19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 EYLÜL 2008 CUMARTESİ 7 Şapkagözlük takıp sokağı gözlüyorum Gerçek hayatta solcu olan bir ailenin, ekrandaki sağcı oğlu… O, gözleri parlayan genç bir adam, sevimli, zeki, cana yakın… Arı gibi çalışkan, yetenekli ve alçakgönüllü. Herkes tarafından sevilip, beğeniliyor ve rolünün hakkını ziyadesiyle veriyor. Umarız ki; Umut Kurt, adı gibi umut vaat eder ve soyadı gibi kurt ALPER bir oyuncu olur. Umut Kurt, ekmek parası uğruna TURGUT İstanbul’a yerleşen Erzincanlı alperturgut.blogcu.com CemalSevim Kurt çiftinin ilk çocuğu… Geçim sıkıntısı yüzünden ve anlaşılacağı üzere zorunluluktan, annesinin varlıklı akrabalarının yaşadığı Erzurum’da 17 Nisan 1981 günü dünyaya gelir. Sonra 40 günlük bebekken tekrar ver elini İstanbul… Ardından yedişer yıl arayla kardeşleri Can (spor akademisinde) ve Aylin (orta okul son sınıfta) de katılır aileye… İstanbul’un proleter ilçelerinden Kartal Topselvi’de büyür. O, henüz 17 yaşındayken ilk kez sahneye çıkar, o gün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’dür ve oyunun adı ‘Kadınlara Özgürlük’tür. Aradan 10 yıl geçer, Devrimci Haydar, Ülkücü Yaşar, Şarkıcı Bayram ve Hisseli Harikalar Kumpanyası’nda Cafer olur. Devamını ondan dinleyelim. Umut Kurt, ilk gençlik yıllarında Kartal’da sağcılarla kavga ederdi gün geldi kamera karşısında hem solcuyu hem sağcıyı canlandırdı. Zıt karakterler onun tanınmasını da sağladı. Halkın neyi sevdiğini, nelere tepki duyduğunu gözlemlediğini söyleyen oyuncu şimdilerde denenmemiş formatta bir program yazıyor. Olayları’nı anlatan “Güz Sancısı” adlı filmde konuk oyuncuyum. Yine sağcı bir tipi canlandıracağım. Ancak bu adam, “Hatırla Sevgili”deki karakterden farklı ve öncelikle hiç de ılımlı değil. Resmen ajan, maşa, provokatör… İnsanlar ondan nefret edecek. Anladığım kadarıyla gerçek hayatta canlandırdığınız sağcı karakterden fersah fersah uzaksınız. Peki, rollerinizi bu denli gerçekçi kılmayı nasıl başardınız? Ben Aleviyim ve ailemde hemen herkes solcudur. İran, Erzincan, Erzurum, Dersim (Tunceli), Ankara, Antalya, İzmir, İstanbul… Sülalemiz dört bir yana dağılmış. Ailemizde dedeler vardır. Bir araya geldiğimiz zaman rakı içilir, türküler söylenir. İnanılmaz güzellikte sohbetler yapılır, hikayeler anlatılır. Sağcılarla tanışıklığım ise Kartal’dan. Onlarla sürekli kavga ederdik. Ancak hatırlarım, asla kan davasına çevrilmezdi kavgalarımız. Örneğin polis geldiğinde, kimse kimseyi suçlamazdı, aslında herkes birbirini seviyordu. Orada, sağcı, solcu, marjinal, en uçta arkadaşlarım oldu. Babamın işlettiği lokale en çok sağcılar gelirdi. Ben futbol takımının kalecisiydim. Diğer oyuncuların hepsi ülkücü idi. Hatırla Sevgili’de üstlendiğim Yaşar karakteri için araştırma yapmıştım, aslında kökleri Yusuf Has Hacib’in 11. yüzyılda yazdığı Kutadgu Bilig’e dek uzanan bir felsefe bu… Kötü bir felsefe değil. Ancak ülke içindeki işleyişi hep sorun olmuş. İdealize edilmiş ve kavgacı bir hal almış. Sağcı, solcu derken en nihayetinde Düğün Şarkıcısı ile siyasi rolden de sıyrılmış oldunuz… Düğün Şarkıcısı, üstüne çok fazla şey katabileceğim, yönetmenle harmanlayabileceğim bir işti. İstanbul en çok göç alan kent… Her tür insan var. Bayram’da onlardan biri, üstelik hem yetim hem de öksüz… O, dizide adeta yapıştırıcı görevini görüyor. Bakıyorsunuz Bayram, Erkan Ağabey’in (Can) üstlendiği Kudret karakteriyle bir canciğer oluyor, bir de düşman. Tam anlamıyla elastiki bir karakter ve Erkan Ağabey dışında diğer oyunculardan da iyi paslar alıyor. Dizide türkü de okuyorsunuz… Dün bir sahne çektik. Çok da iyi bir parça idi. Türkü bittiğinde herkesin gözleri dolmuştu. Erkan Oğur’un, Kubat’ın seslendirdiği türküleri okuyorum. Bazen enstrümanlar susuyor, sadece ben söylüyorum. Dizi çok yoğun bir tempoda çekiliyor. Her hafta 95 dakikalık dizi için dört gün boyunca çekimdeyiz. İnsan tutunacak dal arıyor ve inanın türküler müthiş bir konsantrasyon sağlıyor. Sesim kısılmasın diye diyaframdan konuşmam, bağırıp çağırayım, rolümün ve işimin hakkını vereyim isterim. İLERLEMEK ZORUNDAYIM Mankenlerin baş tacı edildiği dizilerde tutunmak kolay olmasa gerek… Evet, başta böyleydi ancak bu tavır kırılmaya başladı. Artık mankenlerin değil, aktör ve aktrisler ön plana çıktığı günlere doğru gidiyoruz. Başka başka dizilerde Erkan Can, Tuncel Kurtiz ve Tarık Akan gibi büyük oyuncuları görmek mümkün. Bir de ajitasyona açık, sulu zırtlak yapımlara çok sinirleniyorum. Hoş değil, doğru da değil. Yeşilçam’da yıllar önce yapılan işlerden sıyrılmalı ve gerçek hayatın renklerini ekrana taşımalıyız. Şapka, gözlük takıp sokağa çıkıyorum ve halk neyi seviyor, nelere tepki duyuyor öğreniyorum. Ben üretmeden duramam, Uğur Yücel gibi oyuncu olmak istiyorsam ilerlemek ve hedefimi belirlemek zorundayım. Yerinde duramayan biri olduğunuz belli. Ben babama benzemişim, o da yerinde duramaz. Devlet Su İşleri’nde (DSİ) çalışırdı ancak bunun dışında da birçok iş yapardı. O bana ‘atom karınca’ der. Aslında çok yoruldum, 56 yıldır tatil yapamıyorum, Kartal’dan da uzağım. Ailemin oturduğu Uğur Mumcu Mahallesi’nde yaşayan bir bankacı olmak isterdim. Kız arkadaşım Ezgi de (Oyuncu Ezgi Mola / Hayatımın Kadınısın), bu yoğun tempomdan hoşnut değil. Ama iki gün durayım, “eyvah” çalışmam lazım diyorum. Düğün Şarkıcısı, Laf Ebeleri, Hisseli Harikalar Kumpanyası… Bir iş yetmiyor bana, 34 iş yapınca rahatlıyorum. Üç oyuncu arkadaş bir senaryo grubu kurduk, denenmemiş bir formatta bir program yazıyoruz. Yani durmak yok, yola devam. BİRİ SAĞCI, BİRİ SOLCU Çocukluğunuza dair neler hatırlıyorsunuz? Biraz komik ancak memlekette dedemin dağı var. Yıllar önce devletten almışlar, kireç ocağı olarak çalıştırmış ve sonradan ocağı kapatmışlar. Sorana dedemin dağı var diyorum. Ancak biz Kartal’da tek katlı, çatısız bir evde oturuyorduk. Kartal, her yönüyle ilginç ve değişik bir yer. Sanatta da ön plandadır, nümayişte de… Kartal’da yaşayanlar, gördüler mi olumsuz bir durum hemen sokağa çıkarlar ve haklarını aramak isterler. Annem, barındığımız semti pek güvenli bulmazdı, oyun oynamam için kolay kolay dışarı salmazdı. Yalnız bir çocukluktu benimkisi… Sonra biraz serpildim, bağlama kursuna gittim, koroda şarkı söyledim, basketbol ve futbol oynadım. Derslerle aram ise iyi değildi ancak yine de geçerdim sınıfımı… Peki, oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Arkadaşlarımla CHP gençlik kollarına kaydolmuştuk. Orada halkoyunlarına gittim, kickboks yaptım. Sonra bir gün ablalarımız, beni tiyatro kursuna gönderdiler. Tiyatro öncesinde kekemeydim ve onun sayesinde bunu yendim. İşçi semti, Bertolt Brecht ve Kartal Sanat Tiyatrosu… Onlar, gerçekten bize iyi öğrettiler. Babamın “aç kalırsın” itiraz ve ikazlarına karşın artık oyuncu olmaya karar vermiştim. O dönem Nestle’de plasiyerlik, Real Hipermarket’te satıcılık yaptım. Denedim ancak konservatuara giremedim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi (MSM) ise bana oyunculuğun kapılarını açtı. Sonra müzikaller geldi… MSM’de, ‘Godot’yu İzlerken’ adlı oyunda rol aldım. Şan hocam Meltem Taşkıran’ın desteğiyle ‘Çizmeli Kedi’ müzikalinde oynadım. Bir sonraki sene ‘Benim Tatlı Meleğim’ adlı müzikalde de rolüm vardı. Sonra BKM Mutfak’a geçtim. Gelelim Beynelmilel ve Hatırla Sevgili’ye… Birinde sağcı diğerinde solcu karakteri üstlendim. Bu iki zıt karakter, benim tanınmamı sağladı. Birbirlerine düşman görünseler de, bir oyuncuya geleceğin kapısını açtılar. Yeni bir film projesi var mı? Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği 6,7 Eylül Arcosanti düş değil, gerçek İtalyan mimar Paolo Solari, 1970’lerde Arizona çölünün ortasında dünyanın ilk ekolojik kentinin tasarımını yaparak bir kentin dışarıya gereksinim olmadan, kendi kendine yetebileceğini ortaya koydu. Bir şehir hayal edin, girişinde sizi rüzgâr çanlarının sesleri karşılıyor. Bu yerleşim yerinde büyük şehirlerde alıştığımız yüksek binalar yerine, küçük ve betondan yapılmış ilginç yapılar, büyük açık mahzenler, rengârenk yarı açık çatılar, amfitiyatro, yamaca gömülü küçük evler ve yemyeşil bir manzara bulunuyor. Her yaştan insan bu yapıların arasında dolaşıyor. Burası düşündüğünüz, tipik Amerikan yerleşim yeri değil. Aslında burası dünyanın hiçbir yerinde karşınıza çıkabilecek bir yerleşim yeri değil. Ayrıca burada araba ya da cadde de yok. Her şey birbirine patikalarla bağlı ve yürüme mesafesinde. Bunların yanında alışveriş merkezi, reklam panosu veya izinsiz bir şekilde hayatımıza giren hiçbir ticari ürün yok. Eğer isterseniz burada, meyve ve sebzelerinizi evinizin altındaki serada yetiştirebilir ve enerji kaynaklarını kendisi üreten evlerde yaşayabilirsiniz. Burası Arizona çölüne kurulmuş “Arcosanti” adlı çevre dostu kasaba. İleri görüşlü mimar Paolo Soleri ve eşi 1956 yılında Arizona’ya gelerek Cosanti Vakfı’nı kurdular ve Soleri 38 yıl önce, geleceği düşünerek alışılmışın dışında, ekolojik bir kent planı dizayn etti. O, mimari (architecture) ve ekoloji kelimelerini birleştirerek “arkoloji” adlı kavramı yarattı ve arkolojiyi kentsel yaşama uyguladı. Bu şekilde, yoğun, küçük, verimli, arabasız ve düşük enerjiye sahip yerleşim alanları ortaya çıkardı. Soleri 70’lerde dünyanın her yerinden yüzlerce gönüllü öğrenci ile Arcosanti’yi inşa etti. Bu projede tasarlanan yerleşim alanı ekoloji ile kent kavramlarını en iyi şekilde birleştirmiş, 5 bin kişiye yaşam alanı oluşturmayı planlayan ilk örneği oluşturuyor. Şu anda kentin sadece yüzde 5’lik bölümü tamamlanmış durumda ve eğer bitmiş olsaydı, kent kendi elektriğini üretiyor, kendine ait su kaynakları bulunuyor ve atık sularını değerlendiriyor durumda olacaktı. Arcosanti bir kent laboratuvarı olarak görülüyor. Öğrenciler hâlâ düzenli olarak burada çalışmak için geliyorlar fakat onlar bu çalışmayı, hayat tarzlarını değiştirecek bir deneyden ziyade beş haftalık bir iş tecrübesi olarak görüyorlar. Ünlü yönetmen George Lucas, Yıldız Savaşları filminin yapımında Arcosanti’de ilham almış ama ne yazık ki yeterli gelirin sağlanamaması ekolojik kentin bitirilmesini engelliyor. Proje, bireysel ve özel şirket bağışlarıyla gelen para sayesinde devam ediyor. Aslında Solari, adeta yeni bir dünya yaratmak istediği için, para her zaman projeye meydan okuyan bir zorluk oluşturuyor. Ona göre uygarlık için stratejimiz, var olan üzerinde yenilik yapmaktansa, olanı yeniden düzenlemek olmalı çünkü günümüzde materyalizm ve yeşil birbirinin karşıtı iki olguyu oluşturmaktadır. Solari Arcosanti’nin bitirilemeyişini kendisi için bir engelleme olarak görmüyor, o bu durumu, felaketle sonuçlanacak bir geleceğin, milyarlarca insan üzerindeki engellemesi olarak görüyor. Solari, Arcosantiye başladığında 50 yaşındaydı, şu anda ise 89 yaşında hâlâ dinamik ve istekli gözüküyor. O projenin bitmiş halini göremeyeceğini biliyor. Ölümünden sonra Arcosanti Vakfı’nın kararıyla, proje ya tamamlanacak ya da üniversite veya mimarlıkla ilgili bir kurumun denetimine verilecek. Ekolojik kent çeşitli nedenlerden dolayı, tasarlanmış projesinin uzağında çok yavaşça ilerliyor fakat belirtilmeli ki Arcosanti şu anda tam bir sanat ve kültür merkezi durumunda. Burada her ay farklı bir etkinlik gerçekleştiriliyor. Klasik müzik oda orkestrası, tiyatro, bale, modern dans, sanat galerileri, canlı performanslar, resitaller ve festivaller bu etkinliklerden bazıları. Proje hakkında, insanları bilgilendirmet için, özel veya günlük turlar da düzenleniyor. Ayrıca bu gerçek ötesi kenti daha fazla keşfetmek isterseniz, evleri, gecelik ya da haftalık kiralayarak otel gibi kullanabiliyorsunuz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle