19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dinleyin ŞEVVAL SAM 4 17 OCAK 2009 CUMARTESİ Dink anısına barış şarkıları Şevval Sam Tekin, Hrant Dink anısına 22 Ocak Perşembe akşamı saat 21.30’da Ghetto’da barış şarkıları söyleyecek. Başarılı oyunculuk çalışmalarının ardından berrak sesi, samimi yorumu ve mütevazi duruşuyla ses sanatçısı olarak da büyük beğeni toplayan Şevval Sam Tekin konserde anlayış ve diyalog çağrısı yapılacak. İstanbul’dan Kırım’a, Hemşin’den Ege kıyılarına, Doğu’dan Batı’ya çıkacağımız bu müzikal yolculukta tüm şarkılar neyi anlatırsa anlatsın, barış için seslendirilecek. Sanatçının ‘Sek’, ‘İstanbul Secret’s’ ve ‘Karadeniz’ albümlerinden parçaların yanı sıra, Rumca, Ermenice, Süryanice ve Kürtçe gibi farklı dillerde şarkılar da söylenecem. Etkinlikte Hrant Dink’in hayallerini, mücadelesini, dilini ve yüreğini yaşatmak amacıyla 2007 yılında kurulmuş Hrant Dink Vakfı da bir slayt gösterisi sunacak. Gecenin bilet gelirinin tamamı, amacı diyalog, barış ve empati kültürünü geliştirmek olan Hrant Dink Vakfı’na bırakılacaktır. (www.hrantdink.org) Etnik ile modern müzik arasındaki sentezlerin çoğu kez birinden birine zarar verdiğine inanırım. Bu sebeple böylesi çalışmalarla karşılaştığımda APTÜLKADİR da en azından dinleme eylemi olarak mesafeli ELÇİOĞLU dururum. “Imam Baildi” isimli projeyi gördüğümde de aynı duyguları yaşadım. Ancak CD’yi dinlemeye başlar başlamaz bu kaygılarım yok oluverdi. “Imam Baildi” bizim sofralarımızda bulunan bir yemeğin ismi ama bu projeyi oluşturan sanatçılar ise Yunanistan kökenli. Orestis ve Lysandros Falireas kardeşler Yunan ezgilerini günümüz teknolojik olanaklarıyla remiksleyerek ilginç kolajlar çıkarmışlar. Albümün etnik cephesinde her ne kadar Yunan müziği olsa da bunun Balkan coğrafyasını da kapsadığını söylemeliyim. Dolayısıyla Balkan coğrafyasının ortak damak lezzeti albüme isim olurken müzikal bütünlüğü de verebiliyor. Balkan kolajı: Imam Baildi geçmişten alıntıların hemen hemen azaltıldığı tamamen özgünleşebilen, elektronik tarz çalışmaları oluşturuyor. Burada da ilgimizi çeken elektronik ve tekno çalışmalardan daha çok new age ile rock’ın hem hal olduğu tarzları dinleyen kulaklara yakın gelebileceğini görüyoruz. Plağın çıtırtısının da verdiği katkıyla başlayan introsuyla “O Pasatelos” albümün en etkileyici parçası. Daha önce duymamış olsanız da şarkıya ister istemez katılıyorsunuz. Ortalara doğru konulan günümüz katkısı ve gitar rifleriyle atmosfer canlanırken ardından plaktaki nakaratın kesik kesik eklenmesi nefis bir finali oluşturuyor. Albümde yer alan “Samba Clarina” ise bizim Trakya havalarını ziyadesiyle bulabileceğimiz bir örnek diyebilirim. “İmam Baildi” elektronik ile Balkan ezgilerinin buluştuğu güzel bir çalışma. Bu tarzın kulvarında üst düzey bir örnek sayabilir miyiz ya da sayılmaz mı onu bilemiyorum ama kolaj dozunu çok iyi kullandıkları kesin. Böylece çok geniş bir etki yaratabiliyorlar. Doğu Batı sentezlerinde her daim gördüğüm oryantalist yaklaşım bu projede yok. Tam tersine bulundukları coğrafya’nın yerine çok iyi oturarak tadı yakalayabilmişler. MODERN MÜDAHALE Falireas biraderler “İmam Baildi” projesini ilk kez 2005 yılında hayata geçirmişler. İlk iş olarak etnik Balkan ezgilerini eski kayıtlarından (sampler) parçalar halinde alıp üzerine elektronik katkılarını yüklemişler. Ancak her ne kadar “remiks” işi gibi gözükse de enstrüman katkıları da yok değil. İkilinin hadisesi sadece kayıt yanıyla bitmiyor, konser boyutunda da kendilerini gösterebiliyorlar. Onlar ilk olarak 5 Temmuz 2007’de Atina’da düzenlenen Ojos de Brujo konseri ardından da festivallerde yer almışlar. Gördükleri ilgiden sonra da Massive Attack, Gogol Bordello gibi önemli isimlerle aynı sahneyi paylaşmışlar. Projenin bu ilk albümünde 40’lı, 50’li ve 60’lı yılların plakları çıtırtılı halleriyle yerini almış. Elektronik yapı yüklenirken eskinin samimiyeti yitirilmeden modern müdahaleler edilmesi rahatsızlık vermiyor. 50’lerin popüler bir Yunan ezgisinin sadece vokal bölümünün alındığı “Zoi Mas Ine Ligi” ile açılıyor albüm. Albümde elektronik katkının dozunun neredeyse en aza indiği çalışmalar da var. Trompet ve akordeon ile Caz geceleri Otto Santral bu aydan itibaren her Çarşamba akşamı yemek saatinde caz ustalarını müzikseverlerle buluşturacak. Birbirinden saygıdeğer müzisyenlerin sahne alacağı gecelerin ilki 21 Ocak Çarşamba akşamı yapılacak. Sibel Köse Band’in sahneye çıkacağı etkinlik saat 21.00’e başlayacak. Gece Sibel Köse’ye Türkiye’nin en önemli gitaristlerinden Sarp Maden, birçok ünlü müzisyenle çalışan aranjör Genco Arı, Kangroove grubunun kurucularından ünlü gitarist Alp Ersönmez ve kendine has tarzı ile Türkiye’nin aranan davulcularından Turgut Alp Bekoğlu eşlik edecek. (0212 427 18 89) başlayıp bizleri rembetiko tadında bir atmosferden dansa doğru yönlendiren “De Thelo Pia Na Xanarthis” elektronik dozun en aza indirgenerek sunulduğu bir çalışma. “Comely”, “Paso Lipane” ve “Sousta” ise Brezilya ve Küba ezgisi Daha önce caz standartlarından oluşan bir repertuvarla konserler veren Funda Sezer bu kez yeni projesi ‘Fundo Latino’ ile 22 Ocak Perşembe akşamı saat 21.30’da Nardis Jazz Club sahnesinde olacak. Brezilya ve Küba müziklerinin hoş ritimleri ve aşina olduğumuz melodilerinden oluşan Latin gecesinde müzikseverler yerlerinde oturamayacak. Sezer’in Donovan Mixon, Randy Esen ve Olcay Kaylan ile birlikte sürdürdüğü çalışmaları da bir yandan devam ediyor. Sanatçı ayrıca 2007 yılında Umbria Caz Festivali kapsamında düzenlenen Berklee School of Music Jazz Clinics’e katılmıştı. (0212 244 63 27, biletler 25 ve 15 YTL) Badem ve Deep Badem, 20 Ocak Salı akşamı Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde saat 22.00’de konser verecek. Grubun ikinci albümü ‘S’onsuz’a Özlem Tekin, İlhan Şeşen, ve Gülçin Santırcıoğlu gibi isimler konuk oldu. Piyanonun, nefeslilerin, yaylıların, ve daha birçok enstrümanın eşlik ettiği albüm, müzikseverler tarafından çok beğenilmişti. Mustafa Kemal Öztürk, Barış Bahçeci, Mert Özdemir, Doğaç Başaran ve Emre Yıldız’dan oluşan topluluktan sonra saat 00.30’da sahneye Deep çıkacak. (0212 244 25 58, biletler 20 YTL) Çılgın bir gece Müziğini ‘pop, trash ve melodramatik popüler şarkılar’ olarak tarif eden 2000’li yılların en çılgın müzisyenlerinden Ebony Bones, 24 Ocak Cumartesi akşamı The Hall’de konser verecek. İlk şarkısı ‘We Know All About U’ İngiltere’de pek çok kişi ve özellikle BBC radyosu tarafından ‘Dünyanın En Seksi Şarkısı’ olarak tanıtıldı. Şarkıların sözlerini kendi yazan, vokalleri kendi yapan ve tüm enstrümanları da kendi çalan Ebony Bones’un ‘Don’t Fart On My Heart’ adlı parçası da listelerin üst sıralarında yer aldı ve klibi ‘British Council’ tarafından ‘En İyi Video’ seçildi. (0212 244 87 37, biletler 30 ve 25 YTL) Anlayana sivrisinek caz Akbank Oda Orkestrası’na ‘Anlayana Sivrisinek Caz’ konserleri kapsamında ünlü saksofoncu Anders Paulsson konuk olacak. 21 Ocak Çarşamba akşamı Caddebostan Kültür Merkezi’nde, 22 Ocak Perşembe ise Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda konser verecek saksafoncu Paulsson, son yıllarda İskandinav ülkelerinden çıkan en iyi nefesli saz virtüözlerinden. Paulsson, caz müziğini senfonik olarak en iyi yorumlayan bestecilerden Aaron Copland’ın parçalarını yorumlayacak. Konserlerden yarım saat önce de Cem Mansur sahneye çıkacak. (0212 252 35 00) Bildiğin herşeyi unut Bundan 12 yıl önce Deniz Özberk tarafından kurulan rock grubu Suitcase, kendi bestelerinden oluşan ilk albümü ‘Bildiğin Herşeyi Unut’u İstanbul Jolly Joker Balans’ta 22 Ocak Perşembe akşamı yapılacak olan gala konseriyle sevenlerinin beğenisine sunacak. Kendine özgü tarzı ve yabancı şarkılara yaptığı yeni düzenlemelerle 1997 yılından bu yana hayranlarıyla çeşitli eğlence mekanlarında ve etkinliklerde buluşan Suitcase’in kadrosu Deniz Özberk, Furkan Karadeniz, Ahmet Emir Korur ve Okan Barkot’tan oluşuyor. (www.suitcasetr.com) sirin.guven?gmail.com BİRİLERİ YENİ BİR KENTTE YENİ BİR KARİYER RİFAT MUTLU rifatmutlu?gmail.com Bowie’nin Berlin yıllarının ilgi çekmesinin iki önemli nedeni var. Birincisi, elbette o dönemde yayımlanan üç albüm: Low C MY B C MY B Hangi David Bowie sizi temsil ediyor? İnternet, bu soruya yanıt arayan testlerle dolu. Yanıtlarınızı veriyor ve sonunda hangi Bowie karakterine daha yakın olduğunuzu buluyorsunuz. Kırmızı saçlı, uzaylı Ziggy Stardust; onun yüzü boyalı, kzulal?yahoo.com Amerikalı versiyonu Aladdin Sane; “The Labyrinth” adlı filmdeki yaratık misali Jareth the Goblin King; kısa sarı saçlı, beyaz eldivenli The Thin White Duke... Bunların hepsi 20. yüzyılın en esin verici müzisyenlerinden David Bowie’nin “alter ego”ları. 8 Ocak’ta 62 yaşına giren Bowie, kariyeri boyunca öyle farklı alternatif kişiliklere girdi ki, sonunda “rock müziğin bukalemunu” dendi ona... Mutlaka bir Bowie karakterini daha çok sevmek gerekir mi emin değilim... Her biri onun farklı bir müzikal dönemini temsil ettiği için ayrı bir öneme sahiptir. Sıkı Bowie hayranlarının bunlar arasında bir tercih yapması kolay da değildir... Ben de onlardan biri olarak, bu konuda oldukça zorlansam da, Bowie’nin Berlin Üçlemesi’ne karşı daha eğilimli olduğumu yadsıyamam... New York’un en güzel kitapçılarından St. Mark’s Bookshop’da “Bowie in Berlin” adlı yeni bir kitaba rastlayınca, adeta mutluluktan uçmamın nedeni de bu... Bowie’nin 19761979 arasında Berlin’de geçirdiği dönemi anlatan kitabın yazarı Thomas Jerome Seabrook... Bu ismi görünce ilk tepkim, “Bu bir şaka mı?” şeklinde oldu. Ama şaka değil gerçek bu! İlginç bir tesadüf gerçekten... Bowie’nin 1976 tarihli “The Man Who Fell to Earth” adlı filmde canlandırdığı karakterin adı Thomas Jerome Newton’dı. Gelmiş geçmiş en güzel bilimkurgu filmlerinden biri olan bu yapımda Bowie, sonu gelmekte olan gezegeni için su bulmak üzere Dünya’ya gelen insana benzeyen uzaylıyı oynuyordu. Kitabın yazarı olan Thomas Jerome ise, gerçek bir dünyalı; müzik yazıları yazan bir İngiliz... ZÜLAL KALKANDELEN David Bowie’nin Berlin yılları O yıllarda yalnızca kendisini değil, bugün “Punk Rock’ın Büyükbabası” olarak anılan Iggy Pop’ın kariyerini de şekillendirdi. Pop’ın ilk iki solo albümünün (“The Idiot” ve “Lust For Life”) çıkmasına yardım ederken, turnesinde de sıradan bir müzisyenmiş gibi geri vokal yapıp, klavye çaldı. Bowie’nin dibe vurduğu o dönemde Iggy Pop ile kurduğu yakınlık, aslında her ikisinin de dayanağı oldu. Ve bugün rock müziğin en güzel albümleri arasında sayılan çalışmalar ortaya çıktı. Bunalımlı Soğuk Savaş yıllarında, komünizm ve kapitalizm arasında ikiye bölünmüş bir kentte, kendilerini bulmaya çalışan iki sıra dışı müzisyenin ilişkisi, kanımca, rock tarihinin en ilginç konularındandır. David Bowie hayranı olduğum için, sık sık “En sevdiğin Bowie albümü hangisi?” sorusuyla karşılaşırım. Her albümünde ayrı bir tad bulduğum için olsa gerek, bir ayrım yapmayı pek istemem. Ama ısrar edilirse, “Low” derim... Kraftwerk esintili soundu, sonik sesleri ve enstrümantal parçaları ile adeta soyutlanmış bir atmosfer sunar bu albüm. Bana çekici gelen de, tam da bu soyutlanmışlık halidir... Berlin Üçlemesi’nin yaratım sürecini merak edenler için Thomas Jerome Seabrook’un bu yeni kitabı iyi bir kaynak olabilir. Daha önce Bowie hakkında yazılan kitaplarda okuduğumuz anekdotlara yer vermekle birlikte, ayrıntılı müzikal değerlendirmelere de yer veriyor bu çalışma. Bowie’nin yanlış anlaşılan mesajı nedeniyle medya tarafından Nazileri desteklemekle suçlanması, uyuşturucunun etkisiyle çıkardığı skandallar, aşırı kilo kaybı ve ölümden dönmekten kurtuluşu gibi olaylar, 70’li yıllarda çok konuşuldu. Ama o günler geldi geçti... Bowie, bugün 70’lerin hedonistik tarzından çok uzakta bir yaşam sürüyor... Mick Jagger, İngiltere Kraliçesi’nin verdiği “Sir” unvanını kabul ederken, o, sadece müzisyen olmak istediğini söyleyip bunu reddetti. Berlin yıllarından geriye ne kaldı derseniz; “Heroes”u dinleyelim derim. Berlin Duvarı yıkılıp tarihe karıştı; ama o duvarda buluşan iki sevgilinin hikayesini anlatan bu şarkı hala dillerde... Erkek kral, sevgilisi kraliçe olacak; her şeye karşın duvarın dibinde buluşup, hiçbir şey yıkılmayacakmış gibi öpüşecek ve bir günlüğüne kahraman olacaklar... Çok yaşa Bowie! www.zulalkalkandelen.com (1977), Heroes (1977) ve Lodger (1979). Krautrock’tan etkilenen, prodüktörlüğü efsanevi Tony Visconti’nin üstlendiği, bir diğer büyük isim Brian Eno’nun şarkı yazım ve yapım aşamasında etkin bir rol üstlendiği, dinlendiğinde başka bir dünyaya aitmiş duygusu veren ve üretildikleri dönem için oldukça ilerici, olağanüstü albümler... İkinci nedense, uyuşturucu bağımlılığı ile boğuşan ve Los Angeles’ın şatafatlı hayatından bunalan, bitik haldeki bir müzisyenin yeni bir kente taşınıp orada yeni bir kariyere başlama macerası... Bowie’deki o müthiş yetenek ve azim olmasa, Berlin yılları bir facia ile noktalanabilirdi. Ama o, içindeki cevherden mucizeler yaratıp yeniden doğmayı başardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle