen sergilere katılan sanatçı sayısı dikkat çekiciydi. 265 sanatçının işlerinin sergilendiği projeden ayrılıp şehrin kalabalığına dalmak, Karaköy’de, Kadıköy’de yürümek, Hasanpaşa’da etrafı izlemek farklıydı. Algının ve belleğin nelerin hayal edilmesine yardımcı olabileceğini düşündürüp hayal gücünün zenginleştirici özelliği kanıtlanmaktaydı. Sanatın vazgeçilemezliği ise cabası. sinemdonmez?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle