Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 OCAK 2009 CUMARTESİ 3 Cumartesi Şairi Dedenin adı Satılmış Babanın adı Satılmış Seninki Satılmış Ben senin sülaleni bilirim Satılmış oğlu Satılmış.. MEHMED KEMAL Önce çocuk istismarları, sonra taciz, tecavüz haberleri gündemimize taşındı bir bir. Okumanın dahi ürküttüğü SİNEM haberlere göz DÖNMEZ ucuyla baktık. Peki neden sürekli artıyordu? Toplumsal imitasyon kuramlarını bir kenara bırakıp derindeki nedene bakmalıydık. Geçen ay Diyanet İşleri Başkanı Şevki Aydın bir açıklama yaptı. ‘Taciz ve tecavüz olaylarında asıl sorumluluğun eğitimsizlikte olduğunu’ vurguladı ve “Okullarda cinsel eğitim verilmeli” dedi. Biz de nasıl bir devirdeyiz, gerçekten geçmişin çocukları bastırılmış cinselliklerinin kurbanı olarak büyüdüklerinde bu hale mi geliyordu? Sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na sorduk: “Cinsel eğitim veriliyor mu?” Net bir ‘hayır’ yanıtı aldıktan sonra Milli Eğitim Müdürlüğü Özel Eğitim ve Rehberlik Müdürlüğü’nü aradık. “Tabii ki böyle eğitimler, veriliyor ama siz cinsel eğitim derseniz tabii ki yok derler. Biz ilköğretim çağındaki çocuklara size bugün cinsel eğitim veriyoruz diyemeyiz” yanıtını aldık. Demek ki cinsel eğitim demek kötü bir şeydi. Yıllar geçiyor, teknoloji ilerliyor. Kitle iletişim araçlarının tamamından istese 5 saniyede bu bilgileri alabilelecek çocuklara hala ‘cinsel’ sözcüğünü dile getiremiyorsak ilerlememiz de mümkün değil, bu tip suçların önüne geçmemiz de... ‘Cinsel’ demek ayıp mı? Diyanet İşleri Başkanı ‘Okullarda cinsel eğitim verilmeli’ dedi ama eğitimcilerin kendisi henüz bu konuyu konuşmaya hazır değil... Burç Sentır Devir teslim Hey Corç versene borç!.. Olmaz Obama bende de yok!.. Oğlak burcundaki kardeşim son günlerde farkında olmadan bakkal çakkala oldukça saldırgan bir dış politika izliyor sonra da üzülüyorsun..Unutma ki “defter” onda.. Ayrıca eşbaşkan ve ay’em’ef ne der?..Yaani... Espirisentır CİNSELLİK SIR GİBİ SAKLANIYOR Birsen Özkan 1974’ten beri cinsel eğitim veren bir psikolog. Öğrencilere verdiği cinsel eğitim seminerlerinin yanında ebeveyn ve öğretmenlere de “Çocukların Cinsel Kimliklerinin Oluşmasında Büyüklerin Rolü” konulu seminerler veriyor. 1973’te Beşiktaş Atatürk Deneme Lisesi tarafından, Ecevit Hükümeti’nin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ’a önergenlik çağına giren öğrencileri için, konuları arasında cinsel eğitimin de bulunduğu “Beden ve Ruh Sağlığı” adında bir ders önerisi götürüldüğünü ve kabul gördüğünü, böylece orta birinci sınıf öğrencilerinin bu zoruhlu dersi haftada bir saat olarak almaya başladığını söylüyor. Özkan’ın bu güne kadar verdiği öğrenci ve veli seminerlerinde en çok dikkatini çeken şeyin ne olduğunu sorduk. Otuz dört yıldır hiç değişmeyen bir şeyi gözlemlemiş: “İster çocuk ister yetişkin olsun insanlar cinsellik hakkında konuşamıyor.” Bilgili olmanın cinsellikten konuşmaya yetmediğini, cinselliğin hep yaşandığı, ancak bir sır gibi saklandığı ortamlarda büyümüş olmanın sonucu ‘cinsellikten konuşulmaz’ gibi bir düşünce kalıbı geliştirdiğimizi, bunun da elimizi kolumuzu bağladığını söylüyor. yetme genç açlık dürtüsü gibi ‘doyur beni’ diyen cinsel dürtü ile karşılaşıyor. Ergenlik çağı öğrencileri için ek konular üreme, doğum kontrolü, cinsel sağlık ve tabii ki yine değerler oluyor. ‘Her insanın onuru vardır, her insanın cinselliği yaşama hakkı vardır, cinsellik sömürü ve şiddetten uzak yaşanmalıdır’ gibi. Bu değerler toplumda yerleşirse, yerel değerler de yavaş yavaş değişir. Belki de o zaman namus cinayetleri diye bir şey kalmaz. Cinsel eğitim kesinlikle müfredata alınmalı diye düşünen Özkan, “Cinsel eğitim çocuğun/gencin kendisine ve karşı cinse saygı duymasını da sağlar” diyor. KIZ VE ERKEK AYRI MEF Okulları rehber öğretmeni Nilgün Aktaş, okulun sağlık birimindeki doktorlar ve rehber öğretmenlerin iş birliği ile çocuklara 3. sınıftan itibaren eğitim vermeye başladıklarını ifade etti. “Onların gelişimini ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak anlayacakları bir dilde eğitim veriyoruz” dedi. Çocuğun bedenini tanıması, ergenlik dönemindeki fizyolojik değişiklikleri, nelere hayır demeleri gerektiği konusunda eğittiklerini belirten Aktaş, daha ileri sınıflarda değerler konusunda konuştuklarını da anlattı. Sorumlulukları ve cinsel deneyimleri erteleme konusunda da belli eğitimler verildiğini de söyleyen Aktaş, eğitimlerin müfredat içinde olduğunu da vurguluyor. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden Elif Özalp’e de rehberlik hizmetlerine dahil bir cinsel eğitim olup olmadığını EĞİTİM NAMUS CİNAYETLERİNİ DE BİTİREBİLİR sorduğumuzda ilköğretim çağındaki çocuklara cinsel eğitim adı altında bir eğitim verilemeyeceğini ancak fen bilgisi, sosyal bilimler derslerinde ve rehberlik eğitimlerinde ergenlik çağında yaşanan sorunlar ve kişisel değerler, duygusal ya da fiziksel şiddetle karşılaşıldığında yapılacaklar gibi eğitimlerin verildiğini söyledi. ‘Bir başkası beni öpmek, sarılmak bir yere götürmek isterse ne yaparım’ gibi sorulara yanıt vermelerinin istendiğini de belirtti. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bize verdiği yanıt için “Cinsel eğitim veriliyor mu diye sorarsanız tabii ki yok derler. Bir deli bir kuyuya taş atmış 100 kişi onu çıkarmaya uğraşıyor. Biz ilköğretim çağındaki çocuklara biz size bugün cinsel eğitim veriyoruz diyemeyiz” diyor. Yani devlet okullarında ergenlik eğitimi ve üremeyle ilgili eğitim veriliyor. Ancak bizce tuhaf olan ‘cinsel’ demekten bu kadar korkan ve kaçan bir zihniyet. P&G ve Milli Eğitim Bakanlığı ortak çalışması ERDEP’le ilgili P&G’den Elif Ekemen’e eğitimlerin nasıl gerçekleştiğini sorduk. Eğitimlerin, gençlerde ergenlik dönemine girerken meydana gelen bedensel, ruhsal ve sosyal değişimleri, ergenlikten, yetişkinliğe geçerken karşılaşılan sorunların aşılmasını ve böylece daha bilinçli bir toplum oluşmasını sağlamak amacıyla gerçekleştiğini belirtiyor. Eğitim adet dönemi, üreme sistemleri, beden temizliği gibi çeşitli konuları içeriyor. İlköğretim okullarında bir saatlik ders dışı etkinlik olarak yapıldığını kızların ve erkeklerin ayrı ayrı eğitim gördüğü bilgisini aldık. Doktorunuz diyor ki LDL’ sini dövmeyen.. damarını döver .. anadın mı?!... İki meslek iki görüş HARİTA MÜHENDİSİ: Ev alma komşu al.. ÇUKUR KAZICI: Ya çukurdan ben çıkarsam?!.. Fiks mönü Bop Çorba Enişte Pilavı Ekşili Bütçe Arap Kızı Tatlısı Off the record Bi kadında en çok beğendiğiniz özellik?.. DÖRT.. Yasal prosedür Hamurabi bana abi der!.. Çocuklara verilmesi gereken eğitimin yaşa göre değiştiğini, örneğin en fazla 45 yaşına kadar kızerkek kardeşlere birlikte banyo yaptırmak, tek çocuksa annenin erkek çocukla, babanın kız çocukla banyo yapması, çocukların cinsel organlarına verdikleri tepkiyi de doğal karşılamak özellikle öneriliyor. Okul Öğrenci seminerlerinde Özkan’ın en çok üzerinde durduğu nokta, cinselliğin doğallığını öncesi eğitimde önemli nokta çocuk soru vurgulamak. Özkan, “Bu ‘Çocuklar cinsellik doğal bir şeydir’ demekle olmuyor. Cinsellik doğal sormadan bilgi vermemek ve sorduğundan ortamda doğal algılanır. İşte bu nedenle öğrenci seminerlerimde mutlaka erkek kız bir fazlasını anlatmamak. Ancak ön ergenlik arada olmalarını ve öğretmenlerin de bulunmalarını isterim. Her anne baba en iyi çağında çocukların soru sormasını eğitmenden daha iyi eğitmendir. Tabii sağlıksız düşünce kalıplarından arınmışsa. beklemeden uygun zaman ve zemin Anneler çocuklarının ‘Ben senin karnından nasıl çıktım?’ sorusunu, ‘Anne ne yaratılarak beden gelişmesi, regl, ilk gece yemek var?’ sorusuna verdikleri yanıtın rahatlığıyla boşalması ve cinsellikle ilgili evrensel değerlere yanıtlayabildiklerinde cinsellik önce ailede, sonra da giriş yapılması gerektiğini söylerken, cinsellikle toplumda doğallaşacak ve hak ettiği yere ilgili değerlerin oluşturulmasının önemini oturacaktır” diyor. vurguluyor: “İnsanda cinsel olgunluk, bedensel ve psikolojik olgunluktan önce geliyor ve yeni Ebeveynler konuşabilmeli Ekonomi Politik Durmak yok.. Yolmaya devam.. Türkiye bunları konuştu Şey.. Bilmem ki.. Dur bakalım.. Bişi olmaz.. Biraz beklemek lazım.. Abartıyosun.. Öhö.. Yok caaanııım.. Olabilir.. Hadi yaaa.. Diyosun.. kamilmasaraci?gmail.com Süryaniceye İş yaşamındaki sözsüz kodlara dikkat bir yolculuk “İletişimdeki en önemli unsur söylenmeyenleri duymaktır” demiş Peter F. Drucker. Beden, çoğu zaman sözlerden çok şeyi ifade ediyor. Hele de iş yaşamında bu sözsüz kodlar daha da önem kazanmaya başladı. “Patronumun bana söylediklerine inanmalı mıyım?”, “Ekibim ne söylediğimi anlayabiliyor mu?”, “Benim fikirlerimi gerçekten destekleyip desteklemediğini nereden bileceğim?” gibi pek çok soruya yanıt olabilecek çıkarsamaların bulunduğu Carol Kinsey Goman’ın yazdığı Emel Lakşe’nin çevirdiği ‘İşyerinde Beden Dili’ adlı kitap, iş yaşamında birçok iletişime ya da iletişimsizliğe yol açan sözsüz kodları da tanımlıyor. Kitabın ilk bölümü beden dilinin şifrelerini çözmek etrafında şekilleniyor. İkinci bölümde ise bedenin tümünün nasıl iletişim kurduğunu göstermek için duygusal beden dili, fiziksel duruşları yorumluyor. Üçüncü bölüm, göz temasının gücünü anlatırken, dördüncü bölüm yüz ifadeleri ve onların arkalarındaki duyguları yorumluyor. Ellerle konuşmak, ayakların duruşunun anlamı, insanlar arasındaki mesafelerin yorumlanması, dokunmanın gücü, kültürlerarası beden dili tercümesi ve tek kelime etmeden mesaj vermek gibi başlıklar altında anlatılıyor. Goman, herşeyden önce kısa bir not düşüyor iş yaşamındaki sözsüz iletişimle ilgili: “Beden dili becerilerinin insanları kandırmak veya yönetmek için kullanılan bir yöntem olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Sözsüz avantaj, beden dilinin dürüstlüğün ve uyumun samimi mesajlarını çoğaltmak için nasıl kullanılacağını öğrenmede yatar.” Kitap, beden dilini tanımlarken örnekleme yoluna da gidiyor. Örneğin patronunuzla konuşurken sizi onaylamıyorsa farketmeden arkasına yaslanıyor. İlgiyle dinlenip dinlenmediğinizi de anlamak mümkün: Eğer karşınızdaki bir erkekse size eğik açıda duruyor şayet bir kadından söz ediyorsak direkt size doğru dönüyor. Bunun için Goman, “Bir erkek meslektaşınıza doğru yaklaşırken bunu yan taraftan yapın. Bir kadına yaklaşırken de doğrudan ona doğru yürüyün” diyor. Ellerini ağzına ya da burnuna götüren insanlar ya şüpheci davranıyor ya da yalan söylüyordur. Sahte bir öksürük ya da esneme gibi ortaya çıkabilir. Ayakları ya da bacaklarını çapraz konuma getirmişse ya rahatsız ya da huzursuzdur. Burnumun dibinde ne yapıyorsun? İnsanın kişisel alanları da güven ve samimiyet göstergesi. Bakın kimlere kaçar cm ya da m ayırıyoruz: 045 cm özel alanı temsil ediyor. Aile fertleri ve sevilen kişilere ayrılıyor. Kucaklaşma, yakın temas için uygun bir mesafe. Yakın kişisel alan 4560 cm. Arkadaşlar, tanıdıklar ve güvenilir iş arkadaşları Uzak kişisel alan 60120 cm. İlgi kurup temas etmesiğimiz insanlarla araya koyduğumuz mesafe. Sosyal alan 120 cm3,5 m. Günlük iş iletişiminde bulunan insanların çoğunluğu ve yeni tanıştığımız kişilerle koyduğumuz mesafe. Kamusal alan 3,5 m. Konuşma yapmak için kullanılan mesafe. Bu mesafeler bir insanı ne kadar yakınınıza kabul ettiğinizi ve ona ne kadar güvendiğinizi gösteriyor. Hiç tanımadığınız birinin ‘burnunuzun dibinde’ konuşmasından hoşlanmamamız gibi. Osmanlı Bankası Müzesi Sineması’nda Belgesel Sinemacılar Birliği danışmanlığında ‘Toplumsal Hafıza’ teması altında, yönetmenliğini Hakan Aytekin’in üstlendiği ‘Yarına Bir Harf’ adlı belgesel gösterilecek. Orijinal dili Süryanice olan bu ilk belgesel, 22 Ocak Perşembe günü saat 18.00 ve 19.00’da sahnelenecek. Belgeselde, Süryanice’nin tarihsel geçmişi ve Süryanice el yazmacılığı geleneğinin bölgedeki son temsilcisi olan Papaz Gabriel Aktaş’ın dünyası ele alınıyor. Doğum ile ölüm arasında, yaşamın ve kültürün temel dinamikleri ile Süryanicenin tarihsel gelişimi arasında paralellikler kuruluyor. Gösterimlerin ardından Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Mutay Öztemiz, ‘Cumhuriyet Döneminde Süryaniler’ konulu bir söyleşi de gerçekleştirecek. Bugün dünyada 6 bin 700 dil konuşuluyor. Eğer uzmanların tahminleri doğru çıkarsa, bu dillerden 5 bini önümüzdeki yüzyılda tarih sahnesinden silinecek. Bu tehlike, dünyanın yaşayan en eski üç dilinden biri olan Süryanice için de geçerli. ‘Yarına Bir Harf’ belgeseli ise bu dili unutturmamaya çalışıyor. (0212 334 22 70) C MY B C MY B