28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 17 OCAK 2009 CUMARTESİ Dünyanın karnına yolculuk Uçak birazdan inecek. Aşağıda bir çöl gecesinin karanlığında parlak bir örtü gibi yeryüzünü kaplayan Las Vegas kenti var. ABD’nin en çarpıcı bölgelerinden biri olan güneybatıya yapacağımız gezinin heyecanı dorukta. Çöl, dağ, vadi, orman, nehir, vahşi ne varsa görmek istiyoruz. Büyük Kanyon, Anıt Vadisi, Bryce Kanyonu, Zion ulusal parkı... Gezilecek yerlerin listesi uzun, zaman sınırlı. Vahşi Batı’ya “sıkı dur geliyoruz” diyorum içimden. Las Vegas bizim için kısa bir durak olacak. ABD’nin bu ünlü kentinin göz kamaştıran ışığını görmenin yanısıra amacımız gezi için gerekli araç ve malzemeleri sağlamak. Konakladığımız otele girince burnumuza kumarhane makinaları dayanıyor. Mekanik sesler ve baş ağrıtan bir ışık içindeyiz. Otelden çok kumarhane, alışveriş, Merhaba Güvendiği tek yer elini uzattığı annesi... Asla gözlerini kapatmak istemiyor. Eğer uyursa bu kez kimi kaybedeciğini bilmiyor ki. Sırada annesi mi var, babası mı, yoksa kardeşleri mi? Varsa yoksa ailesi, kendisi aklına bile gelmiyor. Yorgun bedeni daha fazla dayanamıyor ve göz kapakları kendiliğinden düşüyor. Kabuslarla dolu kısa bir mola veriyor hayata. Duyduğu sesler yabancısı değil; çığlıklar, kaçışmalar... Her yer toz duman... Onun canı yanıyor ve sürekli etrafına bakınıyor. Korku ve soran gözlerle. Yabancı adamlar dolanıyor çevresinde, telaşlı ve üzgün... Kopan bacağı mı, yoksa kolu mu? Ya annesi nerede? Neden uyudu sanki... Uyumasa belki bunlar olmayacaktı. Acaba bu da her gün gördüğü o kötü rüyalardan birisi mi? Bir daha kapatsa gözlerini... Yeniden uyansa... Lastik ayakkabılarını giyip, koşarak dışarı çıksa. Arkadaşları bekliyor kapıda... Tahtadan silahlarla savaşçılık oynayacaklar. Bir topları olursa futbol da oynayacaklar. Büyüyünce pilot olacak. Elleriyle nasıl uçacağını anlatıyor. Vınnn diye gök yüzünde dolaşıp mahallenin üzerinden geçerken arkadaşlarına el sallayacak. Yoksa asker mi olsa, kimbilir belki general... Elinde makinalı tüfeği. Düşmanlarını gözünü kırpmadan öldürüyor... Tata tata tata... Belki bir tank kullanacak. Önüne gelen her şeyi ezip geçecek... İnsanların korkuyla kaçışlarını seyredecek... Gözlerindeki mağrur ifadeyi hayal ediyor... Gazze’nin çocukları, savaşın çocukları. Bir kısırdöngüye hapsolmuşlar. Bugün onlar yok ediliyor. Yarın onlar yok edecekler. Büyüklerin kör hırslarının bedelini kanlarıyla ödüyorlar, gelecekte onlar da başka çocuklara ödetecekler. Figen Atalay bu hafta barışın hayalini bile kuramayan savaşın çocuklarını yazdı. Yaşadıkları onlarda derin izler bırakacak. İleride ortak tepkileri yas, özlem ve öfke olacak. Şiddetin en üst halini yaşayan çocukların nasıl birer şiddet yanlısına dönüşeceklerini görmek hiçte zor değil. Sadece onların mı? Yaşanan acılardan kilometrelerce uzakta olsalar da, televizyonları başında aynı sahneleri izleyen çocukları da aynı tehlike beklemiyor mu? İyi hafta sonları... ELÇİN POYRAZLAR Western filmlerinin ‘Vahşi Batı’sı bir masal diyarını andırıyor. Çölün ortasında önümüzde uzun ince bir yol. Kilometrelerce çöl, bozkır, büyük hiçlik... Kızılderili Navaho kabilesinin sınırları içine girdiğimizde, ezici bir yoksullukla karşılaşıyoruz. restoran, bar, eğlence merkezinden oluşan büyük bir bina burası. “Las Vegas’ı bir de gün gözüyle görelim” diyerek meydan okuyorum bu kente. Las Vegas, Nevada eyaletinin en yüksek nüfuslu kenti. Dünyanın eğlence başkenti olarak da biliniyor. İspanyolca “çayır” anlamına gelen Las Vegas 1905 yılında kurulmuş. 1931 yılında kumarhaneler yasallaşınca Las Vegas bambaşka bir kente dönüşür. Başlarda kumarhane ANIT VADİSİ oteller gangster çeteleri tarafından işletilir. Filmlere konu olan Amerikalı ünlü gangster Bugsy Siegel bu isimlerden biri. 1960’larda milyarder Howard Hughes pek çok oteli satın alarak mafyanın cirit attığı bu kentin yüzünü az da olsa değiştirir. Çetelerin de kentten silinmesiyle daha “aile” odaklı bir kent olmaya çalışan Las Vegas yetişkinlere yönelik eğlenceleri nedeniyle yine de “Günah Kenti” yaftasını atamamış üzerinden. Buradaki ziyaretçiler otelleri bir müze gezer gibi dolaşıyorlar. Bir otel Venedik, başka bir otel New York, başka biri Paris gibi inşa edilmiş. Venedik gondolları, Chrsyler binası ve küçük bir Eiffel kulesi ilk bakışta şaşırtıcı. Kimileri “bir şehirde birkaç kenti gördük” diye seviniyor olabilir. Ama yapaylık göze fazlasıyla batıyor. Gece Las Vegas’ın havası başka. Süslenip püslenip çıkıyor karşımıza. Sokak şovları, kenti kaplayan müzik, makina ve insan sesleri. Las Vegas’ın sıcak ışıklarından sıyrılarak bizi bekleyen büyüleyici güzelliğe doğru yola çıkmak için sabırsızlanıyoruz. Büyük Kanyon’un kıyısında Arizona eyaletindeki Büyük Kanyon parkına karayoluyla varıyoruz. Her yer karla kaplı. 2500 metre yükseklikteki bir yayladayız. Araba yavaş yavaş vadinin kıyısına doğru ilerliyor. Birkaç dakika sonra nefes kesen bir manzarayla karşılaşıyoruz. Gözün alabildiğine uzayan bir boğaz bu. Katmer katmer, renk renk, kıvrım, kıvrım, dalga dalga yayılan bir doğa harikası. Vadinin dibinde usul usul bir nehir akıyor. Boğaz öylesine derin ki nehri seçmek oldukça güç. Herkes sessizleşiyor birden. İnsanı donduran bir manzara. Dize kadar karın içinde elimizde sopalarla kanyonu sağımıza alarak başlıyoruz yürümeye. Arada durup ışığın ve açının değiştirdiği manzaraya bakıyoruz. nedeniyle ilgi odağı haline gelir. Kanyon’un kıyısına 1880’lerde yeniden yerleşimler kurulur. Kanyon’un yeni sakinleri madenciliktense turizmin çok daha karlı bir geçim kaynağı olduğunu görerek turistik tesislerin geliştirilmesine yoğunlaşırlar. Büyük Kanyon 1919 yılında Ulusal Park statüsü altında korumaya alınır. Kanyon’un yılda 5 milyon kadar ziyaretçisi var. 1870’lerden bu yana 600 kişi bu vadide yaşamını yitirmiş. Kıyıdan aşağı düşenler, nehirde boğulanlar, kalp krizi geçirenler, intihar edenler hatta cinayete kurban gidenler bile var. Boğazın kıyılarında batan güneşin ışıkları Kanyon’u masalsı renklere boğuyor. Bu görkemi tarif edebilecek sözcüğü bulmaya çalışıyorum ama nafile... Dünyanın yarılmış karnı burası ya da başka bir gezegen. Navahoların en ünlü şefi Manuelito. Erozyonun yarattığı sanat Arizona’nın kuzey, Utah’ın güney sınırında yer alan Anıt Vadisi bizi bekliyor. Çölün ortasında önümüzde uzun ince bir yol. Kilometrelerce çöl, bozkır, büyük hiçlik.. Sonunda Kızılderili Navaho kabilesinin sınırları içine giriyoruz. Tek tük derme çatma yerleşim noktaları göze çarpıyor. Ezici bir yoksulluk. Resmi adıyla Navaho Milleti’nin bir hükümeti, bayrağı ve sınırları var. Turizm, el sanatları, madencilik ve kerestecilik en önemli geçim kaynakları. Ekonomik krizin Navaholuları derinden etkilediği apaçık. Anıt Vadisi ya da Monument Vadisi olarak bilinen parka yaklaşırken güneş bize veda ediyor. Gök kadife bir kumaş gibi. Anıt Vadisi kırmızı bir çölün ortasına serpiştirilmiş dev kayalardan oluşuyor. Her biri kendi başına bir anıt. Kızıl topraklara ayak basıyoruz. Heyecandan güneşin ilk ışıklarıyla uyanıyoruz. Heybetli anıtlar selamlıyor bizi. Bir tanesinin tepesine tembel bir bulut dolanmış. İki dağ eldiven şeklinde diğerlerinin duvarlarında sanki yüz kabartmaları var. Başka bir gezegende olduğumuz duygusu yapışıyor yakama. Bu vadinin pek çok Western filminin yanısıra bilimkurgu filmlerine ev sahipliği yaptığını öğreniyoruz. Bir sonraki durağımız Antilop Kanyonu. Navaholular buraya “kayaların arasından su akan yer” diyor. Yerdeki daracık bir yarıktan içeri giriyoruz. Yer altında kırmızı bir mağara burası. Kıvrıla kıvrıla, döne döne gidiyoruz. Kavisli kayalardan oluşan bu koridorda ilerleyebilmek için bazı noktalara metal basamaklar yerleştirilmiş. Arada küçük meydancıklarda durup çevremize bakıyoruz; erozyonun yarattığı sanata hayran kalarak. Muson yağmurları sırasında kanyona inen 11 turistin ani sel baskını yüzünden yaşamını yitirdiğini anlatıyor biri. Utah eyaletindeki Bryce Kanyonu’na doğru giderken dağlar daha tanıdık bir şekil alıyor. “Dünyaya geri döndük” diye şakalaşıyoruz. Bryce Kanyonu’nun bulunduğu parka kiremit rengi yamaçlardan ve karlı bir ormandan geçerek giriyoruz. Kanyon’dan çok büyük bir amfitiyatro gibi duruyor. Rüzgar, su ve buzun erozyonuyla oluşmuş Hoodoo denilen baca şeklindeki kaya parçaları oyunu alkışlayan insan topluluğu gibi ayakta. Amfitiyatro dizisi 32 kilometreye uzanıyor ve bu renkli bacalar 61 metreyi bulabiliyor. Yolculuğumuzun son durağı Utah’taki Zion Ulusal Parkı. Turuncu, sarı ve beyazlı dağ yamaçlarının arasındaki kavisli yollardan parkın kalbine doğru ilerliyoruz. Vadideki nehir yeşil gölcüklere açılıyor. Tepeden ince bir şelale süzülüyor aşağı. Dağların alçak kısımları yeşil bir bitki örtüsüyle kaplı, üst taraflarında ise buzdan bir çatı. Arada seslerimizin yankısını duyuyoruz. Bir dağ masalının içindeyiz, doyasıya tadını çıkarıyoruz. Vedalaşma vakti geldi bile. Doğanın sunduğu bu sanat eserlerinin görkemini henüz sindirebilmiş değiliz. Arkamızda Güneybatı’nın güzelliğini bırakırken dağ masalının peşimizden gelmesini diliyoruz. JEOLOJİK TARİH Dünyanın yedi doğal harikasından biri olan Büyük Kanyon, Kolorado Nehri’nin milyonlarca yıl boyunca yararak yarattığı bir boğaz. Kanyon 466 kilometre uzunluğunda ve 400 metre ila 2.4 kilometre genişliğinde. Derinliği bazı noktalarda 1600 metreye ulaşıyor. Bu yarıklarda dünyanın 2 milyar yıllık jeolojik tarihini görmek mümkün. Büyük Kanyon’da yaşayan insanların tarihi 10 bin yıl öncesine uzanıyor. Kızılderililer Kanyon duvarlarında ve çevresinde yerleşimler kurmuşlar. 13. yüzyılda kuraklık yüzünden bu bölgede yaşayan topluluklar başka bölgelere göçmüş. Büyük Kanyon’u 1540 yılında ilk gören Avrupalı, İspanyol Garcia Lopez de Cardenas olur. Kanyona yönelik ilk bilimsel araştırma ise Amerikalı binbaşı John Wesley Powell liderliğinde 1869’da gerçekleştirilir. 19. yüzyılın sonuna doğru bölge maden zenginlikleri ANTİLOP VADİSİ Günümüzde pek çok kişinin başvurduğu hızlı okuma tekniğinin hikayesi ikinci dünya savaşı yıllarına kadar uzanıyor. İngiliz pilotların düşman Alman uçaklarını daha hızlı algılamasını sağlama amacıyla uygulanan teknikler hızlı okumanın ŞİRİN temelini oluşturuyor. Bu teknikler bugün GÜVEN büyük bilgi yığınını ayrıştırmak ve işlevli kılmak için kullanılıyor. 25 yıl kadar önce Etkin Hızlı Okuma Tekniği olarak adlandırılan ‘EHO Sistemi’ni Türkiye’ye getiren eski NY Columbia Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan ile oğlu Tuğrul Türkkan, Alge ismiyle İstanbul, Ankara, Bursa, Kocaeli ve Mersin’de kurslar açtılar. Teknikleri bilgisayar destekli yöntemlerle 15 saatte öğreten 3 haftalık kurs ve hızlı okuma teknikleri hakkında detaylı bilgi almak için Tuğrul Türkkan ile buluştuk. Özellikle sınavlara girecek öğrencilerin, yoğun iş yaşamında hız kazanması gerekenlerin ve daha çok kitap okumak isteyen kitap kurtlarının talep ettiği hızlı okuma kursları, hızlı okumanın yanı sıra daha hızlı algalamayı da hedefliyor. Kitap kurtlarının yeni tutkusu Gözün beyin tarafından daha hızlı ve etkili yönetilmesini sağlayan hızlı okuma teknikleri istatistiksel olarak herkesin okuma kat sayısını iki ile dört kat arasında arttırıyor. Gözün her bir kelimenin resmini tek tek değil, bloklar halinde çekmesini ve o verileri beyine daha hızlı iletmesini sağlayan hızlı okuma tekniklerini öğrenmek bisiklete binmeyi öğrenmek gibi. Yani bu yöntemi bir kez öğrendiğinizde bir daha unutmuyorsunuz. Gelelim istatistiki verilere... Üniversite öğrencisi ya da mezunu birinin okuma hızı dakikada 170180 kelime arasında. Genelde belirli bir hızlı okuma eğitiminden geçmiş kişiler okuma hızını dakikada 400 kelimeye çıkarıyor. Dakikada 400 kelime okuyan biri dakikada 2,5 sayfa kitap okuyabiliyor. Bu da bir saatte 150 sayfalık bir kitabı bitirebileceğiniz anlamına geliyor. Bu arada 2006 ile 2008 yıllarına arasında Alge hızlı okuma kurslarına katılanların tümünün okumalarındaki artışı veri haline getirmiş. Ortalama 178 kelime 421’e çıkmış. Okuduklarını anlama seviyeleri de yüzde 69’dan yüzde 81’e yükselmiş. Yani hızlı okuma bir göz gezdirme tekniği değil, bu kursu alanlarda anlama seviyesi mutlaka yükseliyor. Tuğrul Türkkan, ÖSS ve SBS gibi sınavlara hazırlananlar için de bu kursların birebir olduğunu söylüyor. Bir test sorusunda ana mesajın nasıl bulunacağına ve nereden esas fikrin alınacağına dair püf noktalar verdiklerini anlatıyor: “Ayrıca hız kazanmak açısından da önemli. Ortalama bir Türkçe paragraf sorusunu normal bir öğrencinin sadece okuması 4045 saniye sürerken, hızlı okuma dersleriyle bu süre 1520 saniyelere kadar iniyor. Bunu tüm sınav için genellersek, ÖSS’de yaklaşık 34 dakika, SBS’de ise 25 dakika zaman kazanılıyor.” hafta?cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Elif Tokbay Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74 Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Neşe Yazıcı, Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Reklam Rezervasyon: Mete Çolakoğlu Tel: 0 212 251 98 7475 0 212 343 72 74 Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle