19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

17 OCAK 2009 CUMARTESİ 7 Berrak Tüzünataç Kabare ve müzik bir arada... ŞİRİN GÜVEN Fischerspooner dünyanın en önemli ‘electroclash’ topluluklarından biri. Ancak onlar kendilerini tek bir müzik tarzıyla anlatmayı sevmiyorlar. Yaptıkları müziği içeriğiyle birlikte tanımlıyorlar: ‘Biraz protest, karşı çıkan ve bir tavrı olan bir müzik yapıyoruz... Bir taraftan da hep optimistic olabilen bir müzik’... Fischerspooner’ın tek farkı bu da değil. Onlar konserlerini adeta şölene çeviren topluluklardan. Klasik müzik eğitimi almış Warren Fisher ile görsel tasarım ve deneysel tiyatroyla uğraşmış Casey Spooner’dan oluşan Fischerspooner; adeta müziği, sanatı, dansı, modayı ve teatral öğeleri bir araya getiriyor. Onlar sahnede eski, bildiğimiz kabareyi yeni müzik tarzlarıyla birleştiriyor. Kostümleri, mimikleri ve jestleriyle konserlerini muhteşem bir şov haline getiriyorlar. Tabii ritmik, enerjik ve insanı yerinde oturtmayan müziklerinin de buna katkısı çok... Bundan birkaç yıl önce Türkiye’ye ilk kez gelen Fischerspooner, bu akşam yine eşsiz şovuyla birlikte İstanbul Otto Santral’de olacak. Konser öncesi ünlü ikiliden Casey Spooner ile söyleştik. Bu arada sevenlerine ve yeni albüm bekleyenlere hemen müjdeyi verelim. İkili, Nisan ayında bitirmeyi planladıkları üçüncü albümleri üzerinde çalışmaya çoktan başlamışlar bile. Sınırlarımı zorlayacağım Film öncesinde bir hazırlık yaptınız mı? Kitap ve senaryo üzerine uzun süre çalıştık. Senaryo uzun süre elimizdeydi. Senaryonun da versiyonları oldu. Özellikle Seniha karakterini canlandıran Nergis Öztürk’le çok vakit geçirdik. Onunla önemli sahnelerimiz vardı. Daha çok bireysel olarak, takvimlerimiz uyduğu zaman da biraraya gelerek çalıştık. Sinemada bundan sonrası için hedefiniz nedir? Birşeyi dilediğimde gerçekleştiği için röportajda söylememe gerek yok. Şimdi burada söyleyeceğim, yıllar sonra bu röportajı karşıma çıkaracaklar. Diyecekler ki “bak orada demişsin”. Benim kendi kendime dilemem yetiyor. Ama tabi ki birçok hedefim var. Birçok şeyle aynı anda uğraşmak istiyorum. Son iki senedir aldığım kararlar, yaptığım seçimler, içinde bulunduğum projeler ne tür bir yol çizmeye çalıştığımı işaret ediyor. Gerçekten daha iyi bir şey yapmak için elimden geleni yapacağım, sınırlarımı, imkanlarımı zorlayacağım. Çünkü yaptığım işi çok seviyorum. Müzik ve sanat birlikte Biriniz klasik müzikle, diğeriniz ise görsel tasarım ve deneysel tiyatroyla ilgilisiniz. Bu özellikler müziğinize ne katıyor sizce? Warren’ın engin müzik bilgisi müziğimizin seviyesini yükseltiyor. Müziğimiz genellikle benim yazdığım sözlerle birleşiyor. Öte yandan tasarımlarımız, sahnedeki duruşumuz, kostümlerimiz, makyajımız ve sahne şovumuz performanslarımızı daha çekici ve cazip kılıyor. Müzik ve sanatı birlikte harmanlamamız farklı ve benzersiz olmamıza neden oluyor. Grubun adını soyisimlerinizden oluşturmaya nasıl karar verdiniz? Bu aslında verdiğimiz en gülünç kararlardandır. Ama bir şekilde fonetik olarak muhteşem bir uyum yakaladık. Prodüksiyonu, müziği ve canlı şovları bir araya getiriyorsunuz ve bu sizin en önemli özelliklerinizden değil mi? Açıkcası bizim canlı performansımız herhangi bir sahne deneyiminden daha farklı. Birkaç yıl önce İstanbul’daki konserimize gelenler de buna tanıklık etti zaten. Kostümlerimiz, hareketlerimiz, jestlerimiz, mimiklerimiz ve baştan sona kadarki tüm tavrımız oldukça farklı ve benzersiz. Sahnede kabarenin devamlı ve farklı bir şekilde devam etmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Bir tavrımız var Evet müzikal kabareler yapıyorsunuz, ki bugün bunu pek yapan grup yok Bizim yegane derdimiz sahne duruşumuzu ve tutumumuzu sürekli olarak geliştirebilmek. Aslında önceleri sahnede kabare yapmamız spontane bir şekilde gelişmişti. Tabii zamanla bu bizi diğerlerinden en çok ayıran özelliklerden biri haline geldi. Biz de bunun üzerinde çok durmaya başladık. Kataloglara baktık, çeşitli jestler geliştirdik... Ve şimdi Fischerspooner eski kabare anlayışını yeni tarz müziklerle birleştiren bir grup. İlk albümünüz ‘#1’ çıktığında tüm dünyada büyük ilgi uyandırmıştı. Müziğinizi ne ayırıyor sizce? Bence bu müzikal tavrımızdan kaynaklanıyor. Müzik tarzları kolaylıkla kırılabilir ve tek benzersiz bir potada buluşabilir. Bizim yapmaya çalıştığımız da bu. Özgün, kendimiz gibi bir müzik yapmak... Bu müziğimizin en göze çarpan özelliklerinden olmalı. Biraz protest, karşı çıkan ve bir tavrı olan bir müzik yapıyoruz. Bir taraftan da hep optimistic olabilen bir müzik. 24 yaşında güzel bir kız... Bugüne kadar “medyatik güzel” olarak magazin programlarında görmeye alıştık onu... Ama hiçbir zaman da magazincilerin kameralarıyla arası iyi olmadı... Genelde GÜLŞAH hırçın görüntüler ekranlara... DURAK yansıdı Açıkçası hep manken sandım onu. Dergi kapaklarındaki fotoğraflarını gördüğümde de güzel fotoğraf verdiğini düşündüm... Ama iki yıl önce Elveda Rumeli dizisinde “erkek Fatma” bir karakter olan Vahide rolünde görünce “yine mankenden oyuncu mu olur” tartışmalarının yaşanacağını sandım... Yanıldım... İzleyenlerin büyük bölümü gibi beni de şaşırttı... Erdal Özyağcılar, Şebnem Sönmez gibi usta oyuncuların karşısında hiç de göze batmadan ciddi bir oyunculuk sergiliyordu... Son olarak Zeki Demirkubuz gibi Türk sinemasının önemli yönetmenlerin birinin de onu oyuncu seçtiğini öğrendiğimde şaşkınlığım daha da arttı... Demirkubuz’un yeni filmi “Kıskanmak”ın setinde işine saygılı, prensipli bir oyuncu gördüğümde açıkçası aklımdan “Haksızlık mı ettim” diye geçirdim. Söyleşi yapmaya karar verip internetten özgeçmişini okurken ısrarla mankenlik geçmişini aradım. Bulamadım... Sonradan öğrendim ki karşımda hiçbir zaman mankenlik yapmamış, Beşiktaş Kültür Merkezi’nde (BKM) oyunculuk eğitimi almış ve bu meslekte ilerlemeye kararlı genç bir oyuncu var. Bahsettiğimiz kişi Berrak Tüzünataç... “Çirkinin güzelden intikamı”nın anlatıldığı Kıskanmak filminin başrol oyuncularından... Belki bugüne kadar güzelliği ona birçok kapı açsa da bir yandan da önyargılar oluşmasına neden olmuş... O ise tüm bunlara kulaklarını tıkayıp oyunculukta ilerlemeye kararlı... Tüzünataç’la oyunculuk serüveninden, Makedonya’daki çekimlerden, sinemadan, önyargılardan konuştuk. Adının başındaki sıfatlardan o sorumlu değil Bugüne kadar magazin haberleriyle gündeme gelen ve bundan rahatsız olan Berrak Tüzünataç, artık oyunculuğunu kanıtlamak istiyor. Türkiye’nin en çok izlenen dizilerinden “Elveda Rumeli”nin ana karakterlerinden biri olan Tüzünataç, şimdi de Altın Portakal ödüllü yönetmen Zeki Demirkubuz’un yeni filminin başrol oyuncularından. çalışırken zorlandınız mı? Ustalarla çalışırken zorlanılmaz ki. Tam tersine büyük bir konfordur. YER DEĞİL, KİMİNLE OLDUĞUNUZ ÖNEMLİ Makedonya İstanbul’a göre daha sakin bir yer. Orada magazin basını da yok. Daha rahatsınızdır herhalde. Orada set dışında nasıl gidiyor hayat? Set dışında tabi ki çok daha özgür olduğum aşikar. Nerde olduğumuzun çok önemli olmadığını, yanında kimin olduğunun önemli olduğunu anladım. Çünkü orada çok iyi arkadaşlar edindim. İstanbul’a da birlikte gelip, dönüyoruz. Birlikte vakit geçiriyoruz. İstanbul’da nasıl yaşıyorsak orada da öyle düzen kurduk. Çoğumuz eve çıktık, otelde kalmıyoruz. Yerleşik düzene geçtik. Zeki Demirkubuz’dan nasıl teklif aldınız? Yıllar evvel bir röportajınızda Demirkubuz filmlerinde oynamak istediğinizden söz etmişsiniz... 34 sene öncesinden bir röportaj. Bu röportajın hatırlanması da şaşırtıcı. Zeki Bey’le geçen sene mart ayından beri görüşüyoruz. Daha önce başka bir film için de görüştük. Sonra da “Kıskanmak”la ilgili görüştük. Kesinleşmesi uzun süre aldı. Ama Kıskanmak’ın hayatıma girmesi neredeyse bir sene öncesine dayanıyor. Filmde nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz? Film bir roman uyarlaması. Ben şunu açıkçası fark ettim ki çok sevmiyorum oynadığım karakteri anlatmayı. Kendiniz bile anlatırken sıkılıyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki; ben böyle sıkıcı bir şey oynamadım. Çok merak ediliyorsa Nahid Sırrı Örik’in romanı zaten ulaşılabilir bir durumda. Vasat da dâhiyi sevmeyebilir Mankenlik yaptınız mı hiç? Hayır... Özgeçmişinize bakarken şaşırdım. Bir yerde mankenlik arıyorum ama bulamadım... Ama yok. Burada sorgulanması gereken basın etiği. Çünkü yazılan şeyin bir sorumluluğu olmalı. Okuyucu bir şey talep etmeli. İnanmak için bir sebep aramalı. Birileri bir yerde oturup bir şey uyduruyorlar ve bu gerçek sayılıyor. Ülke olarak her alanda kandırılabilen ve hiçbir konuda fikir sahibi olamayan bir topluluk oluruz. Bunun bir sorumluluğu olmalı bence. Ama artık bununla eğlenmeyi öğrendim. Bir ara çok üzüldüm. Kendimi anlatma derdine düştüm. Sonra röportajlarımı okuyunca utandım. “Ne gerek var” dedim. Basında belli bir grup böyle ve onlarla iletişim kurmamaya çaba sarfediyorum. Çünkü niyetin iletişim olmadığını anladım. Peki sizin için niye manken algısı var? Kariyerimi ben kendim yönlendiriyorum ama ismimin başına gelen sıfatları ben seçmedim. O sıfatları koyanlara sormak lazım. Ama manken demelerinde de hiçbir kusur görmüyorum. Demek ki yakıştırıyorlar. Magazin literatüründe güzel kız demenin bir yolu... Eğer manken olsaydım sinirlenirdim bu duruma. Çünkü bir meslekle uğraşıyorsunuz ve hiç alakası olmayan birine deyiveriyorlar. Gerçek hayatta da çirkinlerin sizden intikam aldığını düşünüyor musunuz? Güzel olmanızın suç olduğunu düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Tabi ki bunun romanı da yazıldığına göre, bir bilim kurgu olmadığına göre bu da hayatta olan şeyleri anlatan bir roman. Hayatın bir gerçeği bu. Farklı sebeplerden de olabilir. Sadece çirkin güzeli değil, vasat da dahiyi sevmeyebilir. İnsanlar kendilerini eksik hissetikleri konularda, kendilerinden fazla buldukları insanlara bir şekilde zarar verme arzusu taşıyabilirler. Taşıyorlar da. Bununla ilgili bir sürü roman yazılıyor, film çekiliyor. Gerçek olduğu için. ARTIK SET OTURDU Önce haber spikerliği sonra oyunculuk. Bugünlere nasıl gelindi? Hayatın normal akışı içinde, ailemin ve çevremin de etkili olduğu, yaşımdan dolayı tek başıma karar vermeme izin verilmeyen bir dönemde CNN Türk’teki Afiş programında staj yapmaya başladım. Televizyonla yakınlığım bu dönemde geldi. Röportajlar yapıyordum. Ondan sonra BKM’nin oyunculuk workshoplarına katıldım. Oyunculukla ilgili kariyerim de böyle başladı. Çünkü BKM, workshoplara katılan bütün gruba Organize İşler filminde rol verdi. Diksiyonla ilgili bir problemim olmadığı, CNN Türk’ten de kameraya alışkın olduğum için birçok oyuncuya olduğu gibi bana da böyle bir teklif geldi. Oyunculuğa tam anlamıyla alıştınız mı? Makedonya’da çekimler nasıl gidiyor? Çekimler iyi gidiyor. Artık set oturdu. İkinci senemizdeyiz. Ekipte artık herkes birbirinin huyunu, suyunu, tersini, sevdiği şeyleri, sevmediklerini biliyor. Dolayısıyla hiçbir problem yaşamıyoruz. Ülkeyi de iklimini de tanıdık, çıkabilecek problemleri, sorunları da biliyoruz. Önlemlerimizi de alıyoruz. Bu sene Makedonya’da daha bilinçliyiz. Asıl eğitim sanırım Elveda Rumeli’nin setinde oluyor. Ustalarla Kötüye üzülmek gereksiz Artık Berrak Tüzünataç’ın oyuncu sıfatını herkes kabul etti. “Başardım” dediniz mi? Açıkçası benim için hiçbir zaman başkasının bir şeyler söylemesi çok önemli değil. Ben zaten böyle hissediyordum. Yani insanların fikirleri benim için hiçbir şey ifade etmiyor demek istemiyorum. Benim için başarının göstergeleri, benim ne hissetiğim ya da birlikte yola çıktığım insanların mutlu veya mutsuz olmasıdır. Beni tanımayan, bilmeyen ve genelde algısı kötüyü seçen insanları ayırt ediyorum zaten. Enerjimi böyle şeylerle bölmemem gerektiğini öğredim. Bu tür şeylerden gelen iyi şeye de sevinmiyorum. Çünkü iyiye sevinirsem kötüye üzülmem gerek. Kötüye üzülmeyi gerekli bulmuyorum. Her zaman birlikte yola çıktığım insanların duygularını çok önemsiyorum. Mesela Zeki Bey, senelerdir bu senaryonun üzerinde çalıştı. Çocuğunu, bebeğini size teslim eden biri var karşınızda. Onu yarı yolda bırakmamak, hayal kırıklığına uğratmamak çok önemli. Bunu hissetmek ve bu tatmini ve memnuniyeti yaşamaktır başarı. Bir övgü, methiye yazıları almak değildir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle